SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Türk Müziğinin Unutulmaz Yorumcusu, Sanat Güneşi: Zeki Müren

Türk Müziğinin Unutulmaz Yorumcusu, Sanat Güneşi: Zeki Müren
A- A+ PAYLAŞ

Yaşamı boyunca 600'ü aşkın plak ve kaset dolduran, gösterişli ve ilgi uyandıran kostümleriyle de hayranlarının beğenisini kazanan Müren, "Sanat Güneşi" olarak Türk toplumunun hafızasında yer edindi.

Sanata katkılarından dolayı 1991'de "Devlet sanatçısı" unvanıyla ödüllendirilen, Türk müziğinin unutulmaz yorumcusu Zeki Müren'in vefatının üzerinden 28 yıl geçti.

Tarzı ve farklı sesiyle yaşadığı döneme damga vuran ve bugün dahi büyük bir hayran kitlesine sahip olan besteci, söz yazarı, yorumcu ve oyuncu Müren, Kuzey Makedonya Üsküp'ten Bursa'ya göç eden Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak 6 Aralık 1931'de dünyaya geldi.

Müren, ilk musiki nağmelerini sesinin güzelliğiyle tanınan dedesi Şehadet Camisi müezzini ve hafız, Bıçkıcı Mehmet Efendi'den duyarak, 3 yaşında şarkı söylemeye başladı.

Annesinin yardımıyla 5 yaşında alfabeyi öğrenen sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Bursa'da tamamladı. Yeteneği henüz ilk okuldayken öğretmenleri tarafından fark edilen Müren, ilkokulda bir piyeste çoban rolünü canlandırdı.

"Zehretme hayatı bana cananım" eserini, 18 yaşındayken kaleme aldı

Zeki Müren, yaptığı bir açıklamada, henüz çocukken evinin bahçesindeki sardunyalı havuzun başında mahalleli için sahne almaya başladığını aktararak, şunları söylemişti:

"Ortapazar Caddesi'ne her yaz çadır tiyatroları gelir, boş arsalardan birine kurulurdu. Bayılırdım o çadır tiyatrolarına. Babama hep yalvarırdım, 'Ne olur önden bilet al.' diye. Benim hatırım için evdekiler iki gecede bir çadır tiyatrosuna taşınırdı. Sahneye önce bir saz heyeti çıkardı. Ardından şarkıcılar sırayla sahne alırdı. Oturduğum yerden onlarla birlikte mırıldanır, şarkılar söylerdim. Hele hele çadırın assolisti çıktığı zaman nefesim kesilirdi, heyecandan yerimde duramazdım. Sahne kokusunu ilk defa çadır tiyatrosundaki şarkıcıları izlerken hissettim. Ne garip bir kokuydu o. Şarkıcıların süründükleri esans, yaptıkları makyaj, hatta sahnenin arkasındaki tuvaletten yayılan koku! Bu rutubetli kokuyu ciğerlerimin ta derinliklerine kadar teneffüs ederdim. Ben o günlerde koyu bir Müzeyyen Senar hayranıydım. Müzeyyen Hanım'ın evimizde her plağı vardı. Okul dönüşü o plakları dinler, sonra ilk dersleri almaya başladığım Bursalı tambur üstadı İzzet Gerçeker Beyefendi ile Müzeyyen Hanım'ın şarkılarını birlikte geçerdik."

Ortaokulu Tophane 2. Ortaokulunda okuyan sanatçı, 1946'da yatılı okuduğu İstanbul Boğaziçi Lisesini birincilikle bitirdi.

Usta sanatçı, "Zehretme hayatı bana cananım, Elemlerle doldu benim her anım, Kederimle yanıp sönse de canım, İnan ki ben sana yine hayranım." adlı acemkürdi makamındaki ilk eserini 1949'da Bursa'da kaleme aldı. Eser, Suzan Güven tarafından TRT radyosunda seslendirildikten sonra dikkati çekti.

Boğaziçi Lisesi'nde müzik dersleri veren bestekar Şerif İçli ve Kadri Şençalar'ın derslerini takip eden Müren, lise son sınıftayken Şükrü Tunar'ın "Bir Muhabbet Kuşu" adlı eseriyle ilk plağını doldurdu.

İlk canlı radyo konserini 1951'de verdi

Edebiyat ve resim sanatına da ilgi duyan Müren, ünlü yönetmen Arşavir Alyanak'ın babası Agopos Efendi ile Udi Krikor'dan da dersler alarak musiki eğitimini sürdürdü.

Usta sanatçı, olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle vererek, 1950'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisine (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) girdi. Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden birincilikle mezun olan Müren, öğrencilik yıllarında başladığı desen çalışmalarını, pek çok kez açtığı sergilerle sanatseverlerin beğenisine sundu.

Zeki Müren, üniversiteye girdiği yıl, 186 adayın katıldığı, TRT İstanbul Radyosu solistlik sınavını birincilikle kazandı.

İstanbul Radyosunda 1 Ocak 1951'de, ilk canlı radyo konserini veren sanatçıya, saz ekibi olarak Hakkı Derman, Serif İçli, Şükrü Tunar, Refik Fersan ve Necdet Gezen eşlik etti.

Müren, başarılı geçen ilk konserin ardından birçoğu canlı olmak üzere 15 yıl konser verdi. Sahneye çıktığı ilk dönemden itibaren şöhret basamaklarını hızla tırmanan sanatçı, popüler kültürün önemli bir unsuru haline geldi.

"Beklenen Şarkı" filmi gişe rekorları kırdı

Sanatçı 1954'te "Beklenen Şarkı" müzikal filmiyle ilk kez sinemada göründü. Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni ve ilk kadın yıldızı Cahide Sonku ile başrolü paylaşan Müren'in 10 bestesi de filmde yer aldı. Film, sanatçıyı görmek isteyenlerin ilgisi sonucu gişe rekorları kırdı.

Türk sinemasında 17 filmde başrol oynayan sanatçı, sektörde en yüksek rakamlı sözleşmelere imza attı, 1955'te Arena Tiyatrosu'nun "Çay ve Sempati" adlı oyununda da başrol oynadı.

Müren'in oynadığı filmlere, "Berduş", "Hayat Bazen Tatlıdır", "Altın Kafes", "Bir Yaz Yağmuru" gibi, genellikle kendi bestelerinin adı verildi.

Dönemin en popüler, aranılan sesi ve yüzü olan usta sanatçı, ilk sahne konserini 26 Mayıs 1955'te verdi. Sanatçı, aynı yıl "Manolyam" şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı.

Sanatçı, 1954'te ilk gazino deneyimini İzmir Fuarı'ndaki Açıkhava Tiyatrosu'nda yaşadı. Ardından Batı Anadolu turnesi gerçekleştirdi ve konserlerini gazinolarda vermeye başladı.

Royal Albert Hall'da konser veren ilk Türk sanatçı

Zeki Müren, gördüğü ulusal ilginin yanında uluslararası alanda da dikkati çekerek, 1976'da Londra'daki Royal Albert Hall'da konser verdi ve bu salonda sahne alan ilk Türk sanatçı oldu.

Sanatçı, askerliğini 1957-1958'de yedek subay olarak Ankara Piyade Okulu, İstanbul Harbiye Temsil Bürosu ve Çankırı'da tamamladı.

Kendine ait gösterişli ve ilgi uyandıran kostümleriyle de hayranlarının beğenisini kazanan ve "Sanat Güneşi" olarak Türk toplumunun hafızasında yer edinen Müren, Maksim Gazinosu sahnelerinde, aralıksız 11 yıl Behiye Aksoy ile dönüşümlü sahne aldı.

Ses sanatçılığının yanında, sahne giysilerine yansıttığı kişisel bir imajı bulunan sanatçı, Güzel Sanatlar Akademisi'nde edindiği sanat ve tasarım konusundaki uzman bakış açısıyla oluşturduğu imajını yaşamı boyunca korudu.

Müren, 1965'te İstanbul'da Olgunlaştırma Enstitüsünde, Ankara'da Fransız Kültür Derneğinde, İzmir'de Yumru Galerisi’nde resimleri, serbest çalışmaları ve kumaş desenlerinden oluşan bir sergi açtı. Desenlerinden bazıları halı ve kilim olarak dokundu. 1970'li yıllarda ise bu sergideki çalışmalarının yer aldığı tabloları gazino sahnesinin fonuna astırarak dekor olarak kullandı.

Yaşamı boyunca 600'ü aşkın plak ve kaset dolduran sanatçı, 1991'de "Devlet sanatçısı" seçildi. "Şimdi Uzaklardasın", "Manolyam", "Bir Demet Yasemen", "Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin" ve "Elbet Bir Gün Buluşacağız" gibi birçok sevilen esere imza atan Müren, aynı zamanda kurallı şekilde Türkçe konuşmaya özen göstermesiyle biliniyordu.

Sanatın birçok alanında başarılı yapıtlar verdi

Sanatın birçok alanında başarılı yapıtlar veren Müren, farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği, "Bıldırcın Yağmuru" adlı eserini 1965'te kitap ve kaset olarak hayranlarının beğenisine sundu.

Zeki Müren, 1980'de Kuşadası'nda kalp spazmı, ardından da 1983'te Paris'te kalp krizi geçirdi. Sahnelerden uzaklaşarak Bodrum'a yerleşen sanatçı, son konserini ise 1984'te geliri antik tiyatronun restorasyonuna harcanmak üzere, Bodrum Kalesi'nde verdi.

Mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfına bağışlayan usta sanatçı, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı ve Muazzez Ersoy'la düetlerin yer alacağı 7 şarkıdan oluşan yeni kasetini tamamlayamadan, TRT'nin İzmir Radyosu Stüdyolarındaki canlı yayında, 24 Eylül 1996'da kalp yetmezliği sonucu hayatını kaybetti.

Sanatçının cenazesi, Bursa Emir Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Birçok ödülün sahibi oldu

Birçok kurum ve kuruluş tarafından yüzlerce ödüle değer görülen Müren'in Bodrum'daki evi, vefatından sonra Kültür ve Turizm Bakanlığınca müzeye dönüştürüldü.

Zeki Müren'in vefatının ardından oluşturulan Türk Eğitim Vakfı (TEV) Zeki Müren Fonu'ndan birçok öğrenciye burs sağlanıyor.

TEV ve TSK Mehmetçik Vakfı tarafından 2002'de Bursa'da sanat üzerine eğitimler verilen Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi yaptırıldı.

Sanatçının albümlerinden bazıları şöyle:

"Senede Bir Gün" (1970), "Pırlanta 1" (1973), "Pırlanta 2" (1973), "Pırlanta 3" (1973), "Pırlanta 4" (1973), "Hatıra" (1973), "Anılarım" (1974), "Mücevher" (1975), "Güneşin Oğlu" (1976), "Nazar Boncuğu" (1977), "Zirvedeki" (1977), "Sükse" (1978), "Kahır Mektubu" (1981), "Eskimeyen Dost" (1982), "Hayat Öpücüğü" (1984), "Masal" (1985), "Helal Olsun" (1986), "Aşk Kurbanı" (1987), "Gözlerin Doğuyor Gecelerime" (1988), "Ayrılık İşte (1989), "Karanlıklar Güneşi" (1989), "Şarkılar" (1989)", "Dilek Çeşmesi" (1989), "Bir Tatlı Tebessüm" (1990), "Doruktaki Nağmeler" (1991), "Sorma" (1992)."

İstanbul, AA

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız