Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19), pek çok alışkanlığı olduğu gibi, selamlaşma şeklini de değiştirdi. Tokalaşmaktan ve temastan kaçınan kişiler artık karşısındakini dokunmadan selamlıyor.
Koronavirüsten korunmak için tokalaşmaktan kaçınılması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ağırladığı devlet büyüklerini, elini kalbine götürerek selamlıyor.
Uzmanlar, sağlık açısından tercih edilen elin kalbe götürülerek selamlaşma yönteminin aslında Türk kültürünün bir ögesi olduğunu ifade ediyor.
Beden Dili Uzmanı Nigar Ayyıldız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sosyal mesafenin, sadece koronavirüsten korunmak için değil her türlü iletişimin sağlıklı yürütülebilmesi için gerekli olduğunu söyledi.
Ayyıldız, verdiği eğitimlerde de bu konuya değindiğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Eğitimlerinde mahrem bölge 45 santimetre, kişisel bölge 120 santimetre, sosyal bölge 220 santimetre ve ortak bölge 220 santimetre ve üzeri olduğunu sıklıkla anlatıyoruz. Ancak bu bölgelerin ihlal edilmemesi günümüzde her zamankinden fazla önem kazandı. Ülkemiz konum açısından ticaretlerin, askeri sevkıyatların, hac kafilelerinin, göç kavimlerinin geçiş noktası olduğu için salgın hastalıklar hep coğrafyamızın imtihanı olmuş. Biz tarihimizdeki en büyük salgınları veba, kolera, çiçek ve benzeri şekillerde Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Abdülmecid ve 2. Abdülhamid zamanında görüyoruz. Gerek bu salgın hastalıklar, gerekse zamanla farklılaşan toplum dinamikleri Osmanlı'dan günümüze kültür yapısında birçok değişikliğe sebep oldu. Bu değişiklikleri en çok selamlaşma şekillerimizde görüyoruz."
Zamanla selamlaşma şeklimiz değişti
İletişimde beden dilinin yüzde 60 oranında etkili olduğunu vurgulayan Ayyıldız, "Yani insanlar bizimle ilgili kararlarının çoğunu sessiz iletişim yöntemi olan beden dilimize bakarak veriyor." dedi.
Ayyıldız, ellerin kullanımının da sosyalleşmede ve beden dilinde çok önemli olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Çünkü eller karşı tarafa güveni en açık şekilde anlatan organlarımız. Dokunmanın tüm canlılar üzerindeki etkisi yadsınamaz. Buradan yola çıkarak tokalaşmanın önemini anlayabiliriz. Ancak şu andaki tokalaşma ve selamlaşma şeklimizin ana kaynağı bu duygunun bilinmesi değil. Aksine avlanan insanların ellerinde silah olmadığını göstermesi amacı ile tokalaştıklarını kaynaklarda görüyoruz. Türk-İslam geleneğinde tokalaşma tarihsel sürece bağlı olarak değişiklikler gösteriyor. Mesela Türklerde selamlaşma önce göz göze bakma, sonra genellikle iki kişinin de iki elini kullanarak dirsek ile bilekler arası karşılıklı tutularak sertçe iki elin kavranması yani kandan kana ve en son da sarılarak kalpten kalbe yapılırdı. İslam'la tanışan Türklerde davranış şekilleri değişti. Osmanlı'da sırayla el öpme, etek öpme, el sıkma-musafaha, sağ elini göğsüne sol elini sarığına götürme, temenna etmek şeklinde selamlaşmalar görüyoruz. Cumhurbaşkanımızın sergilediği selamlaşma şekli aslında gerçek kültürel ögemizdir."
Tokalaşma İngiliz geleneği
Osmanlı'da en çok temennaya rastlandığını ifade eden Ayyıldız, aslında bu selamlaşma şeklinde tam anlamıyla bedenin dile geldiğini söyledi.
Bu selamlaşmanın çok güzel anlamları olduğunu anlatan Ayyıldız, şunları kaydetti:
"Bir elini 'muhabbetin yüreğimde' anlamında göğsüne bastıyor, sonra 'yadın dilimde' anlamında dudaklarına değdiriyor, oradan da 'yerin başımın üzerinde' anlamında başına koyuyordu. Tanzimatla birlikte Batılılaşma çalışmaları selamlaşma şekillerini de değiştirdi. Batılılaşma ilk ve keskin şekilde protokollerde yaşandı. Reverans bizde yer bulmadı.Temenna, şapka inkılabından sonra değişti ve kalp devre dışı bırakılarak el doğrudan başa gitmeye başladı. Ardından özellikle İngiliz şövalyelerinin tokalaşma şekli olan bugünkü tokalaşma şekli önce soylu kişiler arasında sonra da tüm Türkiye'de yer buldu. Ne var ki, tokalaşma ve selamlaşma şekilleri artık koronavirüs öncesi ve sonrası olarak sorgulanır hale geldi. Çünkü ellerin hastalıkların bulaşmasında çok büyük bir rol oynuyor. Dolayısıyla toplum olarak geçirdiğimiz ve geçirmekte olduğumuz tüm olaylar, salgınlar kültürel yapımız üzerinde büyük değişikliklere sebep oluyor. Şu andaki durum aslında bir anlamda temennaya dönüş. Bu da yadırganacak bir şey değil, aksine gerçek kültürümüze dönmektir."
İstanbul, AA