SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Nemrut'un Bir de Bu Öyküsü Var!..

A- A+ PAYLAŞ

 Araştırma-İnceleme: Malatyahaber.com 

 ‘Malatya’ ve ‘turizm’ sözcükleri bir araya gelince, ilk akla gelen mekân, Nemrut Dağı. Malatya’ya 1980li yılların ortalarından beri yabancı turist geliyor. Bu turistlerin “ezici çoğunluğunun (bize göre yüzde 100’ünün)” Malatya’yı ziyaret sebebi, Nemrut Dağı’nın zirvesindeki dev heykel ve kabartmaları görmek.

 

Günümüzden yaklaşık 2 bin yıl önce, hükmettiği küçük, ama zengin ülke Kommagene’nin kralı II. Antiochos’un Ankar Dağları’nın zirvesine kondurduğu dev tanrı heykelleri, tahtlar ve kabartmaların bu kadar ilgi çekmesinin sebebi, eserlerin özgünlüğü, mekânın büyüleyiciliği. Kommagene sanatçıları 2 bin metrelik zirvede, Pers, Helen ve yerel kültürleri-dinleri-mitolojileri karıştırıp birleştirmiş, ortaya eşsiz eserler çıkarmışlar.

 

Nemrut Dağı’na, Malatya’nın Pütürge ilçesi Tepehan beldesi üzerinden yıllardır turist gidiyorsa, bu sayede Malatya’da turizmden, turizm gizilgücünden bahsedilebiliyorsa, ziyaretçiler “gelmişken şu eserleri de görelim” diyerek Eski Malatya’ya, Malatya Müzesi’ne, Aslantepe’ye, Şire Pazarı’na, Bakırcılar Çarşısı’na uğruyorsa, 2007’den itibaren Yeşilyurt ve Gündüzbey’i de ziyaret etmeye başlayacaklarsa (turistlerin “mutlak bir inançla” başvuru kaynağı kabul ettikleri seyahat rehberleri Malatya’da görülmesi gerekli yerler arasına bu 2 şirin yurt köşemizi de katacaklar) buna en büyük sebep 1948 Pütürge Büyüköz doğumlu (Büyüköz, Nemrut’tan önceki son köy), ilkokul mezunu ama benim diyen Urfa Oxfordlusunu cebinden çıkarır Şevket Aydın.

 

Aydın, yıllardır Malatya üzerinden Nemrut’a turist taşıyor, zirvenin eteğindeki Güneş Otel’i işletiyor.

 

Devletin en yetkili birimlerinin bile haberinin olmadığı Malatya-Pütürge Tepehan-Nemrut yolundan, yerel basın aracılığıyla devleti haberdar eden, Camel Trophy yarışçılarının bile gözünü korkutacak yüzlerce dönemeç, uçurum, şarampolle dolu, derelerden geçecek köprülerin bulunmadığı, kışın 8 metre kar biriken, saatte 150 kilometreyle esen fırtınaların çatıları, güneş enerjisi panellerini kuş gibi uçurduğu bir doğa harikasına, yıllar içerisinde verdiği mücadeleyle, yol açılmasına, Nemrut Dağı’nın eteğinde küçük bir otel yapılmasına, en önemlisi verdiği mücadeleyle turistin oraya gelmesine vesile olan işte bu Şevket Aydın…

 

Aydın nasıl olmuş da bu işlere bulaşmış?

 

“1970li yıllarda Nemrut Dağı’na Adıyaman tarafından yol açılıyordu. Tepeye gelmesine 56 kilometre yol kalmıştı. Kâhta’dan turistler katırlarla veya yaya olarak dağa geliyorlardı. Bugün dağa Doğu terasında bekçi kulübelerinin olduğu yerde (Malatya tarafından gelindiğinde ören yerine girilen yer) turistlere çay-meşrubat satmaya başladım. Turist Kâhta tarafından geliyordu ve Kâhtalı şoförler iş yapmamıza engel oluyordu. 72’den 76’ya kadar kavga-dövüş devam ettik. Baktım olmuyor, işi bıraktım. Bırakırken, Kâhtalılara ‘Yavrum ben gidiyorum. Döneceğim, Malatya’dan Nemrut’a yol getireceğim’ dedim. ‘Sen kime güveniyorsun da, konuşuyorsun’ dediler. ‘Yukarıda Allah’a, aşağıda Ahmet Karaaslan’a güveniyorum. Buradan yolu Kâhta’ya bağlayacağım, Arsemia ve Cendere Köprüsü’ne kadar indireceğim’. Karaaslan, o zaman Malatya milletvekili. Dedesi, babamın dayısı. Kâhtalılar, Karaaslan’a güvenirsen çok hava alırsın, dediler.”

 

İşler kötü gidince 102 bin lira borçlanmış. 1976’da çalışıp para kazanarak borcunu ödemek için İstanbul’a gitmiş. Aslında Aydın okuyabilecek birisiymiş. Ailede doktorlar, profesörler var. Büyüköz’den yürüyerek Uzuntaş köyüne ilkokula gitmiş, orayı bitirmiş, sonra olanak olmamış, sonra köydeki işlerle beraber turizm hayatına atılmış. Arada bir meslek öğrenemeyip, turizm işi bitince, İstanbul’da mecburen hamallık sektöründe yaşama atılmış. Sırtında sandıklar, çuvallar Erenköy aşağı, Sarıyer yukarı, 6 bin lira aylıkla çalışırken imdada Hızır gibi Sendika yetişmiş, maaşlar 12 bin lira olmuş ve Aydın, 5 çalışma yılının ardından, borcunu ödemiş. Durumu düzelmiş, devam etse daha çok para kazanacakmış.

 

Sonra…

 

“Borcu bitirince Ankara’ya, Ahmet  (Karaaslan) Bey’in yanına geldim. İmar-İskân Bakanı olmuştu. Ahmet Bey, Nemrut Yolu üzerinde durduğunu, yapacağını söyledi. Malatya’ya geldim. 3 ay sonra bir daha Ankara’ya gittim. Karaaslan, ‘sen niye gidip-gelip boşa yol parası harcıyorsun? Yol yapılacak dediysem, yapılacak’ dedi. Ben, hatırlatıyorum, deyince, ‘ben unutmam’ dedi. 1979 yılında çalışmaya başladılar, 3 kilometre açıp yaptılar, araya kış girdi. 1980 Mayıs ayında tekrar başladılar, hızlı çalıştılar. Yol tam bitip Nemrut üzerinden Kâhta’ya bağlanacaktı, darbe oldu. Makineleri geri çektiler. Hükümet çalışmaları askıya aldı. Darbe 1 ay geç yapılsa şimdi Malatya Nemrut üzerinden Adıyaman’a bağlanmıştı.”

 

Aydın’ın açıklaması sayesinde, tarihin gördüğü en kötü “kurtarma batırması” 12 Eylül’ün Türkiye’yi darbelemekle kalmadığını, Malatya turizmini de “darp ettiğini” öğrenmiş bulunuyoruz.

 

Aydın, turizm inadından vazgeçmiyor, iyi kötü açılmış yoldan Nemrut Dağı’na turist taşımaya başlıyor. 1980li yıllarda Malatya İl Turizm Müdürlüğü’ne varıp, yoldan bahsediyor. Kimsenin haberi yok, ilgilenen de yok! Yeni Malatya Gazetesi’ne derdini anlatıyor. İlk başta, “epeyce aksanlı” Türkçeyle konuşan Aydın’ı ciddiye alan olmayınca, sinirlenip “ben yalan mı söylüyorum?” diye büroyu terk ediyor. Ardından yetişip gönlünü alıyorlar, oturtuyor ve derdini “ciddi ciddi” dinliyorlar. Aydın, Gazetecileri bir minibüse bindirip Nemrut Dağı’na götürüyor.

 

Yol haberi gazetelerde çıkınca dönemin Malatya Valisi, o yıllarda Adıyaman üzerinden Nemrut’a gitmiş, inanmıyor. Dönemin Vali Yardımcısı Süleyman Tomas inceleme için geliyor. Tomas, Aydın’ın civardaki taşları toplayıp, üzerini tahta veya ağaç dallarıyla kapatıp yaptığı “otelleri” görünce “bu nedir?” diye Aydın’a soruyor. El cevap:

 

“Valla Sayın Valim, ben bu kadarını yaptım. Gerisi devletimize kalmış.”

 

Aydın, 1985 yılında bugün halen hizmet veren, zirveye 1,5 kilometre mesafedeki Güneş Otel’in o dönem yapıldığını anlatıyor. Aydın, turizmle ilgilenen valileri sayarken, Kutlu Aktaş için “hızlı valiydi” diyor; oteli başlamış ve bitirmiş. Saffet Arıkan Bedük ve Mustafa Yıldırım’ın turizmle çok ilgilendiğini, Atilla Vural’ın asfalt işi yaptığını, diğer valilerin (aslında eski Adıyaman Valisi olması nedeniyle tavrı çok önemli olan Vali Halil İbrahim Daşöz’ün yeni olması nedeniyle değerlendirme dışı olduğunu belirtelim) pek ilgilenmediğini söylüyor.

 

1986–90 arası turizm sezonu günde ortalama 7–8, bazı günler 15–20 araba giderken, 1990 körfez krizinin etkisiyle turist gelmemeye başlıyor. Sadece körfezdeki savaş değil, o dönem sürekli gelişme gösteren Türk turizminde seyahat acentelerinin ile yönlendirilecek turist sayısını etkilemede başrol oynayan tur operatörü sayısının artması ve Malatya’nın bu değişimi “layıkıyla” anlayamaması sebebiyle, turist sayısı büyük oranda azalıyor. Sonraki yıllarda sayı artar gibi olsa da, günlük 1–2 arabayı geçemiyor.

 

Aydın, Malatya’nın Nemrut üzerinden Kâhta’ya bağlanmasının her iki tarafa yararı olacağını, ama bunu anlatamadıklarını belirtip şöyle konuşuyor:

 

“Kâhta’ya bağlanması için 1 kilometre yol kalmış. Kazma kürek işi olsa çoktan bağlanmıştı. Adıyaman milletvekilleri buna engel oluyor. Bağlansa çok iyi olur ama cahillik bırakmaz. Adıyaman’da cahil adam kültürlü adamı kandırıyor. Otelcidir, şofördür, cahil adamdır. Kocaman milletvekili olmuş, parlamentoya girmiş, milletin hakkını orada savunacak. Ama bir cahil onu etkiliyor! Adıyaman’dan yılda yüz binin üzerinde turist geldiğini söylüyorlar. Malatya’dan giden beş bin kişi. Yol bağlansa iki tarafın çehresi değişir. İki taraf bundan kazanç sağlar.”

 

Peki, Malatya milletvekillerinin bu noktada işlevi neymiş. Aydın’ın yanıtı kısa ve öz:

 

“Malatya milletinin başı sağ olsun! Milletvekilleri yoktur”

 

Aydın, 1980li yıllarda kendisinin bastırdığı broşürün başta Kapadokya olmak üzere turistik yörelerde dağıtılmasıyla Malatya-Nemrut yolundan kamuoyunun haberdar olduğunu söylüyor.

 

Aydın, tüm bu çekişmelerden turistin haberin dahi olmadığını belirtip “Turist durumun farkına varsa, yolun bağlanması için çaba harcar” diye ilginç bir iddiada bulunuyor.

 

Aydın’a Nemrut Dağı’nda çalışmış arkeologları, tanıklıklarını soruyoruz. Ne de olsa çocukluğu, gençliği ve şimdi de “ilk dönem yaşlılığı” Nemrut’un eteklerinde geçiyor. Amerikalı bayan arkeolog Theresa Goel’i, öldükten sonra cesedini yaktırıp küllerini Nemrut’a serptirecek kadar Nemrut aşığı Goel, hatırlıyor. Amcası Yusuf Aydın’ın, Goel’in çavuşu olduğunu, kendisinin katırla Büyüközlülerin yaylasından su taşıdığını, ‘Amerikan heyetini’nin köylüleri nasıl ihya ettiğini anlatıyor. Köylü, kazma-kürek çalışıp aldığı paranın 4 katı olan 2,5 lira günlük yevmiyeyi, üstelik fırçalarla çalışarak kazanıyor.

 

Goel, yörede 50li yıllarda çalışmaya başlıyor. Çok sayıda arkeolog, tarihçi, madenci ve diğer uzmanlar gidip-geliyor. O dönem Adıyaman, Malatya’ya bağlı ama il yapılıp Malatya’dan ayrılacağı söyleniyor.

 

Çavuş Yusuf Aydın, bölgeye gelen dönemin milletvekili Mehmet Kartal’a “Arkeologlar burada inceleme yapıyor. Burası önemli bir yer. Burayı kaptırmayalım. Malatya’ya bağlı kalsın” önerisinde bulunuyor. Kartal’ın yanıtı, ibret niteliğinde:

 

“Ula bırak la Yusuf! Bu taşlardan ne çıkar?”

 

Nemrut’un nereye bağlı olduğu gerçekten önemsiz. Çünkü Adıyaman da Malatya da Türkiye’nin 2 güzel vilayeti. Çünkü ulusal sınırlar içerisinde vatan bir bütün. Ama milletvekili “cahil” köylüye bu lafı edebilmişse, Allah o ülkenin epey bir yardımcısı olsun!

 

Goel, Malatyalıların 80lere kadar haberdar olmadığı yolu biliyor. Kâhta-Adıyaman-Gölbaşı yolunu tercih etmediğinde, katır sırtında Malatya’ya gelip trene-uçağa bineceği ilimize geçiyor.

 

Aydın, Alman arkeolog Karl Doerner’i de anımsıyor. Keza Sencer Şahin’i. Osman Hamdi Bey’i dedelerden duymuş. Aynı dedeler, belki yüzyıl önce bir kadının gelip çadır kurduğunu, çalışma yaptığını aktarmışlar; ama kayıtlarda bilgi yok. Kimdir, neyin nesidir, belli değil.

 

Aydın, dağa verilen ‘Nemrut’ adının uydurma olduğunu, yapılan kazılar ve araştırmaların açık biçimde burayı kimin yaptırdığını ortaya koyduğunu anımsatırken, “Aslında Antiochos da Nemrut’un biriymiş. Milleti ömür billâh çalıştır. Kuş uçmaz kervan geçmez dağın tepesine heykel taşıttır…” dememiz üzerine “Nemrut, köyün demesi… Ama arkeolog inceleyince, köylünün en kültürlü ismi verdiği görülmüş” eklemesini yapıyor. Köylüler, eskiden ‘put hesabı’ heykelleri kırarmış. Ama şimdi köylü öyle olmadığının bilincinde; bunların tarihin bir döneminde yaşamış ve kaybolmuş insanların inancı olduğunun farkında imiş. Bir de bu işten para kazanınca, heykellere sahip çıkıyormuş.

 

Aydın, turist sayısının artabileceğini, ama zirvedeki Güneş Otel’in çok yetersiz olduğunu belirtiyor. Otel, çok ağır geçen kış şartları nedeniyle sürekli bakım gerektiriyor. Zaten 21 yıl önce yapılırken, Allah’ın dağında yer sıkıntısı varmış gibi, küçücük odalar yapmışlar. İçeride 2 kişi dolaşmakta zorluk çekiyor. Yatak kapasitesi 26. Bazı odalarda tuvalet-duş bile yok. Dağa 26+1 turist geldi mi Aydın’ın eli ayağı birbirine dolanıyor. Emektar Nemrutçu, düzgün bir otel yapılırsa gelen turist sayısının yüzde 500 artacağını savunuyor.

 

Aydın’a, gelen turistleri soruyoruz. Her ülkeden turist geldiğini, son yıllarda Güney Koreli sayısının çok arttığını anlatıyor. Turistlerin genelde iyi insanlar olduğunu, ayrılırken memnun kaldıklarını, yanlış-kusurlu bir şey gördüklerinde dönünce anlattıklarını aktarıyor. Aralarında aksi olan yok muymuş turistlerin? “Almanlarda biraz ters kişiler vardı. Gereksiz yere itiraz ederler, inatçılık yaparlardı” deyip, bu şahısların siyasi görüşüne ilişkin bir şüphe-tahmin dile getiriyor. Almanya ile ilişkilerimiz bozulmasın diye ne dediğini yazmıyoruz.

 

Turistlerden gidip de gelen pek yokmuş. Tek tük bazıları arkadaşı veya eşiyle 2. kez gelirmiş.

 

Turizmi çok sevdiğini, başka bir iş yapmayı düşünmediğini, turist görmeyince “başının ağrıdığını”, 34 yıldır bu işin içinde olduğunu söyleyen Aydın, İngilizceyi öğrenemediğine hayıflanıyor. Nedenini “Sakin bir gün görmedim ki! Zaman bulamadık. Yol açılsın diye devlet kapılarında koşturduk. Gün oldu kazma-kürek elde kar attık, yol açtık” diye açıklıyor.

 

VE ŞEVKET AYDIN HALA SORUN ÇÖZME PEŞİNDE..

"Cahil köylü (!)" Şevket Aydın’ın, pek kimsenin bilmediği,  öyküsünü yukarıda yazdığımız çabalarıyla Malatya turizmine kazandırdığı Nemrut, kentte bu iş için devletin görevlendirdiği “yetkililer, görevliler, memurlar” için ne ifade ediyor? Pek birşey ifade ettiğini söylemek mümkün değil.

 

Her yıl, kış döneminde, Şevket Aydın’ın işletmeciliğini yaptığı, devlete ait otele elektrik getiren hatlar, kardan, tipiden, fırtınadan zarar görür. Kışın hükmünü yitirdiği dönemde, Aydın devreye girer, yetkili makamlara iletir, zarar gören elektrik direkleri, hatları onarılır. Bu çalışmalar, Nisan ayının sonlarını bulmadan biter. Malatya’dan Nemrut’a götürülen turistler de, “elektrikli” ve dolayısıyla hizmet kalitesi daha yüksek mekandan daha memnun ayrılırlar.

 

Ama bu yıl öyle değil. Turizm Haftası kutlamalarını, Malatya’ya gelen turistin tamamının yönlendiği bir yeri merkez alarak değil, bu bölgeye en uzak yerde organize etmeyi “gelenek” haline getirmeye başladıkları anlaşılanlar, anlayamadıkları için, Güneş Otel hala elektriksiz. Mayıs ayı bitiyor, hergün birçok turist Malatya’dan Nemrut’a gidiyor, yol üzerindeki tesis elektriksiz. Ne Pütürge’deki, ne Malatya’daki yetkililer, Şevket Aydın’ın farkında olmadıkları gibi, olayın da farkında değiller. Veya öyle davranıyorlar, niyeyse? Elektriksizlik durumu yerel basında yeralmasına ve dile getirilmesine karşın, olayı ve önemini kavrayıp hemen harekete geçen, sorunu çözen bir yetkili görülmedi, ortaya çıkmadı. Sanki, “Nerden çıktı şimdi Malatya’dan Nemrut turizmi?” diyen bir düşünce engeli var!..

 

İşin daha traji komik durumu.. Hani Malatya’ya gelecek her hizmet için engel çıkaran bir komşumuz neredeyse bizim saplantımız olmuş ya.. Sorunu ve duyarsızlığı dinlerken, “çözme” noktasında olan ancak pek çaba göstermeyen biri için, laf olsun diye “Yoksa oralı mı?” diyoruz. El cevap, oralıymış! Tesadüftür mutlaka ama.. Malatya turizmi için çok önemli olan bir sorunu, çözülmesi gereken zamandan bu yana 1.5 ay geçmiş, hala birileri çözemiyorsa, çözmüyorsa, neler gelmez ki akla?.

 

Gerçi, Pütürgeli Şevket Aydın’ın Malatya’ya kazandırdığı, dönem dönem il’i yönetenlerin “önemini çok net farkedip, gereken her türlü çabayı, çeşitli engellemelere rağmen gösterip, Malatya bağlantısını pekiştirdiği” Nemrut için, beklentilerimiz “dirayetli” yerel üst düzey bürokratlardan.. Vali, kaymakam.. Bu makamlardaki, dirayetli insanlardan..

 

Siyasilerden bir beklentimiz yok.. Çünkü, daha 1 yıl bile dolmadı; Adıyaman tarafında durup, Nemrut için Malatya’yı bombardımana tutan bir iktidar partisi milletvekili vardı.. Tepehan’da düzenlenmesi planlanan Nemrut merkezli bir şenliği engellemek için, Malatya'yı hedef alıp, demediğini bırakmayan.. Aylar sonra getirip, iktidar partisinin Malatya Merkez İlçe Kongresi’ne divan başkanı yaptıklarında, kim sormayı akıl etti ki, “O lafları nasıl söylersin, sayın milletvekili.. Nemrut bir kültür değeri ve hepimizin..” diye? Sormadıkları gibi, söz konusu o kongrede, Malatya’nın iktidar partisinden 3 milletvekilinin, 2'si de yoktu!..

 

...

 

Ey!.. Çeşitli sürelerle Malatya’da görevlendirilen, görev yapan, öncelikleri farklı olmasına rağmen, çoğunun Malatya için önemini farkettiği Nemrut’u Malatya’ya bağlayan Şevket Aydın’ı; senelerdir yapılan turizm törenlerinde, teşekkür etmek, nutuklarında yer vermek şöyle dursun, aklına getirmeyenler!.. Bari adamcağıza engel çıkarmayın, devlete ait tesisin sorununu giderin, bir an önce elektriğini bağlayın.. Yoksa gider bir turist, yazar önemli bir turizm yayınına, “elektrik bile yok” rezaletini.. Trilyon harcasanız altından kalkamazsınız..

 

Ha.. “Nemrut, Adıyaman tarafınındır. Malatya’da nereden çıktı?” diyorsanız, Adıyaman tarafının iddialarına yakın duruyorsanız.. O zaman söyleyecek çok daha fazla sözümüz olacak..

 

Ancak, bizden evvel, kısa bir süre önce oluşumunu tamamlayan Malatya Sivil Toplum Örgütleri Birliği ses verecektir, eminiz.. Çünkü, bu oluşumun başındaki kişi; yazıda adı geçen, eski milletvekili ve bakan Ahmet Karaaslan’dır..

 

FOTOĞRAF: Yazının tepesindeki fotoğraf, bugün 60'lı yaşlarına yakın olan Şevket Aydın'ın, epeyce bir zaman önce, Nemrut'ta, heykellerin yanında çekilmiş bir görüntüsüdür..                                     

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız