DYP – SHP Koalisyon Hükümeti’nde SHP Ankara Milletvekili olarak 20 Kasım 1991 - 27 Temmuz 1994 tarihleri arasında Adalet Bakanlığı yapan Malatyalı siyaset adamı Seyfi Oktay, Cumhuriyet Gazetesi’nin ekinde yayımlanan söyleşisinde, Hekimhan’ın Mezirme köyünden başlayan ve Adalet Bakanlığı’na kadar uzanan yaşam öyküsünü anlattı.
Murat Mumcu imzalı söyleşide, ilkokulu doğduğu köy olan Hekimhan’a bağlı Mezirme Köyü’nde okuduğunu, 5. sınıfta okurken okula gelen müfettiş Ahmet Atılgan’ın zeki öğrencileri Köy Enstitüleri’ne yönlendirdiğini belirten Seyfi Oktay, kendisini de bu konuda yüreklendiren kişinin müfettiş Ahmet Atılgan olduğunu ifade ederek “O dönem Köy Enstitüleri’nden mezun olup köylere gelen öğretmenler lacivert takım elbise ve kravatla hepimizi özendirmiştir” dedi.
İlkokul Müfettişi Ahmet Atılgan’ın yetenekli bir öğrenci olarak kendisini Akçadağ Köy Enstitüsü’ne kaydolması için tavsiyelerde bulunduğunu belirten eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, bu tavsiyeler üzerine kaydolmak için gittiği Akçadağ Köy Enstitüsü’nde kayıt zamanının bittiğini öğrendiğinde ise ‘ağlayarak’ köyüne geri dönmek zorunda kalıyor.
Ankara Hukuk Fakültesi’nde okurken CHP’de politika yapma sevdası yüzünden okulunu 1. sınıfta bıraktığını, daha sonra CHP içindeki hızlı yükselişini çekemeyen Ankara milletvekilleri yüzünden partisinden istifa etmek zorunda kaldığını ve okuluna dönerek 2 yılda 3 sınıfı bitirdiğini belirten Seyfi Oktay’ın Cumhuriyet Pazar ekinde yayımlanan “Bir köy çocuğunun bakanlığa uzanan öyküsü” başlıklı söyleşisinden bazı bölümler şöyle:
...
Türkiye kamuoyu Seyfi Oktay adını 1983 genel seçimlerinden sonra duydu. Halkçı Parti'den Ankara Milletvekili seçildiğinde. Ancak SHP-DYP koalisyon hükümetinde Adalet Bakanı olunca sürekli tartışmaların odağında ve kabinenin en tanınan ismi oldu.
Aktif olarak siyasetin uzağında olsa da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, onu hedef alan açıklamalar yaptı. Seyfi Oktay, sanıldığının aksine 1980 sonrası politikacılarından biri değil. Politikayla haşir- neşir oluşu öğrencilik yıllarına dayanıyor. Hukukçu olan Oktay'ın çocukluğunda en büyük hayali Köy Enstitüsü'nü bitirip öğretmen olmakmış.
- Öğrencilik yıllarından beri siyasetin ve mücadelenin içindesiniz. Bunu sağlayan kişiliğinizin oluştuğu süreçte yaşadıklarınızdı. Nasıl bir çocukluktu?
- Malatya'nın Hekimhan ilçesine bağlı 1600-1700 metre yükseklikte o zamanki adı Mezirme olan köyde doğdum. Doğum tarihim 1936 olmasına rağmen ilçedeki nüfus idaresinde çıkan bir yangın nedeniyle daha sonra 1934 olarak kayıtlara geçti, ilkokula bu köyde başladım 1 ve 2'nci sınıfı köyde Köy Enstitüsü mezunu Abidin Öztürk okuttu. 5. sınıfta okula gelen ilkokul Müfettişi Ahmet Atılgan zeki öğrencilerin eğitime kazandırılması için çok uğraşırdı. Beni teftişlerden tanıdığı için yetkin yetenekli öğrenci olarak Akçadağ Köy Enstitüsü’ne devam etmem için yüreklendirdi, fakat oraya gittiğimizde geç kalmıştım, kayıtların kapandığını söylediler. Ağlayarak geri döndüm. O dönem Köy Enstitüleri’nden mezun olup köylere gelen öğretmenler lacivert takım elbise ve kravatla hepimizi özendirmiştir. Devlet Parasız Yatılı Sınavları’na girdim. 610 kişinin girdiği bu sınavı okuldan 3 kişi kazandık. Kar kalınlığının metreyle ölçüldüğü bir kış günü Bilecik Ortaokulu’na doğru yola çıktık. Burada bize Şark’tan geldiğimiz için eğitimsiz, görgüsüz, cahil, kültürsüz insanlar diye baktıkları net gözüküyordu. Üstelik de Alevi olduğumu öğrendiler ve sınıfa gelip bakıyorlardı "Ya bu Alevi, kızılbaş nasıl bir şeymiş" diye. Yani çocuksunuz, öyle nazarlar karşısında eziliyorsunuz, müthiş huzursuz oluyorsunuz. Bilecik’ten sonra bizi Haydarpaşa Lisesine verdiler. Oraya lise demek doğru mudur bilmem. Başka biçimde zenginleştirilmiş bir öğretim okuluydu. Öğretmenlerimizin lakapları vardı, isimlerini bilmezdik. Çoğu derse başlamadan 3-5 dakika siyaset konuşurlardı. Demokrat Parti dönemini yerden yere vururlardı. Bir kimya öğretmenimiz vardı lakabı "Uskumru"ydu, asıl adıysa Necati. Bakanlığın önerdiği ders kitabını kullanmaz, dersi kendi anlatır, biz de not tutardık. Kitabın yazarı Mehmet Aydoğan isminde bakanlık müfettişi de olan bir adam. Bir gün Mehmet Aydoğan bakanlık müfettişi olarak okula geldi, "derse gireceğim" diyor ama Uskumru kabul etmiyor "derse almam" diyor. Bu durum öyle bir şey ki ne demek müfettişi derse almam. Müdür yardımcımız Niyazi Bey'i kimse kırmak istemezdi, o devreye girdi. Niyazi Bey müfettişi aldı sınıfa getirdi, takdim etti ve gitti. Uskumru işaretle müfettişe "git şu arkadaki sıraya otur" dedi. Müfettiş de kuzu kuzu oturdu. Uskumru sınıf başkanını tahtaya kaldırdı müfettişin kitabında olan "Bir cismin bir başka cisme kimyasal etkisi ve sonucu" isimli başlığı yazdırdı. Sınıf başkanına "bunu çöz" dedi başkan bunu anlatarak çözdü. Fakat sonuç müfettişin kitabından farklı çıktı. Uskumru dönüp "hangisi doğru" diye sordu. Başkan “Efendim gördüğünüz gibi anlatarak, nedenlerini söyleyerek çözdüm" dedi. Bunun üzerine Uskumru aldı eline kitabı ağzını yamultarak "milli eğitim bakanlığı talim terbiye dairesinin .... sayılı kararıyla ders kitabı olarak kabul edilmiştir" deyip kitabı yırtmaya başladı ve parçalarını müfettişin oturduğu sıraya attı. Böylesine yetkin öğretmenlerimiz vardı. O okuldan mezun olan herkes yaşamın her alanında başarılı olmuştur.
Şimdi ben o lisenin mütevelli heyeti üyesiyim. Lisenin bizim zamanımızdaki binasını 12 Eylül döneminde alıp üniversiteye verdiler. Şimdi onu geri almak için uğraşıyoruz, mahkemeye başvurduk
- Üniversite yaşamı da İstanbul'da mı devam etti?
-Ankara Hukuk Fakültesi'ne kaydoldum. Fakültede sınıf geçmelerde "üssü mizan" diye bir sistem vardı. Bu sistem çok zordu. 1. sınıfta 6 ders vardı, yıl sonunda bu 6 dersten 2.'si kura ile seçilir, yazılı sınav olunurdu. Diğer 4 dersten ise sözlü sınav olurduk. Çoğunda 10 alıp da sadece birinden 5'in altında not alsanız, bütün derslerden kalmış oluyordunuz. Sonuçta sınıf geçebilmek için tüm derslerden geçerli not almanın yanı sıra 6 dersten aldığınız not toplamının da 42 olması gerekiyordu. Bu sınav sistemi hukuk mantalitesine sahip, hukukçu gibi düşünen hukuk adamları yetiştiriyordu. Hukuk Fakültesi 1'den 2'ye geçtiğim yıl CHP Ankara il Gençlik Kolu başkanı seçildim ve öğrencilik yaşamıma ara verdim. Her yıl yapılan çekişmeli kongrelerle 6 yıl üst üste gençlik kolu başkanı seçildim. Gençlik kolu başkanıyken 3 dönem Ankara Belediye Meclis Üyeliğini de seçimle kazanarak görev yaptım. Gençlik kolu başkanlığından gençlik kollarını temsilen CHP Ankara il yönetim kuruluna girdim, il sekreterliği yaptım. Diğer taraftan Belediye Meclisindeki görevimde en genç üyeydim. Daimi encümenlik ve grup başkanvekilliği yaptım. 3. Gençlik Kurultayı’nda kurultay 2. başkanlığına seçildim.
Gençliğimin büyük bir bölümü CHP içerisinde sürekli aktif geçti. Ankara CHP örgütünde ciddi söz sahibi olmuştum. Bir kısım CHP'li Ankara milletvekili bunu hazmedemiyordu. Benden kurtulmanın çaresi olarak disiplin kurulu kararıyla partiden uzaklaştırılmam öngörülmüştü. Disiplin kurulu kararını beklemeden partiden istifa ettim. Bu duruma çok üzülmüştüm. Hukuk eğitimimi tamamlamak için fakülteye döndüm. Sınavlar arasında gündüzlere geceleri de katarak çalışıp 2 yılda 3 sınıfı tamamladım ve mezun oldum. Staj sonrası milletvekili seçilinceye kadar Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yaptım. O dönemin gençlik kollarından birçok arkadaşımız parlamentoya girmiştir. Ben de onlardan biri olarak 3 dönem Ankara Milletvekili seçildim, sürekli olarak parti meclisi üyeliğine seçildim. Bir dönem partinin hukuk işlerini yürüttüm. Milletvekilliğim süresince 4 dönem CHP Grup Başkanvekilliği yaptım.
Sayın Murat Karayalçın Genel Başkan seçildiğinde kendisi milletvekili olmadığından gruba başkanlık yapamıyordu. O dönem partinin TBMM grubu beni grup başkanlığına seçmişti. Bu dönemde ve milletvekilliğimden sonraki yıllarda Anavatan Partisi’nin çıkardığı kanunlar aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne başvuruları hazırlıyor ve dava açıyordum. Anayasa Mahkemesi'nde sözlü savunma istisnadır, ben 6 kere sözlü savunma yaptım. Özellikle Yabancılara mülk satışı ile ilgili kanun ile Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ile ilgili savunmalarım çok başarılı bulunmuştu.
-Yaşamınız büyük mücadelelerle geçmiş bunun ana ekseni neydi? –
-Yaşamım, çağdaş hukukun üstün olduğu, eşitlikçi, özgürlükçü, laik, demokratik bir sistemin ülkemizde tüm kurumları, kuralları, felsefesi ve kültürü ile uygulanması, yaşanması ve içselleştirilmesi amacına yönelik geçmiştir.