Malatya’nın Yeşilyurt ilçesi sınırları içerisinde bulunan, merkeze yaklaşık 45-50 kilometre uzaklıktaki geniş bir alana yayılan Porga (yöredeki söylenişiyle Porğa) ilkbaharın ziyaretçilerine ilkbaharın tüm güzellikleriyle görsel bir şölen sunuyor. Ortaköy, Öncüköy, Salkonak ve Sarsı köylerini içine alan bölge Karlık diye de anılıyor.
Yükseltisi 1300-2000 arasında değişen Porğa yaylası ve vadisi, düzlükleri Malatya’nın en önemli bal, peynir, tereyağı kaynaklarından biri. Yaylalar, dere kenarları, dağ etekleri, vadi tabanlarına yayılmış bitkiler büyük ve küçükbaş hayvanlar ile onların çiçeklerine konup polenlerini toplayan bal arılarına besin sağlıyor. Her ne kadar iklim değişikliği nedeniyle yöre eskisi kadar yağış almasa da, karların erimesiyle dağların tepelerinden vadiye inen sayısız su kaynağı derelerde toplanarak Çat Barajına ulaşıyor, oradan da Malatya Ovasına akıtılarak tarımsal sulamada kullanılıyor.
Porğa köy ve mezralarında artık eskisi kadar yoğun nüfus yaşamıyor. Ulaşım araçlarının şehre geliş-gidişi kolaylaştırması, iş imkanlarının yetersiz olması nedeniyle genç kuşağın köyleri terk etmesi, köy hayatını sürdürmenin bilhassa kış aylarında zor olması gibi nedenlerle ailelerin önemli bir bölümü şehir merkezine yerleşmiş durumda; sadece belirli dönemlerde gelinip dönülüyor.
Porğa’da ikamet edenler geleneksel yaşam tarzını kısmen koruyabiliyor; bunun en canlı örneği yaşlı kadınların rengarenk giysilerden oluşan kıyafetlerinde görülüyor. Porğalı teyzeler şık ve özgün kıyafetleriyle evin günlük işlerini ve fırsat bulduklarında örgülerini yapmaktan geri kalmıyorlar.
Malatyalı fotoğraf sanatçısı Bayram Ayhan Anadolu Ajansına çektiği nefis fotoğraflarla Porğa’nın güzelliklerini, yaşamını, geçim kaynaklarını, insanlarını belgelemiş.
Tüm canlılara can veren bitki örtüsü başta!
Lale, sümbül, çoban yastığı, çiğdem, biraz daha erken tarihlerde çıkan nevruz, keven, yabani kekik, nane, kuzu kulağı, domalan ve adını bilmediğimiz nice bitki Porğa’nın, Karlık’ın topraklarını bir halı, bir yorgan gibi kaplıyor. Zirveden itibaren erimeye başlayan kar sularıysa “kendi emeğiyle” oyarak açtığı yarıklardan, derelerden türkü söyleyerek iniyor.
Kışın o donuk, cansız gözüken kıraç örtüsü yerini yemyeşil yaylalara bırakmış.
Liken Kim Ola ki?
Yürürken farkına bile varmadığınız, kayaların, taşların üzerine yapışıp adeta onun bir parçası gibi olmuş likenler başka bir alemdir. Elbette likenlere sadece burada değil biricik evimiz Dünyamızın birçok yerinde rastlıyoruz. Bilim dünyasının, “su yosunuyla siyonobakterinin ortak yaşam birlikteliği kurup oluşturduğu bir tür “ön bitki” olduğunu” söylediği, yürürken dönüp bakmayacağımız, dikkatimizi bile çekmeyecek likenler birkaç bin yaşında olabiliyormuş. Kaynaklar, 10 bin senenin üzerinde yaşa sahip likenlerin tespit edildiğinden bahsediyor.
Anlayacağınız, bir kayanın üzerinde efendi efendi duran, alçakgönüllü bir liken ikametgahına kök saldığında biz insanoğulları ve kızları belki de Taş Devrinde geyik peşinde koşuyorduk.
Geyik demişken, Porğa/Karlık dağ keçileri, ayı, kurt, çizgili sırtlan, şahin, kartal, keklik, yılan, tilki, çakal birçok hayvanın da yurdu.
Beynelmilel Işkın
Bugünlerde insanların gözde bitkisi ışkın. Yüksek dağlarda kendisine adeta bir krallık kurmuş, üreyip yayılmakta hiç zorluk çekmeyen ışkın Porğa dağlarından, Karlık eteklerinden toplanmaya başladı; bugünlerde Malatya pazarlarında tezgâha düştü, kilosu 100 lira civarında alıcı buluyor.
Birkaç santim eninde, üzerindeki kabuğumsu örtü soyulup yenilen, ekşimsi tadı bulunan ışkın sadece Malatya veya Türkiye’nin diğer dağlık kesimlerinin bitkisi değil.
Bizde doğada yetişen bir sebzeyken Çin’de M.Ö. 2700 kadar eski tarihlerde tarımının yapıldığına dair kayıtlar var. Çok sonraları 13. yüzyıl gezgini Marco Polo Çin’in kuzeybatı dağlarında ışkının bol miktarda yetiştiğini aktarıyor.
Soğuk, zorlu, başka bitkilerin, canlıların kolay kolay yaşama tutunamayacağı iklimleri seven ışkının anavatanının Moğolistan olabileceği botanik bilimcilerin tahmini.
Çinliler, ışkın köklerinin bağırsakların boşaltılmasına, başka deyişle kabızlık gidermeye, hazma ve muhtelif mide rahatsızlıklarına iyi geldiğini düşünerek geleneksel tıpta kullanmışlar. Elbette günümüz bilimi “o kadar da uzun boylu değil” diyor ama ışkın, imparatorların onmaz hastalıklarına, belki de Keloğlan masallarındaki padişah kızının dertlerine mucizevi şifalar sağladı diye hikayeler uydurulunca, zamanla önce Roma’ya, oradan Avrupa’ya yayılmış; yaşını, kurusunu yemişler.
Kolomb sonrası Amerika’yı mesken tutan Avrupa kökenliler ışkını turtalarda kullanınca değeri artmış, iş ticarete dökülmüş. Zaten beyaz adamın işi gücü para!
Soğuk havaya öylesine aşık ışkın ABD’nin Maine ile Oregon arasındaki kuzey bölgelerinde de bol miktarda yetişiyor.
Amerika’da ışkınıyla meşhur yer Alaska, Alaskalıların gönlünde yeri başka.
20. yüzyılın başlarında Alaskalı Henry Clark çiftliğinde neredeyse kendi boyunda ışkın yetiştirip, o günün şartlarında yaş gıda tedariğinin imkânsız olduğu Klondike yöresinde altın arayanlara sebze niyetine satmış. Clark bu işte o kadar başarılı olmuş ki kendisine Işkın Kralı diye lakap takılmış ve torunları halen aynı çiftlikte ışkın yetiştirmeye devam ediyor; Alaska’nın ışkınlı turtasının bu alemde en lezzetlisi olduğunu söylüyorlar.*
Malatya’nın kayısısı neyse Alaska’nın ışkını o!
Işkın Yeni Dünyada o kadar sevilmiş ki, baharın müjdecisi olarak görenler var. 9 Haziran Ulusal Çilek-Işkın Turta günü olarak kutlanıyor.
Vakti zamanında ecnebi memleketlerde ışkın yapraklarını yemeye çalışıp zehirlenenler olmuş ki yapraklarının yenilmemesi konusunda uyarı yapılıyor. Zehirlenmeye neden, yapraktaki oksalik asit. Bereket bizim ülkemizde ışkın yaprağı yenmeyip koparılıp atılıyor. Ancak bu asidin mürekkep imalatında kullanıldığı, kiri söküp attığını, metalleri parlattığı belirtilmekte.
Işkınla Beslenen Kelebek
Işkın’ın hayat verdiği bir kelebek türü var: Işkın zümrüdü. Anne kelebek erkeğiyle çiftleştikten sonra yumurtaları ışkın yapraklarının altına bırakıyor, pupa oluşunca yaprağı yiyerek karnını doyuruyor (demek zehri bize); tekrar kelebeğe dönüşüp yeni bir döngü başlatıyor.
Türkiye kelebeklerini kayda geçiren Trakel sitesine göre ışkın zümrüdü ayrıca Osmaniye, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Diyarbakır, Elâzığ, Tunceli, Muş, Bitlis, Siirt, Van, Giresun’da yaşıyor. Demek, bu illerin dağlarında da ışkın var!
Fotoğrafçı Ayhan, Latince adı Callophrys mystaphia olan ışkın zümrüdünün fotoğrafını da çekmiş.
Kar Tünelleri
Karlık Dağlarında “kar tüneli” denilen oluşumlar mevcut. Kışın bitimiyle havalar ısınırken karın tamamı erimeyip, içinde oyuklar oluşuyor. Bu oyuklardan insanlar geçebiliyor. Niğde Demirkazık, Hakkâri Cilo gibi yüksek dağlarda rastlanan, ilkbahar ve yazın erimeyen kar tünelleri Karlık’ta da var. Özellikle havanın nispeten soğuk olduğu kuzey yamaçlarında oluşan kar tünellerinin içinden geçmek ayrı bir heyecan uyandırıyor.
(*) Devasa ışkın fotoğrafları ve bilgiler için bakılabilecek 2 link aşağıda. İngilizce ayrıntılı arama yapmak isteyenler Google arama motoruna “Rhubarb Henry Clark” yazabilir. https://www.nationalgeographic.com/culture/article/four-things-you-didnt-know-about-rhubarb)
https://www.atlasobscura.com/articles/what-to-eat-alaska
YAZI- DERLEME: Bülent KORKMAZ
FOTOĞRAFLAR: Bayram AYHAN (Anadolu Ajansı)
_____________________