Hem iktidar partisinde olup hem de kendi partisine mensup yerel yönetimlerin yanlışlarını açıkça konuşup “Halkın parasını doğru yerde doğru yatırımlar için kullanın. Ayrıca bu yatırımları yönetenler halka ait her kuruşun hesabını verebilecek şekilde şeffaf olmalıdır” diye uyarabilmek…
Hem iktidar partisinin milletvekili olup hem de Malatya’nın sivil toplum kuruluşlarına “Bizi övmenize gerek yok. Biz, halkın bize teslim ettiği emanetin gereği olarak bu hizmetleri üretiyoruz ve üretmek zorundayız zaten. Siz, varsa bizim yanlışlarımızı gösterin ki hizmet kalitemizi daha da yükseltelim, eksiklerimizi tamamlayalım, yanlışlarımızı düzeltelim” diyebilmek…
Başarısız olduğunu düşündüğü büyükşehir belediye başkanının yeni dönemde aday gösterilmesi söz konusu olduğunda buna kulislerde, ayak oyunları ile değil, açıkça karşı çıkabilmek…
Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin belediye tarihinin en büyük yatırımı olarak lanse ettiği trambüs sisteminin yanlışlığını gördüğünde, ‘Bu işi yapan belediye bizim partimizden’ demeyip, “Sayın başkan yanlış yapıyorsun, bu işten vazgeç” çağrısında bulunabilmek…
Tüm bunları açık yüreklilikle konuşan ve bunları konuştuğu için “Sayın vekil, siz böyle konuşuyorsunuz ama yeniden aday gösterilme şansınızı tehlikeye atıyorsunuz” uyarılarına karşılık, “Biz gelecek korkusuyla politika yaparsak hiç bir şey başaramayız. Ancak günü kurtarırız. Bu da inanan insanlara, AK Parti mensuplarına yakışmaz. Nasibimizde varsa, Allah kısmet ederse hizmete devam ederiz. Çünkü biz Allah’ın takdirine teslim olmuş insanlarız” diyen AKP Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz.
Ömer Faruk Öz, geçtiğimiz ay yayın hayatına başlayan CEGET Dergisi'ne verdiği söyleşide çocukluğundan siyasi yaşamına uzanan zor, ilginç ve renkli yaşam öyküsünü, ailesini, siyaset felsefesini, bugüne kadar yaptıklarını, gelecekte yapmayı hedeflediklerini anlattı.
İşte o söyleşi:
.....
-Çocukluğunuzdan, ailenizden başlayalım söyleşimize…
“O zamanlar Pütürge’ye bağlı Doğanyol’da, eski adıyla Keferdiz, 1966 yılı Ekim ayında dünyaya geldim. Manifaturacılık yapan Ali Balo ve ev hanımı Ayişe Hanımın oğluyum. 6 kardeşin üçüncüsü, ailenin ilk erkek çocuğuyum. İlk ve ortaokulu Doğanyol’da tamamladıktan sonra Battalgazi’de bulunan Ziraat Okulu’nu kazandım. İlçemde lise olmadığı, burası yatılı olduğu ve bir meslek erbabı olmak gayesiyle 4 yıl bu okulda okudum. Okul bitiminde İstanbul’da Köy Hizmetlerinde memuriyete başladım. O sırada Anadolu Üniversitesi’ni okudum, Marmara Üniversitesi’nde ise yüksek lisans yaptım.” O dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın döneminde büyükşehir belediyesinde çalışmaya başlayan Öz, belediyenin çeşitli birimlerinde müdür, daire başkanı, genel müdür yardımcılığı, sonrasında Fatih belediye meclis üyeliği, başkan yardımcılığı, başkan vekilliği görevlerini yürütüyor, memuriyete tekrar dönüp Vakıflar Genel Müdür Yardımcılığı yapıyor. İstanbul Belediyesine bağlı İktisadi Teşekküllerinde Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkanvekilliği görevlerini üstlendi. Mahalli İdareler İşveren Sendikası Denetim Kurulu Üyeliği, Malatya Sivil Toplum Örgütleri Birliği (MASTÖB) Kurucu Üyeliği ile İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulübü, Türkiye Kürek ve Karate Federasyonları Yönetim Kurulu Üyeliği görevleri cabası.
Ailesi de Siyasete Yabancı Değil
Öz’ün ailesi aslında siyasete çok yabancı değil. Dedesi Eşref Öz, İsmet İnönü’yü evinde misafir edecek kadar, CHP’li imiş. Babası Ali Bey Milli Selamet Partili, yani “Erbakancı” iken, Turgut Özal’ın siyaset sahnesine girmesiyle ANAP’lı olmuş, Doğanyol’a parti teşkilatının kurulmasına öncülük etmiş, kurucu başkanlık yapmış ama bir süre sonra vefat etmiş. Anlaşılan, Malatyalıların siyasetteki “önce hemşehrimiz” anlayışı Öz ailesini de etkilemiş.
Laf Özal’dan açılınca Öz “Milli Selamet-Refah çizgisinde idik ama ben Turgut Özal’ı hep sevdim. Arkadaşlarım bana, ‘hemşehricilik yapma’, derdi ama Özal rahmetli olduğu günün ertesi Milli Gazete ‘Dindar ve Demokrat Cumhurbaşkanını kaybettik’ diye başlık atınca arkadaşlarıma “yaşarken adamın kıymetini bilseydiniz” diye sitem ettim. Özal’ın, bu ülke için, inanç ve teşebbüs özgürlüğü, ülkenin dışa açılması, insanımızın özgüven kazanması, kabuğunu kırması noktasında büyük emeği var” diyor.
Milletvekili olmadan önce siyaset yapmayı düşündüğünü, bunu insanlarla ilgilenmeyi ve onların sorunlarını çözmeyi sevmesine bağladığını ifade eden Öz, bu amaçla çok sayıda dernek ve vakıfla ilgisinin bulunduğunu belirtmekte. Ancak başta hedefi Malatya milletvekilliği değil İstanbul’da bir ilçede belediye başkanlığı imiş. 2007’de yaşanan siyasal kriz sonrası seçimler erkene alınınca bürokratik görevinden ayrılıp Malatya milletvekilliği için müracaatta bulunmuş ve sonrasında seçilmiş. Öz, Malatya milletvekilliğini “onur” olarak kabul ettiğini sözlerine ekliyor.
Pütürge’nin Kaderi: Göç
Öz, doğup büyüdüğü topraklardan göçün yoğun olduğunu anımsatıp nedenini sormamız üzerine şunları söylüyor:
“Doğanyol ve Pütürge’de hayat şartları zor olduğundan insanımız göç etmiş, özellikle İstanbul’a gitmiş. Orada belki yöre nüfusunun 10 katı insanımız vardır. İstanbul’da 150-200 bin arası hemşehrimizin yaşadığını biliyoruz. İlk zamanlar göç edenlerin durumu iyi değildi. Köylerden, gurbettekilerin geçimine kolaylık olsun diye, kavurma, çökelek, yağ, bulgur, ne lazımsa otobüslerle gönderilirdi. Yılda 3-4 defa ambar oluşturulurdu. Ambar demek, yiyeceklerin toplanıp kamyonlarla İstanbul’a götürülmesi ve orada dağıtılması demekti. Ama artık şartlar eskisi gibi değil. İstanbul’daki Pütürgelilerin yaşam kalitesi çok arttı. Şimdi onlar Pütürge’yi, Doğanyol’u takviye ediyor. Eski kuşak arada sıla-i rahim olarak gidip geliyor ama yeni kuşağın pek geliş gidişi kalmadı.
Pütürgeliler, bir anlamda, gemileri yakarak, zor şartlarda gitmişlerdir. Ne yapabilirlerdi ki o dağlarda! Başarılı olmalarının ardında hem çok çalışmaları hem birliktelikleri yatıyor.
Sadece Pütürge ve Doğanyollular için demiyorum, Malatyalılar İstanbul’da ekonomiye, barışa, huzura katkı sağlamıştır. Hangi ilçe belediye başkanına sorsam, Malatyalılar nasıl, diye, ‘Allah razı olsun’ cevabını alıyorum. Siyasi görüşü ne olursa olsun, Malatyalılar temsil noktasında çok iyiler. Bundan mutluluk duyuyorum.
Ne Yaptık Ne Yapamadık?
Malatya denilince akla kayısı geldiğini herkes gibi Öz de biliyor. Peki, bir siyasetçi olarak kayısı için ne yapmış?
“Kaliteli kayısı üretilmesi ve üretilen kayısının hak ettiği değerde satılması iki önemli konu. Milletvekili olduğum günden beri bu konuda gayretlerim oldu. Başta, Kayısı Tanıtım Grubu kurmak için harekete geçtik. Ege, Güneydoğu, İstanbul İhracatçı birliklerine gittim. Bu sadece kayısı olmasın denilince üzüm ve inciri de kapsayacak şekilde Kuru Meyve Tanıtım Grubu kuruldu. Ekonomi Bakanlığı ile görüşerek bunun yasalaşmasını sağladım. İhraç edilen üründen bir kesinti yapılıyor ve şimdi yaklaşık 2 milyon lira gibi ciddi bir kaynak ortaya çıkıyor. Zamanla bu daha artabilir. Bu kaynak kullanılarak kayısı tanıtılırsa Çin, Hindistan, Endonezya gibi nüfusu yüksek, kayısının az tüketildiği veya kayısının pek tüketilmediği Avrupa ülkelerine satılması sağlanabilir.
Kuru Kayısı Lisanslı Depoculuk Yönetmeliğinin çıkmasını sağladık. Yönetmeliğin önemi şu: Labaratuarlı akredite bir depo olacak. Çiftçi kayısıyı kaliteli standartlarda üretecek. Malını getirip depoya teslim edecek ve karşılığında ürün senedi alacak. Bu senet kıymetli evrak yerine geçecek, isterse nakite çevirebilecek. Temmuz ayında ilk mahsulü çıkaran çiftçimiz, ortaya çıkan işçi, elektrik, su gibi masrafları karşılayabilmek için kayısısını düşük fiyata elinden çıkarmak zorunda kalmayacak; böylece piyasada fiyat istikrarı sağlanacak”.
Şire Pazarını geziyorum, iki tür kayısı elime alıyorum, soruyorum, esnaf birini 14, diğerini 20 TL’ye almış. Aslında düşük fiyata aldığı düzgün işlense o da 20 TL edecek. Valiliğimiz, belediyemiz, Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası kamu eliyle depoyu kursun, özel sektör görsün, gayret oluşsun, kayısı piyasası bilinçlensin. İnanıyorum, bunlar yapılırsa kayısıdan elde edilen gelir 350-400 milyon dolardan 700-800 milyona çıkacak” diye beklentilerini özetleyen Öz, yaş kayısının ise soğuk hava depolarında saklanarak eylül - ekim ayına kadar muhafaza edildiğinde daha çok para edebileceğinin altını çiziyor.
Öz, hangi alanda başarılı olamadıkları konusuna değinirken söze başlıyor: “Malatya, sanayi alanında Türkiye ortalamasında bir yerde ilerliyor ama potansiyel olarak bu ortalamanın üzerine çıkabilir. 1. ve 2. organize sanayi bölgelerinin toplam alanı 8 milyon metrekare iken 2010 yılında dönemin milletvekilleri olarak Maliye bakanımızdan 10 milyon metrekare alanı bedelsiz aldık. Maliye Bakanlığı bu durumda tahsis yapar ama bizim çabamızla yatırımcıya tapusu da verilecek. Aradan 4 sene geçti, talep de çok ama halen altyapı çalışmaları sürüyor. 2 milyon metrekareye yakın alanda alt yapı çalışmaları devam ediyor ama geriye kalan 10 milyon metrekare içerisindeki 2 milyon metrekare şahıs malı olan yerde kamulaştırma işlemini de çözemedik. Bu sahanın altyapısını bitirebilmemiz çok önemli.
Başbakanımız Davutoğlu’nun açıkladığı eylem planının hedeflerinden biri dışa bağımlılığı azaltmak, ithalat ve ihracat dengesini lehimize çevirmek. Bu amaçla özellikle ihraç ürünlerde kullandığımız malzemeleri Türkiye’de üretmek istiyoruz. Ticaret ve Sanayi Odasına söyledim, buranın altyapısını tamamlayalım, Sayın Başbakana gidelim, artık uçak sanayi mi, yedek parça mı, otomotiv mi gıda mı olacak, hangi alanda olacaksa, Malatya’da bunun altyapısı hazır diyelim, dedim. Altyapımız, üstyapımız, insan potansiyelimiz, demiryolumuz, havayolumuz, her şey müsait. Ama biz halen kamulaştırma noktasında işi bitiremedik. Bu eksiğimizi giderelim, hatta iktidar-muhalefet fark etmez, hep birlikte Başbakana gidelim, destek isteyelim”
Öz, kültür-turizm alanında beklentilere ulaşamamaktan yakınıyor. Kayısının yanı sıra ilimizin kültür, doğal güzellik ve tarihi eserleriyle potansiyelinin yüksek olduğunu hatırlatan Öz, “Maraş, Malatya, Adıyaman, Mardin, Elazığ, Urfa ve Diyarbakır’ı içine alacak şekilde alternatif bir tur güzergâhı düşünüyorduk. Maalesef bunu başaramadık. Olsa yerli ve yabancı turistler gelecek, ilimizde birkaç gün kalacaktı” dedi.
“Malatya Hassas Bir Şehir”
Öz, bir soru üzerine, Zirve Yayınevi davası ve Sürgü’de yaşanan gerginliğe değindi. Malatya’nın Zirve olayı ile anılmasından büyük üzüntü duyduğunu söyleyen Öz şöyle konuştu: “Bu işi yapanlar Malatyalı değil. Malatya’nın seçilmesi de manidardır. Buraya gelen tüm valiler, emniyet müdürleri Malatya’nın hassas bir yer olduğunu biliyor, bizler de hatırlatıyoruz. Malatya, milli-manevi duyguları, hassas sinir uçları olan bir yer. Her kesimden insanız. Alevi, Sünni, Kürt, Türk, dışarıdan gelen kardeşlerimiz bir arada yaşıyoruz. Birlik ve beraberliğe zarar getirecek söylemlerden uzak durmamız gerekiyor.
2010 yılında Sürgü’de Alevi bir vatandaşımızın evinin önünde davul çalma gerginliği olunca gecenin saat birinde milletvekilimiz Sayın Veli Ağbaba’yı aradım, oraya senin müdahalen sağduyu adına katkı sağlar dedim. O da, tamam abi, dedi, gidiyorum, ilgileneceğim, dedi sağ olsun. Her birimizin siyasi tabanı farklı olsa da bu durumlarda ortak hareket edip gerginlikleri ve provakasyonları engellemek zorundayız”
Herkesin kişisel haklarına saygı duyacağız. Herkes benim gibi giyinmek, yaşamak zorunda değil ama bana saygı göstermek, ben de ona saygı duymak zorundayım. Türkiye 76,5 milyon insan içerisinde mutlu bir azınlık değil mutlu bir çoğunluk oluşturmamız lazım. Dinini yaşayan da ateist olan da kendi kültürüyle yaşamak isteyen de istediği hayatı yaşamalı. Bu ülkede 76,5 milyon insanın mutlu yaşaması için hükümet olarak çalışmaktayız”
“Çakır’ı İstemedim”
Öz, yönettiğimiz bir soru üzerine , Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır ile kamuoyuna pek yansımayan, aralarında geçen soğukluğa değindi. Öz şunları söyledi: “Siyasette hiç yalan konuşmam. Benim kalbimde ne varsa, beynimden ne geçiyorsa dilimde de o vardır. İsterlerse darılsınlar ama ben kendi değerlerimle var olurum, uzun süre siyasette kalacağım diye kendi ilkelerimi ayaklar altına almam. 2009 yılında Sayın Ahmet Çakır için gayret sarf etmiştik. Ama sonraki seçimde kendisine, bu işi bana göre senden daha iyi yapacak aday adaylarımız var, benden destek bekleme, dedim. Kavgamız yok ama aday adayı iken yüzüne kendisini desteklemeyeceğimi söylediğim için bir alınganlığı var, zannediyorum ”
“Malatyalının sorunuyla ilgilenmek benim boynumun borcu”
Yoğun bir siyasi hayat yaşayan Ömer Faruk Öz ailesine zaman ayırabiliyor mu, işinden arta kalan zamanlarında neler yapıyor?
“Hanım ve çocuklar benim siyasette fazla kalmamı istemiyor, bize daha çok zaman ayır, diyorlar. Ancak beni kimse zorla milletvekili yapmadı. Ben başvurdum, partim uygun gördü, Malatya halkı da sahiplendi. Bu işin altına girmişsek hakkını vermemiz lazım. 1,5 milyon Malatyalının sorunuyla ilgilenmek benim boynumun borcu. 7 Haziran’a kadar, Allah ömür verirse, bu böyle gidecek. Üzerimizde bir emanet var, emanete layık olmak, milletin derdi ile dertlenmek zorundayız”
“Vaktim varsa kitap okurum. Sinemaya yılda 1-2 kez gidebiliyorum. Evde boş vaktim olursa televizyonda eski Türk filimleri, özellikle de hemşehrimiz Kemal Sunal’ın filmlerini izlerim. Eski dostlarıma ziyareti ihmal etmem. “ “Ata Sporları Vakfının başkanlığını yürütüyorum. Vakfımızın amacı güreş, cirit, okçuluk gibi ata sporlarını bu ülkenin geleceği olan gençlerimize tanıtmak, farkındalık oluşturmak ve bu sporlarla gençliği ecdadı ile buluşturmak istiyoruz. Vakfımızın çalışmaları hakkında Sayın Başbakanımız Davutoğlu’na da bilgi verdim. ”
Öz’den Özlü Sözler
Öz, sohbetimiz sırasında ilginç sözler söyledi. İşte onlardan birkaçı:
-İnsanlarla, özellikle gençlerle ilgilenmeyi çok seviyorum. Eğitimci olmayı çok isterim. Öğretim görevlisi olmam teklif edildi, para almadan bir üniversitede ders verecektim ama milletvekillerinin böyle bir iş yapması Anayasa’ya aykırıymış.
-Siyasette kalitenin artması gerekiyor. Kendini pazarlayan insanları değil, orijinal insanları görmek lazım.
-Her dönemi istismar edenlerden, dönemine göre Kürtçülüğü, dindarlığı, Atatürkçülüğü istismar edenlerden uzak durmak lazım.
-İki tür insan vardır: Omurgalı şahsiyete sahip olanlar ve kaburgalı şahsiyete sahip olanlar.
-Omurgalı olmak ve her döneme göre dönüş yapmayan şahsiyete sahip olmalıyız.
-Rahmetli Mahmut Esat Coşan Hocaefendi hangi mesleği yapıyorsanız yapın o meslekte aranan insan olun, ihtisaslaşın derdi. Bu öğüdün üzerine gidip yüksek lisans yaptım.
-Her şey bozulursa çaresi var; insan bozulursa çaresi yok.
-Malatya olarak en büyük sıkıntımız, bir şeyi veya birisini ya körü körüne eleştirmek ya da körü körüne methetmek. Bu anlayıştan kurtulmadığımız sürece Malatya’mızın daha fazla gelişmesinin önünü açamayız.