SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Niyazî-i Mısrî ve At Sinekleri

0
Güncellendi - 2015-12-27 13:00:53
Niyazî-i Mısrî ve At Sinekleri
A- A+ PAYLAŞ

Niyazi DOĞAN

dogannd@gmail.com

Malatyalı Mehmet Niyazî-i Mısrî  zaman ve zemin sınırını aşan derin etkileyiciliği olan bir İslam Mutasavvıfı olduğu kadar, hatta o niteliğinden de öte, iflah olmaz bir muhalif / bir eylem insanıdır.

Sivil itaatsizliğin ve aksiyonerliğin çağlar aşan parlak örneğidir.

Hayatının büyük bölümü kurulu düzenin kirlenmişliklerine / iktidara / padişahı çevreleyen yalaka / dalkavuk taifesinin yeteneksizliklerine / kişiliksiz / eyyamcı ilmiye ve kalemiye sınıfına / emanetin ehline verilmeyişine / rüşvete / iltimasa / dinin gündelik şahsi çıkarlar için yozlaştırılmasına / camilerde, mescidlerde ve tekkelerde zikrin yasaklanmasına karşı verdiği mücadele ile geçer.

Bu mücadelesine karşılık acı ve işkenceyle örülü sürgündür onu kaderi.

17 yıl boyunca kilolarca prangayla sürgün yaşar Rodos ve Limni’de.

Ama ruhu hep özgürlükçü, kesintisiz eyleme ve isyana ayarlıdır.

77 yaşında bile diz çökmez gücün / iktidarın önünde.  Ölümünden bir yıl önce 3. kez / bir daha sürülür. 78 yaşında Sürgün Sufi kimliğiyle birlikte yürür hakka…

La Fontaine’nin dediği gibi: ‘Kimlere meydan okumaz insan, tek başına düşündüğü zaman’.

Aynen böyle:

Kimlere meydan okumaz ki, isyan ahlakının sembol sufisi…

Öncelikle sosyal uysallığın kimyasını bozar.

Sonra iktidarın tepesindeki Padişah 4. Mehmet’in / Sultan 2. Ahmed’in çevresindeki yönetici ve danışman takımının yöneticilik anlayışını sert eleştiriler getirir / yeteneklerini sorgular.

Devletin yeteneksiz yönetici sınıfının elinden bunalıma sürüklendiğini haykırır yüksek sesle.

Devlete / saraya yamanmış ‘din adamı sınıfı’nın korkulu rüyası olur.

Padişahları korkusuzca sigaya çeker.  Sarayın yanıbaşındaki camilerdeki vaazlarında devlete ezber bozan eleştiriler yöneltir.

Eleştirilebilir, ama cami minberinde, Osmanlı Hanedanı’nın, tahtı artık Kırım Tatar Hanları’na bırakması gerektiğini söyleyebilecek kadar radikal / bir bakıma sufi devrimcidir.

Müritleri ile birlikte Erdel Seferi’ne katılmak istediğinde ve Padişah Sultan 2. Ahmed, çevresindeki dalkavuk yöneticilerin aleyhteki propagandasının etkisiyle bu öneriyi reddettiğinde, ona yazdığı mektupta ‘Padişahım olmayacak şeye ferman kesmek akıllı işi değildir. Bir yıldıza doğmasın diye ferman versen doğmaz mı? Adaletle davran, seni peygamberlere mugayir hareket etmekten men ederim’ diye mektup yazacak kadar yürekli, davası uğrunda otoritenin, ahir ömründe kendisi için keseceği yeni bir sürgün cezasını göze alacak kadar bedel ödemeye hazır, meşru olmadığını düşündüğü padişah fermanlarını yok sayacak kadar başkaldırının manifestosunun müellifidir o.

61 yaşında, 15 yıl sürecek 2. sürgünü için Limni adasına, ailesiyle vedalaşmasına bile izin verilmeden apar topar, ayağında bukağılarla gönderilirken bile ‘Dervîşi Hak yakmış, ânı yakan sultâna bak’ diyerek meydan okumaktan imtina etmez.

Düsturları vardır, ama desturu yoktur.

Bugün artık esamesi okunmayan Malatya’nın muhalif ama ilkeli duruşunun / karakterinin ete kemiğe bürünmüş halidir.

Mısrî’yi en rafine anlatan yine bir başka Malatyalı, Sadık Yalsızuçanlar’dır. Yalsızuçanlar  ‘Mısrî, Limni’ye sürülmüştü, ayağındaki bukağının güllesini ve uzun zincirlerini taşıyordu, izleniyor, aşağılanıyor, zehirleniyor, hücresinde, tenhada bile rahat bırakılmıyordu. Yoksuldu, şalvarında onlarca yama vardı, dünyayı üç talakla boşamıştı, sadakaların en görkemlisi olarak bizatihi kendini tasadduk etmişti. Ruhu özgürdü, her türden iktidarı köktenci biçimde dışlamıştı’ diyor bir yazısında.

Ama şu yaman çelişkiye bakın ki, iktidarı köktenci biçimde reddeden / iktidarı ve adamlarını sert muhalefeti ile sarsan / siyasi otorite karşısında eğilmeyi / bükülmeyi ölüme tercih eden Niyazî-i Mısrî, bugün iktidarın sadık kulları, siyasiler ve bürokrasi tarafından araçsallaştırılarak kullanılmaktadır.

İnsafsızca / acımasızca / yüzsüzce…

Niyazî-i Mısrî  ticarileştiriliyor / gündelik siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna adı kullanılıyor / kirletiliyor.

İnsanlığın ruhunu özgürleştiren öğretisi / edebi / tasavvufi mirasındaki güce, lidere tapınmayı reddeden isyancı kimliğinin içi boşaltılıyor.

Çarpıtılıyor / Niyazî-i Mısrî portresinin asıl kodları gizleniyor / üstü örtülüyor / değersizleştiriliyor.

İktidarda kalmak uğruna İslam’ı dejenere etmekten bile kaçınmayan bugünün düzenine adapte edilmeye, payanda edilmeye çalışılıyor.

Niyazî-i Mısrî konusunda akademik namusa halel getirmeden hazırlanan akademik çalışma müelliflerini, aralarında Sadık Yalsızuçanlar, Orhan Tuğrulca hocamızın da olduğu,  bilim, emek ve gönül işi nitelikli eserleri ile Niyazî-i Mısrî ‘nin özgürlükçü / müdanasız kişiliğini / kimliğini aslına sadık biçimde yazarak, analiz ederek, kitaplaştırarak bugüne taşıyanları ve samimi takipçilerini tenzih ederek şunu söylemenin zamanı gelmiştir artık:

Niyazî-i Mısrî, gündelik çıkarları için iktidarı kutsayanların, helal-haram demeden çeşme akarken testimizi dolduralım diyenlerin, makam-mevki uğrunda siyasilerin kapılarına yatak serenlerin / siyaset yapmanın biricik amacını hangi yollarla olursa olsun zenginleşmeye indirgeyenlerin / imar yolsuzluklarını ‘cihad’ olarak addederek hırsızlıklarını meşrulaştırma çabasına giren sakat zihniyet mensuplarının / sahte 28 Şubat kahramanlıkları ile ihale kapma yarışına girenlerin / lider rızasını Allah rızasının önünde tutanların anlayamayacağı kadar derin bir şahsiyettir.

İsyan ahlakının sembol ismini sünepeleştirmeyin / basit çıkarlarınız için araçsallaştırmayın.

Böyle bir hakkınız yok / olamaz / hesabını da veremezsiniz.

Kemiklerini sızlatmayın / ebedi âlemdeki ruhunu incitmeyin.

Hayatta iken yaşadığı işkence yetmez mi sizce?

Rahat bırakın.

Niyazî-i Mısrî  tüccarlığından, Niyazî-i Mısrî  sektörü yaratmaktan vazgeçin. Tabii utanmanız varsa hala…

Hayatının her alanında iktidara / otoriteye baş eğmeyi reddeden Niyazi Mısri’yi, Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle at sineği gibi iktidarın kuyruğuna yapışmayı kişiliğinin biricik anlamı olarak gören zevatın sahiplenmesi kadar sert bir çelişki olamaz.

Mısrî’nin yaşam felsefesine fersah fersah uzak olanların övgü sözleri boştur / anlamsızdır.

Bilinçli ya da bilinçsiz, Niyazî-i Mısrî’nin kitleler üzerinde etkili olabilecek ve kitle hareketlerine yön verebilecek gerçek kimliğini perdelemeye yönelik planlı bir çalışmadır belki de…

Niyazî-i Mısrî ’nin cihan padişahı bile olsa güç ve otorite karşısında eğilmeyen özgür ruhu, 17 yıllık sürgün ve işkence günlerinden çok daha fazla, riyakârların ve dünyevi çıkarları için ahlakı by-pass etmekten asla kaçınmayanların övgü sözlerinizden azap duyuyordur.

Buna adım gibi eminim.

Bırakın, bilim ahlak ve cesareti olan, bağımsız düşünme yetisini kaybetmemiş / iktidardan / güç ve otoriteden bağımsız hareket edebilen, düşünme kanalları klikler, cemaatler ya da vakıflar tarafından tıkanmamış akademisyenler, araştırmacılar, kalem ve kelam erbabı tarafından yazılsın, anlatılsın Mısrî …

Ki gelecek kuşaklara deforme edilmemiş bir Niyazî-i Mısrî  portresi aktarılabilsin…

Son Söz: Mısrî, Malatya şehir kültürünün, tarihinin, belleğinin ve birikiminin mütemmim cüzü olarak Malatya için tarihsel / siyasal / tasavvufi ve kültürel anlamda büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, elbette anılmalı, genç kuşaklara tanıtılmalı, düşünce dünyasına dair tartışmalar, araştırmalar, etkinlikler gerçekleştirilmeli, hak ettiği değere kavuşturulmalıdır.

Ama yaşam felsefesi, siyasi duruşu, muhalif kimliği, eyleme ve isyana ayarlı özgürlükçü ruhu, otoriteye başkaldıran karakteri gizlenmeden ve çarpıtılmadan…

Hatta maddi olmayan kültür mirası bağlamında kent kültürünün tarihsel ve fikirsel öznesi olarak Malatya’nın dünyaya açılmasında ve Malatya mahreçli düşünsel geleneklerin içeriğinin yeniden inşa edilmesi yolunda eşsiz bir değer / kaynak olarak yararlanılabilir.

Lakin bunu Niyazî-i Mısrî’nin yaşam felsefesiyle siyah ve beyaz arasındaki fark kadar aykırılık ve çelişki içinde bulunan, her dönemin adamı ve iktidarların sadık kulları olmak için yarışan küçük beyinler gerçekleştiremez.

Onlar olsa olsa Mısrî’nin deforme ettikleri kimliği üzerinden kendilerine siyasal / ekonomik /  bürokratik istikbal temin etmenin süfli mücadelesini verebilirler…

Not: Bu yazı, adını taşımakla gurur duyduğum Malatyalı Niyazî-i Mısrî’nin manevi şahsiyetine karşı bir sorumluluğun gereği olarak yazıldı

Sorumluluğumu az da olsa yerine getirebildi isem sevinç duyacağım.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız