Niyazi DOĞAN
dogannd@gmail.com
Komünist Yatakhanesi, Bakünün en temiz, en konforlu öğrenci yurduydu. Çünkü Azerbaycan Komünist Parti Okulunun öğrenci yurduydu. 1993de eski adı Komünist Parti Okulu olan Bakü Sosyal Yönetim ve Politika Enstitüsünde okurken, okulumuzun yurdunda bir öğrenci mütevazılığı içinde yaşayan bir de Türk profesör vardı : O profesör o günün Türk Dünyası İşletme Fakültesi Dekanı, bugünün ise Anayasa Mahkemesi üyesi olan Prof. Dr. Sacit Adalıdan başkası değildi .
Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında açılan kapatma davasında verdiği karar tartışıladursun, bazı mahkeme üyelerinin ezber bozan tutumları da uzun süre gündemden düşmeyecek gibi görünüyor.
Özellikle, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan 3 üyenin AKPnin kapatılmaması yönünde oy kullanmasının yanısıra, RP ve FP hakkında açılan kapatma davalarında Haşim Kılıç ile birlikte hareket ederek Milli Görüş partileri lehinde oy kullanan Sacit Adalının AKP davasında kapatmaya karşı oy kullanmakla birlikte, kapatma davasını açan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkayanın AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuştur suçlamasını onaylaması ve bu nedenle partinin hazine yardımından kısmen yoksun bırakılması yönünde oy kullanması tam anlamıyla ters köşeye yatıran bir eylem olarak tarihe geçti.
RP ve FP davalarınde kapatma karşıtı oy kullanan ve karşı oy yazılarında özgürlükçü düşünceyi yücelten Sacit Adalı, üniversitelerde türban özgürlüğünün yolunu açan Anayasa değişikliğinin iptali için CHPnin Anayasa Mahkemesinde açtığı davada bile Haşim Kılıç ile birlikte hareket ederek mahkemedeki 9-2 bloklaşmasında 9luk blokun karşısındaki iki isimden biri olmayı istikrarlı biçimde sürdürürken, en önemli delili, Türban serbestisi sağlayan Anayasa değişikliği olan kapatma davası iddianamesinin sonuç ve talep cümlesine katıldı.
Sonuçta, Milli Görüş partilerinin yanında yer alan ve türban özgürlüğüne onay veren Sacit Adalı, Başkan Haşim Kılıç dışındaki diğer 9 üyeye eklemlenerek başsavcının iddia ettiği gibi AKPnin suçlu olduğuna ikna oldu, ancak cezalandırma yöntemi konusunda başsavcının talebinden farklı olarak kapatma yerine partinin hazine yardımından yoksun bırakılması yönünde oy kullandı.
Sacit Adalının ters köşeye yatıran bu tutumu o kadar şaşırttı ki, muhalefet bile, AKPnin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiasının, diğer 9 üyenin oyunun toplam etkisinden daha fazla bir etkiye sahipmişcesine Sacit Adalının başsavcıyı onaylayan tutumu ile ispatlandığını savunmaya başladı.
Sacit Adalıyı Anayasa Mahkemesi üyeliğine 1993 yılında Turgut Özal atadı.
O günden bu yana da özel bir ilgiyle izlerim Adalıyı.
Özel bir ilgiyle izlememin de özel bir nedeni var elbette.
Yıl 1993.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü 1. sınıfında okurken bir gazetede Mili Eğitim Bakanlığının bir ilanını okuyorum.
Türkiye ve Azerbaycan arasındaki kültürel değişim programları çerçevesinde Azerbaycanın çeşitli üniversitelerine 350 öğrenci gönderileceği, bu öğrencilerin 2. aşama sınav sonuçlarına göre alınacağı belirtiliyor ve bir ay içinde başvuruların sonuçlandırılacağı ifade ediliyor ilanda. Kültürel değişim programı MEB ve YÖK tarafından tarafından gerçekleştirildiği için diplomanın denklik sorunu da yok.
Sovyetler Birliği henüz dağılmış.
Post-Sovyet mekandaki Türk Cumhuriyetlerine yönelik büyük bir ilgi var. Kapalı bir kutu dağılmış, kutunun içindekilerin ne / nasıl / kim oldukları öğrenilmeye çalışılıyor büyük bir merakla.
O coğrafyaları tanımak, gelecekte Türkiye ile sıkı bir entegrasyon içinde olacağını düşündüğüm Kafkasları içerden öğrenmek, sosyalist düzenden yeniden yapılanma sürecine yaşanacak yolda tarihe tanıklık etmek .heyecan / düşünce ve dürtüsüyle felsefe öğrenimini yarıda bırakacak başvuruyu yapıyorum. Bir süre sonra ilk tercihim olan Bakü Sosyal Yönetim ve Politika Enstitüsü Sosyal-Siyasi İlişkiler Teorisi Bölümüne kayıt yaptıracak belgeler geliyor.
18 Ocak 1993. Baküdeyim.
Türkiyenin değişik yerlerinden gelmiş benim gibi Bakü Sosyal Yönetim ve Politika Enstitüsünü tercih etmiş yaklaşık 15 öğrenci üniversitenin öğrenci yurduna yerleştiriliyoruz.
Üniversitemizin Azerice tam adı Bakı Sosial İdareetme ve Politologiya İnsitutu. Kısaca BSİPİ olarak anılıyor.
Sovyetler Birliği dağılmadan önce ise Azerbaycan Komünist Parti Okulu olarak Komünist Partiye ve devlet bürokrasisine kadro yetiştiren en önemli yüksek öğrenim kurumu.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra üniversitenin adı değişse de üniversite yurdunun adı hala Komünist Yatakhanesi (Yurdu) olarak devam ediyordu.
Komünist Yatakhanesi, Bakünün en temiz, en konforlu öğrenci yurduydu. Çünkü Komünist Parti Okulu, ülkenin en prestijli ve en etkili okuluydu. Her odada en fazla iki öğrenci kalıyor, kitaplığı, çalışma ve yemek masaları, lavabosu ve balkonu ile bir öğrenciye yurt odasından daha fazlasını sunuyordu. Ortak kullanım alanlarındaki piyano, masa tenisi ve benzer sosyal içerikli olanaklar da yurdun konforunu gösteriyordu.
Yurtta Azeri öğrencilerin yanı sıra İran ve Nahçıvandan gelen çok sayıda öğrenci vardı. Yurda yerleştikten bir-iki gün sonra Türkiyeden gelenler olarak Komünist Parti Yurdunda yalnız olmadığımızı öğrendik. Merkezi İstanbulda bulunan Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının Azerbaycan makamları ile ortaklaşa kurduğu Türk Dünyası İşletme Fakültesinde okuyan yaklaşık 10-15 kişilik öğrenci grubu da Komünist Yatakhanesinde barınıyordu.
Dahası, bir Türk profesör de bizimle birlikte, bir öğrenci mütevazılığında Komünist Yatakhanesinde kendisine tahsis edilen bir odada kalıyordu. İşte o profesör, o tarihte Türk Dünyası İşletme Fakültesinin dekanlığını yürüten bugünün Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Sacit Adalıdan başkası değildi. Prof. Adalı, Baküye 1992 yılının son aylarında gelmişti.
Prof. Dr. Sacit Adalı, Baküde istediği semtte ve istediği kalitede bir evin kiralanmasını sağlayabilir ve yaşamını rahatça sürdürebilirdi. Ancak o, bunu tercih etmemiş, bir öğrenci yurdunda Türkiyeden gelen öğrencileri ile birlikte yaşamayı seçmişti.
İlerleyen günlerde Prof. Dr.Sacit Adalı ile tanıştık. Odasında öğrencileri ile yaptığı sohbetlere katıldık zaman zaman. Odasında demlenen çayların ikram edildiği sohbetlerde Prof. Adalı öğrencilere bir dekan, bir yönetici olmanın ötesinde, bir arkadaş samimiyetinde bilgi ve deneyimlerini aktarıyor, Sovyetler Birliği sonrası ortaya çıkması muhtemel gelişmelerde Türkiyenin pozisyonuna dair ciddi projeksiyonlarda bulunuyordu. Öğrencilerin sıkıntıları ve geldikleri yeni bir ülkede, Azeri-Ermeni savaşının yaşandığı bir oramda karşılaştıkları sorunları ile yakından ilgileniyor, özellikle Azeri makamlarında çözümlenecek konular için öğrencilere yardımcı oluyordu.
Prof. Sacit Adalı ile yurt birlikteliğimiz uzun sürmedi. Bir gün bir haber aldık ve Prof. Dr. Sacit Adalı adına gerçekten sevindik. Ancak, yurttan erken erken ayrılacağı için de üzüldük : Cumhurbaşkanı Turgut Özal Prof. Sacit Adalıyı Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamıştı.
Bu gelişme yurttaki öğrenciler için sürpriz olmuştu, kendisi böyle bir gelişmeyi bekliyor muydu onu bilmiyorduk.
Prof. Sacit Adalı, bu atamadan bir süre sonra Komünist Parti Yatakhanesindeki odasını topladı ve Ankaranın yolunu tuttu. O gün ona başarı diledik ve o günden bu yana hiç iletişim kurmadığımız halde adı geçtiği her yerde o günleri tatlı bir anı olarak hatırladık.
Turgut Özal-Sacit Adalı Yakınlığı
Prof. Dr. Sacit Adalının Turgut Özala karşı özel bir muhabbeti olduğunu görüyorduk sohbetlerinde. Özellikle atama sonrasında Malatyalı dolaysıyla Turgut Özalın hemşehrisi olduğumu söylememden sonra Turgut Özal büyük insan, Malatyanın büyük evladı, Türkiyeyi yeni bir çağa taşıdı şeklindeki konuşmalarını hatırlıyorum. Konuşmalarında Özalın devlet-millet bütünleşmesini sağlamaya yönelik anlayışına dikkat çeken Adalı, 9 Mart 1993de Anayasa Mahkemesindeki görevine başladı. Adalıyı Anayasa Mahkemesi üyeliğine atayan Turgut Özal ise, bu atamadan yaklaşık 2 ay sonra 17 Nisan 1993de Bakü ziyareti dönüşünde yaşamını yitirdi.