SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kutan'ın Yaşamından.. "Babamı Cellât Olan Bir Malatyalı Kurtarmıştı"

Kutan'ın Yaşamından..
A- A+ PAYLAŞ

Pazartesi günü 94 yaşında iken Ankara'da hayata veda eden, Türk siyasal yaşamının en önemli isimlerinden, şaibesiz ve dürüst siyasetçi kimliğiyle bilinen, Malatya eski milletvekili Recai Kutan, geçtiğimiz yıllarda Malatya'da İnönü Üniversitesi tarafından düzenlenen etkinliklerine konuk ve konuşmacı olarak katılmış, kendisi ve ailesi ile ilgili bilgiler verirken, gençlere "Siz hep boyunuzdan büyük işlere kalkışın" öğüdünde bulunmuştu.

Recai Kutan'ın, Türkiye'nin ve Malatya'nın yakın tarihine ilişkin anlatımlarının da olduğu Malatya konuşmaları, malatyahaber.com sütunlarına yansımıştı.

31 MART 2013'DE İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ'NDE VERDİĞİ KONFERANS..
Kutan, İnönü Üniversitesi'nde 31 Mart 2013'te düzenlenen 'Türkiye: Nereden Nereye?" konulu bir konferans vermiş, burada ailesi ve kendisi hakkında da açıklamalarda bulunmuştu.

Bu konferansla ilgili haber, malatyahaber.com sütunlarında şöyle yer almıştı:

"Türk siyasetinin duayen isimlerinden, eski bakan ve Malatya eski milletvekillerinden Recai Kutan, İnönü Üniversitesi'nde düzenlenen "Türkiye: Nereden Nereye?" konulu konferansa konuşmacı olarak katıldı. Kutan, kendi yaşamından örnekler anlattığı konferansta "Biz, ‘İdeolojik devlete hayır, demokratik devlete evet.’ diyor, hâkim değil, hâdim devlet olsun istiyoruz."dedi. Malatya'nın efsane eğitimcilerinden merhum İsmail Kutan'ın oğlu olan Recai Kutan, babası ve ailesiyle ilgili anekdotları da paylaştı.

Kutan’ın Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda verdiği konferansa, Vali Vasip Şahin, AKP Milletvekili Cemal Akın, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Belediye Başkan Yardımcısı Selim Pilten, bazı siyasi parti temsilcileri, akademik ve idari personel ile çok sayıda öğrenci katıldı.

Kutan’ın konuşmasından önce kürsüye davet edilen Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, kısa bir selamlama konuşması yaptı. Malatya’nın yetiştirdiği önemli devlet ve siyaset adamlarından Sayın Recai Kutan’ı ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Cemil Çelik, “Türkiye, siyaset alanında siyasi kimliği olan, kişiliği olan birçok insanı bünyesinde barındırmaktadır. Ama bunların içerisinde Recai Ağabeyimizin ayrı bir yeri vardır. Kişiliği, kimliği, devlet ve millet adamı olmasıyla, dindarlığıyla temsil ettiği siyasi çizginin de üzerinde toplumdan kabul gören, saygı duyulan ve Malatyalılar olarak kendisiyle iftihar ettiğimiz değerli bir büyüğümüzdür. Bu yönüyle Malatya’da yetişen İsmet İnönü ve Turgut Özal’ın yanında bir de Recai Kutan Bey’e sahip olduğumuzu gururla her yerde ifade etmekten çekinmiyoruz. Bugün kendileri üniversitemizi onurlandırmıştır. Gerek siyaset gerekse bürokrasideki tecrübelerini bizlerle paylaşacaklardır. Özellikle öğrencilerimizin Sayın Kutan’ı yakından tanıma fırsatını buldukları için mutlu olabileceklerini düşünüyorum. Recai Kutan Ağabeyimizin en önemli özelliklerinden biri de kibarlığı ve beyefendiliğidir. Yumuşak tutumudur. Siyasette eşine az rastlanan muhaliflerine bile nezaketle kibarlıkla muamele etmesidir. Bu bir modeldir. Şimdi böyle model bir insanı ağırladığımız için kendimizi şanslı addediyorum.” dedi.

“Salonu dolduran siz pırıl pırıl gençlere bakınca, benim de 66 yıl önce aynı sıralarda oturduğumu hatırlıyorum.” sözleriyle konuşmasına başlayan Recai Kutan, “Bugün sizlerle ‘Türk siyasi hayatının geçmişi ve geleceği’ konusunu konuşacağız.” dedi.

“Biraz sonra açıklayacağım hayat hikâyemdeki olaylar, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini ve nereye gitmesi gerektiğini işaret edecektir.” diyen Recai Kutan’ın konferansından öne çıkan bazı satır başları şöyle:

“Babam genç yaşta muallim mektebini bitirip, ardından da Birinci Cihan Harbi’nin Kafkas Cephesi’ne gidiyor. Tecrübesiz Enver Paşa, ordu kumandanı İzzet Paşa’nın tüm ikazlarına rağmen, Sarıkamış Harekâtı’nı başlattı. Bu çılgınlık, yaklaşık 90 bin vatan evladının canına mal oldu. Babamı, (mesleği) cellât(lık) olan bir Malatyalı donmaktan kurtarmıştı. 50 yıl öğretmenlik yaptı. Annem, baba hasretiyle büyümüş, 6 yaşındayken subay olan babası önce Galiçya Cephesi, onun ardından Yemen Cephesi’ne gitmişti. Babası döndüğünde yetişkin bir kız olmuştu. Böylece biz Kafkas ve Yemen Cephelerinin hikâyeleriyle büyüdük. Biz üç kardeştik ve ben evin en küçük oğlu idim. Ben ilkokula başladığımda büyük ağabeyim lisede, ortanca ağabeyim ise ortaokuldaydı.”

“Geniş bir bahçe içerisinde evimiz, yılların tecrübesiyle oluşmuş, inançlarımızla uyumlu bir ev mimarisiyle yapılmıştı. Böylece tabiatla iç içe, hem şehir hem de köy hayatı yaşadık. Bugünkü apartman düzeninde bunalan çocukları görünce, şehircilik anlayışımızı yeniden gözden geçirmeliyiz, diyorum. Evimizin bulunduğu Sancaktar Mahallesi’nde komşular arasındaki ilişkiler neredeyse akrabalık seviyesindeydi.”

ARŞİV FOTO: Recai Kutan, 2013 Nisan ayında dönemin Malatya Valisi Vasip Şahin'i ziyaretinde

“6 yaşında, babamın ilkokuluna kaydolmuştum. O dönemde, 2 önemli olayı hatırlıyorum: 1939’da İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Savaşın etkisiyle ülkemizde gıda karne ile dağıtılmaktaydı. Hava saldırısına karşı, gece pencereler sıkı sıkı kapatılıyor, her evin bahçesinde sığınak yapılıyordu. O dönemde, insan hakları ve özgürlük ihlalleri de had safhaya ulaşmıştı.”

“Daha sonra ortaokul hayatı ve sonrasında 1947 Haziranında Malatya Lisesinden mezun olunca üniversiteye giriş heyecanı başladı. O dönemde liselerin en başarılı öğrencilerinin genellikle hedefi, İstanbul Teknik Üniversitesine girmekti.”

“İstanbul’a ulaşmanın tek yolu tren idi. Uzun olan Adana hattıyla 6 arkadaşımızla 40 saatte Haydarpaşa’ya vardık. Denizi de vapuru da ilk kez görüyordum. Yanımızda bir yatak, bir bavul ve içi kuru yiyecek ve meyvelerle dolu bir sarı sepet vardı. Tüm bu eşyayla Eminönü’ndeki Malatya Talebe Yurduna ulaştık. İTÜ İnşaat Fakültesine kaydoluyorum. İTÜ’de, Malatya’dan yakın arkadaşlarım Turgut Özal üçüncü sınıfta, Korkut Özal ise ikinci sınıftaydı.”

“1952 Haziranında, 1947’de İnşaat Fakültesine giren 120 öğrenciden 67 kişi olarak mezun olduk. O dönemde iş bulmakta hiçbir zorluk yoktu. 1952-1957 arası Malatya DSİ’de göreve 28 Lira yevmiye ile başladım.”

“Korkut Özal’la yeni şubeyi kuruyorduk. Sulama sıkıntısını önlemek için yeni projeler hazırlanıyordu. Özellikle ‘Malatya Projesi’ isimli bir projeyi ikmal ettik. 1960 darbesinden sonra ilk seçimde başbakan olan İnönü, milletvekillerinin talebi üzerine bu Malatya Projesi için beni ve Korkut Özal’ı başbakanlığa davet etmişti.”

“1957 yılının Ağustos ayında, henüz 27 yaşındayken DSİ 10. Bölge Bölge Müdürü olarak tayin oldum. DSİ 10. Bölgesi, hudutları dâhilindeki Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt, Bitlis, Muş Van ve Hakkâri illeriyle DSİ’nin en büyük bölgesiydi. Burada DSİ’nin ciddi bir çalışması olmamış, bölge teşkilatı da yok denecek kadar azdı. “

“Bölgede Fırat ve Dicle ve Van Kapalı Havzası vardı. Ülkenin sulama potansiyelinin %22’si, hidroelektrik potansiyelinin % 24’dü bu bölgedeydi. Zamanla bölgeyi ve bölge imkânlarını yakından tanıyınca, Fırat ve Dicle nehir havzalarının su ve toprak kaymaları ile ilgili olarak ‘Fırat Planlama Amirliği’ni kurduk. Başına da Fehmi Adak’ı getirdik. Bu projenin hedefi, sadece ovaların sulanması, hidroelektrik enerji üretilmesi, taşkınların önlenmesi değildi. Hedef, bölgenin toptan kalkınması, herkese iş ve aş temin edilmesiydi. Bu planlama çalışmalarına, benim bölgem dışından Elazığ, Tunceli Malatya, Adıyaman, Erzincan, Erzurum, Ağrı, Bingöl ve Gaziantep de dâhil edildi. Beş yıllık bir sürede Fırat ve Dicle Havzaları adım adım dolaşıldı. Yol olmadığı için çoğu yerlere yaya olarak katırlarla ulaşıldı.”

“1970 yılına kadar yaptığımız çalışmalar sırasında, bölgede tek bir anarşi ve terör olayına rastlamadık. Halk dindardı. Kendileri gibi inanan, inandığı gibi yaşayan devlet sorumlularını gören halk onlara farklı duygularla yaklaşmaktaydı.”

ARŞİV FOTO: Recai Kutan'a, 2022 yılında Kernek Onur Ödülü verilmişti

“Şimdi yeni bir yüzyılın başlangıcındayız. İnsanlarımız daha yaşanabilir, daha adil, daha huzurlu bir dünya düzeni kurulsun istiyor. Bu isteklerin gerçekleşmesinin ilk şartı, devletimizin yeniden yapılandırılmasıdır. Bunun için, devletçi, otoriter ve yasakçı ‘Kutsal Devlet’ anlayışı terk edilmeli, milletin iradesini esas alan, hukuku kuvvetin emrine değil, kuvveti hukukun emrine veren bir anlayışa geçilmelidir.”

“Biz, ‘İdeolojik devlete hayır, demokratik devlete evet.’ diyor, hâkim değil, hâdim devlet olsun istiyoruz. Büyük Türkiye, terör ve diğer sorunları çözmeden gerçekleşemez. Elbette bu çözüm, sadece namlunun ucunda değildir. Çözüm, ilmin, ahlaki değerlerin ve hukukun temel kurallarına bağlı kalarak bulunabilir.”

4 EKİM 2013'DE İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ'NDE FAHRİ DOKTOR ÜNVANI VERİLDİ..
Recai Kutan'a, 4 Ekim 2013'te de İnönü Üniversitesi tarafından Fahri Doktor ünvanı verilmiş, bu tören ve Kutan'ın konuşması malatyahaber.com'da şöyle yer almıştı:

"Eski Bakan Recai Kutan’a memleketi Malatya’da İnönü Üniversitesi tarafından fahri doktor unvanı verildi.

İnönü Üniversitesi’nin akademik yıl açılış töreninde eski bakan, bürokrat ve siyasetçi Recai Kutan’a, İnönü Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sosyal Enstitüsü tarafından, mühendis ve bürokrat olarak ülkenin kalkınmasına, siyaset ve devlet adamı olarak ülkenin barış ve huzuruna yapmış olduğu katkılardan dolayı fahri doktora belgesi verildi.

İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, “Sayın Kutan, Türkiye’nin kalkınmasındaki somut ve son derece önemli katkılarının yanı sıra Türk siyasetinde pek alışık olmadığımız o kendine has kibar ve beyefendi üslubuyla da toplumun hemen her kesiminin beğenisini kazanmış bir şahsiyettir. Biraz sonra kendilerine takdim edeceğimiz fahri doktora belgesi, onun sahip olduğu bu güzel meziyetlerin küçük ama anlamlı bir takdiri olarak anlaşılmalıdır” dedi.
Prof. Dr. Çelik, törende Recai Kutan’a fahri doktora belgesini takdim ederek cübbesini giydirdi.

Kutan yaptığı konuşmada, “Değerli rektörümüz, bu konuşmayı yapmak üzere bana ilk daveti yaptığında acaba ne konuşmalıyım diye düşündüm. Hatıralarımı mı anlatmalıyım, tecrübelerimi mi paylaşmalıyım? Sonra dedim ki kendi kendime, ‘Ne varsa gençlerde var. Akıllı adam geçmişe değil, geleceğe yatırım yapar. Ben gençlere hitap etmeliyim.’ Gerçekten de gençlik bizim en büyük zenginliğimiz. Geleceği sizler inşa edeceksiniz. Bu yüzden gençliğe ne kadar yatırım yaparsak geleceğimizden o kadar emin oluruz. Her ne kadar doktorayı yeni almış olsam da 83 yaşındayım. Şimdi size söyleyeceklerim, işte bu 83 yıllık hayat dersinden çıkardığım notlardır. Umarım bu ağabeyinizin yapacağı tavsiyeler, yürüyeceğiniz yolda size yardımcı olur. Önünüzde uzun bir ömür var. Zorlu ama bir o kadar da heyecanlı günleriniz olacak. Karşınıza engeller çıkacak. Hüzünleriniz, umutsuzluklarınız olacak. Gün gelecek, kendinizi dünyayı değiştirecek kadar güçlü hissedeceksiniz. Gün gelecek, parmağınızı dahi oynatmak istemeyeceksiniz. Bir büyüğünüz, bir ağabeyiniz olarak ilk tavsiyem sudur: Ne olursa olsun, asla vazgeçmeyin. Hiçbir zaman inancınızı yitirmeyin. Tarihimizdeki bütün zaferler silahla değil, inançla kazanılmıştır. Yıllarca birlikte omuz omuza çalıştığım değerli devlet adamı Merhum Necmettin Erbakan'ın dediği gibi, ‘Bir ülkenin en büyük gücü, tankı, topu, parası değil inançlı evlatlarıdır.’ İman, imkandır. İnanıyorsanız mutlaka başarırsınız” dedi.

Kutan, gençlerin büyük ideallerin peşinden koşması gerektiğini belirterek, “Gençler, saplantılı ideolojilerin değil, büyük ideallerin peşinde koşun. İnsanların hayrı ve saadeti için çalışın. Gün gelir çok para kazanabilirsiniz. Lüks arabalara, şaşaalı evlere sahip olabilirsiniz ama eğer bir idealiniz yoksa, büyük hayalleriniz yoksa bunların hiçbir anlamı olmaz. Unutmayın dünyayı ihtirası olanlar değil, iddiası olanlar şekillendirir. Necip Fazıl bana dostluk gösteren bir ağabeyimdi. Kendisiyle uzun sohbetlerim, birlikteliklerim oldu. Necip Fazıl, 'Sakarya Türküsü' isimli meşhur şiirinde, 'İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya / Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya / Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir / Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir' der. Sizler de hayatınız boyunca hep iki tercihten birini seçmek zorunda kalacaksınız. Siz temiz olanı seçin. Ne olursa olsun haktan, doğrudan, mazlumdan yana olun” ifadelerini kullandı.

ARŞİV FOTO: Recai Kutan'a, 31 Mart 2013'te İnönü Üniversitesi'nde dönemin rektörü Prof.Dr. Cemil Çelik tarafından fahri doktor cübbesi giydirilirken

“YUMUŞAK HUY KALPLERİ YUMUŞATIR, GERGİNLİKLERİ YOK EDER”
Kutan konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bendeniz 27 yaşında iken Diyarbakır Devlet Su İşleri Bölge Müdürü oldum. Diyarbakır'ın merkez olduğu bölgenin hudutları dahilinde Urfa, Mardin, Siirt, Bitlis, Muş, Van ve Hakkari vardı. Gençliğim Fırat'ın ve Dicle'nin kıyılarında geçti. Bugün tankla dolaşılan o coğrafyayı biz katır sırtında dolaştık. Türkiye'nin en büyük projesi olan GAP, işte o bir avuç idealist gencin ürünüdür ama asıl demek istediğim bu değil. Fırat ve Dicle bana çok şey öğretti. Su hayatın kaynağıdır. Kur'an da, 'Hayatı olan, diri olan her şeyi sudan yarattık' buyuruluyor ve ben sudan çok şey öğrendim. Bugün bir su uzmanı olarak şunu söyleyebilirim ki; insan ve su birbirine çok benzer. Mesela suyun sertliği arttıkça tadı ve temizleme özelliği azalır. Belki siz gençler hatırlamazsınız ama bundan 20-30 yıl önce anneleriniz çamaşır yıkamak için tatlı su kaynaklarına, ırmaklarına giderlerdi çünkü oradaki su sert değil, yumuşaktı. İnsan da böyledir. Yumuşak su nasıl çamaşırlardaki kirleri rahatlıkla çözüyorsa, yumuşak huy da kalpleri yumuşatır, gerginlikleri yok eder. Sizler de öfkeniz de su gibi olun. Unutmayın, ne kadar keskin olursa olsun, hiçbir kılıç suyu delemez. İçinizde kimya okuyanlar bilir. Su, ilahi hikmet gereği hidrojen ve oksijen moleküllerinin çarpışmasından oluşur. Bu çarpışma suyu meydana getirir. İlim de böyledir. Eskilerin değişiyle, ‘müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar.’ Yani fikirlerin çarpışmasından gerçek ortaya çıkar. Birbirinizin fikrine saygı gösterin. Kaba kuvvetle değil, fikir kuvvetiyle çarpışın. Yine hepiniz bilirsiniz. Bilim adamları, kar tanelerini incelediler. Binlerce fotoğraf çektiler. Bu resimlerde gördüler ki birbirine benzer tek bir kar tanesi bile yok. Sizler de kar taneleri gibi olun. Renkleriniz, bölgeleriniz, dilleriniz, düşünceleriniz, giyimleriniz farklı olabilir ama farklılıklarınızı ayrılık nedeni değil, zenginlik unsuru olarak görün. Unutmayın hepiniz aynı bahçenin çiçekleri, aynı milletin evlatlarısınız.”

“SİZ HEP BOYUNUZDAN BÜYÜK İŞLERE KALKIŞIN”
Yıllar önce mühendis olarak bir büyük beton tesisinin yapımında çalıştığını anlatan Kutan, öğrencilere nasihatlerde bulunarak, "Tonlarca demir atmış, tonlarca beton dökmüştük. Bir gün işçilerden biri geldi, ‘Betonda ince bir su sızıntısı’ olduğunu söyledi. Gittik baktık. Minicik damlalar. Önemsemedik. Dedik ki, ‘Bu bir damla su koskoca betona ne yapabilir ki?’ Aradan çok fazla zaman geçmeden haber geldi, suyun damladığı yerde beton çatlamış. Gençler; taşı delen suyun gücü değil, sürekliliğidir. Sizler de aynı hedefe odaklanmış su damlaları gibi olun. Göreceksiniz ki bütün duvarlar çatlamış, karşınızdaki bütün engeller yıkılmış olacaktır. Kainat yaratıldığından beri elma yere düşer. Yine kainat yaratıldığından beri tas suyun üzerinde yüzer. Newton'u ve Arşimet'i farklı kılan tek şey sorgulamış olmalarıdır; elmanın neden yere düştüğünü, tasın neden batmadığını sormuş olmalarıdır. Siz de öyle olun. Size sunulanla yetinmeyin. Sorgulayın. Eleştirin, araştırın. Hani bir söz var, ‘Boyundan büyük işlere kalkışma’ diye. İnanmayın. Siz hep boyunuzdan büyük işlere kalkışın” şeklinde konuştu."

malatyahaber.com

KAPAK FOTOSU: 4 Ekim 2013'te İnönü Üniversitesi'nde Fahri Doktor ünvanı verilen Recai Kutan, törende konuşurken..

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız