Naci SAPAN*
Çok gençti yeğenim, annesinin, kardeşlerinin yakışıklı Apo’suydu!..
Renkli gözleri, sarıya çalan saçlarını süsleyen gülüşü vardı.
O gülüşünü de süsleyen, hani ‘dal gibi’ derler ya, işte öyle bir duruşu vardı. Ve ben; o duruşu ile hatırlayayım diye, sonsuza uğurladığımız anın hemen öncesinde, ‘görmek ister misin’ dediklerinde, hiç tereddüt etmeden ‘hayır’ dedim.
Annesinin, yani kızkardeşimin Abdullah Berk’i uğurlarken ‘Apom’, ‘Berk’im’ haykırışlarını bendeki o duruşu ile buluşturdum, beynime, kalbime kazıdım.
Ailenin gözbebeği iken, gözlerimizden düşen damlalar oldu, toprağa düştü. Çok gençti, bir tercih yaptı. Kendini toprakla buluşturdu. Bizi, bizleri, yakınlarını, arkadaşlarını, dostlarını terketti, uzun, sonsuz yolculuğu tercih etti.
Tercihinin nedenini belki de asla öğrenemeyeceğiz.
Kendi yaşam hakkını ‘ihlal’ etti. Hem de yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı bir ülkede, bu uğurda kıyasıya mücadele verilen bir zamanda kendi yaşam hakkını ihlal etmek, hiç de adaletli bir duruş olmadı be kuzum.
Senden sonrasını sana anlatsam belki de ‘Boş ver dayı’ diyeceksin, ama öyle boş verilecek gibi de değil ki be güzelim, yakışıklım..
Annenin, kızkardeşlerinin halini anlatmayacağım. Onları çok iyi tanıdığın ve de seni ne kadar çok sevdiklerini bildiğin için nasıl oldukları konusunda tekrara girmeyeceğim, seni yormayacağım.
Ben en iyisi, düğününe davet ettiğin seni sevenleri anlatayım. Cenaze alayındaymış gibi değillerdi, düğün alayındaymış gibi kocaman bir kalabalıkla seni uğurladılar.
Ama, yalan yok; sana çok kızgındılar.
Neden dersen, onları o tatlı gülüşünden, güzel ve dürüst ahlakından mahrum bıraktığın için.
Ben de kızgınım, o güzel ‘dayı’ deyişini bir daha hiç duyamayacağım için.
Evde ‘çıt’ yok. Herkes, sabah sana uyanmak için uyumaya çalışıyor.
Saat 02.00.
İşte o sessizlikte, sessizce yazıyorum sana.
Çantamı odana bıraktım, girip çıktıkça seni içimde hissetmek için.
Yanlış anlama, yatağında uyumadım. Annen teklif etti, ben kabul etmedim.
Odanda uzun uzun, damatlık rugan ayakkabını seyre koyuluyorum, annenden habersiz.
Bir gerçeği daha söyleyeyim!
Duş almak için odandaki banyonu, bir de bornozunu kullanıyorum, kokun içime sinsin diye. Bu konularda çok titiz olduğunu biliyorum. Eşyana dokunulmasını sevmezdin. Eminim ki burda olsaydın bana kızmayacaktın. Zaten benden başka kimsenin de böyle bir şeye cesareti söz konusu değildi, bunu da biliyorum.
Keşke bütün süreçlerde yanında olabilseydim. Düğününden bir gün önce geldim, sen yoktun. Oysa ne hayaller kurmuştum Diyarbakır-Malatya arasındaki zaman diliminde.
Geleceğimi bildiğin halde niye beklemedin? 30 Eylül 2025/Malatya
________________
* Naci Sapan, 1958 yılında Diyarbakır'da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. 1975 yılında Tercüman Gazetesi'nde gazeteciliğe başladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde bir süre okudu. 1977 yılında merkezi Diyarbakır olan Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı.
Güneş Gazetesi'nde bir süre büro yöneticiliği yaptıktan sonra Hürriyet Haber Ajansı Diyarbakır Bürosu'nda 1987 yılında istihbarat şefi olarak göreve başladı. 1994 yılında bu ajansın Diyarbakır büro şefliğine getirildi.
1988 yılında Bülent Dikmener Haber Ödülü'ne layık görüldü. 1994 yılında seçildiği Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı'nı 2006 yılına kadar sürdürdü. Halen merkezi Diyarbakır’da bulunan Tigris Haber Gazetesinde yayın koordinatörü olarak görev yapıyor.
Sürekli basın kartı olan Naci Sapan, acı bir şekilde aramızdan ayrılan Abdullah Berk Karadağ'ın dayısıydı.