NİYAZİ DOĞAN
dogannd@gmail.com
Pervasızca bütün bir Malatya’ya Mersedes Kadir muamelesi yapıyorlar.
Âlemi kör / milleti sersem zannediyorlar.
Gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorlar…
Aziz Nesin’e kızıp küfrediyorlar ama, Aziz Nesin’in verdiği oranı % 100’e yükseltir pervasızlıkla konuşuyorlar…
Zekâmızla alay ediyorlar.
…
NATO kamuflajı altında İsrail’in güvenliği için İran’a karşı Malatya’da / Kürecik’de konuşlandırılacak Füze Kalkanı Sistemi’ne dair yazmayı planlıyordum günlerdir.
Bugün / yarın / Kürecik’teki protesto mitinginden önce / sonra derken tembelliğe övgü babında bugünlere geldik.
Ama bardağı taşıran damlaya ihtiyacım varmış demek ki…
Bardağı taşıran damla, çok matah bir icraata imza atmış gibi, birbiri ile yarışarak ve birbirinden gizli açıklama yaparak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Malatya’ya kurulacak Amerikan Radarı’nın sağlığımıza faydalarını anlatan AKP’nin 3 Malatya Milletvekili, Mustafa Şahin, Öznur Çalık ve Cemal Akın’dan geldi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ziyaret etmişler. Sayın bakandan radar üssünden elde edilecek istihbaratın İsrail’le paylaşılmayacağına dair güvence almışlar.
Zannedersiniz ki, Kürecik’teki radarla izlenecek İran İslam Cumhuriyeti’ni İsrail’e ispiyonlamak ya da ispiyonlamamak kararı Ahmet Davutoğlu ya da AKP hükümetinin inisiyatifinde.
Ha bir de Füze Kalkanı’nın komutası Türkiye’de olacakmış… Yersen….
…
Ahmet Davutoğlu.
Komşularla Sıfır Sorun Fantezisi’nin sahibi.
Kendi teorisi 6 ayda yine kendisi tarafından çökertilen / iflas ettirilen Ahmet Hoca.
Cahiliye döneminin putperestlerini hatırlıyorum biranda.
Hamurdan put yapıp, tapınma ihtiyacını giderdikten sonra, putunu yiyen cahiliye döneminin aymazları belleğimde canlanıyor.
İçerikten bağımsız, metodolojik / teknik bir kıyaslama benimkisi. Din yerine AKP’yi ikame etme gafletinde olan kesin inançlılar hemen öfkelerini kusmaya kalkmasın.
Komşularla Sıfır Sorun Teorisi Ahmet Davutoğlu tarafından üretilen, uluslararası ilişkilerde ise anlamlı bir karşılığı olmayan bir puttu. Putlaştırma sürecinin mimarı ise demokrasi ve özgürlük nutukları ile memleketi tek tip insan cehennemi yapmak / cennet ülkeyi cinnet ülkeye dönüştürmek yolunda şehvetle mücadele eden AKP Medyası’ydı.
AKP bir yılı aşkın bu putu kaldıraç olarak kullanıp Suriye ile kardeş, İran’la müttefik, Ermenistan ve Yunanistan ile bahar havası tadında komşuluk hukuku yarattı.
Hani filmlerde olur ya… Zamanı biraz akıtmak gerekir. Kamera belirli bir periyot sonrasına odaklanacaktır. Perdede şöyle bir yazı belirir: One Year Later…
Yani 1 yıl sonra…
Ermenistan’la ilişkiler çok daha kötüye gitmiştir. Azerbaycan’dan gizlenen protokoller deşifre edilmiş, Başbakan Erdoğan apar topar Bakü’ye gitmek zorunda kalmış, Azerbaycan Milli Meclisi’nde milletvekillerine hitap ederek Ermenistan’la yapılan protokollerin geçerliliğini kesin bir dille Azeri topraklarının Ermeni işgalinden arındırılması şartına bağlı olduğunu söylemek zorunda kalmıştır… Yani protokoller çökmüştür.
Yunanistan’la Yunan ekonomisinin sefilleri oynadığı, diz çöktüğü bir dönemde bile, 50 yıl öncesinden bugüne devredilen sorunlarda bir adım olsun ilerleme olmamıştır. Bir arpa boyu ilerleme olmuş ise de bu ilerleme Türkiye’nin gerilemesi ile kayda geçmiştir.
Libya / Suriye…
Amerika’nın / Fransa’nın / İtalya’nın İran’ı bölgede yalnızlaştırarak hizaya getirmek ve bir damla petrol için yarattığı kan banyosunu bize Arap Baharı diye yutturmaya kalkıştılar.
Batı medyasının imal ettiği / kavramsallaştırdığı Arap Baharı kavramının üzerine aşkla atladı Ahmet Davutoğlu…
Kendi coğrafyasına bu kadar oryantalist bir kavramın kıskacında yaklaşan bir başka bakan olmuş mudur?
Hani şu Başbakan Erdoğan’ın ‘Monşerler’ hitabıyla kendi değerlerine yabancılaştığını ileri sürdüğü cumhuriyetin geleneksel diplomat mimarisi içinde bile oryantalizm hastalığı bu derece kronikleşmiş midir?
Başbakan Erdoğan, önceki gün vahşice öldürüldüğüne ilişkin görüntüler yayınlanan Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin elinden çok uzak bir tarihte değil, Kasım 2010’da ‘İnsan Hakları Ödülü’ aldı. Mayıs 2011’de ise Erdoğan ve Davutoğlu için Kaddafi bir katildi. Egemen bir ülkenin içişlerine uluslararası hukuk yok sayılarak müdahale edildi AKP hükümeti tarafından. Çünkü silah tüccarlarının ve petrol baronlarının emir eri Hüseyin Obama böyle buyurmuştu bizimkilere…
Beşar Esad, 6 ay önce kardeşti. Ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılacaktı / vizeler karşılıklı kaldırılmıştı. Şimdi kalleş oldu AKP Hükümeti’nin gözünde.
Komşularla Sıfır Sorun Fantezisi’nin patentini elinde bulunduran Davutoğlu, Mehmet Ali Birand’ın programında Suriye’ye neredeyse savaş ilan edecek. Çünkü böyle buyuruyor Hüseyin Obama. Çünkü böyle gerektiriyor Amerikan derin devletinin çıkarları ve İsrail’in güvenlik paranoyası…
Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu, Esad için ‘Halkına zulmedenle işimiz olmaz’ diyor.
Peki, Esad’a, Kaddafi’ye dayılanan AKP hükümeti;
Amerika emperyalizmi yanıbaşımızdaki Irak’ta 1 milyon 250 bin Müslümanı vahşice öldürürken / yıllarca coğrafyamızda kan içiciliğini sürdürürken / binlerce Müslüman kadına tecavüz ederken o aşağılık Amerikan askerleri…
Ne yaptı?
Sustular…
Sadece susmakla mı yetindiler? Hayır. Keşke sadece sussalardı. Zulme suskun ve seyirci kalmaya ilave olarak bu topraklardaki Amerikan üslerinden kalkan işgalci kuvvet uçaklarının Irak’a / Müslüman coğrafyaya / Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu topraklara tonlarca bomba yağdırmasına izin verdiler.
Katil Amerika’ydı / katledilen 1 milyon 250 bin Iraklı Müslüman / katile iktidarlarının devamı için yardım ve yataklık edenler ise bugün ‘Zulmedenle işimiz olmaz’ diyen mücahitlerimizdi…
Utanma duygusunu portmantoya asarak bir de gidip yardım ve yataklık yaptıkları Amerika’nın bomba yağdırdığı, harabe haline getirdiği Hz. Ali’nin Türbesi’ni ziyaret ettiler Necef’te… Yüzleri kızarmadan Hz. Ali’nin huzuruna çıkma cesareti gösterdiler. Bu riyakârlık karşısında Sevgili oğlu Hz. Hüseyin Kerbela’da katledilirken, ahiret yurdundaki Büyük İmam bu kadar acı çekmiş midir?
Iraklı savunmasız kadın ve çocuklar işgal sırasında canlarını ve namuslarını korumak için Hz. Ali Türbesi’ne sığınmıştı hani… İşgalci de olsa kutsal mekânlara saldırıp buraya sığınan savunmasız sivilleri katledecek kadar insanlıktan çıkmış olamazlar düşünüyorlardı safça… İşgalcinin en önemli özelliğinin insani değerlerden bütünüyle arındırıldığını unutarak…
Hadi Amerika bizim mücahitlerin ağababası pozisyonunda, ağababalarına dayılanmaları eşyanın tabiatına aykırıdır diyelim.
Peki, kendi ülkesinde, Darfur’da 200 bin kişinin öldürülmesinden ve iki buçuk milyon insanın bölgeyi terk etmesinden sorumlu tutulduğu için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı verdiği Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i neden pamuklara sarıp el üstünde tutuyorsunuz?
Adam, kendi ülkesinin dışında sadece bir ülkeyi ziyaret edebiliyordu. O ülke ise ‘Halkına zulmedenle işimiz olmaz’ diyerek Amerikan gazı ile neredeyse Suriye’ye savaş ilan etmeye hazırlanan mücahitlerin (!) yönettiği Türkiye’ydi…
Yeniden bugüne dönersek;
Güneydoğu’da hemen hergün 3-5-10-24 canın toprağa düştüğü bir dönemde Ortadoğu’ya nizam vermeye çalıştığımız bu süreçle eş zamanlı olarak Ortadoğu’daki Amerikan jandarmalığının yan etkilerini absorbe etmek için ise İsrail’e karşı kartondan kaplan tarzı bir politika geliştirildi.
Sahte / iki yüzlü / riyakar / İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir politika.
İsrail’e sıfır zarar veriyor. Hatta İsrail’in işine yarıyor.
Tam anlamıyla sahte bir kahramanlık.
Büyük patron tarafından kontrol edilen bir kükreme / kontrollü sahte bir gerilim politikası.
Libya ve Suriye’deki Amerikan taşeronluğunun üzerine siyah bir şal örtülüyor böylelikle.
9 canımıza karşılık İsrail’e kuru bir özür bile dilettirilemiyor.
Mavi Marmara katliamı ustalıkla unutturuluyor.
Ne de olsa ustalık dönemine girmiştik değil mi?
İsrail’den 19 Yaşındaki Furkan Doğan’ın kanının hesabını soramadılar. Ama seçim mitinglerinde üç-beş oy için o gencecik fidanın, mazlum Gazze halkı için hayatını feda eden Furkan Doğan’ın adını meze yapmaktan da asla hicap duymadılar…
…
Hay Allah, bakar mısınız konuyu nasıl da dağıttık.
İsrail’in güvenliği için, bugün Türkiye’yi yöneten AKP kadrolarının gençlik yıllarındaki idolü Ayetullah Humeyni’nin İran İslam Cumhuriyeti’ni düşman pozisyonuna alıp, Malatya’nın da güvenliğini İsrail’e ipotek eden Füze Kalkanı Sistemi (Radar) konusunda 3 Malatya milletvekilinin Dışişleri Bakanı’nı ziyaretini ve bu ziyaretten sonra yaptıkları yüz karası açıklamadan hareketle AKP’nin Radar Mücahitleri’ni irdeleyecektik oysa.
Neyse, asıl konumuza dönelim öyleyse.
Manzara şu: 3 AKP Malatya Milletvekili Hariciye Vekilimizin makamında sıralanmışlar. Kıdemli vekil Öznur Çalık Davutoğlu’na en yakın konumda, sağında, yeni vekiller Mustafa Şahin ve Cemal Akın solunda, objektiflere mutlu / mes’ud poz veriyorlar.
Zannedersiniz ki Hayırda Yarış Cemiyeti’nin üyeleri ya da Huzur Sitesi sakinleri hayırlı bir iş için bir araya gelmişler…
Oysa, sözde İran tehdidine karşı İsrail’in güvenliğini sağlamak için Türkiye’nin / Malatya’nın / Akçadağ’ın / Kürecik’in güvenliğinin rehin bırakılmasının kutlaması yapılıyor adeta.
Füze Kalkanı Sistemi’nin (Radar) kurulacağı kentin milletvekilleri ve Hariciye Nazırımız, yalan rüzgarı deyimine rahmet okutacak propaganda cümleleri ile konuşuyorlar.
Yüzyıllarca barış içinde yaşadığımızı komşumuz İran’ı düşman, İsrail’i korunması gereken dost olarak tanımlayan Füze Kalkanı Radarı’nın faydaları üzerine Gobbelsvari nutuklar atıyorlar.
Pervasızca bütün bir Malatya’ya Mersedes Kadir muamelesi yapıyorlar.
Gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorlar…
Yineliyorum, zekâmızla alay ediyorlar.
Cemal Akın ve Öznur Çalık’ı anlıyorum. Onların kıblesi pragmatizm. Dönemsel rüzgarlar ne yöne eserse politik kıblelerini o yöne çevirmelerinde şaşırtıcı hiçbir unsur yok her iki vekilin.
Peki ömrünü ‘dava’ için geçirmiş Mustafa Şahin’e ne oluyor da, Amerika tarafından Kürecik’e yerleştirilecek olan ve biricik işlevi İran İslam Cumhuriyeti’ni, bir bütün olarak İslam Coğrafyası’ndaki her adımı Amerika ve İsrail’e ispiyonlamak olan, kumanda merkezi de Almanya’da kurulan Füze Kalkanı Sistemi’ni bu kadar ateşli savunma ihtiyacı hissediyor.
İşte bunu anlamak mümkün değil.
Hayatı boyunca dünyadaki her kötülüğün altında Amerika ve İsrail’i arayanların dünyevi bir iktidarın paçasına tutunmakla birlikte, bir anda Amerikan emperyalizmi ile kirli / işbirlikçi / ihanet soslu bir aşk yaşamayı bize küreselleşmenin ve Türkiye’nin çıkarları ambalajı ile sunmaları ne kadar da utanç vericidir.
Burada sözüm elbette sadece Mustafa Şahin’e değil…
28 Şubat’ın evcilleştirdiği, Amerikan tapınmacılığına kaymak konusunda birbiri ile yarışan / İslam’ın ekonomipolitiğini ihale almak / yolsuzluk yapmak konusunda ustalaşmak / tağuti devletin teşviklerini bölüşmek / sebepsiz zenginleşme ile elde edilen kirli varlıkla irite edici bir para harcama kültürü oluşturmak yolunda ilerlemeye katkı sunan herkesedir sözüm.
Nedir Allah aşkına 28 Şubat’ın sisteme entegre ettiği / muhalif kimliğini lümpenleştirdiği İslamcılar’ın Amerika ve NATO aşkı…
Yoksa psikolojik bir irdeleme yapmak zorunda mıyız?
Eğer psikolojik kökenlere içsel bir yolculuk sözkonusu ise, psikologlar bu tür vakaları kişinin kendi geçmişine saldırması ile izah ediyor durumsallık analizlerinde.
İnsan neden kendi ideolojik geçmişine saldırma ihtiyacı hisseder / neden ömrünü adadığı davanın düşmanı aktörlerle kol kola girerek düşünsel / eylemsel geçmişine ihanet etmeyi göze alır?
Patolojik / zavallı / hayal kırıcı bir gerçeklikle karşı karşıyayız sanırım.
İhsan Eliaçık’ın literatüre kazandırdığı ‘Abdestli Kapitalizm’ kavramındaki derin çelişki bile durumu izah etmek konusunda kifayetsiz kalıyor artık.
…
AKP Malatya Milletvekili Mustafa Şahin İran’ı düşman, İsrail’i dost ülke olarak tanımlayan / elde edilecek istihbaratı da İsrail’in emrine amade kılacak Kürecik Füze Kalkanı Radar Üssü’nü nasıl da cansiperane savunuyor.
Amerikan radarına karşı çıkmayı ülkeye / millete ihanet olarak tefsir edecek neredeyse.
Sayın vekilin açıklamasında Amerikan radarına muhalefet edenler hakaret sınırına varan öfke dalgaları ile darbeleniyor. Açıklamada ‘Aşağılık’ nitelemesi dahil olmak üzere her tür güzelleme (!) mevcut… Seç beğen al...
Ama çok daha vahimi, Mustafa Şahin gerçeklerle ilişkimizi kesmek için propaganda yapıyor.
Öylesine ateşli / öylesine coşkulu / öylesine korku salıcı bir propaganda ki, Peygamber Efendimize yapılan karikatürlü saldırıyı ‘Fikir özgürlüğü’ kapsamında değerlendirip Danimarka Başbakanı iken ülkesindeki bu alçakça tutumu kınamayan NATO Genel Sekreteri Rasmussen bile bu denli radar savunuculuğuna soyunmadı bugüne kadar.
Kürecik’e konuşlanacak radarın birincil işlevi İsrail’in güvenliğini sağlamak / İran’ı Amerika, İsrail istihbaratının kıskacında tutmak…
Radarın bu işlevi Amerika dışişleri ve savunma bürokrasisi tarafından resmen açıklanmasına / Amerikan medyasında bu bilgiyi teyit eden sayısız resmi açıklama yayınlanmasına karşın Mustafa Şahin ‘Tamamen Türkiye’nin ve Nato’nun çıkarları doğrultusunda yapılan bir çalışmadır’ sözleri ile gerçeklerle bağımızı kesmek için atağa geçiyor.
Yersen… Yemedik / Yemeyeceğiz.
Füze Kalkanı Sistemi konusundaki en kritik tartışma kuşkusuz Kürecik Radar Üssü’nde elde edilecek istihbaratın İran’ın aleyhinde olmak üzere İsrail’le paylaşılması gerçeğinden kaynaklanıyor..
Mustafa Şahin, Radar Üssü’nde elde edilecek istihbaratın kesinlikle İsrail’le paylaşılmayacağını sarsılmaz bir imanla ifade ediyor.
Külliyen yalan. Gerçek bunun tam tersi.
Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesi’ndeki deyim ile ‘Güneşi ceketin astarı içinde kaybetme’ girişiminden başka bir değeri yok bu sözlerin.
Amerikan / NATO ve İsrail yayılmacılığı konusunda tam anlamıyla bir duyarsızlaştırma operasyonu.
Çünkü;
Amerika Dışişleri bürokrasisi, Türkiye’deki Amerika Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu arasında radarın Kürecik’te konuşlanmasına ilişkin mutabakat zaptının imzalanmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, Türkiye ile Amerika arasında varılan anlaşmada hiçbir kısıtlayıcı unsuru kabul etmediklerini vurgulamış, derlenecek istihbarat bilgilerinin müttefik ülkelerle ( İsrail’le) paylaşılacağını, eğip bükmeden, kıvırmadan açık biçimde dünya aleme duyurmuştu.
Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’de dalga dalga yükselen tepkiler karşısında ‘Ben onlarla konuştum, bu sözlerini düzeltecekler” şeklindeki konuşmasının akabinde Amerikalı yetkililerin yaklaşık bir ay sonra ‘Evet, istihbarat İsrail’le paylaşılmayacak’ yönündeki açıklaması ise Amerika’nın sadık müttefikini halkın karşısında kritik pozisyondan kurtarma atraksiyonundan başka bir şey değildir.
Amerika makamları resmen açıklıyor. İran Devlet Başkanı Ahmedi Nejad ve İran Genelkurmay 2. Başkanı Mesut Jazayari kıyameti koparıyor, Amerika ve İsrail basını manşet manşet duyuruyor: Malatya’dan toplanacak istihbarat İsrail’le paylaşılacak.
ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Albay David Lapan, Füze Kalkanı Sistemi’nin İran’ı hedef alıp almadığı yönündeki soruya “İran’ın nükleer füzelerinin Ortadoğu’daki müttefikimiz için (İsrail) ciddi bir endişe kaynağı olduğu bir sır değil” yanıtını veriyor. Yani füze kalkanının gerçekte bir İsrail kalkanı olduğunu diplomatik dille resmen açıklıyor.
Liderinin ikametgah ilmühaberinde yıllardır ‘Amerika’ yazan / hükümetin gayri resmi ortağı cemaatin yayın organı Zaman ‘Füze kalkanı bilgileri İsrail'le de paylaşılacak’ diye manşet atıyor dış haberler sayfasında.
Yahudi Cemaati’nin Türkiye’deki yayın organı Şalom Gazetesi ‘Kürecik’e kurulacak anti-füze sisteminin Türk makamları tarafından resmen açıklanmasa da İran’dan ABD ve müttefiklerine (İsrail) gelecek bir saldırıya karşı kurulduğu belirtildi’ şeklinde haberler yayınlıyor.
Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir haber yorumda ‘Türkiye'nin Malatya kentinde kurulacak Amerika radar sistemi 2008'den bu yana İsrail'in Negev çölünde konuşlandırılan radar sisteminin aynısı. Bu sistem işgal edilen Filistin topraklarındaki sistem ile aynı veri tabanına sahip olacak ve İsrail sistemiyle Amerika’daki veri işlem merkezi Malatya’daki radar üzerinden teknik açıdan doğrudan bağlantıda bulunacak'' deniliyor.
Türkiye'de kurulacak AN/TPY-2 kodlu X-band tipi radar Amerikan Raytheon şirketi tarafından üretiliyor. Bu radarın bir sistemi 2008 tarihinden bu yana de İsrail'in Negev Çölü'ndeki Nevatim Hava Üssü'nde çalışıyor. Yani Kürecik’te kurulmakta olan sistemle işgal edilen Filistin topraklarındaki sistem hem teknolojik hem veri bandı hem de komuta-kontrol ve bilgi işlem açısından Amerika ve İsrail odaklı olduğunu inkar edilmez biçimde ifşa edilmektedir.
Bütün bu kirli gerçekler somut bilgilerle / resmi açıklamalarla temellendirilmişken Mustafa Şahin, gerçeğe değil / yalana / sahte olana inanmamızı istiyor.
Daha eğlenceli olan ise, Füze Kalkanı Sistemi’nin komutasının Türkiye’nin kontrolünde olduğunu söylemesidir Sayın Şahin’in.
Buna kargalar bile güler diyeceğim ama. kargaların espri anlayışına haksızlık olur diye düşünüyorum.
Füze Kalkanı Sistemi bağlamında Amerika 3 merkezli bir Şeytan Üçgeni oluşturdu: 1- Füzeler Romanya’da 2- İstihbarat Radarları Türkiye’de 3- Füze Kalkanı Sistemi’nin Komuta-Kontrol Merkezi Almanya’da kuruluyor / kurulacak.
Komuta-Kontrol Merkezi’nin Almanya’da kurulacağını Türkiye ile komuta-kontrol merkezi arasındaki tek ilişkinin sadece bir irtibat subayı ile tesis edileceğini temellendirecek somut resmi bilgileri de burada sıralarsam bu yazı bitmez. Hatta son derece lüzumsuz bir çaba olur böyle bir sıralama. Çünkü, Sayın Vekilin açıklamasını tekzip edecek o kadar çok resmi açıklama var ki, hangi birini sıralayalım…
Bu konuda bir özet yapmak gerekirse, Füze Kalkanı Sistemi’nde davul Türkiye’nin boynunda tokmak ise Amerika / İsrail ve Almanya’nın elinde olacaktır. Hedefte ise başta İran olmak üzere tüm İslam coğrafyası olacaktır. Bu kadar… Aksini ileri sürenlerin duyarsızlaştırma operasyonunun mücahitleri olarak gelecekte çocuklarına / torunlarına hesap vermek konusunda sınıfta çakmaları mukadder olacaktır.
Daha vahim olanı nedir biliyor musunuz?
Sayın Şahin ‘Düne kadar sol zihniyetten gelen insanlar, kim olursa olsun gelen her hayırlı şeye karşı çıkmak onlar için ibadetmiş gibi olan bitene karşı çıkıyorlar’ diyor. Bu cümleye göre 1- NATO kamuflajlı İsrail Radarı Türkiye ve İslam Coğrafyası için hayırlı bir icraattır. 2- Radara karşı çıkanlar solcudur. Bunların radara karşı çıkmasının kökeninde de radarın işlevi değil solcu olmaları yatmaktadır.
Sayın Vekile bu konuda insanlık vicdanının solcu / sağcı / Müslüman / Hıristiyan diye kategorize edilemeyeceğini hatırlatmak gerekiyor.
NATO kamuflajlı İsrail Radarı’nın temel işlevi başta İran olmak üzere İslam Coğrafyası’nda sürdürülecek kanlı operasyonlara zemin hazırlamak yolunda dezenformasyon karakterli istihbarat toplamaktır. Küresel şeytanların bu topraklarda mazlumlara karşı konuşlandıracağı sistemlere karşı çıkmak için solcu olmak gerekmez. İnsanlıktan / adamlıktan mini minnacık da olsa nasibini almış olmak yeter / artar bile…
Peygamber Efendimiz ( Allah’ın Selamı Onun Üzerine Olsun) buyuruyor ki: ‘Bir adaletsizliğe şahit olduğunuzda, bu adaletsizliği önce elinizle düzeltiniz, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltiniz, eğer ona da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğzediniz. İşte bu imanın en zayıf derecesidir’.
İmanın en zayıf derecesinde de olsa / iktidar başa gelince siyasi ahlakı tatile göndermeyin Sayın Şahin…
Amerika’nın / NATO’nun kukla Birleşmiş Milletler’i organize suç örgütü kıvamında kullanarak Müslüman Coğrafyası’nda yürüttüğü kanlı operasyonlara;
Siz değilse;
Kim karşı çıkacak / kim muhalefet edecek / İslam’ın küresel adaletsizliğe okuduğu meydanı kim dillendirecek?
Seyyid Kutup’u / Hasan El Benna’yı neden okudunuz, neden Yoldaki İşaretler’le yürüdünüz…
Metin Yükseller, Sedat Yenigünler NATO ve Amerikan çıkarlarını savunmanız için bu dava yolunda hayatlarının baharında kanlarını seve seve akıtmadılar bu topraklara…
Geçmişinize haksızlık / adaletsizlik yapmayın Sayın Vekil…
İktidarın sahte büyüsüne kapılıp kendinizi inkar etmeyin…
Buna en az sizin kadar biz de üzülürüz…
Çocuklarınıza bırakacağınız en değerli miras AKP’li iktidar yıllarınız değil…
Samimi bir müslümanın sadece Allah Rızası’nı gözeterek yaşamını davasına adadığı yıllardır…
Bu mirasınızı dünyevi iktidarlara kurban etmek, inanıyorum ki sizi de mutlu etmeyecektir…
…
Bu arada Füze Kalkanı Sistemi’ne karşı ‘AKP’nin icraatı’ olduğu için ses tellerinden ameliyat olmuşçasına sus-pus olan, ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz, şeytandır’ hadisini tedavülden kaldıran, İslamcı rengini öne çıkararak ihale kazanmayı / proje yaparak AB’den, ajanslardan para tırtıklamayı modern cihad olarak algılayan Malatya’daki bilumum eski tüfek mücahitlerin yönetimindeki STK’ların zelil durumu da ibret verici ve öğreticidir. Bunu da dipnot olarak kayıt düşmekte fayda görüyorum…İktidar çürütüyor…Çürüyorlar…Muhammed İkbali hatırlıyorum tam da burada: ‘Müslümanlardan kaç Müslümanlığa sığın’ diyordu ironik bir söylemle zamane Müslümanları için… Haksız mı sizce İkbal ?