SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Malatya, Kürt Siyasal Hareketi ve.. (I)

A- A+ PAYLAŞ

MALATYA, KÜRT SİYASAL HAREKETİ VE ÖZERKLİK SORUNU

(I. BÖLÜM)

 

Orhan TUĞRULCA

Tarihçi/Yazar

otogrulca@hotmail.com

Barış ve Demokrasi partisi (BDP) ile bileşeni olarak şekillenen Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) son zamanlarda ülke gündemine getirmiş olduğu ”Demokratik Özerklik” talebi 14 Temmuzdan buyana tartışılmaktadır.

Türkiye’nin gelmiş olduğu demokratik olgunluk atmosferi bu öneriyi olgunlukla karşılamış ve birçok platformda tartışılmıştır. Görüldü ki en uç fikirler ve öneriler bile kamuoyu tarafından soğukkanlı bir yaklaşımla karşılanmaktadır. Toplum vicdanının şaşmaz tartısından sessizce geçip giden bu öneriler, öneriyi getirmiş olanlar tarafından nasıl değerlendirildiğini ya da değerlendirilip değerlendirilmediğini bilmiyoruz.

Ancak içinde Malatya’nın da yer aldığı belirtilen ”Demokratik Özerk Kürdistan” önerisinin 14 Temmuzda açıklanmasının hemen ardından BDP ‘nin ve DTK’nın silahlı kanadı olduğu artık kabul gören PKK’nın saldırılarını arttırması, önerinin bölge üzerinde zor kullanılarak kabul ettirileceği kanaatini güçlendirmiştir.

Marksist-Leninist Kürt hareketinin bu yaklaşımının altındaki tarihi ve ideolojik saikleri aşağıda vereceğiz.

Ancak öncelikle belirtelim ki söz konusu bu özerklik talebinin öncelikle Malatya’da enine boyuna tartışılması gerekir. Zira aşağıda açıklayacağımız üzere Malatya, sosyo-politik açıdan özerklik talep edilen diğer kentlerden farklı birçok özelliğe sahiptir.

Meselenin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için bu araştırmamızda şu soruların cevabını aramaya çalışacağız:

1)      “Demokratik Özerklik” ne demektir? Kavramın etrafındaki tartışmalar..

2)      Demokratik Özerkliğin Malatya bağlamındaki önemi nedir? Tarihsel bir perspektifi çıkarılabilir mi?

3)      Demokratik özerklik önerisinde bulunan Marksist- Leninist Kürt hareketinin Malatya’daki ideolojik ve siyasi serüveni nedir?

4)      Marksist- Leninist Kürt siyasi hareketinin Malatya sosyo-politiğindeki yeri nedir, nasıl bir seyir izledi ve bundan sonra nasıl bir seyir izleyebilir.?

5)      Son olarak Marksist- Leninist Kürt hareketi, Müslüman Kürt halkını nereye kadar taşıyabilir?

1)   Demokratik Özerklik” ne demektir? Kavram üzerindeki tartışmalar..

Demokratik özerklik kavramının etimolojik ve tarihsel bağlamda geçirmiş olduğu evreleri burada ayrıntılarıyla tartışacak değiliz. Burada kısaca bilmemiz gereken yönü özerklik kavramının bir büyük siyasal egemenlik sahası içerisinde dış politika ve savunma hariç bazı bölgelerin yerel parlamento dahil belli alanlarda merkezi hükümetten bağımsız hareket etmesini öngörmektedir.

Kavramın biz Malatyalılar açısından tartışılmasını zorunlu kılan tarafı BDP milletvekili Bengi YILDIZ’IN Taraf gazetesine verdiği mülakattır.

Söz konusu bu mülakatta:

Kürdistan denen bölge hangi illeri kapsıyor?” sorusuna:

“Tarihsel ve coğrafi olarak nereyi kapsıyorsa orayı kapsıyor. Bu, Sivas Koçgiri’ye kadar olan sınırdır aslında. Maraş’ın bir kısmı, Erzincan, Malatya… Elazığ… Tarihsel olarak Erzurum, Van, Ağrı… Batman, Diyarbakır… Aslında Doğu ve Güneydoğu’nun tamamıdır bu. Coğrafi olarak baktığınızda, Osmanlı zamanında da Kürdistan’ın sınırlarıdır bu.”(1) Ayrıca; Yıldız, “DTK, demokratik özerkliği nerelerde ilan etti” sorusuna, “Tabii ki, Kürtlerin yaşadığı bölgede... Yani Barış ve Demokrasi Partisi’nin, Demokratik Toplum Kongresi’nin gücünün olduğu yerlerde...” yanıtı verdi.

Malatya’da gücünün ne kadar olduğunu yine aşağıda vereceğimiz seçim sonuçlarıyla anlamaya çalışacağız.

Özerklik, Muhtariyet ya da otonomi kavramı hangi ifadeyi kullanırsanız kullanın bizzat kavramı öne sürenler tarafından ifadeden ne anlaşılması gerektiği konusunda bir birlik olmadığını söyleyebiliriz. Bu uzlaşmazlığın sadece bir kısmını burada vermek istiyoruz.

Abdullah Öcalan duruşmalarda, ‘özerklik’in Frenkçesi olan ‘otonomi’ kelimesini kullanıyor, bunun feodal ve aşiretsel yapılara uygun düşeceğini söyleyerek reddediyor: “Federasyon, otonomi gibi seçenekler... Geri toplumsal yapıya bağımlı olacağından demokratik değerlerin gelişmesine fazla fırsat vermez. Daha çok feodal aşiretsel yapıları güçlendirir...” diyerek “Türklerle Kürtlerin “yüzyıllardan beri iç içe” geçtiğini” dolayısıyla özerkliğin ekonomik gelişmeye zarar vereceğini söylüyor. (Aslan Tekin, İmralı’daki Konuk, sf. 328-329)(2)

Aynı ÖCALAN; 2007’de demokratik özerkliği “hem Kürt toplumunun iç geriliklerine karşı iç demokratikleşmeyi sağlayacak hem de Kürtlerin dışarıya karşı duruşunu ifade edecek”, “devlet karşıtlığı içermeyen”, “devlet kurmayı hedeflemeyen”, “mevcut sınırlar ve devlet yapıları içinde Kürtlerin özgürlüğünü temsil eden”, “sınırlarla problemi olmayan”, “yerelin kendini devlet içinde ifade etmesi anlamına gelen”, “devletin kurumları yanında Kürtlerin bir nevi kendi taleplerini karşıladığı bir yapı” olarak tanımlayacaktır.(3)

Diğer taraftan Demokratik Toplum Kongresi’nin son toplantısında tartışmaya açılan “Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı” başlıklı metin, Kürt siyasetinin demokratik özerklik adı altında ne talep ettiğini bir kez daha anlaşılmaz kıldı. Öcalan önerilerine hâkim terminolojik ve semantik belirsizlikleri aynen benimseyen DTK metni, demokratik özerkliği Öcalan’ın Ağustos 2010’da ortaya attığı altı unsura yenilerini ekleyerek tanımladı. Buna göre, demokratik özerklik “Kürdistan toplumunu siyasal, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik, kültürel, ekoloji ve diplomasi şeklindeki sekiz boyutta örgütleyerek siyasi irade yapıp, demokratik özerk Kürdistan inşasını hedeflemektedir.” Şeklinde açıkladı.

2)   Demokratik Özerkliğin Malatya bağlamındaki önemi nedir? Tarihsel bir perspektifi çıkarılabilir mi?

Özerkliğin Malatya bağlamında tarihsel bir arka planının olup-olmadığının da tespit edilmesinde yarar var. Zira konuyu gündeme getirenler önerilerinin tarihsel bir referansa dayandığını sık sık gündeme getirmektedirler.

Bir araştırma makalesi formatında hazırladığımız bu yazının boyutları bize bölge üzerinde yaşanan yönetsel birikimlerin tamamını buraya almamızın mümkün olamayacağını hatırlatmak isterim. Ancak yine de tarihsel hafızamızı yokladığımızda şu başlıklarla karşılaştığımızı görüyoruz: 

A.     Anadolu’da ilk siyasal otoritenin Hititlerle başladığı genellikle kabul gören bir bilgidir. Hitit öncesi dönem Malatya dahil yerel şehir devletleri şeklinde bir örgütlenmenin olduğu kabul edilir.

B.     Hitit sonrası dönem, özellikle Geç Hitit Şehir Devletleri döneminde yine Malatya başta olmak üzere şehir devletleri şeklinde örgütlendikleri kabul edilir.

C.     Van Tuşba merkezli Urartuların Fırat'ın batısında yer alan Malatya’ya yönelik işgal ve ilhak girişimleri karşısında Malatya şehir devletinin bölge güçleri ile ittifak ettiğini ve yerel güç unsurlarını harekete geçirdiklerini görüyoruz.(4)

D.    II. Kılıç Arslan 1188 ve 1189. yılına geldiği zaman artık yaşlanmıştı. Ülkeyi eski Türk feodal ananesi gereği on bir oğlu arasında taksim etti. Bu taksim gereği Muiziddin Kayserşah, Malatya’ya gidip göreve başladı. İbni Bibi’nin verdiği bilgilere göre, Malatya dâhil diğer bütün melikler bulundukları bölgelerde son derece bağımsız davranmışlardır. Kendi adlarına para bastırıp hutbe okutan, hatta dış devletlerle bile diplomatik münasebetler kuracak kadar rahat hareket eden bu melikler, sadece yılda bir kez başkent Konya’da bir araya gelirlerdi. Tekrar sorumlu oldukları yerlere dönerlerdi.(5)

Özerk Malatya Beyliği (6) şeklinde Anadolu coğrafyasında yerini almış olan Malatya’nın bu özerk yönetim yapılanması, Gıyaseddin Keyhüsrev dönemine kadar sürecektir.

Gıyaseddin Keyhüsrev, uzun süre Bizans’ın başkenti İstanbul’da sürgün hayatı yaşayacaktır. Ancak Keyhüsrev burada boş durmayacaktır. Bizans’ın merkeziyetçi sistemi hakkında araştırmalar yapacaktır. 1205-1211 yıllarında ikinci kez Türkiye Selçuklu tahtına çıktığında artık ülkeyi sürekli bir kargaşa ortamına sürükleyen özerk statülü feodal taksim uygulaması yerine sınırlı yetkileri olan valilik sistemine geçecektir.(7)

E.     Malatya, 1516 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirilişinden 1521 yılına kadar, yani altı yıllık süre boyunca özerk bir statü ile idare edildiği görülmektedir. Malatya Osmanlı idaresine alındığında bölge Dulkadiroğlularının elinde bulunuyordu. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim 1516 yılında burayı zapt edince, Osmanlı egemenliğini tanımak kaydı ile Dulkadiroğlularından Şehsuvaroğlu Ali beye bıraktı.(8)

Osmanlı Döneminde Malatya’da Mülki İdare Sistemi

Öncelikle ifade edelim ki Osmanlılar, İstanbul’un fethinden sonra ülkeyi genel olarak iki Beylerbeyliğine ayırmışlardı. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği olarak karşımıza çıkan bu idari taksimat özellikle 16. yüzyılda Osmanlıların hem batıda hem doğuda geniş coğrafyalar elde etmeleri üzerine ülkeyi yeni eyaletlere ayırdılar.

Eyaletler birkaç sancağın (liva/il) bir araya getirilmesi ile oluşturulmuştu. Eyaletlerin başında Beylerbeyi adında bir üst düzey görevli bulunuyordu. Sancaklarda ise Sancakbeyi adında bir yönetici bulunuyordu.

Genel olarak Osmanlı yönetim sisteminde eyaletler Salyaneli (yıllıklı) ve Salyanesiz (yıllıksız) diye ikiye ayrılıyordu. Rumeli, Budin, Anadolu, Karaman, Sivas, Erzurum, Diyarbakır, Halep, Şam, Trablusşam ve 1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine alındığında Malatya’nın da bağlandığı Dulkadir Eyaletleri Salyanesiz eyaletlerdi. Adı geçen bu eyaletlerde “Tımar” sistemi uygulanmakta idi.

Mısır, Habeşistan, Bağdat, Basra, Yemen, Trablusgarp, Tunus ve Cezayir gibi eyaletler ise Salyaneli eyaletler idi. Buralarda Tımar sistemi uygulanmazdı. Bu eyaletlerin yıllık gelirlerinden bir kısmı Beylerbeyi, Sancakbeyi, asker ve sairlerin maaşına ayrılır kalanı İstanbul’daki devlet hazinesine gönderilirdi.

Yukarıdaki yönetim sistemlerin dışında bir üçüncü yönetim şekli de Doğu ve Güneydoğu’da uygulanmakta idi. Bir tür özerk sistemin uygulandığı bu sancaklar; Cizre, Genç, Bitlis, İmadiye, Mahmudiye, Hakkâri, Eğil ve Palu gibi yerlerdi. Bu sancaklar Osmanlı yüksek hâkimiyetini tanımış, padişah tarafından bir fermanla sahiplerine bırakılmış şehirlerdi. Bu sancaklar her yıl belirlenmiş bir vergi verirler ve gerektiğinde emrindeki askerleriyle Osmanlı ordusuna katılırlardı. Bunlara “serbest mirmiranlık” denilirdi. Yurtluk-Ocaklık olarak da adı geçen bu yerlerin (feodal) beyleri öldüğünde oğlu, kardeşi ya da en yakını yerine atanırdı.(9)

Rişvan Aşireti ve Malatya Derebeyliği:

Malatya valisi ve aynı zamanda Rışvan Aşiretinin lideri Rişvanzade Ömer Paşa’nın Osmanlı merkezi hükümeti ile olan ilişkileri, 18. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da ve eyaletlerde ortaya çıkan ayanlarla olan münasebetlerini de açıklamaktadır.

Osmanlı toplumu farklı etnik, dini ve mezhebi gruplardan oluşmakta idi. Ancak temelde bütün bu gruplar aşiret yapılanması içerisinde varlıklarını sürdürüyorlardı.

Yerel güç odakları Osmanlı’da 17. yüzyılın sonlarında ve 18. yüzyılda, merkezi hükümetin zayıflaması ile ortaya çıkmaya başladılar. Ayan olarak ortaya çıkan bu güç odaklarının temel dayanağı bağlı bulundukları aşiretler idi. Bu ayanlar Rişvanzadelerde olduğu gibi vali, beylerbeyi gibi devleti yöneten unsurlar olarak da ortaya çıkmaya başlamışlardır. Vali ya da beylerbeyi olan bir kişinin aslında devletin önerdiği her yerde görev yapmak üzere gitmeleri gerekirken Malatya örneğinde olduğu gibi, başka vilayetlerde ve eyaletlerde görev kabul etmeyip aşiretlerinin bulunduğu sancaklarda görev yapmayı tercih etmişlerdir. Yine Malatya örneğinde olduğu gibi, hem vali, beylerbeyi gibi resmi bir sıfatı olan hem de kendi aşiretinin gücüne dayanan bu ayanları, merkezi hükümet istese de artık görevden alamaz hatta aynı görev ve bir üst görev ile başka bir vilayete vali yâda beylerbeyi olarak gönderemez duruma gelmiştir.

Bu nedenledir ki Rişvanzadeler Malatya’da yüz yıla yakın (1715-1815) vali/beylerbeyi olarak, babadan oğula geçecek şekilde hükmettiler. Söz konusu bu ayanlar, devlet 17. ve 18. yüzyılda dışarıda İran ve Avusturya ile uzun ve yıpratıcı savaşlara girişirken onlar halk üzerindeki etkilerini daha da kökleştirip merkezi hükümeti ciddiye almaz oldular. Öyle ki, bu ayanlar, 1808 yılına geldiği zaman; kimi tarihçiler tarafından 1215 yılında İngiltere’de, büyük toprak sahipleriyle kral arasında yapılan ve kralın yetkilerini sınırlandıran Magnacarta Antlaşması’na benzer bir anlaşmayı (Sened-i İttifak) ayanlar, Osmanlı padişahı ile yaptılar.

Bu gelişmelere bakıldığında Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlar herhangi bir aşirete dayanmayan ve toplumsal zemini olmayan devşirme sistemini( 10) neden tercih ettikleri daha iyi anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet Döneminde

F.      Nitekim Cumhuriyetin kuruluş aşamasında da Malatya’ya özgü bir tartışmanın ötesinde Kürtlerin yeni siyasi sistem içerisindeki konumu ile ilgili tartışmalarla karşılaşmaktayız. Konuyla ilgili ayrıntıları burada vermeyeceğiz. Zira 20 Ekim 1919 tarihli Amasya protokolü, 1921 Teşkilat-ı Esasiye (1921 Anayasası) Kanunu üzerindeki tartışmalar(11), 1923 sonrası gelişmeler ve ardından Şeyh Sait, Koçgiri, Ağrı ayaklanmaları ile Dersim isyanları ve geldiğimiz nokta..

Yukarıdaki tarihsel bilgilerden hareketle “Özerklik” tartışmalarının Malatya ve bölge açısından anlamlı olup olmadığı konusunda aslında bir kanaate varılabilir. Zira bu dönemlerle ilgili ilk dikkat çeken husus Anadolu’daki siyasi birlik ve bütünlükten farklı olarak küçük siyasi hırs ve hesapların merkezi haline gelmeleridir.

 

II. BÖLÜMDE ELE ALINACAK KONU BAŞLIKLARI

1.      Demokratik özerklik önerisinde bulunan Marksist- Leninist Kürt hareketinin Malatya’daki ideolojik ve siyasi serüveni nedir?

2.      Malatya’da Kominist-Sol Hareketin Kürt Kanadı..

3.      Hareketin İdeolojik Evrimi

4.      Hareketin “Kemalizim” İle İlgili Yaklaşımı

5.      Marksist- Leninist Kürt hareketi Türkiye Solunun Tek Temsilcisi Haline Geldi?

 

KAYNAKLAR

1)       http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18331863.asp

2)       Taha Akyol Objektift.akyol@milliyet.com.tr , Kürtlere özerklik, 26 Haziran 2010

3)        “Demokratik Özerklik” Meselesi Toplantı Raporu, Karadeniz Barış Ağı – Türkiye 2011 / Üçüncü Toplantı – 2 Temmuz 2011, hYd ofisi

4)       Ayrıntılar için; Orhan TUĞRULCA, Malatya Siyasi Tarihi, 2006 Kilim Y. İst.

5)       Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür, Yayınlanmamış eserinden ( İbni Bibi, Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi, Çev: M. Nuri Gençosman, Ankara, 1941, Uzluk Mat. Malatya Kütüphanesi, D. No: 886, s.24)

6)       Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür, Yayınlanmamış eserinden (Claude Cahen, Osmanlılardan önce Anadolu, Tarih vakfı yurt y. 2002, s.195)

7)       Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür, Yayınlanmamış eserinden ( Prof. Dr. O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Y. 1998; Selçuklular Zamanında Türkiye)

8)       Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür, Yayınlanmamış eserinden ( Doç. Dr. G. Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası  s.46)

9)       Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.580-581

10)    Hıristiyan çocukları, ailelerin rızası ile alınıp sarayda İslam terbiyesi ile yetiştirilirdi. Bunların arasında sivrilenler Osmanlı sadrazamlığına (başkanlığına) kadar yükselirlerdi. Vilayetlerde vali, beylerbeyi olarak görev alırlardı.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız