Araştırmacı yazar, emekli öğretmen Fikri Demirtaş, Malatya’nın araştırmacı-gazeteci-fotoğrafçı Celal Yalvaç’ı, “Celal Usta” yönünü de içeren bir yazıda anlattı.
“Malatya’nın hafızası” unvanını fazlasıyla hak eden, Malatya üzerine yazı yazan, araştırma, doktora tezi, yüksek lisans çalışması hazırlayan, kitap yazan, belgesel çeken neredeyse herkesin, devasa kitaplığı ve arşiviyle, “olmazsa olmaz” başvuru kaynağı Yalvaç’ın pek bilinmeyen yönünü yazdı.
Baş döndürücü bir hızla yaşamımıza egemen olan dijital teknoloji hükmünü kurana kadar fotoğraf makineleri mekanik tasarımla imal ediliyordu. Fotoğraf makinesi herkesin kolayca edinemediği, kaliteli bir makine ve aksamlarını almanın ciddi para gerektirdiği, film makarası, çekilen fotoğrafların banyosu ile karta basımının bile önemli maliyet teşkil ettiği günler şunun şurasında 20 yıl kadar önceydi.
50’li yıllardan itibaren arşiv oluşturmaya başlayan, gazetecilik yapan, bu arada merhum Hüseyin Çolak gibi çok sevdiği arkadaşıyla şehir-kasaba-köy, dağ-bayır, dere-tepe gezerek Malatya tarihi ve kültürü adına rastladığı cami, türbe, mezar, ziyaret yeri, kale kalıntısı, mağara, nehir, dere fotoğrafları çeken Yalvaç, arada arıza yapan fotoğraf makinelerinin tamirine de kafa yordu.
Yalvaç’ın el becerisi belki de babasından mirastı. Babası Ali Yalvaç saat tamircisiydi. Şimdiki gibi bozulan ürünü atıp yenisini alma şansınız olmadığından, zamanı gösterecek başka bir cihaz da bulunmadığından, saat kıymetliydi, bozulursa tamir edilmesi gerekiyordu. Tamircinin de işi zordu çünkü malzeme tedarik edemezdi, insan gözünün zor seçtiği parçaları imal etmek gerekiyordu. Ali Dayı, tamircilikten o kadar “ikrah” etmişti ki oğulları Muhlis ile Celal, baba mesleğini devam ettirme “gafletine düşmesinler” diye dükkânı kapatmıştı.
FOTO: Celal Yalvaç ve Fikri Demirtaş
Ama Celal Yalvaç tamircilik kaderinden kaçamamış, Malatya’nın tarihiyle beraber fotoğraf makineleri de üzerine kalmıştı.
Yalvaç, uzun yıllar gerek Fuzuli caddesinde, gerek Valilik yanındaki Kazancılar İş Hanında fotoğraf makinelerini tamir etti. Tamircilik mesleğine “jübilesini” yaptıransa bir dijital fotoğraf makinesi oldu.
Torunu Levent Barış’ın anlattığına göre, Görüş gazetesinin işinde kullanmak üzere aldıkları dijital fotoğraf makinesi arıza yapmış, Malatya’da tamir ettirme imkânı bulunamamıştır. Zaten yaptırsa da masrafını kurtarmayacaktır. Torun, makineden elini çekmeye çekmiş, yenisini almaya niyet etmiştir ama son kez dedesine göstermek ister. Dede, der, yaptın yaptın, olmazsa canını sıkma, bir şansımızı deneyelim.
Celal Amca makineyi söker, eder derken bir yerinden yaylar, miller, aklınıza ne gelirse fırlar, darmadağın olur. Gayet sakin bir insan olan Usta, parçaları toplar, torununa, “oğlum, Japonya’dan fabrikası gelse bu makineyi düzeltemez” diyerek kutusuna koyup fotoğraf makinesi tamirciliği kariyerinin finalini yapar.
FOTO: Celal Amcanın ofisindeki güzelliklerden ‘Tüylü’ ya da kendisinin taktığı isimle ‘Meraklı’
Celal Amca, aynı zamanda bir 'hayvan çoksever'. Ofisinde, kendisinin 'Meraklı' dediği, adı 'Tüylü' olan Norveç Orman Kedisi- Tekir kırması kedisi, yoğun kültür sohbetleri içerisinde bağımsızlığını ilan etmiş ve hakimiyeti ele almış olarak dolaşır durur. Celal Amcanın masasının üzerinde, kültür sohbetlerinin en meraklı dinleyicisidir.
Tüylü, ne kadar naif, ürkek ve hanım hanımcık bir kedi ise, tam anlamıyla ‘çakkal’ olan bir başka kedisi de evinde var Celal Amca'nın. Öyle ki, bunun özellikle köpeklerle olan kavgalarından sonra yara- berelerinin tedavisi için epeyce harcama yapıyor, Celal Amca. Bir büyük kavgasında epeyce zarar gördüğü için dikiş atılarak toplaştırılan bu kedinin adı da ‘Şerafettin’. Bu ad, bir zamanların en önemli mizah dergisi Gırgır'ın ‘Kötü Kedi Şerafettin’ çizgi öyküsünden mülhem. Valilik arkasındaki Çınar bölgesine nam salmış olan ‘Şerafettin’ , köpeklerle bir kavgasına tanık olan mahallenin bakkalı Kaya'nın da ‘bu bana bi değişik bakıyor’ diye tırstığı bir hayvan..
Bürosuna 100 metre mesafedeki evinde, soğuk ve yağışlı günler ile ve tabi geceleri 'yatmaya' gelen bir kedi bu 'Şerafettin'. Celal Amcanın bu kediye taktığı isim "Belalı'. Baskın ve kavgacı bir erkek kedi olan 'Şerafettin' aslında, tüm sokağın, sokaktaki esnafların da kedisi. Akşam yatıya eve gelen 'Şerafettin', Celal Amcanın yatağının üstüne konuşlanıp, uykusunu alıyor. Sabah namazında ise akşam dönmek üzere evi terkediyor!
Celal Yalvaç'ın, 'kültür hazinesi' ve ‘kaynak kişi’ özelliği, kendisini de tez- araştırma konusu yapmış. Hocasının mezuniyet tezi olarak ‘Celal Yalvaç’ı verdiği bir öğrenci, gerçekte 6 çocuk babası olan Celal Amca'yı 12 çocuklu yapmış. Öğrenci, Yalvaç'ın çift isimli olan 6 çocuğunun isimlerinin arasına bir virgül koyup da, ortaya 12 isim çıkınca Celal Amca, bir anda 'aşiret reisi nüfuslu' biri oluvermiş.
Demirtaş’ın, https://fikridemirtas44.blogspot.com/2022/12/malatyanin-ilk-analog-fotograf.html linkinden de okunacak ‘Celal Yalvaç’ yazısı aşağıda yer alıyor:
FOTO: Gündüzleri sokağın kedisi olup geceleri Celal Yalvaç'ın evinde ‘ikamet’ eden, ‘Şerafettin’ ya da namıdiğer ‘Belalı’ kedi
***
“Çevremizde görüp hikâyelerini bilmediğimiz insanların hikâyelerinin peşinde koşuyorum. Malatya ve çevresi ile ilgili, diğer illerde olduğu gibi sosyal bilimler alanında yakın zamana kadar yapılan araştırmalar genellikle yerel araştırmacıların kişisel çaba ve olanakları ile yürütülmüştür.
Yalvaç, Malatya’da yaşayan en eski mekanik fotoğraf tamircisidir. 36 karelik filmin kullanıldığı makinelerle fotoğraflar çekilirdi.
Belgesel fotoğrafçı, gazeteci araştırmacı -yazar 87 yaşında koca çınar Celal Yalvaç'ı, ziyaret etmek için Hükümet binasının arkasına düşen Atmalı Sokaktaki yazıhane ve kütüphane olarak kullandığı daireye 4-5 yıl önce gitmiştim. O gün beni kapıda karşılayıp, giderken de dış kapıya kadar gönderme zarafeti göstermişti.
Celal amca çalışma masasın üzerinde yığılan kitapların arkasında tüm heybetiyle ve gazeteci yeleği ile oturuyordu. Sağ tarafında bilgisayar ekranı açıktı. Bir kaç yıl önce işitme sorunu başlamış. Kulaklık kullanmasına rağmen işitmede sorun yaşıyordu. Artık alt yazılı filmleri, belgeseller izliyordu. Çok yüksek sesle konuşulursa yanıt veriyordu. Bir şey sorurlarsa ya yüksek sesle ya da yazarak sağlanıyordu. Televizyon sürekli açık haberleri alt yazıyı okuyarak takip ediyor, Alt yazılı filimler, belgeseller bilgisayardan izliyordu.
Celal Yalvaç Öz Geçmişi
3 Mart 1936 tarihinde Malatya merkez Ferhadiye Mahallesi’nde doğmuştur. Ailesi aslen Akçadağ ilçesine bağlı Resuluşağı köyünden olup, 1900’lü yılların başında Malatya’ya yerleşmişlerdir. 1954 yılında Malatya Ticaret Lisesi'nden dereceyle mezun olan Yalvaç, askerlik görevini de yedek subay olarak 1957 yılında Erzurum Kandilli’de tamamlamıştır. Amcasının kızı olan, eşi Nazmiye Hanımla 1957 yılında evlenmiş, bu evlilikten dört kız, iki de erkek çocuğu olmuştur. 2015 Ağustos ayında hayat arkadaşı karısını kaybeder. Yaşam yolculuğuna kendi evinde çocukları torunlarıyla devam eder.
Gazeteciliğe 1958'de Ufuk gazetesi ilk yazı işleri müdürü olarak başlamış. Kısa süre sonra bu gazeteden ayrılarak Malatya tarihi üzerine araştırmalara başlar. 1960 yılında yeniden Ufuk gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapmış. 1977 yılında da yeğeni ve aynı zamanda damadı Cevdet Barış'ın sahipliğindeki Görüş gazetesinin yazı işleri müdürü olmuş, 1985 yılında emekli olmuştur.
Celal Yalvaç ilerlemiş yaşına rağmen her gün yazıhane ve kütüphane olarak kullandığı dairesine gitmektedir. Kitaplarla dolu bir dairede tüm odalarda kitaplıkların rafları dolu, hatta yerlerde, camlı balkonlarda kitap kolileri, binlerce dergi, kitap denizi arasında bulursunuz kendinizi. “Celâl Yalvaç Kütüphanesi” de 15 binin üzerinde, 20 bine yakın kitap bulunmaktadır. Dairenin bir odasını "malatyahaber.com” olarak oğlu İsmet Yalvaç kullanmaktadır.
Malatya'da her kim ki Malatya tarihi, tarihi eserleri, kültürü, hakkında araştırma yapsa akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların, araştırmacıların, sinemacıların muhtemeldir ki ilk bilgi edineceği, öğreneceği isimlerin başında bir dönemin tanığı Gazeteci Celal Yalvaç Usta gelir. 1958 yılında başladığı gazetecilik mesleğinde tarafsızlığını asla kaybetmeden objektif gazeteciliğin Malatya’daki öncü isimlerinden olmuştur. Ulusal yerel gazetelerde, dergilerde, kitaplarda yazıları çıkmış. Celal Yalvaç'ın araştırmalarında Osmanlıca el yazısı, matbu eserlerin, kitabelerin okumasını genellikle öğretmen yazar Hüseyin Çolak yapmıştır.
ARŞİV FOTO: (Soldan sağa) Merhum Araştırmacı- Yazar Hüseyin Çolak, Celal Yalvaç, merhum Yazar Nedim Şahhüseyinoğlu ve Araştırmacı- Yazar Süleyman Özerol
Celal Amca "araştırmacı, gazeteci" Malatya'nın iyisi ve kötüsüyle yitip giden değerlerine yaşadığı dönemin arşivi ile kültürel belleği ile ışık tutan akil insanı. Celal Yalvaç'ı, daha çok geçmiş dönem Malatya'nın tarihi mekânları ile insanlarını belgelemesiyle, gazeteciliği ile biliriz ve bunlara ilişkin fotoğraflarından tanırız. Malatya kent merkezi ile ilçelerinde bulunan tarihi eserlerin cami, türbe, kervansaray, kilise, çeşme, mezarlık, ören yeri, kitabe ve yapıları yerinde inceleyerek fotoğraflamış, birçoğu bu yapılar ile ilgili eşsiz bir arşiv oluşturmuştur.
1958 yılından itibaren Malatya tarihi ve kültürü ile bugüne kadar, yazıhanesinden yolu geçen Malatya'nın kültür emekçileri, akademisyenleri, yazarları, araştırmacıları, gazetecileri konuk etmiş. Üniversitelerde, Türk Tarih Kurumunda, Eski eserler ve Müzeler Müdürlüğünde, gazeteciler camiasında güzel dostluklar edinmiş, sohbetler yapmış. Günümüzde hala bu güzel sohbetler her yaşta her meslekte yazıhaneye gelenlerle devam etmektedir.
1958 yılında başladığı gazetecilik mesleğinde tarafsızlığını asla kaybetmeden objektif gazeteciliğin Malatya’daki öncü isimlerinden olmuştur. Yetiştirdiği gazetecileri de meslek hayatları boyunca doğru ve tarafsız haber yapmaya yönlendirerek kendisinden sonra gelen gazetecilere örnek teşkil etmiştir. Oğulları İsmet Yalvaç ve Bülent Yalvaç gazeteci olarak mesleklerini sürdürmektedirler. Yalvaç’ın bir başka özelliği şairliğidir. Malatya’nın 1950 sonrasını doğallık içinde anlattığı 125 kıtalık “Malatya Manzumesi” şiirinde de belirgin olarak görülebilmektedir.
ARŞİV FOTO: (Soldan sağa) Araştırmacı- Yazar Mustafa Kuşçuoğlu, Celal Yalvaç ve merhum Araştırmacı- Yazar Adnan Işık
Hekimhan Taş Han, üç dilli kitabenin fotoğrafı, okunması
"Hekimhan'a diğer köylere, ilçelere gittiğim gibi motosikletimle gittim. Çarşı içinde ki Taşhan'ın kapısının üzerinde tek taş üzerine oyma yazılmış kitabe üzerindeki yazıların fotoğrafını 1961-62 yıllarında çekmiştim. Yeri karanlıktı flaş kullanmakta mümkün değildi. Merdivenle çıkıp kitabe üzerindeki yazıları ayrı ayrı çektim. Ermenice ve Süryanice metin oymalı, Selçukluca( Arapça) metin kabartmalıydı. Arapça metnin üzerini tebeşir boyadım, diğerlerini beyaz yağlıboyayla boyadım fotoğrafı çektim. Kitabenin Süryanice tercümesini yapması için Mardin Süryani Kadim Metropolit Hanna Dolapönü’ne 1962 yılında mektupla gönderdim. Tercümesini kendisi okuyup gönderdi. Dolapönü'yü şahsen tanımıyorum. Mektup arkadaşlığı yaptık. Mektupları hala dosyamda saklıdır. Ne zaman bir kitabe fotoğrafı yollasam okuyup, yazıp mektupla geri gönderiyordu.
Rahmetli olan arkadaşlara ve Hanna Dolapönü’ne da her gece Fatiha okuyorum. Süryani Kadim Metropolit Hanna Dolapönü’nün, Türkiye’de harf devrimi yapılıp Latin alfabesine geçilince Atatürk'e Türkçe Latin alfabesi ile ilk telgraf çeken kişi olduğunu, dostum Adıyaman ve çevre illeri Metropoliti Melki Ürek Bey söylemişti.
" Ermenicesini, Türk Tarih kurumunda dostlarım vardı. 1917 doğumlu Karslı Tarihçi ve Dil Bilimci Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu'na göndermiştim. Ermenice bilen Prof. arkadaşlarına okutmuş. Arapçasını da Malatya İl müftüsü Hacı Halil Efendi okumuştu."
FOTOĞRAF: (Soldan sağa) Araştırmacı Yazar Nezir Kızılkaya, Prof.Dr. Aytaç Açıkalın, Celal Yalvaç ve Araştırmacı Fikri Demirtaş
(Ahıska Araştırmaları Yunus Zeyrek 2007)
Kitabında, ünlü Türkolog Prof. Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin’in biyografisinde. "Mahallî basın üzerinde yapılacak araştırmalar, Hocanın bu faaliyetini açıkça ortaya koyar. Buralardan yetişen genç tarihçiler, onun açtığı yolda ilerlemişlerdir. Hocanın arşivinde, bunlarla ilgili birçok mektuba rastladık. Kendisine 30 Kasım 1965 tarihinde Malatya’dan bir mektup yazan Celâl Yalvaç, Kars Tarihi’nin kendisi için iyi örnek olduğunu belirtmiş ve okuyamadığı kitabelerin fotoğraflarını Hocaya göndererek yardım istemiştir. Hoca, Yalvaç’ın bu mektubuna 2 Aralıkta cevap yazmış ve Malatya tarihiyle ilgili geniş bir bibliyografyayla birlikte göndermiştir. Bu mektuptaki şu ifadeler, onun bölge tarihçiliği hakkındaki görüşlerini yansıtması bakımından önemlidir: “Mektubunuz, bir Anadolu bölge tarihçisiyle beni tanıştırdığı için, dün akşamdan beri çok mutluyum. Malûm, bizde şehir ve iller tarihi incelenip yazılamadan, geniş bir yurt ve millet tarihi yazılamaz. Bu bakımdan Doğu Anadolu’muzdan Urfa, Diyarbakır, Siirt, Harput, Erzincan, Erzurum, Kars ili tarihlerinden sonra Malatya tarihinin de sizin kaleminizden çıkmış olarak Millî Kütüphanemize mal edilmesi, büyük bir saadet ve kazanç olacaktır. Çözemediğiniz kitabelerin fotoğrafını lütfederseniz, burada halleder size takdim edebilirim." diye yazılmıştır.
Malatya Vesikası’ olarak Valilik ve Kaymakamlık binasında sergilenmektedir.
Malatya Vesikası olarak yerini alan kitabenin üzerindeki Arap harfli (Selçukluca) yazıların Türkçe tercümesi şöyle:
“Şu günlerde bu büyük devlet, büyük merhamet sahibi, muzaffer, kalabalık orduların en büyük Mâliki, sultanların saltanatına gidiş yollarının sahibi Âlim Surur’a aittir. O aziz, vali, dünya ve dinin şerefi ve İslam diniyle Müslümanların kurtarıcısıdır. Krallarla büyük Selçuklu Sultanlarının tacı Musa’nın oğlu Nikal’in oğlu, Kılıçarslan’ın Oğlu, Keyhüsrev’in oğlu Allah’ın Aziz Edesi Ebu’l-Fetih Berkaver Buhayır İmaretinin sahibidir. O, ayıplarından kurtulsun diye Allah Teâlâ’nın Rahmetine muhtaç İlhan El-Mübarek Ebu’l-Hasan’ın oğludur. Karalar beşikler olarak devam ettiği müddetçe denizlerin sahip olduklarının emiridir.”
Kitabede Süryanice olarak ise şu ifadeler yer alıyor:
“Bu han, 1651 yılının Ekim ayında, Malatyalı Tabip ve Arhıdyakon Abuselam eliyle tamamlanmıştır. Abuselam, Tabih ve Arhıdyakon Abdulhasan’ın oğludur. Mübarek olan oğlu Abulhasan’ın korunması için inşa etmiştir. Ölülerin keffareti adına, bunları okuyan onlar için namaz kılsın.”
Kitabenin üzerinde üçüncü dil olarak bulunan Ermenice yazının ise tercümesi şu şekilde:
“Krisdos adına takdis edilen evlat anısı için ve onun istirahate girmesi için Ermeni Takvimine göre 1198 yılının üçüncü ebedi evi inşa edildi. Yerin ve göğün Tanrısı, başhekim Buselem’in büyük oğlu Melden’li Süryani Hekim Bulhan’a yardımcı olsun."
2017 yılında dönemin Malatya Valisi Ali Kaban’ın Hekimhan ziyareti sırasında sanat tarihçisi olan dönemin İl Kültür Ve Turizm Müdürü Levent İskenderoğlu kitabenin kalıbını alarak iki adet kopyasını yapmış, kitabe üzerinde ki yazıların tercümesi yapılmış. İmitasyonu ‘Malatya Vesikası’ olarak Valilik ve Kaymakamlık binasında sergilenmektedir.
Film kullanılarak (analog) foto-grafik görüntü elde edilen dönemin olanaklarıyla oluşturduğu arşiv hem belge, hem de koleksiyon değeri bakımından Malatya'nın sayılı arşivlerinden biridir muhakkak. Vaktiyle bir kısmı gazete ve dergilerde neşredilen yahut sergileri ve/ya saydam gösterileri hazırlanıp çeşitli sosyal gruplarla paylaşılan bu zengin arşivdeki görsel materyal kendi zamanından çok öte bir anlam içermektedir artık.
Celal Yalvaç yıllarca araştırmalar yapmış, hiçbir yerden maddi ve manevi kurumsal destek almadan tamamen kendi olanakları ile yaptığı araştırmalar sonucunda Malatya ile ilgili birçok bilgi ve belgeyi söz konusu arşivleri araştırarak, gezerek, fotoğraflayarak Malatya kültürünün hizmetine taşımıştır.
Kanaatimizce, Malatya'da başta Celal Yalvaç'ın arşivi olmak üzere, diğer ustaların, araştırmacıların da sahip olduğu zengin görsel hazinenin esasen memleketin zenginliğidir; yani bütün kitap, gazete, fotoğraf, arşivlerinin, resmi ve/ya özel kurum ve kuruluşlar tarafından muhafaza edilip basılı materyale dönüştürülmesi gereğidir. Üniversite akademik çevreler, iş dünyası, çeşitli kamu kuruluşları, İl Kültür Turizm müdürlüğü, yerel yönetimler, medya kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarının değerlendirmesi gerekir. Bu tür çalışmalar Malatya ölçeğinde tarihi ve kültürel mirasımızı tanıtarak yerel ve evrensel kültüre katkı sunacaktır.
ANALOG FOTOĞRAF MAKİNELERİ TAMİR USTASI CELAL YALVAÇ
Günümüzde meraklılarının dışında kolay kolay kimsede göremeyeceğimiz, ancak fotoğraf makinesi müzelerinde göreceğimiz, analog fotoğraf makinelerinin tamiri yapan yaşayan Gazeteci Celal Yalvaç, efsane usta, ile yazıhanesinde 20 Ocak 2021 tarihinde söyleşi yaptım.
Celal amcanın yıllar sonra kulak rahatsızlığından dolayı işitme engelidir. Yapılan tedavi kulaklık işitmesine yarar sağlamamış. Yanında yüksek sesle konuşulunca duymaktadır. Ben Yalvaç'la yaptığım söyleşide sorularımı bir kâğıda vererek iletişim sağladım. Konuşmaları bazen not tuttum, bazen videoya aldım.
“Fotoğraflar günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Geleceğe hatıra kalsın, geçmişten bir iz taşısın maksadıyla gittiğimiz her yerde, gün içerisinde ve anı değeri taşıyabileceğini düşündüğümüz her yerde mutlaka bir fotoğraf çekiyoruz. Teknoloji bu kadar yaygınlaşmadan önce manüel diye tabir edilen analog fotoğraf makineleri vardı. Bu fotoğraf makineler içerisine takılan 24’lük ve 36’lık 35 milimetrelik pozlarla çalışıyordu. Zamanla teknolojinin yaygınlaşması, cep telefonlarının da en az fotoğraf makineleri kadar iyi objektiflere sahip olması ve kaliteli fotoğraf çekmeye başlamasıyla birlikte eski fotoğraf makinelerine olan ilgi gün geçtikçe azaldı. "
Fotoğraf Makinesi tamirine başlama serüveni
Malatya'da mekanik fotoğraf makinesi tamircisi denince akla Celal Yalvaç gelmiştir. Son 30-40 yılda gazetecilik yapanlar, analog fotoğraf makinesi kullananlar makine tamirlerini hep Celal Yalvaç'a yaptırmıştır.
Malatya’nın kültürel hafızası olan yarım asır civarında basın mesleğine emekleri geçen Celal Yalvaç duayenimiz meslekteki süreci anlatırken oldukça duygulandı ve yıllar öncesine gitti. "İlk fotoğraf makinemi 1957 yılında aldım. O yıldan beri fotoğraf çekmeye başladım. Ustam yoktur. 59- 60 yıllarında Foto Spor Yusuf Uğrar'a çektiğim fotoğrafların banyosunu, tabını yaptırdım.
1962 yılında analog fotoğraf makinem görüntü metre ayarı bozulmuştu. Makinelerin tamiri için o zaman İstanbul'a gönderiliyordu. Haftalar sonra geliyordu. Ben makinemi İstanbul'a göndermedim. Bu konuda araştırma yaptım, mektup yazdım İstanbul'daki tamircilerden teorik bilgi edinmiştim. Kendi fotoğraf makinemi söktüm, metre ayarını yaptım. Çok sevindim... İkinci tamir ettiğim stüdyo fotoğraf makinesi Foto Spor Yusuf Ustanındı. Onun da tamirini yaptım. Kimseden tamir parası almıyordum. Sonradan bir kadın müşterinin fotoğraf makinesini yaptım. Para istemeyince kadın bozuldu. Lütfen emeğinin karşılığı neyse alacaksın" dedi. Bana öyle bir ders verdi ki tamir parasını almak zorunda kaldım. Böylelikle tamirden para almaya başladım.
"Tamirciliğe artık fotoğraf stüdyolarının, şahısların, gazetecilerin bozulan analog makinelerini tamir etmeye başladım. Zamanla yurt dışında çalışmaya giden Almancılar da bozulan fotoğraf makinelerini bana getirdiler.”
Yalvaç, ''Analog makineleri tamir ediyordum, ama parçalarını bulmak da zordu. Çok parçasını ben yapıyordum. Kırık, bozuk parçaları tornaya veriyordum. Şu an benden eski analog fotoğraf tamircisi yok. Analog makine tamiri zordur. Basit bir makinenin üzerinde bile bir sürü malzeme var. Tamir edecek olsanız bile parçasını bulmak mesele. “Bazen elden çıkmış tamiri mümkün olmayan 2 makineden 1 makine ya da 3 makineden bir makine yapıyordum. Yedek parça bulunmadığı için diğer makinelerden yararlanarak yapıyorum. Makinelerin çoğu aşınmadan dolayı arıza yapar.” diye konuştu.
Celal Usta, kendisine gelen fotoğraf makinelerinin en çok objektifi, kurma kolu, perdesi, dişlilerinin arızalı olduğunu, yaylarının aşınmış ve kompaktlarının bozulmuş olduğunu kaydederek, makinelerin çoğunun aşınmadan dolayı arıza yaptığını söyledi.
Prof. Dr. Açıkalın'ın Celal Yalvaç Anıları
Celal Yalvaç amca ile ortak arkadaşımız Prof. Dr. Aytaç Açıkalın hocam yıllar önce Celal amca ile tanışmasını ve fotoğraf makinesi anısını yazarak Whatsapp ile bana gönderdi.
"Evvela mahsus selam ederim Celal Dergâhının cümle müdavimlerine, şakirtlerine.
Bana Celal Yalvaç’tan sual edersiniz ki nasıl oldu ne zaman bu dergâhın müridi oldun diye. Öyle hemhal olmuşuzdur ki her şey sanki bana dün gibi gelir bir yandan, sanki yüzyıllar öncesi gibidir hayal meyal. Ben o zaman neyim ki, şimdiki gibi yeni mezun, heyecanlı, genç, meraklı Akçadağ İlköğretmen okulunda bir resim iş öğretmeni. Elinde 6x6 bir fotoğraf makinesi, ancak hafta sonları gelir Malatya ya, faytonları seyreder, eğer parası varsa biner istasyona kadar gider gelir boşu boşuna inadına; çünkü yıllar önce Diyarbakır Öğretmen okuluna giderken parası olmadığı için binemezdi faytona ağır bavulu elinde ya da sırtında o yolu hep yürüyerek gitmişti.
Celal Bey’le ilişkimiz öncelikle fotoğraf makinesi ile değil, fotoğraflarla gelişti. Bir ara “ Eski Malatya’ya merak sarmıştım; o zaman tam anlamı ile harabe olan camiden değişik yönlü, siyah beyaz fotoğrafla ve renkli saydamlar (slâytlar) çekmiştim. Celal Beyle paylaşırdım hemen hepsini. Çoğu kez fotoğrafın estetik, sanat boyutu İle değil içindeki öğelerle ilgilenir, açıklamalar yapar, kültürel içeriğini açıklar varsa özellikle “tarihi” yönüyle didikler, kendisindeki yazılı veya görsel belgeleri bulur karşılaştırıyor “muş” gibi bize, gösterir, öğretir, bizi tamamlardı. İnsanı geliştirmek enim yönünden iyiydi, her seferinde daha bir şey öğrenmek için giderdim Celal Beye.
FOTOĞRAF: Celal Yalvaç ve Prof.Dr. Aytaç Açıkalın
Karmaşık dosyalama sistemi içinden bulup çıkardığı ve bizimle paylaştığı belgelerden anladığım kadarı İle “Malatya Tarihi” üzerinde çalışıyordu. Doğrusu benim ilgi alanım değildi Malatya Tarihi; “Kırkgöz Köprüsünün” tarihi geçmişinden çok, ben o uzun dilimli formun, çıplak, geniş boşlukta nasıl ışık gölge dengesinde filme alınacağına kafa yorardım. Kaç defa gitmişimdir oraya, çeşitli vasıtalarla değişik mevsimlerde ve nihayet bir keresinde ön planda otlayan bir eşşeğin kitlesel görünümünden yararlanarak aldığım görüntü her şeye değmişti. Bu satırı yazdıktan sonra derin bir sızı hissettim içimde. Yaklaşık 1955 Yılından bu yana çektiğim fotoğrafların negatiflerini, kendim tabettiğim siyah beyaz fotoğraflarımı, yüzlerce renkli saydam destesini aralıklı gelen iki felaket ortamında yitirdim. Olsun şimdi yenilerini çekiyorum çok şükür.
Celal Beyle çok sık görüşemiyordum; okuldaki derslerim, yöneticilik görevim, Malatya’ya ancak hafta sonları gelebilme imkânı vb. Ancak giderek Celal Beyin fotoğraf makinaları konusundaki kapsamlı bilgisi ve makinaları onarma becerisi Onun tarihi ilgisinden daha çok ilgimi çekmeye başladı. Ben makinalarımın arızaları nedeni ile zaman zaman İstanbul ile temasım oluyordu, ancak oralarda halledemediğim sorunları Celal Beyin küçük masasında halloluyordu. Özellikle mekanik arızalar konusunda Celal Bey o 1950 sonlarının buhranlı döneminin sanayi gibi adeta yoktan var ederek, parçalar, yaylar, dişliler yapıyordu yani imal ediyordu. Bu alanda kendisine büyük hayranlığım vardır. O zaman neden belli başlı markaların “servis” yetkisini neden almadığını da anlamamışımdır. Bu konuda Celal Beyin haklı olduğunu yıllar sonra fotoğraf makinelerinin bilgisayar tabanlı, elektronik yapılaşmaya doğru gittiğinde daha iyi anladım. Ne var ki şimdi de fotoğraf makinelerinin, objektiflerin mekanik boyutlarda tanımı bir çalışma alanı olarak devam ediyor.
FOTO: Prof.Dr. Aytaç Açıkalın ve Fikri Demirtaş
Celal Bey ile olan yüz yüze ilişkimiz benim il dışındaki görevlerim, akademik çalışmalarım, ailevi yaşantılarım nedeni ile seyrekleşti. En son gelişlerimden birinde özel olarak Malatya’nın ünlü peynirli ekmeğini yaptırmıştı, yazıhanede bir grupla “dost sohbeti” eşliğinde yemiştik. Bu peynirli, üzerine toz şeker dökülmüş ve fırında eritilmiş ekmeği neden “Malatya’nın Özeli” olarak belgelendirmediler bilemiyorum. Ayrıca ben bu aşamada bir teklif getiriyorum: yılın uygun, belli gününde “Celal abi Gününde” Celal dostları Malatya’da bugünkü ofiste bir araya gelelim; peynirli ekmek yiyelim. Ne dersiniz?
Bu mektubu bilgisayarıma “ Akçadağ Mektupları 1” diye girdim.
Bir dahaki mektubuma kadar dergâhın cümle müdavimlerine sevgilerimi gönderiyorum. Celal Abi’nin ellerinden öperim. Baktım benden bir kaç ay büyük, ama o aslında esasında, ruhunda, zihnide büyüktür. Ondan çok şey öğrendim hakkını ancak ellerinden öperek ödeyebilirim. Ne mi öğrendim? Bilge kişi olmanın ilkelerini somut örnekleri ile gösterdi. Selam olsun ona.
Fikri Demirtaş Kardeşim Celal Beyle nasıl tanıştım diye düşünürken aklıma geldi. Ona rastladığım bazı kitabelerin fotoğrafını çeker merak sanki ile okumadı için Celal Beye getirirdim. İşte bir tane daha Çemişgezek Aşağısoku Hamam kitabesi doğrusu merak ettim. Zahmet olmazsa. Lütfen" diye yazmıştı. Ben kitabi Osmanlıcayı okuyordum ama kitabeleri iyi okuyamadığımdan, bu fotoğrafı Antalya’da yaşayan 'Arapgir'de bulunmuş dostum Mustafa Cansız' a gönderdim o okudu.
Kad benâ hâzihi'l-hamâm el-mübâreket sâhibü'l-hayrât el-Hâc Hüseyin ibn Bayram tekabbülallâhü hayrâtahu sene 1113 [1701-1702]
Bu kutlu hamamı, 1113 yılında, hayırlar işleyen Bayram oğlu Hacı Hüseyin yaptırdı. Hayırlarını Tanrı kabul etsin.”
__________________
Kaynak: https://fikridemirtas44.blogspot.com/2022/12/malatyanin-ilk-analog-fotograf.html