SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Osman Gazi Vefatının 696'ncı Yılında Anılıyor

Osman Gazi Vefatının 696'ncı Yılında Anılıyor
A- A+ PAYLAŞ

Osmanlı Devleti'ni kuran ve adını devletine veren Osman Gazi, yüksek askeri becerisi, tedbirli ve adaletli yapısıyla gerçekleştirdiği fetihleriyle dünyanın tek hanedana dayalı en uzun ömürlü devletlerinden birini ortaya çıkardı.

Oğuz Türklerinin Kayı Boyu'na mensup olan Ertuğrul Gazi'nin üç oğlundan biri olan Osman Gazi, 1258'de doğdu. Kabiliyeti ve atikliğiyle 23 yaşında beyliğe seçilen Osman Gazi, Bilecik ve Yarhisar'ı 1298'de, İnegöl'ü 1299'da fethetti.

Osman Gazi'nin 1299'da Karacahisar'da adına hutbe okutması, oraya kadı tayin etmesi ve pazar kurdurma izni vermesi, Osmanlı Devleti'nin de kuruluşu olarak kabul ediliyor.

İznik ve Bursa'yı yıllarca kuşatan, Osman Gazi, 1326'da vefat etti.

Oğlu Orhan Gazi'nin Bursa'yı fethetmesinin ardından vasiyeti üzerine "Gümüşlü Kümbet" olarak bilinen yere defnedilen Osman Gazi'nin türbesinde bugün alp kıyafetli jandarma personelince saygı nöbeti tutuluyor ve gün boyu Kur'an-ı Kerim okunuyor.

Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezai Sevim, AA muhabirine, Osman Gazi'nin babasının vefatının ardından genç yaşta aşiretin başına bey olduğunu, bu sorumlulukla beraber bölgedeki Selçuklu'nun uç komutanlığı görevini de üstlendiğini anlattı.

Osman Gazi'nin yaklaşık 20 yıllık bu süreçte tecrübe edindiğini dile getiren Sevim, "Bir taraftan Selçuklu Devleti'nin bölgedeki bir küçük biriminin sorumluluğu, komutanlığı onun üzerinde. Anadolu'nun Bizans sınır bölgesindeki uç beyliği görevi. Çevredeki birçok Türkmen aşiretinin de yine bey sıfatıyla bu görevi yürütüyor Selçuklu sultanının verdiği görev çerçevesinde. Bu görevi yürütürken artık bir müddet sonra bölgedeki durum öyle bir hale geliyor ki Osman Gazi 'devleti kurmak lazım' kanaatine ulaşıyor." ifadelerini kullandı.

"Müstakil bir devlete dönüşmek niyetindeydi Osman"
Sevim, İlhanlıların Selçuklu üzerindeki hakimiyeti nedeniyle bir çok beyin Selçuklu otoritesinden kopmaya başladığını ve Anadolu'da yeni beyliklerin ortaya çıkmaya başladığını belirterek, şunları kaydetti:

"İşte bu beyliklerden birisidir Osmanlı Beyliği. Kurucusu Osman Gazi. Osman Gazi 1299'da devleti kurmaya karar veriyor. Daha önce Söğüt'ün kışlak, Domaniç'in de yaylak olduğu coğrafyada sorumluluklarını Selçuklu sultanına bağlı olarak sürdürürken, Selçuklu Devleti'nin mirasçısı olarak kendini ilan etmiş bulunan Karamanoğlu Beyliğine de bir yerde bağlı olmak durumuyla karşı karşıya kalıyordu.

Bu durumu Osman Gazi kabul etmiyordu çünkü Karamanoğlu beyleriyle daha önceden bazı sıkıntılar yaşadılar. Müstakil bir devlete dönüşmek niyetindeydi Osman, onun için de Selçuklu Devleti'nin kendisine verdiği kışlak ve yaylak bölgesini terk etti. 1297-98 yılları itibariyle Söğüt'ten Yenişehir'e geldi ve anlaşılıyor ki artık 1299'da devletin kurulduğu yıl itibariyle Yenişehir'dedir ve kaynaklar şöyle anlatır; orayı Osman Gazi kendine tahtgah edindi. Demek ki devleti burada kurdu."

"Osman Gazi İslam hukukunun getirdiği sorumluluğun da farkında"
Osman Gazi'nin ilk önce İznik'i kuşattığına dikkati çeken Sevim, bunun büyük çok büyük bir hedef olduğuna değinerek, şunları söyledi:

"Ancak anlaşılıyor ki Osman Gazi İslam hukukunun getirdiği sorumluluğun da farkında çünkü İslam hukuku bir belde Darülislam olmuşsa, daha sonra Darülharp olmak durumuna düşmüş ise o beldenin bir an önce Darülharpten Darülislama tekrar döndürülmesi, bölgede bulunan beyin birinci görevidir. Osmangazi de İznik'e en yakın bey. Yenişehir ki hatta bence Yenişehir'e gelip devletin kurucu başkenti olarak orayı seçmesinde bile İznik'i hedeflediğini anlıyoruz."

Sevim, Osman Gazi'nin Bursa kuşatmasının ise 24 yıl sürdüğünü, bu süreçte ve öncesinde Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun adımlarının atıldığını vurgulayarak, "Osmangazi Bursa'yı kuşattığı zaman Balabancık Hisarı ve Aktimur Hisarı kurdu. İşte kurduğu, inşa ettiği kuşatma kulelerinden birisi olan Balabancık Hisarı'nda oğlu Orhan Gazi'yle beraber Bursa şehrine bakarken Orhangazi'ye diyor ki; 'Ey oğul beni şol gümüşlü kümbete koyasın." diye konuştu.

Bu vasiyetin iki anlamı olduğuna değinen Sevim, "Birisi vasiyet. 'Belki ben burayı alamam ama sen alırsın belki. Alırsan beni oraya göm.' İkinci vasiyet de muhakkak orayı al. Yani Bursa'yı illa fethet. İki vasiyet bırakmış oluyor. Netice itibariyle 1326, birçok kaynağın, bugün itibarıyla akademik tarihçilerin de ittifak ettiği tarihtir. 1326 itibariyle Bursa içindeki tekfur sonunda teslim kararı alıyor ve Bursa'yı teslim ediyorlar." ifadelerini kullandı.

"Dünya, Türk insanının gücünü onun kurduğu devletle tanıdı"
Osman Gazi'nin, sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli bir figür olduğuna dikkati çeken Sevim, şöyle konuştu:

"Osman Gazi, dünyanın en güçlü devletlerinden birini kuran neslin, hanedanın kurucusu olması bakımından önemli. Bursa'yı fetheden ailenin lideri olması bakımından önemli. Dünya, Anadolu'da yaşayan Müslüman Türk insanının gücünü, onun kurduğu devletle tanıdı. Osmanlı onun cesaretiyle, onun iradesiyle ortaya çıkan bir devlettir. Onun için önemli. Kurucu irade, kurucu devlettir. Nasıl bir devletti? Osman Gazi, hem örf, gelenek değerleriyle, kurallar ve kanunlar üretmeyi başaran hem de inanç değerleri bakımından, İslam hukuku temelli bir devlet organizasyonunu ortaya çıkarmak ortamından da başarılı bir devlet adamı kimliğiyle önemli. Bu gelenek ve değerler açısından bir büyük devletin temelini atmış olmak, uzun ömürlü olmasını sağlamak bakımından da hanedan başlatıcısı kimlik olmak yönüyle de önemli."

Bursa, AA

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız