Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, Anadolu şehirlerinin birer arifler yatağı olduğunu, bu şehirlerde yetişen ya da bir süre yaşayan tasavvuf ehli alimlerin İslam’ın hoşgörülü ve insanı merkeze alan anlayışının en güzel örneklerini verdiğini belirterek, ‘Malatya böyledir, Konya böyledir. Selçuklu döneminde İslam’ın en önemli yorumları bu şehirlerde yapıldı. Gelenekler bu şehirlerde oluştu. Bir Malatya geleneği bu bakımdan çok önemlidir. Malatya İslam’ı diyebileceğimiz İslam’ın saf ve hoşgörülü yorumu, korunmalı, hatta diğer coğrafyalara ihraç etmek anlamında değil ama model olması bakımından korunma altına alınmalıdır’ diye konuştu.
İnönü Üniversitesi’nin davetlisi olarak ‘Yükselen Bir Değer Olarak, Hangi İslam?’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, Hoca Ahmet Yesevi salonunda kalabalık bir dinleyici kitlesine konuştu.
Dünyada son yıllarda ‘Hangi İslam?’ sorusunun ve bu soruyla bağlantılı olarak İslam’ın muhtelif yorumlarının tartışılmasının yükselen bir trend olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, şöyle konuştu: ‘İslam’ın, Kur’an ve sünnet ruhuna en bağlı yorumları, tefsirleri Anadolu ariflerinin yorumlarıdır. İslamı en güzel yaşayan ve en güzel anlatan Anadolu’nun arifleridir: Bu bakımdan Malatya arifler yatağıdır. Şeyhül Ekber Muhyiddin İbn Arabi 10 yıl Eski Malatya’da yani Battalgazi’de yaşadı. Endülüs’ten kalkıp gelip en önemli eserlerinden birini Malatya’da yazdı. Tasavvufun zirve isimlerinden Sadreddin Konevi’yi Malatya’da yetiştirdi. Bu mutasavvıfların, ariflerin ürettiği ruh iklimi Osmanlı’nın cihan hakimiyetine düşünsel temel oluşturdu. Bu bakımdan İslam’ın Malatya yorumu korunmalı. Çünkü, genetiği ile oynanan domates tohumu gibi İslam’ın genetiği ile oynanıyor. Saf, Kur’an’ın, sünnetin ruhuna en bağlı İslam anlayışı, yorumu Malatya’nın ariflerinin yorumudur. Konya ariflerinin yorumudur. Mevlana derken kimi kesimler ‘Yol geçen hanına dönmüş bir İslam’ anlayışı olduğunu zannediyor ve eleştiriyor. Hiç endişelenmesinler, Mevlana’nın adı Celaleddin’dir. Kadife eldiven içinde demir yumruktur bu arifler, bu şahsiyetler. İslam’ın sulandırılmasına asla izin vermezler’
Özellikle Amerika’daki saldırılardan sonra, başta genç kuşaklar olmak üzere İslam dünyasının çeşitli kesimlerinde İslam’ın farklı yorumlarına yönelik bir eğilim oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Kılıç, ‘Oysa, bizim böyle bir örneğe ihtiyacımız yok. Bu örnekler İslam’ın tertemiz imajının kirlenmesine hizmet ediyor. İslam’ın farklı yorumları olabilir. Bu normaldir. Farklı mezhepler olabilir. Mezhepler arasında hoşgörüye dayanan ilişkiler olmalıdır. Bugün gelirken uçakta gazetede okudum. Afganistan’da Muharrem Ayı nedeniyle bir törene giden çoluk-çocuk-kadın 60 kişi bir canlı bombanın saldırısı ile katlediliyor. Neden? Çünkü farklı mezhepten öldürülenler. İslam’ın tertemiz imajını kirletmek isteyen güçler milyonlarca dolar harcasalar İslam’a bu kadar zarar veremezler. İslam’a insan öldürerek hizmet edilmez. Öldürerek bir yere varamazsınız. Muhyiddin İbn Arabi’nin, Sadreddin Konevi’nin, İbrahim Hakkı Erzurumi’nin, Niyazi Mısri’nin olduğu bir manevi iklimde başka yorumları reddetmeyelim ama, o yorumları aşan bir zenginliğe sahip olduğumuzun farkında olalım ve sahip çıkalım’ diye konuştu.
1 Haftada 65 Kol Kestiler…İslam’ın Böyle Bir Yorumu Olamaz…
Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan hareketlerin temelinde kitlelerin ‘Hangi İslam?’ arayışı olduğunu belirten Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, ‘Yakından takip ediyorum Ortadoğu’yu. Başta Mısır olmak üzere bu ülkelerde gönderilen rejimlerin yerine kurulacak sistemlere dair ciddi tartışmalar var. Mısır bir zalimi gönderdi ama yerine neyi ikame edecek. Tartışmalar Hangi İslam? sorusunda düğümleniyor. Ama tartışmayı yapanlar da giden zalimin yerine neyi ikame edecekleri konusunda hazırlıklı değiller’ dedi. Somali’de işbaşına gelen Şebab Örgütü’nün İslam adına hareket ettiğini, ama İslam’ın çok dar bir yorumuyla başarısız bir yönetim örneği sergilediğini söyleyen Prof. Dr. Kılıç, ’19-20 yaşındaki gençler İslam adına simit çalan insanların elini kolunu kesti. Bir haftada 65 kol kestiler. İslam’ın böyle bir uygulaması olabilir mi?’ şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Kılıç daha sonra şöyle dedi: ‘Batının bilimi, Doğu’nun bilgisi var. Doğunun bilgisinde insan Allah ile yakın ilişkidedir. Allah ruhundan üflemiştir insana çünkü. Eşrefi mahluktur. Batının bilgisinde ise insan bu değerlerden yalıtılmıştır. Doğunun bilgisinde insan Allah’tan gelmiş ve ona dönecektir. Yani bir dairesel hareketin tamamlanması vardır. Geldiği yere dönecektir. Yani asıl ait olduğu yere dönecektir. Bu nedenle tasavvufta dünya bir gurbettir. İnsan dünyada gurbeti yaşamaktadır. İşte ariflerin, aşıkların, mutasavvıfların ürünleri de bu gurbetin verdiği acının yansımalarıdır’.
"Bedir Savaşı’nda Şehit Olan Müslümanların Yarısı Sarhoştu, Çünkü…"
Yeni akım İslam yorumlarının işe tersten başladığını ifade eden Kılıç, ‘İslam estetiğini reddediyorlar, mimariyi kabul etmiyorlar. Şehirciliği reddediyorlar. İslam’ı sadece bir hukuk külliyatı olarak algılıyorlar. Ahkamdan başka bir şeyi gözleri görmüyor. Ama ahkamdan öncesi var. Mekke dönemi var. Düşünün, Bedir Savaşı’nda şehit olan müslümanların yarısı sarhoştu. Neden? Çünkü o zaman sarhoş edici içkileri yasaklayan ayet gelmemişti henüz. İslam sadece hükümler, hukuk külliyatı değil. İnsan’a dair herşeyi kuşatıyor. Medine’de Mevlevihane vardı bir zamanlar. Artık yok. Çünkü o kutsal toprakları New York’un Manhattan’ına çevirdiler. Son zamanlarda Hacc’a giden çok sayıda dostum bana ‘etkilenmedim’ diyor. Çünkü, Mekke’nin Medine’nin o manevi iklimini yok ettiler’
Tasavvufun bir bilim dalı olarak ilahiyat fakültelerinde okutulmasına da değinen Kılıç, ‘Tasavvuf bir bilim dalı değildir. Tasavvuf yöntemdir, metodolojidir. Alemler arası ilişkiyi kuran bir çaba, bir uğraştır. Zaten alim de olaylar, olgular, alemler arasında irtibat kuran kişidir. Cahil ise olaylar, olgular ve alemler arasındaki irtibatı kuramayandır’ dedi.
Haber: Niyazi Doğan