Ne Diyor Bu Bakan?
Adıyamanın, Malatya ile ilgili konularda zaman zaman ağzından çıkanı duymayan bir milletvekili vardı. Bu aralar onun sesi soluğu çıkmazken, bu boşluğu (!) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay doldurmaya başladı!
Tarihi ve turistik özellikleriyle dünyaca bilinen Nemrut Dağı, Malatya- Adıyaman il sınırının hemen yanıbaşında.. Adıyaman- Kahta sınırlarında. Turizm açısından Adıyaman için de, Malatya için de önemli. Malatya, bu önemi 1980li yıllarda keşfetti ve buraya Malatyadan ulaşım için resmi ödeneklerle yol da yapıldı. Daha kolay ulaşımın sağlandığı Malatya tarafından Nemrut Dağına giden yolun kalitesinin yükseltilmesi beklenirken, şimdi de bakanın bu yola taktığını öğrendik. Nemruta Malatyadan gitmek, Mescid-i Aksaya İsrailin açtığı kapıdan gitmektir diyen Adıyaman milletvekilini öylece dinleyen, o dönem Malatyadan yapacağı Nemrut seyahatini iptal eden bakan, Adıyamana yaptığı son ziyarette, Malatya üzerinden açılan yolun gerekirse tahrip edilmesi gibi garip laflar etmiş.
Buradan anlaşılan o ki, Kültür ve Turizm Bakanına, 2007 seçimlerinde 250 binin üzerinde oy alan AKPnin 6 Malatya milletvekili yeterince tepki göstermemiş, sesini duyuramamış. Onun için bakan, Nemrut turizminde Malatyayı yok sayan bir noktada durmaya devam ediyor.
Nemrut turizminin farkında olan Ali Cengizin yönetimindeki Turizm Müdürlüğünün, Kültür Bakanlığına bağlanması, oluşturulan Kültür ve Turizm Müdürlüğünde sadece uzman kadrosuyla yeralması, yine daha önce Adıyamanda görev yapmış bir isim olan Halil İbrahim Daşözün Malatya Valiliği görevi süresince Nemrut konusuna pek yakın durmaması, Nemrutla ilgili Malatya tarafının mücadelesini geriletmişti. Buna rağmen Adıyaman tarafının, bu gerilemeyi yeterli bulmadığı anlaşılıyor ki, Adıyamanlı bazı turizmcilerin daha önce bombalarız, yıkarız diye tehditler savurdukları, bu nedenle gazetelere haber oldukları sözlerini çağrıştıran lafları, şimdi bakan edebiliyor.
Gazeteci- Yazar Raşit Kısacık, bakanın yolun tahrip edilmesi lafının yanı sıra, Malatyadan ulaşımı engellemek için barikat oluşturulması telkininde de bulunduğunu televizyon haberlerinden izlediğini söylüyor.
Bir bakana, bu lafları söyleten güç nedir, kimdir?
Biz Malatya tarafından baktığımızda, bakana bütün bu garip sözleri söyleme cesaretini verenin, Malatyanın 6 milletvekilinin güçsüzlüğü, etkisizliği olduğunu düşünüyoruz?
Dualarımız Onunla..
Muhalefet partisi milletvekili olmasına rağmen, iki dönemdir mecliste Malatyanın gür sesi, mücadele adamı olan Mevlüt Aslanoğlu, ciddi bir hastalıkla boğuşuyor.
En son, geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul'da yapılan "Malatya Buluşması"na katıldı. Çok ciddi olan hastalığına rağmen, o gün o salonda olması gerektiğini düşündü ve oradaydı. Sonra hastaneye yattı. İstanbulda hemşehrimiz Mehmet Ali Aydınlar'a ait özel bir hastanede yoğun bakım tedavisi görüyor.
Ayırım gözetmeksizin, Malatyanın ve Malatyalının her derdiyle, her sorunuyla ilgilenen, koşturan, daha çok meclisteki Malatya kavgalarıyla ve Hakkımızı istiyoruz diye özetleyeceğimiz ateşli konuşmalarıyla belleğimizde yer yapan Aslanoğlunun, o 24 saat açık olan cep telefonu, hastanede bulunması nedeniyle birkaç gündür çevrim dışı.
Önemli bir rahatsızlığı bulunan kızının tedavisi için koştururken, bir de kendi sağlığının bozulması tüm dostlarını üzdü.
Dualarımız onunla.
Etkili bir tedaviyle yeniden aramıza döneceğine, Malatya mücadelesini kaldığı yerden sürdüreceğine dair inancımız tam.
Aslanoğlu.. İyi ol lütfen.. Malatyanın sana ihtiyacı var..
Hem de her zamankinden daha fazla..
O İş Bitmedi!..
Şeker Fabrikasının özelleştirilmesiyle, fabrika alanının bir bölümünde hastane yapılacağını açıklayan bazı milletvekilleri, bunun olamayacağını, olmaması gerektiğini savunanlara karşın, O iş bitti diye konuşuyorlardı.
Devlet ve eski SSK hastanelerinin yerinin TOKİye devredilmesi karşılığında, TOKİnin Şeker Fabrikası alanında inşa edeceği belirtilen hastanenin yeri dışında, kapasitesi, maliyeti, projesi vs. de tartışma konusu.
Hastanenin yeri, siyasi bir karar konusu olamaz. Bu şehir planlaması ve şehrin geleceğini etkileyeceği düşünüldüğünde, işin uzmanı olan teknik elemanların, uzmanların kararıyla olmalı. Onlar da, örneğin Mimarlar Odası düşünülen yerin uygun olmadığını söylüyor.
Acele tarafından bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. 15 Ekim ihale günü denmişti, 26 Ekime ertelendiği söylendi. 640 yataklı, 800 kapasiteli (!) bir hastaneden bahsediliyor. Devre dışı kalacak 2 hastane toplam 978 yataklı iken. İki hastaneyle ilgili birleştirme uygulamasının, fiilen ve fiziken mümkün olmadığı, en son 8 kişinin öldüğü, 30 kişinin yaralandığı trafik kazasıyla da ortaya çıkmışken. Birleştirme diye ortaya çıkıp, tepkiler üzerine sadece birinin başhekimlik kadrosunu kaldırmakla yetindiler. İdari denilen bu birleşme bile garip bir durum yaratıyor. Ortada fiilen iki ayrı hastane var, bir başhekim yönetiyor, eğer yönetiyor denirse!. Fiilen, o iki hastanenin en azından hizmet karmaşası yaratmaması için ayrı ayrı adlandırılması gerektiği bile çok önemli iken, yapılanı anlamak zor. Biz yaptık oldu demekle olmuyor, bu işler!
Tekrar gelecek olursak. TOKİ hastanesinin Şeker Fabrikası alanına yapılması bizim görüşümüzce de uygun değil.
Orası muhtemelen bir sağlık kampusune dönüştürülmek isteniyor. Bu kampuste TOKİnin hastanesi sadece bir ünite olacak, gerisi de bu alanın çevresi (özel şahıslara ait bina ve alanlar) başta olmak üzere özel girişimcilerce kullanılacak gibi duyumlar da alınıyor. Bazı siyasilerin, hiç tartışmadan burayı dayatmaları kafa bulandırıyor.
Bu iş için acele edilmemeli, eski Ulaştırma Alayından alınabilecek yer dahil Beylerderesi civarındaki bir alan başta olmak üzere, başka yer alternatifleri değerlendirmeye alınmalı.
Sendikayı Belediyenin Arka Bahçesi Yapmak
Malatya Belediyesi, Malatya Belediyesinin şirketleri MOTAŞ, Fuarcılık A.Ş ve yaklaşık 20 ilçe ve belde belediyesinde sendika seçimi süreci yaşanıyor. Bu belediyeler ve şirketlerde toplu iş sözleşmesi görüşmelerini yürütmeye yetkili sendika ise AKPye yakınlığı ile bilinen HAK-İŞe bağlı Hizmet-İş Sendikası. Bugüne kadar hiç olmadığı kadar çok sayıda aday çıktı Malatya Şube Başkanlığı için. Başlangıçta 8 ile başlayana aday sayısı 1 adayın delege seçilememesi, 2 adayın da yarıştan çekildiğini açıklaması ile şimdilik 5e düştü. Hizmet-İş Sendikasında seçim süreci şöyle işliyor: Önce başkan adayı olduğunu açıklayan sendikaya kayıtlı işçiler delege adaylarını belirleyerek sendikaya bildiriyor ve delege adayları için seçim yapılıyor. Delege olma hakkını elde eden (Ortalama 15 işçinin oyunu alan delege olabiliyor) işçiler de yaklaşık 1 ay sonra başkanlık seçiminde başkan adayları için oy kullanıyor. Ancak, başkan adayının da delege seçilmiş olma zorunluluğu var. Delege seçilemeyen herhangi bir Hizmet-İş Sendikası üyesi işçi sendika başkanlığına aday olamıyor. Bu, seçim sürecinin teorik yanı. Şimdi gelelim Malatyadaki seçim sürecinde yaşananlara: Daha önce de vurguladık, başta 8 aday vardı, bugünkü verilere göre ise 5 aday yarışa devam ediyor. 3-4 Ekimde belediyelerde, 5-6 Ekimde ise şirketlerde delege seçimi yapıldı. Delege seçimi öncesinde ve sonrasında Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve AKPye yakın olduğunu iddia eden bazı adaylar bu propaganda ile işçileri etkilemeye çalıştı. Belediye Başkanı Ahmet Çakır ya da AKPnin adayı olduğunu iddia etmek ve bu şekilde propaganda yapmak, aslında, işçiye Ben sizin için değil işveren için çalışacağım. Benden size hayır yok demek anlamına geldiği halde, şaşırtıcı bir şekilde işçilerin bu propagandadan etkilendiği gözleniyor. Selahattin Yahşi başkanlığındaki mevcut yönetimin Pasif sendikacılık tutumu bir hayli eleştirilmeyi hak etse de, AKP ya da belediye başkanının adayı olduğunu iddia eden ve bunu kendileri için bir avantaja dönüştürmeye çalışanların da mevcut yönetimden daha iyi, işçinin ekonomik ve sosyal haklarını koruyan bir yönetim sergilemeleri de mümkün görünmüyor. Çünkü, çekilen adaylardan sonra geriye kalan adaylar, oylarını istedikleri işçi ile değil, işverenle ittifak edeceğini vaad ediyor. Bu arada, başkanı seçecek 101 yeni delegenin, başkanlık seçimi için 1 ay sonra sandık başına gidecek olması da çeşitli spekülasyonlara yol açıyor. Bazı adayların 1 ay boyunca delegeler üzerinde Ben başkanın adayıyım, oy vermezsen işine son verdiririm gibi bir tehditle demoklesin kılıcını tutacağını söylemek hiç de zor değil. Böyle bir tehdit bizzat ifade edilmese bile, mesajlar yolu ile veriliyor. Sonra da Demokratik bir seçimden bahsediliyor. Buna kargalar bile güler. Bizce yapılması gereken, AKP İl Teşkilatı ve Belediye Başkanı Ahmet Çakırın samimi ve resmi biçimde hiçbir adayı desteklemediklerini yazılı ve sözlü olarak açıklamasıdır. Yapılacak bu açıklamalar, seçimin demokratik ortamda cereyan etmesi için tek başına yeterli zemini oluşturmayacak, ancak, en azından onların gücünü işçi üzerinde tehdit olarak kullanmak isteyen Sarı Sendikacılara Haddinizi bilin mesajı verecektir.
Neden Geç Ödendi?
Milli Eğitim Bakanlığı, her yıl okullar açılmadan önce eğitim öğretim hizmetleri sınıfına dahil öğretmen unvanlı kadrolarda görevli olup, fiilen öğretmenlik yapanlara parasal katkı amacıyla bir ödeme yapıyor. Öğretmenlerin yeni ders yılına hazırlanması açısından önem taşıyan paranın bu yılki brüt miktarı 515, net miktarı ise 511 TL. Ancak, bu para, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu imzası ile Milli Eğitim müdürlüklerine gönderilen 23.9.2009 tarih ve 5197 sayılı yazıda 24 Eylül 2009 tarihinden itibaren ödenmesi hususunda gereğini rica ederim denilmesine karşın ödeme 10 gün geciktirildi.
Öğretmenleri bir hayli mağdur eden bu gecikme 2 Ekim Cuma gecesi TV Malatyada yayınlanan Malatya Görünüm programında dile getirildikten sonra, sözkonusu para 5 Ekim Pazartesi sabahında öğretmenlerin hesabına yatırıldı.
Okulların açılması üzerinden 10 günden fazla zaman geçmesine karşın, 5 Ekime kadar ödeme yapılmaması, sorunun bir TV programında gündeme taşındıktan sonra ödemenin yapılması, gecikme süresince öğretmenlere net bilgi verilmemesi ve bilgi almak isteyenlere de Bugün - yarın ödenir gibi ciddiyetsiz cevaplar verilmesi Milli Eğitim camiasında büyük rahatsızlık yaratırken, ödemelerin gecikmesinin iki nedene bağlı olabileceği ifade ediliyor: 1- Maliye Bakanlığı ödeme için gerekli para transferini zamanında yapmadı 2- Malatya Milli Eğitim Müdürlüğü para transferi yapıldığı halde paranın kısa bir süre bankalarda değerlendirilmesini (repo geliri sağlamak gibi) amaçlayarak ödemelerin geciktirilmesi yoluna gitti.
Kimi öğretmenler ise, birçok ilde çok önce ödeme yapıldığına dikkat çekerek , Maliye Bakanlığı bazı illere para gönderip bazılarına göndermemiş olamaz. Burada farklı bir sorunun olma ihtimali var. Milli Eğitim Müdürlüğü 10 günlük gecikmenin nedenlerini açıklamak zorundadır şeklindeki sözlerle rahatsızlığını dile getirerek,Milli Eğitim Müdürlüğünü eleştiriyor. Öğretmenler, eğitim sendikalarının gecikmeyi sorun etmemesini de hatırlatarak Sendikalar yılda bir defa faturası başkalarınca ödenen iftar yemekleri ya da birkaç pankartla postane önünde küresel sorunlara dair görüş açıklamak için mi var? Böyle sendikacılık mı olur? sözleri ile tüm eğitim sendikalarını eleştiriyor.
Acil İhtiyaç Makam Araçları mı?
Küresel ekonomik krizden en çok etkilenen ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türkiyede geçen yıl tam da bu zamanlarda baş gösteren ekonomik krizde onbinlerce insan işini kaybetti, 40 bini aşkın küçük ve orta ölçekli işletme kapandı. Ekonomik kriz ortamında başvurulan ilk önlem ise tasarruf tedbirlerini arttırmak oldu. Özellikle resmi kurumlarda hayati önem taşımayan harcamalarda önemli kesintilere gidildi. Kamu yatırımları azaltıldı, ödenekler tırpanladı. Ekonomik krizin tüm şiddeti ile hüküm sürdüğü böyle bir ortamda Malatya Belediyesi harcamalarda önceliği makam araçlarına verdi. Önce, başkanlık makamının biri henüz 1 yaşını bile doldurmamış 2 makam aracı olmasına karşın 50 bin euro civarında olduğu ifade edilen fiyatla yeni bir Mercedes marka otomobil satın alındı. Çok parası olsa gerek, Mercedes makam aracından sonra başkan yardımcılarına sıfır km. lüks otomobiller satın alındı. Bu otomobillerin her birinin ortalama 40 bin TL değerinde olduğu ifade ediliyor. Özetle, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Malatya Belediyesini Cemal Akından 70 bin TL ile devraldığını açıkladı. Bu doğru, ama, 6 ay içinde yaklaşık 300-350 bin TL değerinde makam aracı satın almak ya da Esenlikten kiralamak bu yakınma ile örtüşen bir tutum değil.
Alınan son araçların fiyatları toplu alım nedeniyle kısmen düşürülmüş olabilir. Ancak Malatya halkının hizmet beklentisinin ve ekonomik krizin sokaktaki vatandaşın üzerindeki etkisinin zirve noktaya ulaştığı böyle bir dönemde, halkın su parası ya da katılım ücreti ile makam aracı almak, makam araçları ile saltanat sürmek adalet ve kalkınma anlayışı ile ne kadar uyum sağladığını da sormak zorundayız.
Belediye başkanının 5 yardımcısından birinin, bu aralar psikolojisinin bozuk olduğunu, avukatlarının beyanından biliyoruz! Zaten, artık ağır işler de ona yaptırılmıyor! Hadi bu araçlardan biri, bu zatın psikolojisini düzeltmek için alınmış olsun, ötekilerin alınma sebebi ne ola ki?!..
İki Üniversite Arasındaki Fark
Adıyaman Üniversitesi henüz 3 yaşında. Malatya İnönü, K. Maraş Sütçü İmam ve Gaziantep Üniversitesine bağlı fakültelerle yola çıkan Adıyaman Üniversitesi, bu kadar kısa zamanda 10 bin öğrenci kapasitesine yaklaşma başarısını göstermiş. Bir öğrenci kenti haline gelmeye ve öğrenci harcamalarının kent ekonomisini canlandırmaya başladığı belirtilen Adıyamanda, üniversitenin daha da gelişip büyümesi için hemen herkes dayanışma içinde. Rektör Prof. Dr. Mustafa Gündüzün üniversiteye katkı sağlayacak her kesimle diyalog içinde olması, üniversiteyi, kentle bütünleştirmesi, öğrenci yetiştirme ve bilimsel çalışmaların yanı sıra kentin yaşam kalitesini arttıran etkinliklere imza atması üniversitenin gelişmesini sağlayan en önemli etkenler olarak gösteriliyor. Adıyaman Üniversitesindeki bu pozitif atmosfer parasal kaynakların da üniversiteye akması için zemin hazırlamış. Örneğin 2009 yılı yatrım ödeneği olarak 58 milyon TL para aktarılmış merkezi yönetim tarafından. Yeni fakülteler ise ard arda açılıyor. Malatya İnönü Üniversitesi 34 yaşında. Kuruluş yasası 1975 yılında çıkarıldı. Adıyaman Üniversitesinin yaşının 10 katından daha fazlası ama, öğrenci sayısı 19 bin civarında. İnönü Üniversitesinin 2009 yılı içinde aldığı yatırım ödeneği ise 20 milyon TL civarında. İki şehir, iki üniversite ve önemli farklar Üzerinde düşünmeye değer farklar
İnönü Üniversitesi Yanlışını Düzeltti
İnönü Üniversitesinde geçtiğimiz günlerde Teknokent ile ilgili bir bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Toplantı sonrasında üniversiteden basın kuruluşlarına gönderilen bültende, toplantı konuşmacılarından Prof. Dr. Ahmet Baysar için Malatya Teknokent Müdürü sıfatı kullanıldı. Halbuki bu sıfatın kullanılması doğru değildi. Çünkü teknokent müdürlüğüne pat diye rektör tarafından atama yapılması mümkün değil. Önce, İnönü Üniversitesi, Malatya Belediyesi, TSO ve teknokent oluşumuna katılacak birkaç kuruluşun ortak iradesi ile bir anonim şirket kurulacak, şirketin kuruluşundan sonra şirket yönetim kurulu oluşturulacak ve bu yönetim kurulu da teknokent müdürlüğü için bir isim atayacak. Teknokent müdürlüğü için yasal sürecin böyle işlemesi gerekirken, Prof. Baysarın üniversitenin resmi bilgilendirme bülteninde teknokent müdürü sıfatı ile anılması yanlıştı. Neyse ki, üniversite bu yanlışını aynı bülteni yayınladığı kendi internet sitesinde düzeltti ve Prof. Baysar için doğru sıfat olan Kurucu Heyet Temsilcisi sıfatını kullandı.
Bu arada, Teknokent kurulmasına ilişkin çalışmalar başladığında, en uygun yerin, 700 dönüme yakın arazisiyle, hazır binalarıyla ve de OSBlere komşu olma özelliğiyle Vagon Onarım Fabrikası alanı olduğu konuşuluyordu. Bu iktidar partisinin bazı vekillerine de duyuruldu. Ancak, Teknokent için o denli büyük bir alana gerek olmadığı iddia edilirken, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi karşısında hiç de küçük olmayan, 350 dönümün üzerinde bir alanın Teknokent için ayrıldığı açıklandı. İnönü Üniversitesi kampusunun genişleme alanı olabilecek bir yerin, alternatif yer varken, sadece üniversiteye yakın olduğu gerekçesiyle, muhtemelen de kimi hocaların etkisiyle Teknokente ayrılması hiç de mantıklı bir seçim yapılmadığını akla getiriyor. Teknokent ve OSBlerin yakınlığı mı, Teknokent ve Üniversite yakınlığı mı daha önemli?
Üstelik, her an özelleştirme adı altında 3-5 kuruşa birilerine devredilmesi olasılığı bulunan Vagon Onarım Fabrikasının arazisinde kurulabilecek Teknokentin, belki de bir teknik üniversitenin alt yapısını oluşturabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekiyorken..
İşte böyle planlanıyor, bu kentin geleceği..
Denetim Tamam da..
Gerek şehir içi, gerekse şehirlerarası trafik alt yapısı (yolun kalitesi, trafiğe uygunluğu, levhalandırılması vs.) ile ilgili sıkıntılar gündeme geldiğinde, Emniyetin trafik birimlerinden Biz sadece tescil ve denetimle ilgiliyiz yanıtı alınır.
Alt yapı ile ilgili ciddi sorunları olan bu yollarda denetim sadece, sürücü, yaya, araç donanımı, kaydı, trafik kurallarına, sınırlamalara uygunluk vs. açısından yapılır.
Oysa, gerek şehir içinde, gerek şehirlerarası yollarda, trafik emniyetini çok ciddi şekilde aksatan alt yapı sorunları var.
Örneğin şehriçinde, özellikle Sıtmapınarındaki artık can yakan bir engele dönüşen yol ortasındaki refüjler, bunların karanlık çöktükten sonra, bir de karşıdaki aracın farları ayarsızsa, gözünüze vurduğunda hiç fark edilmeyen ve çocuklar için yapılan trafik eğitim parklarındakilerle aynı boyutta olan standart dışı levhaları, çukurlar, kasisler, yol çizgilerinin olmaması, ayarsız trafik ışıklar vs.
Şehirlerarası yollarda da durum aynı. Şehirlerarası yol yapımlarında, özellikle müteahhitlere yaptırılan bölümlerde uyarı levhalarının yetersizliği, hatta yokluğu.. Sivas yolunun Topsöğüt kavşak düzenlemesinden sonra 6 aydır yolun kenarında öylece bırakılmış toprak yığınları vs.
Trafiğin denetim sorumlusu birimler, tamamı resmi kurumların ihmal veya sorumsuzluğundan kaynaklanan alt yapı yetersizliğini de denetlemeli ve hergün gidip- geldikleri, gördükleri bu yollarla ilgili eksikleri ilgili birimlere bildirseler.. Bunların sorumlularının cezalandırılabilmesi yolunu açsalar.. Daha etkili olmaz mı?
Kısa..Kısa..Kısa..