Söyleşi / Fotoğraf: Niyazi DOĞAN
Malatya Valisi Vasip Şahin, 1 Ağustos 2012 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile atandığı, ancak kendisinden önceki vali Ulvi Saran’ın Malatya’dan geç ayrılması nedeniyle bir aylık zorunlu gecikmeyle 31 Ağustos 2012 tarihinde başlayabildiği Malatya Valiliği görevindeki 5 ayını değerlendirdi, projelerini ve Malatya'ya yönelik izlenimlerini anlattı.
Malatya’nın sahip olduğu en güçlü yanın ve diğer şehirlerle yarışırken sahip olduğu avantajın nitelikli ve yetişmiş insan gücü olduğunu ifade eden Vali Vasip Şahin, Pütürge’de kaymakamlık yaptığı yıllardaki Malatya ile bugünün Malatya’sı arasında büyük fark olduğunu belirterek ‘Malatya büyümüş ve değişmiş. Fakat bu büyüme ve değişme ne kadar sağlıklı? İşte bu tartışılır. İmar açısından değerlendirdiğimizde kötü bir şehirleşmenin meydana geldiğini gözlemliyorum’ dedi.
Vali Vasip Şahin, halen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görevini yürüten önceki vali Ulvi Saran dönemine yönelik sorularımızı yanıtlarken ‘Bu konuda değerlendirmeye girmem. Malatya’ya hizmet etmiş herkesi şükranla ve minnetle anıyorum’ diye konuştu. Şahin, konuyla bağlantılı bir başka sorumuza cevap verirken ‘Bir kuruma ya da kişiye verilen rolü çalmadan, başka kurumların sınırlarını ihlal etmeden, hukuki çerçevede kendi işimizi iyi yaparsak bu ülkeye hizmet etmiş oluruz’ şeklinde konuştu.
Toplumsal çözülmeyi önleyecek sosyal sorumluluk ve öğrencilerin niteliksel kalitesini yükseltecek eğitim projelerinin öncelikli gündemini oluşturduğunu kaydeden Vali Şahin’e göre bu alandaki projelerin hayata geçirilmesi yol ve bina yapmaktan çok daha büyük önem arz ediyor.
Malatya’nın sanayi gücünün geliştirilmesi için 3. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki mevcut alt yapı sorunlarının bir an önce giderilerek müteşebbislere tahsis etmeye hazır hale getirilmesi gerektiğine vurgu yapan Şahin’e göre ‘Malatya’nın gündemini sadece Vagon Onarım Fabrikası işgal etmemeli’.
Pütürge’de kaymakamlık yaptığı 20 yıl önceki dönemde kayısıya dair tartışılan sorunların bugün de tartışılmaya devam ettiğini söyleyen Malatya Valisi Şahin, kayısının temel sorununun ‘Dış satım alanlarının yeterince genişletilememesi ve geliştirilememesi’ olduğuna vurgu yapıyor.
Malatya Valisi Vasip Şahin makamında sorularımızı yanıtladı:
(1. BÖLÜM)
-Malatya’da göreve başlamanızın üzerinden henüz 5 ay geçti. Nasıl bir şehir buldunuz, hangi sorunları tespit ettiniz? Bu sorunları hiyerarşik bir düzenlemeye tabi tuttuğunuzda öncelik verdiğiniz alanlar, konular ve sorunlar nelerdir?
-Malatya daha önce çalıştığım ve az çok fikrimin olduğu bir yer. Biliyorsunuz daha önce Pütürge ilçesinde kaymakamlık yaptım. Kaymakamlık yaptığım yılların Malatya’sı bugünkünden farklıydı elbette. Bugünkü Malatya o yıllara göre değişmiş ve büyümüş bir şehir portresi çiziyor. Fakat bu büyüme ve değişme ne kadar sağlıklı. İşte bu tartışılır. İmar açısından değerlendirdiğimizde kötü bir şehirleşmenin meydana geldiğini gözlemliyorum. Ama genel olarak elini yüzünü düzeltmeye çalışarak büyümeye çalışmış bir şehir olarak buldum.
Hızlı büyümenin getirdiği bir takım sorunları var Malatya’nın. Özellikle eğitim alanına daha yoğun biçimde eğildiğim için, bu alanda bazı önemli sorunlar tespit ettim. Derslik sayımızda şu anda ciddi bir eksiğimiz var. Son yıllarda yapılan bin 800 derslik var. Bu azımsanmayacak bir rakam. Daha da önemlisi bunun 900’ü de özel sektör kuruluşları ve gönüllü hemşerilerimiz tarafından yapılan bağışlarla yapılmış derslikler. Malatya’yı bu anlamda iyi yönde değişmiş buldum. Malatyalı iş adamları eskiden sosyal sorumluluk projelerine bu kadar eğilmiyorlardı ama şimdi son zamanlarda giderek gelişen bir sosyal sorumluluk bilinci gördüm. Bu da beni ümitlendiriyor. Malatya’da tabi ciddi trafik sorunu var. Büyümenin getirdiği bir sıkıntı bu. Trafiğe yönelik sorunların çözümü için belediye ile birlikte ortak çözüm arayışlarımız devam ediyor. Ama kısa vadeli iyileştirme için daha fazla trafik polisi ve daha fazla trafik kontrolü ile trafiği düzenlemeye çalışıyoruz.
3. OSB’NİN ALT YAPI SORUNLARI BİR AN ÖNCE GİDERİLEREK GİRİŞİMCİLERE SUNULMALI
3. Organize Sanayi Bölgesi olarak adlandırılan ama aslında 1. organizeye ek olarak yapılan 3. OSB’nin mevcut alt yapı sorunlarının bir an önce giderilerek müteşebbislere tahsis etmeye hazır hale getirmemiz lazım. 3. Organize olarak nitelendirilen alanın bir bölümünün imar planı yapılmış, bir bölümünün imar planı ise devam ediyor. Orada hızlı bir şekilde yapılaşmaya gitmemiz lazım. Yine burada sağlık anlamında modern güzel bir hastane yapılıyor ama bunun hemen yanı başında bizim fizik tedavi ve kadın doğum hastanesinin de kurgulanıp devreye girmesi lazım.
Spor tesisleri ile ilgili Malatya’da bir yatırım var. Biliyorsunuz. 25 bin kişilik bir stadyum yapılıyor. Ama bir de şehir merkezinde ulaşılabilir spor tesislerimizi arttırtmamız gerekiyor. İnsanların doğrudan ve etkin biçimde faydalanabileceği, rahat ulaşılabilir sportif tesisler yapmamız gerekiyor. Bu konuda Şeker Fabrikası’nın 62 dönümlük arazisinin spor tesisleri için tahsisi yapıldı. Orada gençlik merkezimizin inşaatı başlıyor. İhalesi yapıldı. Kapalı spor salonu, kapalı yüzme havuzu, açık spor alanlarının da bir an önce devreye alınması lazım ama burada Gençlik Spor Bakanlığı’nın bütçe sorunları ortaya çıkıyor. Biz bu yatırımların bir an önce başlayıp bitirilmesi için hem bakanlık nezdinde hem de milletvekillerimiz ve bürokrasi nezdinde daha da hızlandırmaya çalışıyoruz. Bir yandan da iki semt kapalı spor salonumuz yapılıyor. Birisi zaten yüzde 95 seviyesine geldi ve yakında açılacak. Diğeri henüz taban seviyesinde. Bunu da bakanlığın kaynağından yaptırmaya çalışıyoruz. Çünkü diğerini Özel İdare kaynaklarıyla yaptırıyoruz. Öyle bir taahhütleri bize var çünkü. Bunlar tabi fiziki alt yapı ve üst yapılar. Bunları üst yapı ile desteklememiz lazım. Bir takım faaliyetlerle içini doldurmamız lazım. Spor alanına baktığımızda canlı bir spor faaliyeti var. Mevcut kapalı spor salonunun yanındaki antrenman sahaları aktif olarak kullanılıyor. İnsanlarımız yürüyor, spor yapıyor. Yüzme havuzları aktif olarak kullanılıyor. Bu şunu gösteriyor. Malatya’da spor alanları halk tarafından da kullanılıyor ve talepler var. Bizim bu talepleri hızla gidermemiz lazım. Ama bunun ötesinde benim eğitimden sonra kamuoyunun asıl dikkatini çekmek istediğim konular sosyal projeler. İnşallah onlarla ilgili yakında faaliyetlerimiz olacak.
-Hayata geçirmeyi planladığınız sosyal projelerin içeriğine dair bilgi verebilir misiniz?
-Öncelikle ilgiye muhtaç çocuklar ve gençler için bir proje geliştiriyoruz. Çünkü ilgiye muhtaç çocukların eğitimini, sosyalleşmesini ve toplumla barışık bireyler olarak yetişmesine önem atfediyorum. Şu anda sokakta kalan çocuğumuz yok, sokakta çalışan çocuk sayımız ise çok az. Bunlar güzel veriler. Ama ilgiye muhtaç, iyi diyalog kuramayan veya okula gitmeyen, sahipsiz kalmış çocuklarımızı sahiplenecek, onları kucaklayacak bir takım faaliyetler içerisine girmek istiyoruz. Bunların bir tanesine başlıyoruz. Bu projelerde en büyük yardımcılarımız muhtarlarımız olacak. Ayrıca mahalledeki öğretmenlerimiz ya da mahallede sorumluluk alacak duyarlı vatandaşlarımız bizim destekçilerimiz olacak. Proje çok basit: Çocuklar ve gençlerle diyalog kurmak, sorunlarını, sıkıntılarını dinleyerek onların dünyalarına girebilmek. Bunun akabinde o gençlerle arkadaş olmak ve bireysel, ailevi sorunlarının çözümüne yardımcı olmak. Gerekirse psikolojik destek sağlamak. Sokağımıza sahip çıkamazsak, çepeçevre saramazsak, o sokakta yalnız başına olan, gittikçe de yalnızlaşan birçok gencimiz veya vatandaşımız bunalıma sürükleniyor. Bir müddet sonra da kendisine, ailesine ve şehrine faydasız, etrafına inanmayan, güvenmeyen, öz güveni zayıflamış, dostu olmayan bir insan topluluğu meydana geliyor. İşte biz bu tür sosyal projelerle insanımıza ulaşarak, onun yalnız olmadığını kendisine hissettirerek bunu önlemeye çalışacağız. Projelerin hayata geçirilmesi için 4 müdürlüğe koordinasyon içinde projelerin yürütülmesi görevini verdik ve çalışmaya başladılar.
Sosyal projelerimiz konusunda çok önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum: Bu projeleri biz devlet olarak başlatıyoruz ama projelerin asıl aktörleri ve destekçileri olarak sivil toplum kuruluşlarının varlığını öngörüyoruz. Bu nedenle bu projelerde sivil toplum kuruluşlarından asli unsur olarak katkı bekliyorum. Çünkü biz projelerin yürütücüsü olmaktan ziyade destekleyicisi olarak yer almak istiyoruz.
EĞİTİM VE SOSYAL PROJELER YOL VE BİNA YAPMAKTAN DAHA ÖNEMLİ
-Bu tür projelerin arka planında toplumsal bir çözülme yaşadığımızı düşünmeniz mi yatıyor?
-Evet. Yaşamıyor muyuz bunu? Son 20-30 yılımıza bir bakalım. Kentleşmenin getirdiği sorunlardan biri de toplumsal çözülme değil mi? Kentleşme insanları yalnızlaştırdı. İnsanların aile bağlarını zayıflattı ve birbirinden koparma noktasına getirdi. Dolayısıyla bu benim için çok önemli. Bir yol yapmaktan, bina yapmaktan daha önemli.
-Topyekûn kültürel bir hareket olarak mı bakıyorsunuz?
-Tabii. Topyekûn kültürel bir seferberliktir bu. Onun için diyorum bu sivil toplum kuruluşlarının işi. Bu anlamda Malatya’daki sivil toplum kuruluşlarından bu duyarlılığı da gördüm zaten.
-Siz bu tür sosyal projelerde sivil toplum örgütlerini önemsiyorsunuz ama Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının çocukluk hastalığıdır, devletin dışında yer alması gerekirken tam tersi devletin merkezinde olmaya çalışan bir sivil toplum anlayışı var. Ya da siyasetin merkezinde yer almaya çalışarak devletten nemalanmaya çalışan özürlü bir sivil toplum anlayışı var. Bu açıdan, projelerinizi böyle bir anlayışa sahip sivil toplum örgütlerine emanet etmeniz ne kadar doğru?
-Sivil toplum kuruluşlarının bahsettiğiniz hastalığı belki şundandır: Biz toplum olarak yıllarca gücün merkezini devlette ve siyasette görmüşüz. Öyle bir algılama içine girmişiz. Ama aslında her tarafta güçler sınırlıdır. İktidar alanında da güçler sınırlıdır. Güçlerin sınırlılığı toplum yaşamının ve hukukun üstünlüğünün gerekliliğidir aslında. Belki burada sınırları en fazla zorlayacak olanlar da sivil toplum kuruluşlarıdır. Yönetim dışı, devlet dışı organizasyonlardır sivil toplum örgütleri.
-Ama günümüzün sivil toplum örgütleri, çoğunlukla tam tersi bir anlayış içinde, devletin merkezinde, devletin bir uzantısı olmaya gayret ediyorlar.
Ben de onu vurgulamaya çalışıyorum. Yani bizim başında olmadığımız ama destek verdiğimiz şeyler. STK’lar bize, yani devleti temsil eden insanlara desin ki ‘Devlet olarak siz şunu yapın, ya da belediye olarak siz şunu yapın’. Biz de onu yapalım. Ondan yüksünmeyiz, çekinmeyiz. Ya da onu bir sorun haline getirmeyiz. Yol gösterici olalım. Hangi konuda arzu ederlerse tecrübemizi, birikim ve deneyimlerimizi onların projeleri için yönlendirelim. Ama yeter ki bu toplumsal çözülmenin önüne geçelim. Bakın burada insanlar 20-30 yıl önceki komşuluk ilişkilerini özleyerek anlatıyorlar. Bizim çocuklarımız bunu hiç yaşamayacak belki.
-Malatya’nın yönetici profilinin kalibresini nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplantılar yapıyorsunuz, konuşuyorsunuz. Kentin yönetici kadrosunun sorunlar karşısındaki tutumunu, ürettiği çözümleri nasıl buluyorsunuz?
-Tabii çalışma arkadaşlarımı henüz yeni tanıyorum. Bunların içerisinde çok becerikli üretken arkadaşlarımız var. Onlardan istifade etmeye çalışacağız tabiî ki. Yönetim, hangi yetkilere sahip olursa olsun tek başına bir kişinin yapacağı, yürüteceği bir iş değil. Mutlaka ortak akılla, istişare ile ve etkin bir koordinasyon ile çalışmak zorunluluğumuz var. Dolayısıyla çalışma arkadaşlarımızın her birinin sunduğu ne varsa devlet bürokrasisinin verimliliğini arttırmak ve vatandaşa hızlı, kaliteli kamu hizmeti sunmak için tüm gücümüzü, insan kaynaklarımızı ve tüm araçlarımızı seferber ediyoruz.
GEÇMİŞ DÖNEMİ DEĞERLENDİRMEYE GİRMEM, KENDİ SORUMLULUKLARIMA ODAKLANIRIM
-Malatya Valiliği bağlamında sizden önceki dönemin nasıl yönetildiğini düşünüyorsunuz? Kamuoyunda ağırlıklı olarak kötü yönetildiği yönünde bir kanaat var.
-Bu konuda değerlendirmeye girmem. Ben Malatya’ya hizmet etmiş herkesi şükranla ve minnetle anıyorum
-Ama Malatya’da kurumlar arasında müthiş bir çatışma ortamı yaratıldı sizden önceki vali Ulvi Saran döneminde.
-Bilmiyorum, ama şu anda öyle bir şey yaşanmıyor. Geçmişte ne kadar çok vardır onu da bilmem, değerlendiremem. Herkesin bir yönetim ve iş üretme yöntemi var. Neticede her bürokrat bu millet tarafından Anayasa ve yasalar yoluyla kendine verilen yetkiyi kullanıyor ve bir rolü yerine getirmeye çalışıyor. Bu rolde efendim falancanın bütçesi ya da kurumun etkinliğinin çok olması o rolü iyi yaptığımız anlamına gelmemeli. Herkes kendisine verilen rolün ağırlığı, itibarı, kıymeti oranında daha da fazla çalışmalı aksine. Ben olaya öyle bakıyorum. Bir başka kuruma ya da kişiye verilen rolü çalmadan, başka kurumların sınırlarını ihlal etmeden, hukuki çerçevede kendi işimizi iyi yapmalıyız. Kendi işimizi iyi yaparsak hem bir başkasına gereksiz biçimde müdahale etmeye hem de onun sınırlarına girmeye zamanımız kalmayacak. Üstelik biz kendi işimizi iyi yapmakla bir başka arkadaşımızın ya da kurumun, paydaşımızın işini kolaylaştırmış olacağız. Aslına baktığımızda bizim devlet yapımız öyle yeni değil. Müthiş tecrübelere dayanıyor, derin bir devlet geleneğimiz var. Onun için biz kurumlarımızı yerli yerince çalıştırmaya çalışalım. Benim, devletin birçok kademesinde yaşanmış çeyrek asrı aşan bir tecrübem var devlette. 27 yıllık devlet memuruyum. Bakanlık merkezinde de çalıştım. Ücra ilçede de çalıştım. Yani her kademede çalıştım. Bütün bu tecrübelerimden şu çıkarımı yapıyorum: İnsanların aslında öncelikle kendi görevlerinin ve yetkilerinin ne olduğunu iyi bilmelerine ihtiyaç var. Bir kurum ya da kurumun yetkilisi, kendi görev alanını ve yetki çerçevesini iyi bilirse, işini mümkün olan yüksek kalitede ve ataletten uzak hızlı biçimde yaparsa sorunların çözüldüğünü görecektir. Genel kamu idaresinde maalesef şöyle bir kolaycılık var: İdarecilerin birçoğu kendi görev ve yetkilerini iyi bilmedikleri için sanki yetkileri yokmuş, ya da o yetkilerinin bir başkası tarafından kullanılabilmesi normalmiş gibi zannederek bu konulardaki yanlışlara hoşgörüyle yaklaşıyor. Bu da kolaycı bir yol. ‘Ya bu iş benim işim, şu işe bir bakayım. Benim görev yetkilerim nedir, sınırlarım nedir, onu da yerine getireyim demektir bu ülkeye en fazla faydalı olmak’
-‘Sizden önceki dönem kötü yönetildi’ derken somut örneklerden hareketle böyle bir yargıya vardığımızı belirtmek isterim.
-Bu konuya hiç girmeyelim.
-Örneğin Vilayet binasının restorasyonu. Normalde aylar önce bitmesi gerekiyordu restorasyonun. Ama uzmanların ‘Binanın sıfırdan yapılmasına yetecek büyüklükte bir bütçe’ dediği parayla halen yapılamadı. Kayısı Vakfı’nın amacı dışında kullanılması gibi kötü örnekler var. Lüks villa fiyatına kerpiçten evler yapıldı şehrin en merkezi yerinde. Devletin işlerinin her şeyden önce hukuki bir meşruiyet zemininde yürütülmesi lazım. Fakat sizden önceki dönem ‘ Hukuk da benim devlet de benim. İstediğimi yapar, kimseye de hesap vermem’ mantığı ile yönetildi.
-Şimdi tabi ben bu değerlendirmeyi ‘Öyle değil, böyle’ diye tartışacak değilim ama şunu söyleyeyim: Herkesin bir yoğurt yiyişi vardır. Benden önce çalışan arkadaşlarımızın yoğurt yiyiş yöntemine ben saygı duyarım sadece. Güzel hizmetleri için sizin aracılığınızla çok teşekkür ediyorum. Ama ben benden sonraya bakarım. Ben kendi yapamadıklarımın muhasebesinden kurtulamam ki bir başkasının yapmadıklarını hesap edeyim. Dolayısıyla beni kendi muhasebemle başbaşa bırakın.
MALATYA’NIN EN GÜÇLÜ YANI NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜ…
-Malatya’nın bir swot analizini yaptınız mı? Güçlü-zayıf yanları, fırsatları- tehditleri genel bir perspektif çizebilir misiniz?
-Malatya’nın en güçlü yanı, nitelikli ve müteşebbis ruhlu insan kaynağına sahip olmasıdır. Malatya’nın bu önemli özelliğini 20 sene önce Pütürge’deki kaymakamlık yıllarımda fark etmiştim. Ayrıca sahip olduğu coğrafi konum itibariyle de önemli fırsatları barındırıyor Malatya. Güzel bir alt yapı ve artık rüştünü ispat eden kaliteli bir üniversite var. Diğer yandan büyükşehir statüsüne kavuşmuş olması önemli bir fırsat ve ciddi bir kazanımdır. Biz bütün bu fırsat ve kazanımları iyi bir diyalog ve sinerji ile harekete geçirebilirsek Malatya inşallah geleceğe emin adımlarla ilerleyecektir. Zayıf yanlarına gelince, Malatya bu potansiyeliyle bir deniz kenarında, özellikle lojistik imkânları çok geniş olan bir körfez bölgesine yakın konumlanmış olsaydı, bu insan gücü ile çok büyük atılımlar yapardı. Ama mevcut haliyle Malatya beni 20 sene önce geldiğimde de şaşırtmıştı bu geldiğimde de önemli değişimiyle şaşırttı. Onun için bence güçlü yanlarından güç alıp ileriye adım atmamız lazım.
-3. Organize Sanayi Bölgesi’nden söz ettiniz. Tabi çok önemli. Ama belki sizin kaymakamlık döneminizden beri konuşulan bir sorun var Malatya’da: Vagon Onarım Fabrikası olarak projelendirilen ve inşa edilen yapıların cezaevine dönüştürülmesi gündemde. İşin trajikomik yanı milletvekillerinin bunu bir yatırım olarak sunması. Hatta Adalet Bakanı’nın geçtiğimiz aylardaki Malatya ziyaretinde Malatya Belediye Başkanı ‘Malatya’ya cezaevi yapılmasını’ rica etmişti. Siz cezaevini Malatya’ya yatırım olarak sunan bu anlayışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Milletvekillerimizin ya da belediye başkanımızın cezaevini yatırım olarak gördüklerini zannetmiyorum. Ama belki bir ihtiyaçtır.
-Şehirlerin sanayi yatırımlarını şehir dışına çıkarıp, kültür endüstrileri ve kültür ekonomisi ile evrensel değerler üreten şehir kimliği kazanmak yolunda mücadele ettikleri bir çağda Malatya’nın cezaevleriyle anılması, marka şehir iddiasına ağır bir darbe indirmek değil midir?
-Belediyenin ya da siyasilerin Malatya’ya cezaevi yapılmasını bir yatırım olarak değerlendirdiğini düşünmek yerine şöyle düşünmekte yarar var: Nasıl olsa böyle bir ihtiyaç var. Türkiye’nin cezaevine ihtiyacı varsa, bu ihtiyacın Malatya’da giderilecek olmasının sağlayacağı istihdam, buradaki belki ticari hayata katabileceği hareketlilik açısından bakmak lazım. Aksi takdirde insanlar cezaevini talep ediyor, istiyor demek bana göre çok doğru olmaz. Öyle bir algı da hissetmedim doğrusu. Ama şunu söyleyebilirim. Yapılan açık cezaevi, geçici bir cezaevi ve başka bir yere yapılacak. Vagon Fabrikasına böyle bir yatırım düşünülmüyor. Biz de onu başka bir yer olarak söyledik ama bu bölgeye cezaevi yapılacaktır. Malatya’nın ihtiyacı olmaktan ziyade maalesef ülkenin ihtiyacı var. Keşke olmasa. Hiç cezaevine ihtiyacımız olmasa da esenlik bir toplum içinde yaşıyor olsak. En büyük dileğimiz bu tabii. Onların orada bulunmasından en azından rahatsız olmak lazım. Anlayış olarak herkesin böyle baktığına inanıyorum Ama bir ihtiyaç bir gereksinim olarak devletlerin hayatında bu gerçek var. En ileri toplumlarda bile cezaevi var. Olmak zorunda kalmış.
-Vagon Onarım Fabrikası ile ilgili son gelişmeler nelerdir?
Kamuoyunun Vagon Onarım Fabrikası’na ait yapıların üretim ve istihdam alanı olması konusundaki beklentisi doğaldır. Toplumda haklı olarak üretime, işe aşa dönük bir yatırım olması beklentisi var. Tabi biz de isterdik ama Malatya buraya takılmamalı bence. Malatya’nın gündemini sadece Vagon Onarım Fabrikası işgal etmemeli. Olursa ne güzel, ama Malatya vagon fabrikası dışında da çok gelişiyor.
2. BÖLÜMDEN BAŞLIKLAR..
-KAYISININ EN ÖNEMLİ SORUNU YENİ PAZAR BULUNMAMASI
-MERALARI KİRALAYANLAR SÖZLEŞME ŞARTLARINA UYMAZLARSA YAPTIRIM UYGULARIZ
-KAYISI ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME VAKFI DAHA VERİMLİ PROJELERE ODAKLANACAK
-BASININ HABER ALMA VE YAYMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KORUNMASI İÇİN ÇALIŞACAĞIZ
-BÜYÜKŞEHİR STATÜSÜ İLE KALDIRILAN İL ÖZEL İDARESİ’NİN TECRÜBESİ BELEDİYELERE AKTARILACAK
-MÜZİK DİNLEMEYİ SEVİYORUM AMA İCRASI KONUSUNDA YETENEĞİM YOK
-MASA TENİSİ OYNARIM, YÜRÜMEKTEN KEYİF ALIRIM
-ŞU SIRALARDA AHMET ÜMİT’İN ‘İSTANBUL HATIRASI’NI VE DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU’NUN ‘STRATEJİK DERİNLİK’ KİTABINI OKUYORUM