Malatya'da Malatyalı Aramak
Raşit KISACIK
Yazının başlığı “Türkiye’de Türk aramak” gibi saçma gelebilir çoğunuza.
Ancak, benim gibi yıllarca bu kentten uzakta yaşayıp, kesin dönüş yaparsanız, hele hele havasını ciğerlerinize özlemle çekip, içinize sindire sindire bir gezinirseniz, ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Bir baştan bir başa geçdim şu şehr-i Malatya’yı. Onlarca beldenin, yüzlerce köyün, çok sayıda ilin ve de ilçenin “..Yardımlaşma ve Dayanışma” derneğini gördüm. Yine yüzlerce tabela gördüm. “Diyarbakır Kadafıycıları”ndan tutun da Trabzon ekmekçisine, Tokat Tandır kebapçısından, Sürmeneli kahvehanesine kadar yığınla tabela.
Ama bir tek Malatya ismi geçen esnaf görmedim. Belki tek-tük vardır da ben rastlayamadım.
Sokakda “Nedisin gardaş, “Essah mı diyisin”, “Gelhele bir oşgin atak” gibi ne bir erkek sesi, ne de mahalle aralarında “Yanın yere gele hemi, torpagıma gidesin..Öllügümün körü...Ahşam baban gelirse seni de söylemezsem görürsün ula...” diye yaramaz çocuğuna seslenen kadın sesi duydum!..
“Babuhtu, Dabahhana, Toffiğin damı, Isıtmapuarı, Dabazpuarı, Hüseyinbeg Körpüsü, Ağpuar, Hacıhüseyin hamamı, buğdabazarı, Şirkethanı, Alibaba, Karababa, Gırkgardaşlar, Aşşağışeher, Orduzu, İnekpuarı, Davullupuar, Horata..” gibi yerlerin isimlerini, Sındı, Sındıkça, Hızna arasına sıkışmış ve “gız ana çağa çıtlıy..” diyen genç kız sesine kadar hiçbir Malatya emaresine rastlayamadım.
Araştırdım, Malatyalı deyimiyle “Malatya asrileşti de ondan” gerekçesinin geçersizliğini, “Hıdır dayı gözen gurban” gibi bir Elazığ ağzını, “Bahom Bahom göremom, depom depom getmor” gibi Adıyaman ağzını, “Bırnakım ha bırnakım” diye kürtçe memlemket özlemini dile getirenlerin seslerinin çokluğundan daha iyi anladım.
Vayyy...beee...
Nerede benim o karşıdan karşıya seslenim, “Gardaş gel hele bi çay iç..” diyen, “Gız Ahşan bacı bizi hamama götürüyü, sen de gel gözü çıhmayasıca..” diyen genç erkek ve kızlarımızın şen şakrak sesleri.. Nerede sabah erken saatlerde “Bazarola gonşu..” diyerek birbirlerine iyi dileklerini bildirirken dükkanlarının önlerini yıkayıp süpüren esnafım..
Ha.. aklıma geldi. Nerede şu bizim vekiller? Sordum, sokakta rasgele birkaç vatandaşa “Birkaç milletvekilinin ismini say” diye. İnanır mısınız, koyu partili olan kendi partisinin milletvekilini sayabildi anca. Tarafsız ise hiç sayamadı. Bir iki kişi “Özal” ismini cılız bir şekilde telaffuz edebildi.
Tiyatroya gittim, ayakta alkışlıyorlar, oyuncuları seyirciler. Bu konuda epeyi ilerleme var. Sevindim. Oysa ben “ula görüymüsün i..’neyi, Vay o... çocuğu ne güzel yapıyı..” diye övgü dolu (!) sözler bekliyordum.
İbrahim Tatlıses’i, sesinden dolayı değil ama çok yönüyle sevmem. Ancak, şunu unutmamak gerekir ki; Tatlıses Şanlıurfa’nın tanıtımını neredeyse tek başına üstlendi. Sesiyle, şivesiyle, değişikliğe uğrattığı “Sıra gecesiyle”, tüm çıplaklığıyla..Urfa’nın hiçbir şeyini değiştirmeyip, özüyle sevdirmeye çalıştı. Başardı da.
Bizim sanatçılar ne yaptı, demiyorum? Biz o sanatçılara ne denli sahip çıktık ki, onlarda bu misyonu tam üstlensinler. Hangi değere sahip çıktık ki.. Oysa sanat ve yazın dünyasında öylesine değerlerimiz var ki, saymakla bitmez.
Yine seni seviyorum Malatya. Seni seven bu siteye “tıklasın” diyorum. Tıklayanlarla “MALATYA’YI SEVENLER DERNEĞİ” kuralım.
Önerilerinizi ve görüşlerinizi bekliyorum.
(30 Haziran 2002'de malatyahaber.com'da yayınlanmıştır)