Prof.Dr. Esin Emin ÜSTÜN*
2006 yılında basılan, Anıları Yıldızlara Bıraktım isimli anı kitabıma şöyle başlamıştım:
Malatya, Doğu Anadolunun yemyeşil güzel kenti!.. Ailemin köklerinin olduğu kent. Ve benim kentim Annem ve babam Malatyalı. Soyadı kanunu çıkmadan önce aileleri tanımlayan bir takım isimler varmış. Annemlere Çilesizler, babamlara ise Arasacıgil derlermiş. Böyle başladığım kitabımda Malatya ile ilgili satırlar devam edip gidiyor
Malatya Lisesinden 1955 yılında mezun olduktan sonra altı yıllık üniversite eğitimim boyunca, ailemin orada olduğu süre içinde, bazı sömestr tatillerinde ve yaz tatillerinde Malatyaya gideceğim günleri heyecan ve coşku ile beklerdim. Ona kavuşmak bambaşka bir duyguydu. Mücelli Caddesi İzzetiye Mahallesi Özbek Sokaktaki evimizi, çiçek yetiştirdiğimiz ön bahçe ile meyve ağaçlarının yer aldığı arka bahçemizi ne çok özlerdim. Bu özlemim bugüne kadar hiç bitmedi. Orada geçen yaşamımı bir film şeridi gibi geriye sararak bıkmadan usanmadan duygularımla hep seyrederim
Annemin Fırat İlkokulundaki öğretmenlik görevinden emekli olması ve Sümer İlkokulunda başöğretmen olan babamın Ankaraya atanmasıyla benim Malatya ile olan ilişkim kesintiye uğramıştı. Annem ve babam ise uygun olan zamanlarda gidip akrabalarını, dostlarını görüyor ve özlem gideriyorlardı.
1961 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Kürsüsünde asistan olarak göreve başlayınca, Ankarada uzaktayım derken, Ülkemin batı ucundaki bulunduğum İzmirde, Malatyamdan bu kez daha da uzağa düşmüştüm!.. Kulağım hep orada olduğu için Ankaradaki ailemden sürekli Malatya ile ilgili haberler beklerdim. Karşılaştığım Malatyalılarla koyu bir sohbete dalar, anılarını kendi anılarım ile örtüştürüp onları canlı gibi yaşardım. Hastanede Malatyalı olduğunu öğrendiğim bir hastaya daha farklı bir duygu ile hizmet vermek, yardım etmek isterdim. Kuşkusuz tüm hastalarımız bizim kendi insanlarımızdı, ayırım söz konusu olamazdı. Ancak, benim güzel Malatyama ve Malatyalılara ödenmesi kolay olmayan bir gönül borcum vardı
Bazen yaşamın acımasız olayları ile adeta ezilerek, ardından yeniden ayakta kalma çabası ile günler ve yıllar akıp gidiyor. Yaşam gailesi denilen bu olsa gerek. Bu döngü içinde, l980 yıllarının başında Fırat Üniversitesinin isteği doğrultusunda Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında ders vermek için iki kez Elazığa gitmem gerekmişti. Gidiş- dönüşlerimi Malatya üzerinden yapacaktım. Bu yolculuk nedeni ile 1959dan beri görmediğim kentimi göreceğim için çok heyecanlıydım. Ancak ne yazık ki, uçak yolculuğunun sınırlı dar zaman koşulları dostlarımı görmemi, kenti dolaşmamı engellemişti. Yeşil Malatyamın ancak havasını soluyabilmiştim
1998 yılında manyetik rezonans derneği başkanı olduğum dönemde, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalındaki öğretim üyesi arkadaşlar, üniversitelerinde bir MR sempozyumu düzenlememi istediler. Böyle bir teklife hayır demem mümkün müydü?.. Kendilerine bu görevi geniş bir öğretim üyesi katılımı ile yerine getireceğimi bildirdim.
Malatyayı ilk kez görecek olan hekim arkadaşlarım kaysıların olduğu bir dönemde gitmemizi istiyorlardı Toplantı tarihini bu nedenle 3 Temmuz olarak saptadık. İzmir-Ankara üzerinden aktarmalı olarak önce Elazığa uğradık ve öğleden sonra ayarlanan otobüslerle Malatyaya vardık. Ertesi gün çok katılımlı ve başarılı bilimsel toplantıdan sonra ayarlanmış olan bir kaysı bahçesine gidildi. Dallarında altın sarısı rengindeki kaysıları taşıyamaz hale gelmiş olan ağaçların görünümü arkadaşları çok etkilemişti. O akşam çok güzel bir bahçe içinde yer alan ismini şimdi hatırlayamadığım restoranda değişik Malatya yemekleri yenildi. Konuşmacı arkadaşlar ve bir kısım katılımcılar Nemrut gezisi için 23.30da yola çıktılar. Ben ise geziye gitmeyerek görmem gereken yerleri görmeyi, anıları yaşamayı planlamıştım.
Sabah kaldığımız Altın Kaysı Otelinden erkenden ayrıldım ve otele yakın olan babamın uzun yıllar başöğretmen olarak görev yaptığı Sümer İlköğretim okuluna ulaştım. Okulun binası hiç değişmemiş, ancak son gördüğümde küçük olan bahçedeki ağaçlar o kadar büyümüştü ki bina adeta görülmüyordu. Daha sonra bir taksi ile Mücelli Caddesine gidip Özbek Sokakdaki 19 numaralı evimizi görmek istedim. Sokak kapısı açık olduğu için başımı uzatıp ön bahçeye ve avluya baktım. Her şey hüzün verecek derecede bakımsız ve kırık döküktü Oysa, orada oturduğumuz dönemde evimiz ne güzeldi. Ön bahçede çok sayıda saksı çiçekleri yanı sıra düzenlediğimiz alanda yıldız çiçeği, kadife çiçeği, kirli hanım, hercai menekşesi yanı sıra şu anda ismini hatırlayamadığım birçok çiçek bulunurdu. Yaz akşamları avluyu ortalığın serinlemesi için hortumla yıkar, geceleri burada otururduk. Yazın misafirlerimizi de yine burada ağırlardık. Şimdi ne olmuştu o güzelim mekanlara ?..
Hüzünle evimizin olduğu sokaktan ayrıldım ve aynı cadde üzerinde bulunan Yeşilyurttan Malatyaya taşındığımızda kiracı olarak ilk oturduğumuz Parlakların evini ve daha sonra oturduğumuz eski belediye başkanlarından Nurettin Akyurtların evini bulmaya çalıştım. Yıllarca geçtiğim bu cadde üzerindeki halen var olan eski tip evleri tek tek seyrettim. Sonra yürüyerek Beş Konaklara çıktım. Konakların karşısında tandır ekmeği yapılan bir yeri görünce hemen içeri daldım. Ekmek açan kadınlar eskiden olduğu gibi başlarını oyalı yazma ile doğal bir şekilde örtmüşler ve yazmaları savrula savrula ekmek tahtası üzerinde merdane ile ekmek açıyorlardı. Ancak ekmek benim bildiğim, bizim evde de bulunan tandır sisteminde pişirilmiyordu. Bir paket tandır ekmeği aldıktan sonra oradan ayrıldım. Okuduğum lisenin, Halkevinin, Gazi İlkokulunun bulunduğu yerleri ve kanal boyunu dolaştım. Son durağım ise taze ve kuru kaysı almak için gittiğim Şire Pazarıydı. Yeşilyurta uzanıp çocukluğumu yaşadığım yöreyi, oturduğumuz Katibin Evi diye anılan evimizi görmeyi çok arzu ediyordum. Ancak zaman kısıtlı olduğu için bu mümkün olmamıştı.
Bir süre önce Cumhuriyet Gazetesinin kitap dergi ekinde bir yazarın Arguvan türkü festivalinden övgü ile söz ettiğini okudum. Yazının sonunda Malatya Belediyesinin kültür yayınlarını sağlayacağımız telefon numaraları da veriliyordu. Hemen kültür sanat müdürlüğünden Alişan Hayırlı beye ulaştım ve kendisine Malatya ile ilgili yayın ve dökümanları nasıl sağlayabileceğimi sordum. Sağ olsun Sayın Alişan bey en kısa sürede kargo ile bana belediyenin kültür yayınlarını ulaştırdı. O gün büyük bir heyecan içinde Yrd.Doç.Dr. Göknur Göğebakan'ın Fotoğraflarla Geçmişte Malatya isimli yayınını incelerken 82. sayfaya geldiğimde bir an şaşkınlıkla durdum. Sürpriz bir resimle karşılaşmıştım. İlkokul hatırasına ait bu resimde başöğretmenimiz, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarım yanı sıra ben de vardım. Bu değerli anı resminin sınıf arkadaşım Sayın Celal Yalvaçın arşivinden alındığı kaydedilmişti. Bastıramadığım bir heyecan ve coşku içinde birtakım bağlantılar sonucu değerli arkadaşım araştırmacı gazeteci Sayın Yalvaça ulaşmıştım. Kendisi bana öyle güzel ve değerli dökümanlar, kitap ve dergiler gönderdi ki, günlerdir onları tekrar tekrar okuyarak, resimlere bakarak, CDleri izleyerek anlatmam mümkün olmayan duygular yaşıyorum. Bu duyguları yaşatan arkadaşım Celal Beye teşekkür sözcüğü yeterli değil
Sayın Yalvaçın Mazideki Yaşam MALATYA isimli kentin 1940-1955 yılları arasındaki yaşamını anlatan 127 kıtalık şiiri için söylenecek tek şey var: Olağanüstü ve sanki bir destan. Bir kentin yaşamını, örf ve adetlerini, halk kültürünü, simge olan özel kişilerini anlatan böyle bir şiiri ben şimdiye değin okumadım. Bunları dile getirmek, şiire dökmek çok özel bir yetenek gerektiriyor. Mümkün olabilse de bu şiir büyük kitlelere ulaşabilse ve onlar tarafından da okunabilse. Sayın Celal Yalvaçın arkadaşım olmasından, Malatyalı olmasından gurur duydum, onur duydum
Bu arada Celal Bey ile birkaç kez telefonla konuştum. Bir konuşmamızda bana ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımdan Sühendan Hanımın telefon numarasını verdi. Arkadaşımı o akşam hemen aradım. Sanırım 1949dan bu yana birbirimizi görmeyen iki arkadaş seslerimizle ancak hasret giderebilmiştik
İnsanların yaşamında bazen rastlantıların önemli ve unutulmaz bir yeri olabiliyor. Şimdi ben de, bir rastlantının sonucu özlemini hiç yitirmediğim Malatyam ile bağlantımı yeniden kazanmanın güzelliğini yaşıyorum
(*): Prof. Dr. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi (E): Prof.Dr. Esin Emin Üstün 1936 yılında Malatyada doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı kentte tamamladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden Haziran 1961de mezun oldu.
14.07.1961 tarihinde Prof.Dr. Emin Faik Üstün ile evlendi. Bu evlilikten her ikisi de hekim olan iki oğlu (Güntürk ve Çağatay) vardır.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Kürsüsü asistanlığına 28.08.1961 tarihinde atandı. Uzmanlığını 1965 yılında tamamladı. 1966 yılında Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi Curie Hastanesinde çalıştı. 1976da doçent, 1981de profesörlüğe yükseltildi. Kendisi Radyoloji Bilim Dalında Türkiyenin ilk kadın doçenti, profesörü ve anabilim dalı başkanı unvanını taşımaktadır. İki dönem fakülte yönetim kurulu, bir dönem fakülte kurulu üyeliğine seçildi. Ege Üniversitesi Senatosunda 1995-1998 yılları arasında tıp fakültesi temsilcisi olarak görev yaptı.
Radyoloji anabilim dalı başkanlığı görevini 15 yıl sürdürdü. Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi yönetim kurulunda uzun dönem çalıştı. 1984-1994 yılları arasında Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu İzmir Şubesinde 14 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptı.
1994 yılında Ege Üniversitesi Güçlendirme Vakfının Hizmet Ödülünü alan Prof.Dr. Üstün, kendi alanı ile ilgili on mesleki dernek ve kuruluşun üyesidir. İskelet sistemi ve meme radyolojisi ile ilgili 200ün üstünde makale ve araştırma türünde yayını bulunmaktadır.
Çok sayıda kitap bölümü yazan Dr. Üstünün 1992 yılında basılan Meme Radyolojisi, 2000de basılan Mamografi Atlası ve 2003 yılında basılan İskelet Sistemi Radyolojisi olmak üzere ayrıca üç bilimsel kitabı mevcuttur.
Bilimsel eserleri dışında; Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalının 38. Yılı, Sevgi ve Güzelliklerle Kalın isimli derleme ve kısa anı tarzında kitapları bulunmaktadır. Ayrıca 565 sayfalık Anıları Yıldızlara Bıraktım isimli anı kitabı ise Dokuz Eylül Yayınevi tarafından 2006 yılı sonunda basıldı.
Prof.Dr. Esin Emin Üstün, üniversitedeki görevinden 10.04.2003 tarihinde emekli olarak ayrıldı.