6 Şubat 2023 depremleri sonrası yeniden imar adı altında ortaya çıkarılan 'Rezerv Alan Uygulaması'nın, mülkiyet hakkına halel getirilen vatandaşın malına çökme olarak değerlendirilirken, bundan büyük çapta etkilenen Malatya'da gerek barodan, gerek mimar ve mühendislerden, gerekse esnaf- tüccar- işçi temsilcisi STK'lardan doğru düzgün ses çıkmazken, buna ilişkin en ciddi muhalefet, bu sorunun yaşanmakta olduğu Hatay'dan geliyor.
'Rezerv Alan'la ilgili uygulamada, tüm inisiyatifi idareye bırakan geçtiğimiz Mayıs ayındaki 14 sayfalık yönetmeliğin getirdiklerini- götürdüklerini değerlendirmeleri için avukatlardan, mimar ve mühendis kuruluşlarından, CHP'nin imarla ilgili meclis üyelerinden malatyahaber.com tarafından istenen değerlendirmeye, aradan geçen aylara rağmen yanıt bile verilemezken, 'rezerv alan garabeti', yaygın basında ve bazı gazetecilerin youtube kanallarındaki yayınlarında konu ediliyor ve burada yine Hatay'dan isimler başı çekiyor.
Gazeteci Nevşin Mengü’nün programına katılan Hatay Barosu Avukatlarından Fevzi Özlüer, rezerv alan uygulamalarının belli çevreler tarafından pazarlanmaya çalışıldığı gibi depremde evi yıkılanlara ev ve işyeri yapmak veya eski yapıları yenilemek gibi amaçlar taşımadığını, küçük mülk sahiplerinin günün sonunda kaybeden olacağını tane tane anlattı. Özlüer, uygulamanın sanıldığı gibi deprem alanlarıyla sınırlı kalmayacağını, tüm Türkiye’ye yayılacağını, şu anda Hatay’ın bu işin laboratuvarı olduğunu söyledi.
Hatay ve Mersin’de rezerv alan meselesini çalışan Avukat Özlüer, Mengü’nün “rezerv iyi bir şey mi kötü bir şey mi?” sorusuna cevap verirken, 2023 Kasım ayında 6306 sayılı Afet Yasasında yapılan değişiklikle rezerv uygulamasının kentsel dönüşüm modeli olarak getirildiğini, önceden bir kentsel dönüşüm modeli olduğunu ama bu uygulamanın Türkiye’nin girdiği sermaye birikim bunalımıyla çok yakından ilişkili olduğunu anlatarak başladığı konuşmasında “Hatay merkezde, Malatya ve Adıyaman’da yaşanan deprem çok ciddi bir miktarda kentsel arazinin toplulaştırılmasına ve sermaye haline getirilmesine olanak sağladığı için bunun uygulama süreci başlatıldı. Hedef aslında bir kentsel dönüşüm rejimi hayata geçirmekten ziyade sermayenin elinde küçülen değeri artırabilecek bir süreci organize etmek, şekillendirmek. Bu uygulamanın Hatay’la sınırlı kalmayacağını Kasım ayında öngörmüş, yazmıştık” ifadelerini kullandı.
Yapılan yasal değişikliklerle rezerv alan uygulamasının Olağanüstü Hal Kanunu kapsamıyla birleştirilip yerel yönetimlerin tamamen devre dışı bırakıldığını, her yetkinin merkezi idareye geçtiğini anlatan Özlüer'e “Bunun Türkçesi şöyle: belediyeyi devre dışı bırakmak. Bakanlık geliyor diyor ki, benim bu işi hızlı yapmam lazım. Hatay’da rezerv alan ettim, buraya yeni bina yapacağım, diyor” diye konuşarak araya giren Mengü “Peki oradaki apartmanda oturan kat maliklerinin hakkı ne oluyor mesela?” sorusunu yöneltti. Özlüer buna cevaben “Rezerv alan yasası tam bir tabula rasa, yani boş bir sözleşme önünüze konuyor, bana güvenin, ben size bu yapıları yapacağım, diyor. Herhangi bir güvenceler sistemine dayalı kentsel dönüşüm modeli değil. Yani bunu birinci yılda da yapabilir üçüncü yılda mı yapar hatta imar haklarının transferi yoluyla orada size yapı verir mi vermez mi, bununla ilgili bir sınırlama veya taahhüt bulunmuyor. Mülkiyeti istiyor, ben size istediğim zaman belirli bir program dahilinde yapacağım ama ellerinde bir program yok. İhaleler bölünmüş durumda” şeklinde karşılık verdi.
Bu açıklama üzerine Mengü’nün şaşkınlık içerisinde “Bu baya mülkiyet hakkına aykırı değil mi? Mülkiyet hakkı anayasal hak değil mi?” diye tepki gösterdiği görüldü.
Özlüer, içinde yaşanan siyasal rejimin yurttaşların mülkiyet hakkını “parantez içine aldığını” belirtip, rezerv alan uygulamasının mülkiyet hakkını kullandırılamaz hale getirdiğini, sonuçlarının günbegün yaşandığını hatırlatıp, küçük mülk sahiplerinin arazilerini toplulaştırarak büyük bir kentsel arazi elde edilirken, anayasal düzeyde hakları korumanın tek yolunun toplulukların örgütlenmesi, kendi hakkını koruyacak düzeye sıçraması olduğunu vurguladı.
“Meselenin özü bir kentsel dönüşüm yapmak değil Türkiye’nin girdiği iktisadi ve siyasi bunalımı çeşitli ittifaklar yoluyla aşabilecek ve küçük mülk sahiplerinin elindeki varlıkları sermaye gruplarıyla paylaşarak yeni bir konsolidasyon rejimi inşa etmek. Bu ittifak bunu güvence altına almak için halkın elindeki son şeylere el konulması için sökün etmiş durumda” şeklinde sözlerine devam eden Özlüer, Hatay’da sürecin böyle işlediğini yapılacak evlerin kentsel alan olarak mı piyasa ilişkileri çerçevesinde finansal araç olarak mı kullanılacağının hiçbir güvencesinin olmadığının altını çizdi.
“6306’da rezerv alanlarda yapılaşmanın nasıl biçimleneceği yapılaşma olup olmayacağı bunun bir finansal kaynak olarak mı kullanılacağı yoksa yapılaşmayı mı açılacağına ilişkin bizi bağlayan yani hukuki olarak bir düzenleme yok. Önemli olan o arsanın piyasaya kazandırılması. Katı olan her şeyin buharlaşması ve finansal bir değer haline getirilmesi. Mülk sahiplerinin veya mal sahipleri veya kentte yaşayan insanlar, mal sahipleri bu sürecin dışında bırakılıyor. Bu toplumsal düzene kavuşturulduk, şu anda işleyiş bunun üzerine gerçekleşiyor” diye sözlerine devam eden Özlüer, Mengü’nün bu uygulamanın inşaat sektörünü kurtarma amaçlı olup olmadığını sorması üzerine ise şöyle dedi:
“Son 40 yılda sermaye birikiminin en önemli yapı taşlarından birisinin inşaat ikincisi madencilik. Madencilik ve enerji kamu kaynaklarının desteğiyle bugüne kadar güçlü geldi. İnşaat sektörünün piyasa koşullarında olgunlaştığını kabul ediyorduk. TOKİ ne zaman bu sürecin içine girdi ve bu belediyeler eliyle yürütülüyordu. Uzun bir dönem, yaklaşık 10 yıl böyle yürütüldü. Artık bu dönem kapatıldı özellikle yerel yönetim seçimlerinden sonra. Merkezi otorite yürütülecek, tek elden gidecek, bu işi yürüten inşaat müteahhitler ayakta kalacak veya kalamayacak.”
5403 sayılı Toprak Koruma Kanununda yapılan değişiklikle tarım arazilerinin kiralanması konusunda da açıklamalar yapan Özlüer, tarımda verimlilik gerekçe gösterilerek, 2 yıl ekilmeyen arazilerin sahibinden alınarak başkasına kiralanması uygulamasına değinirken, arazilerin düşük bedelle uluslararası şirketlerin ucuza kiralayabileceğini, uzun yıllar bu şirketlerin elinde kalabileceğini anlattı.
Yeni uygulamanın kiralayan açısından avantajlı olduğunu belirten Avukat Özlüer, küçük mülklerin hem şehirde hem kırsalda büyük şirketlerin eline geçeceği bir düzene gidildiğini, bunun deprem illeriyle değil tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde genişleyeceğini, belediyelerin çöp toplamadan başka işlevinin kalmayacağını, Hatay’ın bunun laboratuvarı olduğunu, İzmir Tire’de de uygulamaya geçileceği, Manisa’da bir alan ilan edildiğini, bu uygulamaları yaparken de pazarlama stratejisinin sanki sadece kötü evler yıkılıp yeni modern evlere kavuşulacakmış gibi yapıldığını ama bunun hiçbir güvencesinin yazılı olarak verilmediğini, günün sonunda kaybedenin küçük mülk sahipleri olacağını belirten ifadeler kullandı.
Gazeteci Nevşin Mengü ile Avukat Fevzi Özlüer’in görüşmesinin tamamını şu linkten izleyebilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=7wm7Kea9u6A
malatyahaber.com
KAPAK FOTO: Malatya'da deprem sonrası imarda, en başta rantı çok yüksek olan kent merkezi çevresindeki birçok bölge ‘rezerv alan’ kapsamına alınmış, bunlardan biri de Atatürk (Kışla) ve Fuzuli Caddeleri ile Saray Mahallesi olmuştu.