SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kayısı ve Tekelcilik (II)

A- A+ PAYLAŞ

KAYISI VE TEKELCİLİK

 

 

                                                                       Fuat KOZLUKLU

                                                                      10 Ekim 1983-Malatya                    

                                                   -II-  

Konuşmamızı, 60 yaşlarındaki Zeliha teyzenin “Hadin yemek hazır... Cemil’i de çağır..” demesiyle kesiyoruz. Yemekte, bulgur pilavı, yağsız salata ve hoşaf var. Hoşaf kayısı kurusundan yapılmış... Oldukça güzel. Yemekte birara bakıyoruz, İlyas Dayının gözleri hoşaf tasının içine, yani yine kayısıya dikilmiş Ağzındaki bir kaşık pilavı ağır ağır öğüterek seyreyliyor “Altın” dediği kayısıyı...

“- Bak yeğen! Bu yıl Allah’a çook şükür, epeyi oldu. Ben, şöyle böyle 3 ton kaldırdım.

Kilosu, bugün olmuş hala 280 lira ile 340 lira arasında değişiyor. Neye tuturursan satıyosun. Bazen de satamıyon, bekliyon bi daha ki seneye. Saklayacak yerin yoksa, ne verirlerse satıyon gidiyo...”

 

            Yetmişini çoktan geçmiş, seksenine merdiven dayamış olan İlyas Üçkaç, yüzündeki kırışıklığı sayılacak derecede belirginleşmiş adeta acısını dile getirmekte zorlanmadığını açıklamak istiyor. Oysa bütün çabalarına karşın, arzuladığı biçimde ürününü satamıyor. İzmirli ihracatçıların tekeline düşen kuru kayısı pazarı, Malatya’da kurulacak İhracatçılar Birliği ile ana yerine yani Malatya’ya dönüşebilecek...

 

MALATYA’LI  KAYISIYI YEMİYOR, SADECE SATIYOR...  

 

            Genç kızların ellerinde kayısılar... Kayısıyı pazara hazırlıyorlar. Günlüğü 250 lira karşılığında çalışan genç kızlar “patik” dedikleri yöntemle, yıllardır horlanmış kayısıyı beğeni kazandırmak için uğraş veriyorlar. İlkel yöntemlerle yapılan kayısıyı temizleme ve içine badem yerleştirme işleminden sonra, iş paketlemeye kalıyor. O da tamamlanınca başta Arap ülkeleri olmak üzere ABD, İngiltere ve Rusya’ya ihraç ediliyor kayısı.

“-Belki nasıl işlendiğini görse almaz bu yabancı milleti bizim kayısıyı ama, göz görmeyince kimse fark etmiyor” diyerek, işçiliğe verilen önemsizliği de kayısıya kapıların kapanmasına neden olduğunu dile getirmek isteyen İlyas Dayıya “Hoşça kal” dediğimizde, güneş batmak üzere dağların arkasına kaçıyor.

 

Üreticinin ağzından bir şeyler alıyoruz ve kente dönüyoruz. Ertesi gün, kayısı tüccarlarıyla görüşmek üzere, Malatya’nın kent merkezinde “Şire Pazarı” denilen kuru kayısı pazarına gidiyoruz. Üstü açık, sıra sıra dizilmiş dükkanların önünden geçiyoruz. Gerçi hemen önlerinden geçemiyoruz dükkanların. Çünkü, dükkanların önünde, kamışlardan yapılmış sepetlerin içerisine yerleştirilmiş göstermelik kayısılar engel oluyor. Dükkanların vitrinlerine 4-5 metre uzaklıktan kayısının mis kokusunu alıyoruz. Birkaç resimden sonra bir tüccarın dükkanına giriyoruz.

 

KOOPERATİFLEŞME VE KAYISININ KURTULUŞU  

 

1973 Yılının Ekim ayında İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerin kuruyemiş satıcılarında kilosu 30-45 lira arasında satılan kuru kayısının kooperatifleşme ile biraz olsun kurtulabileceğini dile getiren 45 yaşlarındaki kayısı tüccarı Yaş ve kuru kayısı üreticileri ve satıcıları kooperatifinin kurulması gerektiğini söylüyor.

Gözü vitrinine takılmış, günlerdir toptan alıcıyı bekleyen tüccara,

“-   Aracılar işin içinde var mı?” diyoruz. Ses tonunu biraz alçaltarak,

“- Olmaz olur mu canım, olmaz olur mu... Ama, biz satmasak malımızı aracılar boşta kalıyorlar. Bazen birkaçımız bir araya gelerek, ürünümüzü İzmir’e kamyonlarla götürüp, ilk elden satışını, yani ihracatını sağlıyoruz. Bazen günlerce bekliyoruz İzmir’de ki incir ve üzüm kamyonları boşalsın da, bizim kayısıya sıra gelsin. O zaman içinde kayısının fiyatında meydana gelebilecek her türlü artış ve düşüş bizim için değer taşıyor. Buradan yapılan ihracatta, bazen kayısı kutularına İzmir damgası vuruluyor. Malatya’dan yetişen, binbir zahmetle satıma sunulan kuru kayısı böylece İzmir malı oluyor. Malatya’da bir gümrük müdürlüğü açıldı. Bundan 6-7 ay evvel, ancak gel gör ki Gümrük Müdürlüğünde kayısının ihraç edilebilmesi için “sağlıklıdır”raporunu verecek memur yok. Halen 15 memura ihtiyaç varken, çalışan memur sayısı 4-5’i geçmemektedir. Son zamanlarda alındıysa bilmiyorum. Benim bildiğim bu durum 2 hafta öncesinde vardı. Ayrıca, kimse Malatya’da böyle bir müdürlük var mı, yok mu bilmiyor.    

            Tüccar, yıllardır kuru kayısı satıcılığı yaptığını belirtirken, 1983 ürününün bol olmasına rağmen bir önceki kıtlık yıllarında olduğu gibi ilgi görmediğini ve fiyatın da çok düşük olduğunu söylüyor. Nedenini ise Malatya’da bir İhracatçılar Birliği’nin olmayışına ve kuru kayısıya taban fiyatının verilmeyişine bağlıyor.

 

YETKİLİSİNE SORARSANIZ O DA ÇÖZÜM TABAN FİYAT VE BİLİMSEL ÜRETİMDİR DİYOR..

 

Kayısının içine düştüğü bunalıma çözüm aramak, bugüne kadar birçok ilgilinin aklına gelmiş, ancak düşünce safhasından ileriye gitmemiş. Yetkilisi üreticiyi kusurlu buluyor. Üreticiye sorarsanız ilgililere kusur buluyor. Ancak hepside ortak bir çözüm yolu bulunabileceği belirtilerek, bir araya gelinmesi isteniyor.  

            Konuyla ilgili olarak, ziraatçi kuruluşlarda görevli yetkililerle konuşuyoruz. Şık, alımlı bir odanın içerisinde, koltuğun verdiği rahatlıkla sağlı sollu dönüşler yaparak sigarasını nefesleyen ilgiliye soruyoruz:

“- Kayısının yıllardır içine itildiği terkedilmişliğe son verilemez mi?... Bu konudaki çalışmalar hangi safhadadır?...”

Önce, buyur ettiği koltuğa oturuyoruz. Sonra elini çekmecesinin gözüne atıyor ve hazırlanmış kayısı ile ilgili bilgi dosyasını açıyor.

“- Bakın.. Bunun gibi nice dosyalar hazırlanmış, nice görüşler ortaya atılmış. Ancak politik oyunlar nedeniyle, başlatılan çalışmalar yıllardır, yarıya bile ulaşmadan kapanmış. Kimse çıkıpta “Ne oluyor? Hazırlanan raporlardan sonuç alındı mı?..” dememiş. Bunun sancısını çekiyor kayısı ve üreticisi” diyerek 100 kadar sayfası bulunan dosyayı gösteriyor.

“-Evet” diyoruz. “Sizce neler yapılmalı, ne olmalıdır?...”

O’na, yani zirai kuruluşun ilgilisine göre konu şöyle gelişmekte ve şöyle bir çalışma ile çözüme kavuşturulabilir:  

“- Don tehlikesi, kayısının baş tehlikesidir. Don olayından sonra kayısının ilkbaharda karşı karşıya kaldığı ikinci tehlike ise hastalıklardır. Haşere ve zararlılar, hastalıkları sınırlayıcı faktörlerdir. 1966 ve 1971 yıllarında yukarıdaki faktörlerin etkisiyle hiç kayısı olmadı. Kurutma yönünden hasat hatalı. Tasnif yok. Yıkamak yok. İslim damlarına, gerektiğinden fazla kayısı konuluyor. Kükürt oranı % 0.25 üzerinde olduğundan, pazarlamada sorunlar bulunmaktadır. Fazla ilaçlama ve fazla sulama, kayısı rekoltesi ve kalitesinde meydana gelen düşmenin başta gelen nedenleri arasında yer almaktadır.

Son rakamlara göre, 1970’den sonra, kayısı ağacı sayısında önemli bir artış olmuştur. Bugün kayısı ağacı sayısı 1.8 milyona ulaşmıştır. Bu sayıdaki kayısı ağacından yaklaşık 600 bin kadarı meyve vermeyen fidanlardır. Meyve veren ağaçların 1982 yılındaki rekoltesi Malatya Teknik  Ziraat Müdürlüğü değerlendirme raporlarına göre 60.8 bin tondur. Bunun yaklaşık olarak 27 bin tonu kurutulmuş kayısıdır. Ve bu kuru kayısının 24 bin tonu başta Arap Ülkeleri, İskandinav Ülkeleri, ABD, İngiltere ve Fransa’ya ihraç edilmiştir. Bu yıl ki kuru kayısı rekoltesi de 25 bin ton dolayındadır. Ancak 4 bin tonu ihraç edilebilmiştir. Tabii, çok düşük fiyatla. Geri kalanı üreticinin elinde beklemektedir. Malatya’da, Türkiye yaş kayısı üretiminin % 55’i üretilmektedir. Bunun yanında, Türkiye kuru kayısı üretiminin ise % 95’i Malatya’dan sağlanmaktadır. Erzincan, Kahramanmaraş ve Konya gibi bazı illerde yetişen kayısı arasında dağlarca fark vardır.

İzmir tüccarı, hiçbir satış sorunu, hiçbir ihraç sıkıntısı olmayan tüccardır. İzmir tüccarı, sadece kayısıyı alır, paketleme gümrüklerini yatırır ve dışarıya sevk eder. Dışarıya sevk ile kalmayıp, Malatya üreticisinin sırtından milyarları kazanır. Devletten de ihraç kredisi adı altında büyük paralar alıp, başka alanlarda kullanılır.

Bazen, dışarıya yapılan sevkiyatın önemli bir bölümü geri gelir. Bunun nedeni ise kükürtleme ve kurutmanın sağlıksız yapılmasıdır. Oysa bu durumdan, bugüne dek hiç söz edilmemiş, es geçilmiştir. Kükürtleme ve kurutma, 20. Asrın sonuna yaklaştığımız bu yıllarda, hala 70 yıl öncesinin yöntemleriyle yapılmaktadır. Halbuki, bizim kayısı ihraç ettiğimiz ülkeler ürünü mikroskopla inceliyor. Böcek yumurtası, pisliği var mı, yok mu?.. Toz toprak bulunuyor mu?... diye.

Bundan önce belirtmek gerekir. Hasat sırıkla yapılıyor. Çok nazik bir meyve çeşidi olan kayısı, sırıkla yapılan hasat sırasında, sırık darbelerinden nasibini alıyor ve bazı yerlerden deliniyor.

1973 yılına dek bizim çekirdek olarak ihraç ettiğimiz kayısı çekirdeğinin kabuğu, tekrar “Karbolaks” olarak ithal ettiğimiz belirtiliyor.  Karbolaks, kayısı çekirdeği kabuğunun çiğköftelik bulgur gibi yıkanıp temizlendikten sonra tekrar öğütülmesinden elde ediliyor. Bu torbalanıyor ve Türkiye’ye geliyor. Rakamlar yanlış olabilir. Ancak kayısı çekirdeğinin kabuğunu 1400 liradan alıyoruz. Kuru kayısının 4-5 kat daha fazlasına.. Ancak, bu bugün Türkiye’de de yapılıyor. Kullanıldığı sanayi alanı ise metal parçalarının yüzeyinin parlatılmasıdır. Bütün dökümhanelerde kullanılıyor.

Sonuç olarak; kayısıcılığa gerek teknik kuruluşlar, gerek üreticiler ve gerekse dolaylı yönden diğer kuruluşlar katkıda bulunmalılar. Pazarlama konusun da aracılar devre dışı bırakılmalıdır. Üretici koruma altına ancak kuru kayısıya taban fiyat verilerek alınabilir. “Kayısı İhracatçılar Birliği” kısa süre içinde kurulmalıdır. Kayısıyı işleyen tesislerin sayısı artırılmalıdır. Paketleme sorunu, kurutma sorunu, kayısıyı işleyen modern tesislerde yapılırsa, bugüne dek hor görülen bir ihraç maddesi olan Kayısı, biraz olsun değerini bulur..”

Şimdi kayısı diyarı Malatya’da gençler, evlenebilmek için kuru kayısının satılmasın bekliyor. Peki, ya satılmazsa.. Bekle bir dahaki yıla ki kayısı satılsın. Satılsın ki, Recep Dayının oğlu Kemal ile Sıddık Dayının kızı Serap birbirine kavuşsun. Kayısı satılırsa, Serap yavuklusuna kavuşacak...

 

(Sürecek...)

 

NOT:  Bu yazı 1983'de GÖRÜŞ Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 22 yıllık süreçte "neyin değiştiği ya da değişmediği"ni göstermesi açısından bu yönüyle güncelliğinin olduğunu düşünüyoruz.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız