MALATYA'NIN YÖNETİCİ PROFİLİ DÜZEYİ!.
Malatya, bir zamanlar hangi düzeyde olursa olsun atanmış devlet memurlarının, devletin gücünü, keyfi biçimde ve halkın ensesinde boza pişirmek için kullanabildiği bir kent değildi.
Turgut Özal liderliğindeki ANAP İktidarı döneminde Malatya'ya adam gibi devlet memurları atanır, bu devlet memurları, sıkıyönetim komutanlarının genlerindeki egoya öykünerek Malatya'yı, Malatya'nın yerel yöneticilerini ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini hizaya getirmek için çalışmaz, çalışamaz, sadece görevlerini yapar, Malatya'ya hizmet etmek için proje üretir ve asli görevlerine odaklanırlardı.
Bu durum, AKP öncesi Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP Koalisyonu döneminde de devam etti.
Ancak, devir AKP devrine dönüşünce, Malatya'ya atanan devlet memuru profili Malatya'ya hizmet yerine, ara dönemlerin psikolojisine sahip bir tutumla, Malatya halkına, yerel siyasilere, sivil toplum kuruluşlarına hiza vermeyi öncelemeye başladılar.
Orta ve alt kademe yöneticilerini burada sözkonusu etmeyeceğiz. Çünkü, küçük kalkar büyüğe bakar. Öyleyse, mevzumuz öncelikle büyükler olmalı, Özellikle AKP'nin Malatya'ya gönderdiği vali tipinin baskın karakteri, Malatya'yı terbiye etmek üzerine kurulu.
AKP dönemi Malatya belediye başkanlarının ve diğer yerel kuruluş idarecilerinin kasaba yöneticisi düzeyinde kalması, yönetici kimliğinin doyurulmamış komplekslerle kuşatılmış olması, tüm bunların sonucu olarak silik yönetici tipinin de, devletin valisi karşısındaki ezik tutumu, AKP'nin Malatya'ya layık gördüğü valilerin, Malatya'ya hizmet etmek yerine, sıkıyönetim komutanına öykünen egosunu tatminini bir adım daha ileri götürdü bu dönemde.
Şüphesiz, tüm Malatya valilieri için bunu söylemiyoruz. Ama, pik noktasını 2009-2012 arasında Ulvi Saran'la yaşadığımız kendilerine 'Malatya'yı terbiye edici' misyon biçen vali tipi, daha AKP'nin ilk yıllarında görülmeye başlandı.
Osman Derya Kadıoğlu ilk örnektir.
Okuduğunda, aşağıda anlatacağımız anekdotu muhtemelen kendisi, hatırlamayacaktır, ama, bu şehirde yaşananları değerlendiren, unutmayan, kayıtlayan birkaç kişi de olsa henüz var ve var olmaya da devam edecektir.
Bir sabaha karşı, gündüz saatlerinde on binlerce kişinin gelip-geçtiği, Malatya'nın en kalabalık semti Akpınar'da çok şiddetli bir patlama olur. Daha sonra bir işyerindeki tüpgazların patlamasıyla meydana geldiği öğrenilen patlama, şayet gündüz saatlerinde meydana gelmiş olsaydı, onlarca kişinin ölümü işten bile olmayacaktı. Patlamanın şiddeti ve büyüklüğü, onlarca esnafın işyerine büyük zarar vermişti.
Zarar gören esnaf, patlamanın sabahında, yani patlamanın üzerinden 5-6 saat geçtikten sonra dönemin valisi Osman Derya Kadıoğlu'nu ziyaret etmiş ve zararın tazmini konusunda devletin yardımının olup olmayacağını öğrenmek istemişlerdi. Oysa Vali'nin Malatya'yı sarsan bu kadar büyüklükte patlamadan haberi bile yoktu. Bunu, kendisini ziyaret eden esnafa söyleyince, esnaf temsilcileri çok şaşırmış, bu şaşkınlığını saygılı bir ifadeyle dile getirmişlerdi. Vali Osman Derya Kadıoğlu bunun üzerine celallenmiş, "Kardeşim Malatya'da olup biten her patlamayı bilmek zorunda mıyım?" diyerek büyük zarar gören ve ciddi mağduiyet yaşayan Malatyalı esnafa kapıyı göstermişti.
Bu olaydan bir süre sonra, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne bağlı Malatya Çocuk Yuvası'ndaki bebek ve çocuklara yapılan işkence ortaya çıkmış, yürekleri dağlamış, valilik makamına 500 metre uzaktaki bu çocukların insanca muamele görmesinin öncelikli sorumlularından biri olan dönemin valisi Osman Derya Kadıoğlu için dönemin Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, teşhisi açık biçimde koymuştu: "Anlaşılan sayın vali, buraya (çocuk yuvasına) bayramdan bayrama gelmiş". Öyleydi, çünkü, Vali Kadıoğlu, asli görevlerine yoğunlaşmak yerine, kamudaki yolsuzluklara ilişkin valiliğe yazılı sorular gönderen gazetecinin işine son verilmesi için medya patronlarına talimat veriyordu.
Ulvi Saran dönemini , Saran'ın despotik tutumlarını , Anayasayı, yasaları yok sayan, kendi kişisel 'yasalarını' egemen kıldığı dönemini, Malatya'yı kendi özel emirliğine çevirdiği süreci, somut olaylar ve belgeleri ile defalarca yazdık. Malatya'da altındaki kamu yöneticilerini saymıyoruz bile, bazı AKP Malatya Milletvekilleri'ni nasıl muma çevirdiğini, onları adeta birer memuru gibi kullanmasını, bazı milletvekillerini kendi emrindeki kamu personeli gibi bir masaya dizip, tepe yönetici pozisyonundaki koltuğa oturmasının fotoğrafını unutmadık.
Ulvi Saran'ın, Malatya'nın kamu kaynaklarını hiçbir denetim ve hukuki sınıra tabi tutulmadan, kendi keyfince harcamasının, milyonlarca liralık kamu kaynağını Malatya'ya tek kuruşluk fayda üretmeyen projelere aktarmasının hesabı sorulmadı. Vali Ulvi Saran 'Tak' emretti, AKP'li Belediye Başkanı Ahmet Çakır, kentin gerçek sahibi olan yerel yönetimin seçilmiş tepe yöneticisi olduğunun farkında bile olmadan, atanmış Saran'ın adeta özel kalem müdürlüğünü yaptı. Saran, mahkemelere emir verdi, talimat yazdı, bu yolla Anayasa'yı çiğnedi. Fakat AKP'nin uydusu olan Malatya Barosu, valiye Anayasal ve yasal sınırlarını bildirmek yerine, 'Emredersiniz' pozisyonunu seçti. Devletin içine yuvalanmış sözde sivil toplum örgütleri, yüreklerine vali korkusu salınan o AKP milletvekilleri, belediye başkanı, yerel siyasiler Saran'ın tüm bu 'Malatya'yı terbiye etme amaçlı' hareketlerine itiraz etmek yerine alkış tuttular.
Şimdilerde ise, öyle hissediyoruz ki yeni bir 'terbiye edici' vali tipiyle daha karşı karşıyayız.
Vasip Şahin'in İstanbul Valiliği'ne atandığı kararname ile uzun süre merkezde dinlendirilikten sonra Malatya Valiliği'ne atanan Süleyman Kamçı geçtiğimiz günlerde Malatya Film Festivali konusunda bir basın toplantısı düzenledi.
Adı ve popüler birkaç filmin Malatyalı sinema seyircisi ile buluşması dışında Malatya ile bir ilgisi olmayan, milyonlarca liralık bütçesi, finansal işlemleri başladığı 2009'dan bu yana kapalı kapılar ardında yürütülen, yıllardır tüm süreçleri Malatya dışında yönetilen, sonunda ise ilgili vali yardımcısının google üzerindeki taramaları gösterip 'Bakın Malatya'yı nasıl da dünyaya tanıttık' şeklindeki temelsiz, kof böbürlenmesi, toplamda ise, ödül kazanan filmlere ödenen mütevazı rakamlar dışında, artık profesyonelleşmiş film festivali 'tüccarlarına' aktarılan milyonlarca liralık kamu kaynağının yönetilmesinden başka bir şey olmayan Malatya Film Festivali'ne ilişkin bu toplantıda, Vali Süleyman Kamçı, İstanbul'da yapılacak toplantı için kafileye kimlerin dahil olacağını açıklar.
İstanbul'da yapılacak 'geniş kapsamlı' toplantıya yerel basından kimsenin davet edilmediğini öğrenen Malatya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Haydar Karaduman, yerel basının bu seneki tanıtımda niçin dışlandığını sorar. Malatya Valisi Süleyman Kamçı bu soruya "Canın gezmek istediyse ben seni gezdireyim" sözleriyle karşılık verir. Bunun üzerine Karaduman, "Benim kendi imkânım ile gezecek gücüm var" der.
Vali Süleyman Kamçı, Malatya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Haydar Karaduman'ın bu konuşmasının anlamsız olduğunu ima edercesine ve görgü kuralı öğretircesine gazetecinin görevini değersizleştiren bir tavır takınır. Sanki, Haydar Karaduman'ın canı gezmek istemiştir ve film festivalini bahane ederek, bu gezisini 'beleş'e getirmek istemektedir...
Malatya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Haydar Karaduman'ın şahsında, Malatya medyasına tepeden bakan , terbiye edici tavır takınan bu yaklaşımın yakışıksızlığı, bir devlet yöneticisine uygun görülemeyecek nezaketsizliği, kısa süre sonra Vali Kamçı'ya, birileri tarafından 'Yanlış yapmışsınız' diye hatırlatılır.
Vali Süleyman Kamçı, bu hatırlatma üzerine Malatya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Haydar Karaduman'ı arar ve özür dilemek zorunda kalır.
Özür dilemek bir erdemdir ama devletin valisinin, kendini ve temsil ettiği makamı özür dileyecek pozisyona düşürmesi de, yöneticilikte ciddi bir zaafının olduğunu gösteren güçlü bir işarettir.
Şunu da bir kez daha belirtmek ve not düşmek gerekir: Malatya'nın gerçek sahibi olan seçilmiş yerel yöneticilerin yöneticilik ve insani kimliklerinin güçlü olduğu dönemlerde, belediye başkanları, Malatya'yı tanımayan valileri yönlendirir, atanmışların seçilmişler ve halk üzerinde anti-demokratik tahakküm kurmalarına engel olurdu. 28 Şubat döneminde bile bu böyleydi. Bugünün kasaba politikacısı vizyonlu kimi belediye başkanları ise, bilinç altlarındaki 'kutsal devlet' zihniyeti ile valilerin emir erliğini yapmak için yarışıyor... Ayrıca, zaten Malatya'nın seçilmiş yerel yöneticilerinin böyle bir dertleri de yok. Onların gündemi, hiç ölmeyecekmiş gibi bir yaşama yetecek kadar bir dünyalık yapmak, belediye imkanlarını eşe dosta sunmaktır çünkü...
Malatya'nın yönetici profili çıtasının düzeyini varın siz hesap edin...
______________
BELEDİYELERDEKİ CHP'Lİ MECLİS ÜYELERİ NE İŞ YAPAR?!
Yerel seçimlerin üzerinde yaklaşık 9 ay geçti.
Bu süre, bir yönetim anlayışının inşa edilmesi, yönetim örgütünün kurulması, sahici hizmetlerin başlatılması, şehir halkının hayatının kolaylaştırılması yolunda ilerleme sağlayacak icraatların üretilmesi için yeterli hatta çok fazla bir zamandır.
Ama, gelin görün ki, Malatya Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, Battalgazi Belediyesi, Yeşilyurt Belediyesi ve birçok ilçe belediyesi, ağız dolusu boş laftan başka bir şey üretemedi 30 Mart 2014'den bu yana.
Kimi ülkelerin, Mars'da yaşam kolonileri kurmak için projeler geliştirdiği 21. yüzyılın dünyasında, Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, çöp ihalesi yapmakla övünç duyuyor ve bunun propagandasını yapıyor. Bugüne kadar üretemediği hizmetler için 3 günde bir kentin dört bir yanındaki billboardlarda görüntü kirliliği yaratmayı bir marifet olarak pazarlıyor, böylelikle Everest'i gölgede bırakan yükseklikteki egosunu tatmin ediyor. Müteahhit firmaya ait çöp kamyonlarının çöp toplamaya başlaması nedeniyle şaşalı törenler yapılıyor. Normalde, "Bu ne rezalet?" diye hesabının sorulması gereken bu törene, Malatya'nın valisi, büyükşehir belediye başkanı, iktidar partisinin milletvekilleri katılıyor. Neymiş, alelacele ihaleyi verdikleri çöp şirketinin kamyonları çöp toplamaya başlayacakmış.
Yeşilyurt Belediyesi de çok farklı değil. Seçimden 9 ay sonra yayınladığı gazete formundaki bir yayının iki sayfasında, Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat'ın tam 27 fotoğrafı yayınlanıyor ama, hizmet üretiminde, belediye başkanı olmasa da zaten yürüyecek olan asfalt, kaldırım, çöp toplama işi dışında bir varlık gösteremiyor. Genelkurmay'dan başçavuş rütbesinde 'asker şahıs' transfer edip belediyede sivilleştirdikten sonra TRT 6 (Şeş)'e pas etmeyi biliyor ama, bir belediyenin her şeyden önce kadrosunda bulundurmak zorunda olduğu lisanslı şehir planlamacısını kadrosunda bulundurmadığı için Karakavak bölgesindeki 150 hektarlık alanın imar planı hazırlama yetkisini Malatya Büyükşehir Belediyesi'ne devrediyor. Bir bakıma da eski ortaklar arasında imarsal bir paslaşma yani...
Kendilerince pek mahir, pek becerikli ve olağanüstü hizmetler ürettikleri için kendilerine minnettar olmamızı düşünen bu belediyelerin marifetleri tabii ki bunlarla sınırlı değil. Fakat Kulis formatı içinde şimdilik bu kadarını yazıp, gelecekte detaylı değerlendirmeler yapacağımızı vurgulayalım. Hani neredeyse, başkanlarının esneme hareketlerini bile haber bülteni yapıp medyaya gönderen belediyelerin, akçalı işleri nasıl da kilit üstüne kilit odalarda yaptığını ve bu konularda medyaya karşı nasıl barikat kurduğunu elbette yazacağız ve kayıtlara geçireceğiz.
Fakat burada, asıl dile getirmek istediğimiz husus, bu belediyelerdeki CHP'li meclis üyelerinin teslimiyetçi ve AKP'nin kuyruğuna takılan silik muhalefet tavrıdır. CHP'li üyelerin ne Yeşilyurt'ta ne Battalgazi Belediyesi'nde ne de büyükşehir belediyesinde varlık gösterememesi, hatta kimi konularda AKP'li belediye yönetimlerinin hukuki olmayan kararlarının meşrulaştırıcısı işlevini yerine getirmeleri Malatya, yerel siyaset ve demokrasi adına kabul edilemez bir tutumdur.
CHP'li meclis üyelerinin bir veya ikisi hariç, toplantılarda bulunmalarına karşın, meclislerde alınan kararların detay, perde arkası ve kent yönetiminde yarattığı etkiyi ve bu kararların alınmasını sağlayan ekonomik ilişkiler ağını yerel medyanın meclisleri yakından takip eden bölümünden öğrenmesi acı bir gerçektir. Bu durum, demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan muhalefetin, iktidarın yanlış işleri karşısında durma, gerçekleri halka aktarma görevini yapmadığı ve kendini yok etmekle birlikte kentin çıkarlarının iktidar unsurlarına pervasızca sunulmasına suç ortağı olduğunu gösterir. Öyleyse, CHP Malatya İl Teşkilatı'nın CHP'li meclis üyelerinin dikkatini çekme zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz.