Vasip Şahin.
O 1992 yılında Pütürge Kaymakamı, 20 yıl sonra, yani 2012’de ise Malatya Valisi.
Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında Malatya Valiliği’ne atanmasına karşın, dönemin Malatya Valisi Ulvi Saran’ın Malatya’dan geç ayrılması nedeniyle Eylül 2012’de Malatya’da göreve başlayabildi.
O günden bu yana Malatya Valisi Vasip Şahin ile çokça söyleşi yaptık, güncel haberlere ilişkin sık sık görüşmeler yaptık. Bu söyleşiler ve görüşmelerin hemen hepsi Malatya’nın temel ve güncel sorunlarına dairdi. Malatya’ya gelen ya da gelecek hizmetler, yatırım programı kapsamındaki çalışmalar, eğitim alanında üretilen ve uygulamaya konulan projeler, köy ve kırsal alanda yürütülen tarımsal projeler ve birçok konuda daha söyleşilerimizin konuğu, haberlerimizin öznesiydi.
Bugün ise, huzurlu bir ortamda idrak ettiğimiz Ramazan ayının ardından kutladığımız Ramazan Bayramı vesilesiyle Malatya Valisi Vasip Şahin ile bayram tadında bir söyleşi yaptık.
Söyleşimizi Vali Vasip Şahin’in makamında yaptık. Fakat valilik makamının resmiyet soğukluğu yerini, Vali Şahin’den kaynaklanan samimiyetin sıcaklığına bıraktı ve sıcak, samimi, son derece insancıl bir söyleşi ortaya çıktı.
Vali Vasip Şahin her şeyden önce, bayramlar vesilesiyle bize, bir bakıma da Malatya halkına yüreğini, gönlünü açtı.
Çocukluğunun ve bugününün sevinçlerini, hüzünlerini, mutluluklarını, üzüntülerini anlattı sıcak ve hüzünlü kelimelerle…
“En üzücü bayramı 1992 yılında Pütürge’de kaymakam iken yaşadım” dediğinde ve ardından, Pütürge’de 1992 yılında bayram namazına giderken askerlerin terörist zannederek yanlışlıkla öldürdüğü iki yaşlı Pütürgeli vatandaşın trajik öyküsünü anlattığında bizim de gözümüz yaşardı.
Çocukluk yıllarına zum yapma isteğimizi kırmadığında ve “Babam Almanya’da çalışıyordu. Onun Almanya’dan gelişini beklerdik. Eskiden otomobil gibi 4 tekerlekli arabalar vardı. Oyuncak tabi. Pedallıydı. Babam izinden döndüğünde onu aldırırım mutlaka diye beklerdim ama geldi o da beni bir şekliyle oyaladı ve almadı” sözleri ile çocukluğunda içinde kalan bir ukdeyi paylaştığında, Vasip Şahin isminin önünde hiçbir bürokratik unvan yoktu. Vali Vasip Şahin, 4 tekerlekli oyuncak arabasının alınmayışını unutmamış, unutmamakla kalmamakla birlikte Malatya halkı ile de paylaşma güzelliğini gösterirken, Allah da Vali Şahin’e ironik biçimde en lüks makam araçlarına binebilmeyi kısmet etmişti…
Sizi, Malatya Valisi Vasip Şahin ile bayram tadında yaptığımız söyleşi ile baş başa bırakıyoruz:
Sayın Valim, siz Malatya’ya geldiğiniz ilk günden itibaren, toplumsal çözülmenin yarattığı sorunların ortadan kaldırılması için insanların birbiri ile ilişkisi ve iletişiminin güçlendirilmesi bağlamında projelere önem verdiniz. İnsan ilişkilerinin samimi bir derinliğe bağlanmasının en önemli vesilelerinden biri de hiç kuşkusuz dini bayramlardır. Bayramlar özellikle çocuklar için daha özel anlamlar taşır. Siz, çocukluğunuzun bayramlarını nasıl hatırlıyorsunuz, o bayramlara dair unutamadıklarınız var mı?
Öyle bir konuyu açtınız ki asıl yaram burası. Kaç defa bunu ifade ettim belki. Yatırım yaparsınız. Yol yaparsınız, Apartmanları dikersiniz ama bunlar bana göre işin özü değil. İşin özü insandır. İşin özü insanların toplum halinde yaşarken, yaşadığı hayattan mutlu olmalarıdır. İnsanların hakikaten zevk almaları. Modern insan hakikaten bundan mahrum kalıyor. Bütün gelişmişliğine rağmen insan kalabalıklar arasında yalnızlaşıyor. Her türlü sorunun altından yalnız kalkmaya çalışıyor. Dolayısıyla bütün dünyada buna yönelik çalışmalar belki yapılıyor ama Türkiye’nin ben bu konuda daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin hala şansı var.
Türkiye, hala eskiyi yaşayanların yaşadığı bir toplumsal yapıya sahip. Ama bu ne kadar uzun sürer, onu bilmiyoruz dolayısıyla bugünden bir şey yapmamız lazım. Ben Vali olarak hep şunu yapmaya çalışıyorum. Ne yapabiliriz de insanları birbiriyle tekrar kaynaştırırız. Bütün kafamı buna yormaya çalışıyorum. Malatya’da sivil toplumu bir araya getirelim. Dertleşmeler, oturup vakit geçirmeler, hemhal olmalar olsun isterken niyetim budur. Sivil toplumu yönetenler, yönetilenler bir arada dertleşip paylaşsınlar. Komşuluk ilişkileri kalmadı. Merhaba kalmadı. Selamlaşma bana göre çok önemli, selamlaşmayı önemsiyoruz. Küreselleşme bu değerleri törpüleyen bir araç haline geldi maalesef. Sadece bizim için değil tabii. Bütün dünyada bu kendine özgü değerleri törpüleyen bir etkendir küreselleşme. Dolayısıyla burada biz kendi adımıza ne yapabiliriz sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. Ama bunun önünde bir takım engeller var.
BİR ESNAF KARDEŞİM BENİ MİSAFİR ETMEK İSTEDİĞİNDE MÜKELLEF SOFRADAN DEĞİL, SADE BİR SALATA YAPIP DAVET ETMELERİNDEN ÇOK MUTLU OLURUM
Nedir bu engeller?
Dün kapı komşusunun evine gidip bir çaya razı olan insanlar, ‘Dün falanca komşu on çeşit ikram yapmıştı, acaba bu defa kaç çeşit yapacak?’ veya merak etmese bile insanların kompleksine ve yarışına dönüşmüş durumda. Biz eğer bunu yapacaksak öncelikle bazı tedbirler alarak yapmalıyız. Bunu bir toplumsal bilinç bir kampanya gibi yürütmeliyiz. Bir çay da ikram edilse bunun bir değeri olmalı ve biz bunu birbirimize anlatıp böyle kabul etmemiz bundan mutlu olmamız lazım. Misafir geldiğinde ekstra bir duruma değil, misafir umduğunu değil bulduğunu yer felsefesine geri dönersek, insanı ilişkilerimizi maddi değerler üzerine kurmaktan vazgeçersek, tekrar komşuluk ilişkilerini sıcaklaştıracağımıza inanıyorum. Örneğin ben köye gitmeye korkuyorum. Hemen bir telaş içinde bir ikram için koşturuyorlar. Ben üzülüyorum. Örneğin bunu esnafa da söylüyorum. Hani esnaf arasında bazen salata yapıp yer ya, ben işte o samimi, sıcak mütevazı sofraya ortak olmak istiyorum. Bir esnaf kardeşim beni misafir etmek istediğinde mükellef sofradan değil, sade bir salata yapıp davet etmesinden mutlu oluyorum.
ÇOCUKLUĞUMDA BAYRAMLARDA HİÇ ŞEKER TOPLAMADIM, ÖYLE ŞEYLERDEN UTANIRDIM
Şu ana kadar insani ilişkilerin deformasyonu üzerine çarpıcı tespitler yaptınız. Bu konuda manzaramız pek parlak değil tespitlerinize göre. Biz çocukluğunuzun bayramlarına dönelim istiyoruz. Mesela şeker toplamaya gider miydiniz, harçlık toplamaya kimden başlardınız?
Benim çocukluğumda bayramlarımız çok güzeldi. Çocukluğumuzdaki bayramlarda heyecan vardı. Ben hiç şeker toplamadım. Düğün konvoyunun önünü de hiç kesmedim. Çok utanırdım öyle şeylerden. Ama tabi aile içindeki büyüklerimizin elini öpüp harçlık almışımdır. İlk paramı bile kimden aldığımı da hatırlamıyorum. Babam rahmetli Almanya’daydı belki ilk harçlığımı annemden almışımdır. Amcalarımdan falan. Hiç şeker topladığımı da hatırlamıyorum. Ben çok utanırdım.
Bayramlar tabi daha önce insanların birbirini arayıp sorduğu, hatırlandığı hatırlattığı, gündür. Ben hep söylerim bayramlar dinlenme değil yorulma günleridir. Komşumuzu, yaşlılarımızı, büyüklerimizi ziyaret ederek yorulduğumuz günlerdir. Bir gün belki 20-30 kapıya gidilecek ama mutlaka yapılmalı. İki bayram bizim için sosyalleşme günleridir.
BABAM 4 TEKERLİ OYUNCAK ARABA İSTEDİM, BENİ BİR ŞEKİLDE OYALADI VE ALMADI
Çocukların bayram öncesi satın alınan gıcır gıcır ayakkabılarla uyuma anıları vardır çoğunlukla. Siz de yeni ayakkabılarla bayram sabahlarına uyandınız mı?
Yeni elbise ve ayakkabı her çocuk gibi benim için de önemliydi. Ayakkabı ile uyudum mu hatırlamıyorum ama belki uyumuşumdur. Pek maddi zorluk yaşamadım. Nankörlük yapmayım. Çok geniş olmasa da ortalama maddi düzeye sahip bir aileydik. Babamın Almanya’da gelişini beklerdik. Eskiden otomobil gibi 4 tekerlekli arabalar vardı. Oyuncak tabi. Pedallıydı. Babam izinden döndüğünde onu aldırırım mutlaka diye beklerdim ama geldi o da beni bir şekliyle oyaladı ve almadı.
Vasip Şahin nasıl bir çocuktu, yaramaz mı, uslu ve sakin bir çocuk mu?
Yaramaz çocuk değildim. Genel olarak uysaldım ama ben annemden bir kere iyi bir dayak yedim. Fakat o dayak konusunda annem çok haklıydı. Dayağı hak etmiştim yani.
Memleketiniz Bayburt’da bayram günlerine özel yemekler yapılır mıydı? Baba evinizde bayram hazırlıkları, bayram telaşı nasıl yaşanırdı?
Bayramda bizim orda tatlı çorba dediğimiz kuşburnunun suyundan oluşturulan, dövme, üzüm çeşitli gıdalarla yapılan tatlı yapılırdı. Ama tabi soğuk yenilirdi. Su börekleri açılırdı, baklavalar açılırdı. Bizim baba evimizde halen öyle yapılır. Günler öncesinde temizlik başlar. Çocuklarla kimse ilgilenmezdi bayram temizliği yapılırken. Temizlik yapılınca da sanki daha önce hiç yapılmamış gibi köşe bucak temizlenirdi. Son üç gün boyunca evlerde müthiş bir coşku olurdu. Tatlı bir heyecandı.
EV TEMİZLİĞİNDE EŞİME YARDIM EDERİM…MENEMENİ DE EŞİMDEN DAHA İYİ YAPARIM
Babanızın gurbetde çalışması nedeniyle çocukluğunuz daha çok annenizle geçmiş anlatımınıza göre. Bu Ramazan ayında annenizle iletişiminiz nasıl oldu? Malatya’ya davet etmeyi düşündünüz mü annenizi?
Malatya’da bu bayram, iftar uygulamasında olduğu gibi tek resmi bayramlaşma yapacağız. Protokolün kendi arasında günde 10 defa bayramlaştığı bir programa gerek yok. İnşallah ondan şehir olarak vazgeçiyoruz. Onun dışında Malatya’dayım. Anneme Ramazan’da Malatya’ya gelmesi için ısrar ettim ama gelmedi. Ama inşallah biz bayramdan sonra annemi ziyarete gideceğiz. Fakat Ramazan ayından önceki süreçte, annem ben Malatya’da görev yaptığım süre içinde iki kez Malatya’ya geldi.
Evde nasıl bir profiliniz var aile reisi olarak? Eşinize, çocuklarınızla iletişiminiz nasıldır, eşinize mutfakta yardımcı olur musunuz?
Ben işimi ve gündemi eve taşımam. Tabii ki çocuklarımla çok ilgiliyim, ama düzeyi çok iyi ayarlarım, laubali olmam. Küçükken çocuklarla çok oynardık. Bir dertleri olursa kendileri gelip bana anlatır.
Ben evde zaman zaman zevk aldığım için salata yaparım. Menemeni eşim benden daha iyi yapamaz, ben daha iyi yaparım. Bütün bildiğim baharatları katarım. Mutlaka sarımsak, kekik, karabiber klasik bütün baharatları katarım. Ev temizliğinde eşime yardımcı oluyorum. Perdeleri ben takardım eskiden ama şimdi çocuklar büyüdü onların üzerine kaldı.
Sizin Malatya ile bağınız Malatya Valiliği’ne atanmanız ile başlamadı. Malatya bağlantınız çok eskilere, 20 yıl öncesindeki Pütürge kaymakamlığınıza dayanıyor. Bu bakımdan soralım istiyoruz, Malatya’nın bayramlarınızdaki yeri nedir?
Güzel bir soru ama, bu güzel soruya maalesef çok acı bir cevap vermek zorundayım. Çünkü, hayatımın en acı, en üzücü bayramını Pütürge’de kaymakam iken yaşadım.
Sene 1992. Ramazan bayramı. Sabahleyin bayram namazını kıldık, cami cemaati ile bayramlaştık ve namazdan çıktık. Bir baktım, vali bey ve emniyet müdürü beni aramış sabahın o saatinde. Mutlaka önemli bir şey var diye düşündüm. Vali beyi aradım hemen. Acı olayı o an öğrendim: Tepehan’da iki tane yaşlı vatandaşımız, “Gece yarısı erken gidelim, camide bayram namazı öncesi Kur’an okuruz, bayram namazını kılıp köyümüze döneriz diye” düşünüp köylerinden çıkıp yola düşmüşler. Ama tabi yaşlılar. Ellerinde de fener var. Belleri iki büklüm eğik vaziyetteler.
Tabi o yıllarda terör olayları zirve yapmış durumda. Malatya genel olarak huzurlu bir ortama sahip. Fakat yine de askere ve jandarmaya terör konusunda dikkatli olmaları konusunda sıklıkla uyarı yapılıyor. Bayram namazı için yola çıkan bu ihtiyar vatandaşlarımız ellerinde fenerle, karakolun bulunduğu noktadan geçerken, karakolda nöbet tutan erlerimiz, telaşa kapılıp ateş açmışlar.
O bayramda benim kayınvalidem ve kayınpeder hepsi bayram nedeniyle bizdeler ama onları bıraktık, olay yerine gittik Tepehan’a akşama kadar orda durduk. O bayramı hiç unutmuyorum. Zindan gibiydi. O insanların masumiyetine bakıyorsunuz, askerin tedirginliklerine bakıyorsunuz. Beni en çok etkileyen o köylülerin metanetiydi. Yaşadığım en acılı bayramdır.
Söyleşi: Güler HAZAR- Malatya'ya Bakış Gazetesi