Kurban Bayramı öncesi bir toplantı için ABD’ye giden ve son olarak bulundukları New York şehrini etkisi altına alan Sandy Kasırgası nedeniyle uçak seferlerinin iptal edilmesi yüzünden Türkiye’ye dönemeyen ve bir süre mahsur kalan İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı başkanı Prof.Dr. Ramazan Özdemir, kasırganın etkisini azaltması ve seferlerin başlamasıyla birlikte Türkiye’ye dönmek üzere 1 Kasım Perşembe günü ABD’den ayrıldı. Prof.Dr. Özdemir ve beraber seyahat ettiği meslektaşı Prof.Dr. Hasan Pekdemir, aynı gece İstanbul'a geldiler.
Prof.Dr. Özdemir, ABD’den hareketinden önce New York ve Sandy Kasırgası ile ilgili izlenimlerini malatyahaber.com’a yazdı.
İşte Prof.Dr.Ramazan Özdemir’in ABD izlenimleri:
23-27 Ekim tarihleri arasında TCT (Trans Catheter Terapetics, ABD Girişimsel Kardiyoloji Kongresi) için ABD Miami şehrine ve ardından 2 günlük gezi için New York’a geçtik. Ben ve beraberimde Prof. Dr. Hasan Pekdemir olmak üzere 2 gün New York’u gezdik ve gerçekten çok etkilendik.
New York finansın başkenti, Manhattan Wall Street dünya ekonomisini yönlendiriyor, sanatın başkenti Broadway müzikalleri, tiyatrolarıyla, sanat müzeleriyle, metropolitan müzesiyle, bilimin başkenti Public Liberty dünyanın en büyük kütüphanelerinden, dünya politikalarına yön veriyor, Birleşmiş Milletler merkezi burada yer alıyor. CBS, abc, NBC TV kanallarının merkezi bu şehirde, alışverişin başkenti. Çok büyük alışveriş merkezleri şehrin dışında olmakla birlikte şehir içinde de kolaylıkla ulaşılacak yerler var.
Öncelikle bu şehirle ilgili izlenimlerimi söylemek isterim. 20 milyon kadar kalabalık nüfusu ve yılda 40 milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği bir şehir New York. Yoğun iş merkezlerinin bulunduğu devasa gökdelenler ve yoğun bir alanda aşırı nüfusa rağmen mükemmel bir şehir planı, geniş bulvarlar ve altyapı, akıcı trafik, hızlı işleyen metro ve belediye otobüsleri etkilenmemek mümkün değil. Beni şaşırtan metro (1904’te ilk sefere başlamış) sisteminin ve altyapının 1900'lü yılların başlarında tamamlanmış olması ve bu altyapının 21. yüzyıla dahi hitap ediyor olmasıydı. Ayrıca şehrin ve gökdelenlerin tam ortasında devasa, herkesin rahatça kullandığı, insanların spor yaptığı, dinlendiği ve içinde göllerin, top sahalarının, buz patenlerinin olduğu alabildiğine doğal hayatın korunduğu gökdelenler arasında şehrin akciğeri konumunda bir şehir büyüklüğünde Central Park (1858’de açılmış) yer almaktaydı. İşin ilginç tarafı Central Park adını verdikleri bu parkın içinde küçük birkaç seyyar kafe dışında kafe, restoran gibi yapıların olmamasıydı.
Empire State Bulding’in (1931 yapılmış) 102. katından şehre baktığımızda, şehir planı tam anlamıyla etkileyiciydi. Sanki tüm ana bulvarlar ve caddeler cetvelle çizilmişti. Ana bulvar ve caddenin birinde baktığınızda şehrin bir ucundan diğer ucunu görebiliyorsunuz. Trafikte bir cadde de ya da bulvarda tıkanma var ise hemen diğer paralel caddede trafik akmaya devam ediyor ve size sayısız alternatifler sunuyordu. Bizim alışkın olduğumuz alt geçitler yok ya da ben görmedim! Trafik ışıkları yoğun kullanılıyor ve sanırım alt geçide gerek de yok, zira çok sayıda alternatif yollar var ve asla trafikte sıkışıklık olmuyor. Yolları arasında refüj denilen ağaçların ekildiği büyük boşluklarda yok ve nedense bunu hep Türkiye’de görüyorum.
Özgürlük Anıtı (1886) sanki New York’a geldiğinizde mutlaka gitmek zorunda olduğunuz bir yer. Binlerce insan birbirini eze eze gemiciklerle oraya taşınıyor ve kişi başı yanlış hatırlamıyorsam 15 doların üzerinde. Empire State binası için de aynı. Aslında bu durum bana İstanbul’u hatırlattı, neden biz Kız Kulesi’ni ve Galata’yı bu şekliyle pazarlayamıyoruz. Mutlaka yapılıyordur ama yetersiz bence. Ve yine yüzlerce gökdelen arasında kalan birkaç tarihi bina o kadar güzel korunmuş ki kıskanmamak elde değil.
Şehrin bir başka yanı, Harlem bölgesi, burada yoksulluk kendini hissettiriyor, genellikle Afrika kökenli Amerikalı ve fakir kesmin yoğun yaşadığı bir bölge. Gördüğüm kadarıyla bölgede iyileştirme yapılmış ve bölge koruma altına alınmış, zira turist otobüslerinin uğrak yerlerinden birisi de bu bölge. Gerçektende Malcom X bulvarından geçerken sanki Malcom’un sesini duyar gibisiniz.
Bir de Muhammed Ali Clay ve Mike Tyson gibi dünya şampiyonu boksörlerin çıktığı karşı taraf, Brooklyn bölgesi var. Bu bölgede yine az gelişmiş gelir düzeyi daha düşük insanların yaşadığı bir bölge.
Bu şehri Türkler çok seviyor galiba! Çünkü adım başı bir Türk’e rastlıyorsunuz, kaldığımız otelde de çok sayıda Türk vardı. Anladığım kadarıyla özellikle İstanbul’dan hafta sonları için özel alış veriş seferleri düzenleniyormuş.
Polisleri de dikkatimi çekti; her yerdeler, saygılı, ilgili, diğer insanları rahatsız etmediğiniz sürece size ve doğal yaşantıya asla karışmıyorlar. Suç oranı yüksek olduğu için bu kadar yoğun şekilde bulunuyorlarmış.
2 günlük New York gezisi sonrası tam dönüş yolundayken kasırga nedeniyle uçuşlarımız iptal edildi. 3 gün New York’ta Sandy Kasırgası’nı yaşadık. New York ve yakın sahil kesimleri aşırı etkilendi. Bizim bulunduğumuz Manhattan’ın sahil kısmı ve en yüksek gökdelenlerin bulunduğu kesimde elektrikler kesildi. Tüm metro sistemi iptal edildi. Kara, deniz ve hava ulaşımları iptal edildi, köprüler, tüneller, hava alanları, alışveriş merkezleri, central park kapatıldı. Fırtına kendini hissettirdi, metroları su bastı, özellikle kıyı şeridinde büyük hasarlar oluştu. Ancak şehir çok hazırlıklı olduğundan bir panik havası yoktu. Bizim otelin karşısında yapılmakta olan 90 katlı bir gökdelenin inşaat iskelesinin vinç sistemi rüzgar nedeniyle kopma aşamasında çökmüştü ve otelin ön kısmındaki tüm caddeler trafiğe kapatıldı. Central Park’ta birçok ağacın kökten devrildiğini gördük. Son 30 yılın en büyük kasırgası olduğu söylenmesine rağmen şehirde bir karmaşa görmedik. Nedeni herhalde iyi bir alt yapı ve kriz yönetimiyle bir kargaşa yaşanmamıştı.
Allah kimseye afet göstermesin, ama tedbirini de elden bırakmamalıyız, iyi bir şehircilik alt yapısı ve organizasyonla afetler de en az zararla geçirilecektir.
FOTOĞRAFLAR: Ramazan ÖZDEMİR