Güven AKINCI
guvenakinci@hotmail.com
Malatya gazetelerinden birinin haber sitesinde okudum. Son yapılan üniversite sınavının sonuçları açiklandığında yaklaşık 4 bin Malatyalı genç hiçbir üniversiteyi kazanacak puanı alamayıp açıkta kalmış.
Tabi ki, üzücü bir sonuç bu!
Üniversite sınav stresini(bu stres kelimesi özellikle seçilmis olup, son yıllarda tercih edilen `üniversite sınav heyecanı` tanımlamasının yerine kullanılmıstır. Doğru tanım heyecan olmayıp, stres hatta çile de olabilir) ilk yaşayan nesil seksen kuşağıydı bizde. Bu sınav ilk kez onların önüne adam olmanın, bey olmanın, tutunmanın, tutulmanın, ikbalin `olmazsa olmazı` olarak konuverdi.
Mezkur 3,5 saatlik test, yetmişli yıllarda üniversite sınavına girenler icin bir nevi `öylesine` bir ritüeldi. Nasıl olsa devlet kapısında bir iş bulunur, sonrası da kendiliğinden gelirdi zaten. Bu tercih aslında kendiliğinden olmanın ötesinde, yetmiş kuşağının ebeveynlerinin tercihiydi.
En azından taşrada durum bu minvalde idi. Kentlerde ise mutlaka farklıydı ancak, o zaman ülke nufusunun yüzde kaçı kentliydi ki?(Sahi bu cümleden olarak, şimdi her kent sakinini kentli mi sayacağız? Zinhar hayır! Kentte oturmak kentli olmak anlamına gelmemektedir ki bu ancak bir başka yazının konusu olabilir)
Seksen kuşağı dedik yani seksenli yılların başından itibaren üniversite kazanmayı hayat memat meselesi olarak algılaması istenmiş ve bu stresin ilk mağdurları olan kuşaktan bahsediyoruz.
Izleyen dönemlerde üniversite sınav çilesi her liselinin; hayal-kabus arası sert bir virajı oldu. Siyah ve beyaz gibi...
Bu sert virajı sorunsuz geçirme konusunda vaadde bulunan özel kurslar, okullar, dersaneler öylesine büyük ekonomik güç elde ettiler ki, dersanecilik özel yatırım alanına dönüştü.Alakasız sektörlerde faaliyet gösteren tacirler dahi "bu işten ekmek yemeliyiz" demeye başladılar. Faaliyetlerini bu alana kaydıranlar da oldu.
Ne acı bir yanılgı; 3,5 saatlik bir zaman diliminin bütün bir hayata hükmedeceği algısı...Tam da yeri gelmişken söyleyelim, yok böyle bi şey!( farkındayım cümle lümpen ağzı oldu, ancak meramımızı net ifade etme açısından uygundur)
Hayır Efendim! Başarı denilen olguya, öyle bir elin parmak sayısını geçmeyen saatler ile ulaşılamaz. Sınavın kazanılması mümkündür ancak çalışma disiplini edinmemiş bir genci okul ve sonraki yaşamında aşılamayacak birçok sınav beklemektedir.
Malatyalı "kazanamamış" 4 bin genç için söylüyoruz, zaman insanın karşısına öyle seçenekler koyar ki, insana "iyi ki yaşamımın en verimli yıllarını soğuk amfilerde kendinde tanrısal güç vehmeden öğreticilere kurban etmemişim" dedirtebilir.
Üniversitenin semtine dahi uğramamış nice insanlar var ki, birçok diplomalı kimse o çapta insanlara öykünmek bir yana onların hayallerine dair edindikleri bilgi kırıntılarıyla piyasa yapma çabasındadırlar.
Işletme tahsil etmiş bir genç ile Ankara Çıkrıkçılar Yokuşu`ndaki ya da Istanbul Kapalıçarşı`daki döryıllık(lisans süresi) bir satıcının "iş skalası"ndaki yeri satıcı lehine fark arz eder. Pratik ile teorinin tarihsel çatışması çoğunlukla olduğu gibi burada da konuya dair veri tabanı oluşturur.
Mevzuyu derinleştirmek suretiyle daha da örneklendirmek mümkün ama sanırım meramımız anlaşıldı..
Iddia odur ki, sağlıklı bir gencin ihtiyaç duyduğu tek şey zekası, kullanması gereken silahı aklı, kazanması gereken bilinç çalışma disiplini, dayanması geren donanım bilgidir. Bilgiye, akademide olduğu gibi başka yollardan da ulaşılabilir.Unutulmamalı!
Akademinin diploma töreninde kep fırlatmak illa ki, nurlu ufukların açılan kapısı demek değildir.
Bilgisine becerisine güvenen her genç arkadaşımız kendi başına çalışmanın yollarını aramalıdır.(burada bir cadde köşesine internet cafe yada bir butik açayım geçinir gideriz diye düşünenleri kastetmiyoruz) Içine aklını, potansiyelini katacagı projeler geliştirmeli, proje odaklı düşünmelidir.
Içinizde "bizim topraklarımız dünyanin ilk üniversitesinin(*) kurulduğu bir vatan parçasıdır, bu geleneğe yakışanı üniversite okumaktır" diye düşünenler olacaktır muhakkak.Onlara saygı duyar, ayrıca psikayatrik vakaların tedavisinde psikoterapi tekniğinin(**) de tarihte ilk kez bu topraklarda uygulanmış olduğunu hatırlatırız.
Çünkü o sınavın stresi gençlerimizi depresyon hastası yapıyor...
(*) Dünyanin ilk üniversitesinin m.ö(4000) yıllarında Harran`da kurulduğuna dair kayıtlar var..
(**) Freud`dan 2500 yıl önce, depresyon hastalarının tedavisinde psikoterapi yöntemleri tıp tarihinde ilk kez Anadolu`da Bergama`da uygulanmıştır.