Yöresel ürünlerin ‘Coğrafi İşaret Tescili’ konusundaki öncü çalışmaları ile tanınan, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kurucu ve Onursal Dekanı, YÜciTA (Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı) Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, coğrafi işaret tescilinin ürüne katma değer sağlaması için tescilden sonra iyi bir yönetişim ve denetim zincirinin oluşturulması gerektiğini söyleyerek, “Ürün düzeyinde coğrafi işaret yönetişimi tescil almış kurumlar tarafından gerçekleştirilmelidir. Bunun için de kurumsal yapılanma, organizasyon ve finansman önemlidir. Para var. Para sorunu yok. 300 milyon dolar gelir sağladığınız kayısının bir kilosundan Allah rızası için 5 kuruş verin. Önünde dağ taş durmaz. Bunu yapamıyorsanız zaten hiç yapmayın. Bu işi bırakın” dedi.
Malatya Valiliği tarafından organize edilen, YÜciTA Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı 'Coğrafi İşaret Türkiye Uygulamaları ve Malatya' başlıklı konferans, Ticaret ve Sanayi Odası toplantı salonunda yapıldı.
‘Malatya Kayısısının Avrupa Birliği nezdinde Coğrafi İşaret ile tescil edilmesi amacıyla 2014 yılında başlatılan girişimlerle Malatya gündemine giren coğrafi işaret tescil sürecine yaptığı katkılar ile Malatya’da tanınan Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, coğrafi işaret tescilinin alınmasının çok önemli olduğunu, ancak daha önemli olanın tescilin gerçekleştirilmesinden sonra, coğrafi işaret tescilinin o ürüne yapacağı katma değerin yönetilmesi olduğunu söyledi.
Malatya kayısısının, AB Komisyonu tarafından Antep Baklavasının ardından tescil alan Aydın İncirinden sonra Türkiye ölçeğinde coğrafi işaretle tescil ettiği ikinci tarımsal ürün olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tekelioğlu, Malatya kayısısının AB’den 1 yıldan bu yana tescil sertifikası almış olmasına ve Türk Patent Enstitüsü’nün coğrafi işaret tescili almış ürünlerde ‘tescil logosu’ kullanma zorunluluğu getirmesine karşın, Malatya’da bu kazanıma ilişkin bir farkındalığın henüz ortaya çıkmamasının üzücü olduğunu vurguladı.
Tarımsal ürün tescillerinin asıl aktörünün devlet kurumları değil, üretici birlik ve örgütlenmeleri olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, ürün tescili yapan kurumların iyi çalışmaması ve süreci yönetememesi nedeniyle, AB düzeyinde bir coğrafi işaret tescili yapılsa bile, bu kazanımın popülizme kurban edildiğini ifade etti.
“Tescil üzerinden 1 yıl geçti, hala Malatya kayısısında tecil logosu kullanılmıyor olması üzücüdür”
Sorunu Malatya kayısısı üzerinden anlatan Prof. Tekelioğlu, “10 Ocak 2018 tarihinde coğrafi işaret tescili almış ürünler için çok önemli bir gelişme yaşandı. Çok da güzel oldu. Patent Enstitüsü’nü alkışlıyoruz. Coğrafi işaret tescili almış ürünlerde amblem kullanma zorunluluğu getirildi. Üzerinden 7 ay geçti ama ürünler üzerinde hala amblem yok. Yönetmelik var. Amblem kullanma zorunluluğu getirildi. Ama işte tescil sahipleri iyi çalışmadığı için hala yok. Onlar ne yapacaklar? Üreticileri, pazarlamacıları uyarıp bilgilendirecekler. Bizi üzen şey şu: Korkunç bir popülizm var. Coğrafi işaretler popülizme kurban ediliyor. Tescil alan kuruluşların temel görevi üreticileri satıcıları bu konuda bilgilendirmek. Kayısıda da yok. Ne kutularda ne ambalajlarda amblem yok. Hele hele de Malatya için Avrupa Birliği tescili almış üründe logolu satmak son derece onur verici bir durum ama aradan geçen 7 ayda maalesef bir gelişme yok” diye konuştu.
Coğrafi İşaret tescilinin, tescil edilen ürün, ürünün yetiştiği yöre ve ürünü yetiştiren üreticiler için büyük faydalar sağladığını, bu faydaların başında ürünün özgün kimliğinin korunması, dünyaya özgün kimliği ve niteliği ile tanıtılması, özellikle de üreticinin haksız rekabetten korunması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, “Bizim 7’de bir büyüklüğümüzde olan Yunanistan’ın 106 tescilli ürünü var. Oysa Türkiye’nin kaynakları Yunanistan’da çok çok fazla ama çalışmak lazım. Tescil almak bir işe yaramıyor, tescil sonrası katma değer sürecini doğru yönetmek gerekiyor, daha çok çalışmamız lazım” dedi.
“Malatyalı üreticiler başta olmak üzere değer zincirinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum”
Malatya kayısısının çok özel bir ürün olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Tekelioğlu, “YÜCiTA olarak, bu ürünü, dünyaya, ülkemize armağan eden başta Malatyalı üreticiler olmak üzere, değer zincirinin bütün aktörlerini ve onu hem Avrupa hem Türkiye tescilleriyle taçlandıran Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’na teşekkür ediyorum. Yalnız Malatya’yı sadece kayısı ile tanımak Malatya’ya haksızlık olur. Gastronominiz de çok zengin. Malatya’nın yerel yemeklerine sahip çıkması ve tescil alması lazım. Malatya potansiyeli çok yüksek bir kent. İnşallah tesciller daha da artar. Yardım konusunda YÜCİTA olarak hiçbir ücret talep etmeden yanınızdayız. Her türlü desteği veririz. Bizim torbamızda para yok, Türkiye sevgisi var” şeklinde konuştu.
Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı 'Coğrafi İşaret Türkiye Uygulamaları ve Malatya' başlıklı konferansta öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
Yörelerin özgün ürünlerinin korunması gerekiyor
Yöre dediğimiz sınırları kesin belli olan yer. Dolayısıyla coğrafi işaret alırken bu sınırların kesin belirtilmesi lazım. Örneğin Fransızların rokfor peyniri. 1925’te kanunu çıkmış. En son o kanunda 2005 yılında bir değişiklik yaptılar. Sınırları belirleyen maddede bazı ürünleri ilave ettiler. Sınırları belli alan içerisinde bir insan topluluğu var. Ama sıradan beşeri unsur değil. Orada örneğin Çorum’un leblebi ustaları var, başka hiçbir yerde yok. Orada Mersin’in cezerye ustaları var ama başka yerde yok. Yani oradaki insan topluluğunun tarihi süreç içerisinde geliştirmiş olduğu bir bilgi, beceri, yetenek, ustalık var. Ekosistem ve beşeri unsurların etkileşiminden doğan bir ürün var. Biz bu ürüne yöresel ürün diyoruz. Dolayısıyla bu ürünler çok özgün ürünler. Tipik ürünler, kaliteli ürünler, eşsiz ürünler. Dolayısıyla korunmaları gerekiyor.
Nasıl koruyoruz? Coğrafi işaret tescili ile.
Coğrafi işaret ne demek peki?
Bir ürünü gösteren yer adıdır. Bir ürünü işaret eden yer adıdır. Ürün o yer adı ile ünlenmiş, o yerle özdeşleşmiş, o yerle çağırılan bir üründür. Coğrafi işaretin başında mutlaka bir yer adı olacak. Malatya Kayısısı diyoruz, Antep Baklavası diyoruz, Çorum Leblebisi diyoruz gibi.
Coğrafi işaret tescili yöreye, ürüne ve ürün üreticisine ne kazandırıyor?
‘Coğrafi işaretle niye uğraşacağız?’ diye soracak olursak:
Birincisi bir kez ürünü tanımlıyor. Tescilli bir ürün aldığınız zaman marketten bunun anlamı bu ürün coğrafi tescil işaretindeki kurallara harfiyen uyularak üretilmiş demektir. Dolayısıyla tüketiciyi bilgilendiriyor.
Haksız rekabeti engelliyor. Antalya’da senede 150 bin ton ortalama Finike portakalı üretiyoruz ama İstanbul’a 450-500 bin ton portakal Finike portakalı adı altında giriyor. Nedir bu? Haksız rekabet. Finike portakalı bundan olumsuz etkileniyor. Dolayısıyla haksız rekabeti engellemesi çok önemli. Çünkü gerçek üreticiler bundan çok etkileniyorlar. Tüketicileri yönlendiriyor.
Son derece önemli kırsal kalkınma araçlarıdır. Örneğin İtalya’nın parmesan peyniri var. Parmesan peynirinin yıllık cirosu 2.5 milyar Euro. Değer zincirinde 50 bin kişi çalışıyor. Bölgenin ekonomik gücü ve motoru niteliğindedir. Fransa’da 636 kişinin oturduğu Rokfor ( Roquefort) köyünde üretilen meşhur rokfor peyniri değer zincirinde tam 10 bin kişi çalışıyor. Yıllık üretim miktarının değeri 350 milyon Euro.
Turizmi geliştiriyor. Son derece önemli bir gelişme.
Menşe adı o ekosistemde üretilen özgün ürünlere verilen işarettir. Bu ürünler sadece bulundukları yerde üretilirler. Bu işaretlere menşe adı diyoruz. Mahreç işareti, tamamen el yeteneğinden üretilen ürünlere verilen işarettir. Örneğin Çorum’da yeteri kadar nohut yetişmiyordur, nohut dışarıdan geliyor olabilir ama en iyi leblebi Çorum’da yapılır. Ya da Mersin’de iyi cezerye ustaları cezerye yapıyor olabilir ama havuç dışarıdan geliyor.
Dünyanın hiçbir coğrafyasında bizim coğrafi işaret potansiyelimiz yok
Ülkemizin müthiş bir potansiyeli var. Dünyanın hiçbir coğrafyasında bizim coğrafi işaret potansiyelimiz yok. Dünyayı gezdim. Fransız mutfağı çok rafine bir mutfaktır, çok güzeldir ama çeşitlilik yok. Bizdeki çeşitlilik hiçbir yerde yok. Gaziantep’e gidiyorsunuz sizi bir kent değil adeta bir ülke mutfağı karşılıyor. Kasım başında Meksika’daydım. Onlarca çeşit acı sos var ama sebze tanımıyorlar, ekmeği bilmiyorlar, süt peynir yok. Bizde korkunç bir yetenek var. Gelişmiş bir mutfak kültürümüz var. Tarihi kökenleri itibariyle bir üretim kültürümüz var. Çünkü Anadolu coğrafyası sadece Cumhuriyet döneminin coğrafyası değil, Eski Yunan’dan başlamış, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve son olarak Cumhuriyet ile birlikte herkesin birbirine bir şeyler bıraktığı müthiş bir miras üzerinden çok zengin bir tarihsel üretim kültürü var.
Coğrafi işaret tescili sistemin yüzde 5’i -10’udur, asıl mesele coğrafi işaret yönetişimdir
Coğrafi işaret sistemini bir binek arabasına benzetecek olursanız eğer, tescil kaportayı oluşturur. Sizi korur. Tescil hukuki koruma getirir. İyidir ama sistemin ancak yüzde 5’i veya 10’udur. Direksiyon ve motor coğrafi işaret yönetişimidir. Tekerlekler de denetimidir. Bunların hepsi olursa sistem yürür, olmazsa sadece kaporta almış oluruz. Bunları söylediğimizde rahatsızlık duyuluyor ama ben bilim insanıyım gerçekleri söylemek durumundayım.
2015-2016 yılları coğrafi işaret tescilinde bir kırılma yaşandı. Neydi bunun nedeni? Bunlardan ilki Sayın Cumhurbaşkanımızın 2015 ve 2016 yılları “Patent Ödülleri” törenlerinde yapmış olduğu ve coğrafi işaretlerde kırılma yaratan konuşmalarıdır. Hatırlanacağı üzere coğrafi işaretlere ilgili ödüllerin takdimi sırasında Sayın Cumhurbaşkanı başta belediye, vilayet ve odalar olmak üzere tüm yerel kuruluşlara öz değerlerine sahip çıkmaları ve bunlara tescil almaları konusunda çağrıda bulunmuştu.
Tescil sayılarındaki artışı tetikleyen ikinci neden ise yeni yasanın getirmiş olduğu olumlu hükümlerdir. Özellikle çok yüksek olan tescil maliyetlerinin azaltılması ve sürelerin kısaltılması bunların en önemlileridir.
Tescillerde yaşanan patlamanın sonuncu ve kanımca en temel nedeni, Türk Patent’in yeni yasanın çıkışından hemen sonra, 2017 yılı içinde toplam 100 tescilin verileceğini açıklaması oldu. Bu takdir edeceğiniz gibi izahı son derecede güç bir durum. Nitekim böyle bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. Zira sene içinde ne kadar başvuru yapılacağını, ön incelemelerden sonra bunlardan kaçının kabul edileceğini ve kabul edilenlerin uzun zaman alan incelemelerden sonra kaçının tescile hak kazanacağını önceden kestirmek imkânsızdır. Bu durum şüphesiz daha önce başvurularını yapmış ancak dosyaları hala inceleme aşamasında olan coğrafi işaretler için de geçerli. Ardından ne oldu? Aydın inciri tescil aldı. Böyle olunca bütün kurumlar coğrafi işaret tescili almak için yüklendi. 2017 yılına kadar tescil alan ürün sayısı 198. Halen 353 tescilimiz var bekleyen de 398 tescilimiz var.
Tescil süreçleri devlet kurumları ile değil, üretici örgütlenmeleri ile başarıya ulaşır
Türkiye’de alınan tescillerin yüzde 44’ünü Odalar ve Borsalar Birliği alıyor. Daha sonra yüzde 20 ile belediyeler geliyor. Onu vilayet, il özel idareleri ve kaymakamlıklar takip ediyor. Yüzde 12. Tescili alan kurumlar arasında Yatırım İzleme ve Koordinasyon birimleri dahi var. Bunların üretimle hiçbir ilgisi yok. Avrupa Birliği’ndeki coğrafi işaretlerin hepsinde tescil alan kuruluş ya birliktir, ya sendikadır, ya konfederasyondur. Hepsi birer kurumsal kimlik kazanmıştır. Bizde tek bir tane yok. Hiç birinde yok. Şimdiye kadar coğrafi işaret tescili almış hiçbir kuruluş, kurumsal organizasyon ve örgütlenme sağlayamamıştır. Oysa kanun diyor ki önce üretici grupları alacak. Çünkü onlar işin içindeler. Bütün sorunları biliyorlar. Biz uyarıyoruz. Türk tarımının temel sorunu örgütlenememektir. Bu vesile ile coğrafi işaretler vesilesi ile üreticilerin örgütlenmesi lazım. 2017 tescillerinde sadece bir tane üretici topluluğu var. Ardahan Çiçek Üreticileri Tarımsal Birliği. Bu kurumların kendi yerel değerlerine sahip çıkması tabiki çok önemli ama öbür taraftan bunlar üretici değil. Sorunları ve yönetişimi bilmiyorlar. Mümkün olduğu kadar tescillerin üretici gruplarına verilmesi gerekiyor.
Coğrafi İşaretler Enstitüsü kurulmalıdır
Türkiye’de coğrafi işaretler yönetişiminin sağlıklı yürütülmesi için mutlaka ve mutlaka Coğrafi İşaretler Enstitüsü kurulmalıdır. Çünkü çok büyük potansiyelimiz var. Coğrafi tescilde tescil alanın hakları yasada belirtilmiş ama yasada bu kurumların sorumlulukları da var. Tescil alınan ürünün köken adının korunmasından sorumlusun. Sahtesi mi yapılıyor bunu savunacaksın. Tanıtımı için reklam ve tanıtım faaliyetlerini yapacaksın. Üreticiye teknik hizmet götüreceksin. Araştırma yapacaksın. Belli bir beklemenin sonucunda ürün bozuluyorsa bunun nedenlerini tescil sahibi araştıracak. En önemlisi tescilli ürünün üretim aşamasında tescil belgesindeki koşullara uygun üretim yapılıp yapılmadığının denetimini yapacaksın. Tescil belgesi aldıktan sonraki bu süreç çok önemli. Yoksa al duvara as değil. Coğrafi işaretlerde denetim çok önemli. Öz denetim, iç denetim ve de dış denetim olarak 3’e ayrılıyor. Başarmak için mutlaka popülizmden uzak bir aşama gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Kayısı Festivali ve Fuarının yapılmıyor olması üzücü…
YÜciTA Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu konferansın sonunda konferansı takip edenlerin sorularını cevapladı.
Kayısı festivali ve fuarının yıllardır yapılmamasının nasıl değerlendirdiği konusundaki bir soruya cevap veren Prof. Dr. Tekeloğlu, Malatya Kayısı Festivali’nin artık yapılmıyor olmasının büyük bir eksiklik olduğuna dikkat çekti. Malatya’nın kayısı ile yatıp kayısı ile kalkması gerektiğini söyleyen Tekeloğlu, “Kayısı festivali ve fuarının olması gerekiyor. Çünkü kayısı sadece tarımsal ve ticari bir ürün değil, aynı zamanda bir kültür unsurudur. Bu kültürün tanıtılması gerekir. Festivalin, fuarın kaldırılmış olmasına çok üzüldüm. Malatya kayısı ile yatacak kayısı ile kalkacak” dedi.
Para var, para sorunu yok, sorun birlikte çalışmamakta
Malatya’daki gıda ve ziraat mühendislerine seslenen Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, Malatya kayısısının işlenmeden ve katma değer üreten nitelikten yoksun biçimde ihraç edilmesinin önlenmesinde gıda ve ziraat mühendislerine büyük görevler düştüğünü söyledi. Fransızların bir erik türü ve ünlü Rokfor peyniri ile yazdığı başarı öyküsünü Malatya’nın da Malatya kayısısı ile yazabileceğini vurgulayan Prof. Tekelioğlu şöyle konuştu: “Buradaki bütün sözlerimi gıda ve ziraat mühendisleri arkadaşlarıma söylüyorum. Oturacaklar. Malatya kayısısı için çok güzel ürün türevleri geliştirecekler. Belki kayısı için küçük bir organize sanayi olabilir. Malatya’nın olağanüstü her düzeyde güzel reçelleri üretilmeli. Albenisi olan güzel kavanoz ve ambalaj üretimi sağlanmalı. Belki sadece kayısı için özel üretilmeli bu ambalajlar. Ekose kumaşlarla belki süslenir. Desinatörler tasarlayabilir. Püreleri üretilebilir. Marmelatı yapılabilir. Fransızlar erik kurutup çikolata ile dolduruyor ve bütün mutfaklarda kullanıyorlar. Gıda mühendisi arkadaşlar, Malatya kayısısından elde edilebilecek ürünler tasarlamalı ve geliştirmeliler. Buna paralel olarak kayısı işleyen bir endüstri olmalı. Kısaca bu ürüne çok değer vereceksiniz. Bu kent kayısı ile yatıp kayısı ile kalkacak. Festivali olacak tabi. Festival olmaz olur mu? Kimlik, aidiyet, şahsiyettir yanı. Türkiye’nin her yerinde festivaller var. Malatya’da da olmalı. Birlikte çalışmak lazım. Herkes kendi başına değil. Örneğin Rokfort’ta çalıştım ben. Orada süt üreticileri var, peynir üreticileri var, o peynirleri mağaralarda olgunlaştıran peynir ustaları var. Bir aile. Hepimiz Rokfor için varız diyorlar. Meslekler arası bir konfederasyon var ve birlikte çalışıyorlar. Tescil alan kuruluşların görevleri çok önemli. Araştırma geliştirme, verim artırma çalışmaları var.
Diyeceksiniz ki para nerde Hocam?
Para var. Para sorunu yok. 300 milyon dolarlık ihracat gelirinden bahsediyorsunuz. Peki ben size Rokfor Konfederasyonu’nun bunu nasıl başardığını anlatayım. Çok basit. Süt üreticisi sanayiciye verdiği bin litre süt için 6.5 Euro ödüyor. Sanayici ise teslim aldığı bin litre süt için konfederasyona 6,2 Euro ödüyor. Bunlar yönetişim ve tanıtım giderleri için harcanıyor. Toplanan para 6 milyon Euro. Bakınız siz kayısıdan 300 milyon dolar gelirden bahsediyorsunuz. Bir kilo kuru kayısıdan Allah rızası için 5 kuruş verin. Önünde dağ taş durmaz. Bunu yapamıyorsanız zaten hiç yapmayın. Bırakın”.
Hasan Erkoç’un yönetim kurulu başkanlığını yaptığı dönemde Malatya TSO yönetimi ve dönemin İnönü Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bayram Murat Asma’nın da katkılarıyla, 2014 yılında başlatılan girişimlerin ardındaki süreçte Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin önemli destekleriyle Malatya Kayısısı, Avrupa Birliği Komisyonu Coğrafi İşaret Tescil Direktörlüğü tarafından coğrafi işaret ile tescil edilmiş, tescil sertifikası 11 Temmuz 2017 tarihinde Ankara’da düzenlenen bir törenle Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun Tarım ve Kırsal Kalkınmadan Sorumlu Üyesi Phil Hogan tarafından dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’e sunulmuştu.
Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’nun konferansını izleyenler arasında, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Tahir Macit, İnönü Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Murat Asma, TKDK İl Müdürü Murat Tunç, Kültür AŞ. Genel Müdürü Sabri Akın, Cem Vakfı Başkanı Eşref Doğan, MATHAP Başkanı İhsan Akın, Fırat Kalkınma Ajansı Birim Başkanı Murat Beyazıt, Ticaret Borsası Genel Sekreteri Vahap Bulgurlu, Kayısı Araştırma Geliştirme ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Genel Sekreteri İbrahim Halil Kılıç, TSO Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, TSO Meclis Başkanı Hasan Özkan, bazı ihracat firmaları yöneticileri, ilçe tarım müdürleri de yer aldı.
Güler HAZAR, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com