SON DAKİKA
SON DEPREMLER

“Su Vatandır” Ya da “Göze Kum Atmak”!.

“Su Vatandır” Ya da “Göze Kum Atmak”!.
A- A+ PAYLAŞ

Orhan ALKAYA
Oalkaya44@hotmail.com

Son yıllarda çokça başvurulan bir halkla ilişkiler yöntemi mi diyelim yoksa moda deyimi ile PİAR çalışması mı, yeni bir yöntem gelişti.  Bu yola en çok da kamu kurumları başvurur oldu.  

Kendi faaliyet alanında zayıf kalan ya da yapması gerekeni yapamayan kurumlar bakıyorsunuz ki klişe cümleler ya da sloganlarla, genel doğruları kendi yayın organlarında ya da çeşitli medya mecralarında yüzümüze yüzümüze haykırıyorlar.  Örnek mi istersiniz? Uzun bir süredir Tarım Orman ve Çevre Koruma Bakanlığının TV kanalında günde birçok kez “su vatandır”, “”su gelecektir”, “suyumuzu koruyalım”, “su hayattır” gibi doğruluğu tartışılamayacak sloganları tekrarlayıp duruyorlar. Kirlenmemiş bir dere, bir göl, baraj havzası kalmamış bakanlık ekrandan bu sloganları atmaya devam ediyor.

Yine aynı kanallarda bir süre önce  “tarım arazilerimi koruyalı”, “ovalarımızı betonlaşmaya kurban etmeyelim”,  “topraklarımız geleceğimizin teminatıdır”   gibi ifadeler yayınlanıyordu. İyi, güzel, hoş ta; bunları söyleyenler bunları sağlamakla yükümlü kuruluşlar değil mi? Yıllardan beri ovalar, tarım arazileri, en verimli topraklar yapılaşmaya açılmış ya da izinsiz yapılaşmaya ve ranta kurban edilmiş. Tarım-Orman TV’de, topraklarımızı koruyalım, diye de bangır bangır  yayın yapılıyor.  

Bize söylediklerini yapmakla yükümlü kurumlar, bu uğurda devletin ve milletin ekonomik ve siyasal ve fiziki gücünü elinde bulunduran güçler yapamadıklarını bizlere haykırıyorlar.  Kentin ve fabrikaların kimyasal atıkları ile akarsuların kirlenmesine engel olması gerekenler fakat engel olamayanlar, bu uğurda gerekli projeleri yapamayanlar gerekli tesisleri kuramayıp çalıştıramayanlar, kanalizasyonları arıtmadan akarsu ve göllere boşaltanlar, sanki sorumlu vatandaş imiş gibi, yüzümüze yüzümüze “su vatandır” deyip duruyorlar. Sanki bizimle eğleniyorlar ya da bu durumdan kimlerin sorumlu olduğunu görmeyelim diye  “gözümüze kum atıyorlar."

Su kaynaklarımızın önemli bir kısmı (yaklaşık yüzde yetmişi) tarımsal sulamada kullanılırken,   bu sulama projelerini  yapan devletin ilgili kurumlarının   hala açık kanal ve vahşi sulama  yöntemlerinde ısrar etmelerine ne demeli? 

Örnek mi istiyorsunuz? Çok yakınımızda şehrin merkezine 8 km de bulunan Hatunsuyu kasabasından başlayan, Malatya ovasının başlangıcı diyebileceğimiz  Dilek, Hatunsuyu güzergâhından Eski Malatya’ya uzanan Şahnahan kanalını besleyen su yetersiz olduğu için, yaklaşık 8-10 yıl şehrin ana kanalizasyon hatlarından biri patlatılarak bu kanala akıtıldı. İşin daha da ilginç yanı bu cinayet tüm yetkili ve sorumluların gözlerinin önünde işlendi. Daha da acısı bu kanalın suladığı topraklar Malatya’nın yeşil sebzelerinin yetiştirildiği bir bölge idi.  Neyse ki son iki yıldır bu kanalizasyon sularının kanala akıtılması engellendi.  Ancak ta 1960’lı yıllardan beri bölgeyi sulayan bu kanal hala açık kanal ve vahşi sulama sitemi ile bölgeye su vermektedir.  

Başka bir örnek ise bu güzergâhın hemen altında yer alan B ve C kanallarının durumudur.  Tohma Çayı üzerinde kurulu bulunan, şimdilerde ise su toplama havzasının tamamen çamurla dolduğu Medik barajından beslenen bu iki kanal Sütlüce, Dilek Mahmudu, Alişar, Kemerköprü Hasırcı, Toygar, Boran olmak üzere batıdan doğuya uzanan güzergâhı sulayan kanallardır. Ancak 1982’den beri açık kanal sistemi ile akıtılan bu kanallarda yılların tahribatı ile betonları parçalanması yüzünden ve buharlaşma nedeniyle suyun önemli bir kısmı kaybolmaktadır.  Yıl olmuş 2025, bu kanalların kapalı sistem geçilmesi gerekirken ne yazık ki kanalın tüm betonları kazınıp yeniden beton dökülerek açık sisteme ve vahşi sulamaya devam kararı alındı.   

Hâlbuki yıllardan beri kapalı sitemin projelerinin yapıldığını ve derhal uygulamaya geçeceği söylenip duruyordu. Oysa kapalı sisteme geçilse idi belki de tek bir kanalın suyu ile iki kanalın bölgesi sulanabilecekti,  Zaten yapılan araştırmalar gösteriyor ki açık kanal sisteminde suyun yaklaşık yüzde ellisi buharlaşma ve su sızıntısı nedeni ile daha yolda iken kaybolmaktadır.  Demek ki beklenen kapalı sistem projesi hayata geçirilebilse idi, en azından yüzde elli su tasarrufu sağlanacak ve aynı miktarda fazla bir alan sulanabilecekti.  Sadece bununla kalınmayacak bölgede kullanılan yüzlerce sondaj veya su kuyudan elektrikli su motorları ile su çekilmesi sonucu enerji ve maddi kayıpların önüne geçilerek milyarlarca TL tasarruf edilebilecekti. 

Ne gariptir ki devletin bir kurumu DSİ bunu yaparken devletin diğer ilgili kurumu Tarım Orman TV “su vatandır”, “suyumuzu idareli kullanalım”,  “su geleceğimizdir” sloganları  ile karşımıza çıkıyor.  Gülsek mi ağlasak mı? İşin daha acısı bu kanalların güzergâhında bulunan Üniversite ve Ziraat Fakültesinden bu aymazlığa ve yanlışlığa karşı bilimsel düzeyde karşı çıkış ve itiraz da yükselmiyor.  

Yine yaklaşık bir yüzyıl öncesinden başlayıp günümüze kadar hemen yanı başımızda devam eden bir faciadan bahsedelim.  Bilindiği gibi Malatya kent merkezinin hemen kuzey kısmında Çarmuzu Mahallesi yer alır.   Eskiden beri şehrin hemen kıyısında yer alan verimli topraklara sahip bir bölgedir. Buradan başlayarak gittikçe artan bir eğimle Malatya ovasına inilir. Bu nedenle Çarmuzu’nun aşağı kısımları Aşağı Çarmuzu diye adlandırılır.  Bu bölgenin toprakları Beydağı'nın binlerce yıllık alüvyonları ile oluşmuş oldukça zengin bir topraklara sahiptir.   Uzun yıllar önce şehrin hemen kıyısındaki kaynak suları doğal cazibesi ile Çarmuzu’ya doğru akarken o zamanın şartlarında açıktan akan bir kısım şehir kanalizasyon suları da buradan geçerek Aşağı Çarmuzu, Hatunsuyu, Kemerköprü’nün bir kısmında sulama suyu olarak kullanılmıştır ve bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. Yaklaşık bir yüzyıldan beri bu durum böyle devam ederek gelmiş. Ancak eski yıllarda kanalizasyon sularında fazla bir kimyasal bulunmadığından dolayı insan kaynaklı atık sulardan oluşan dere tarımsal sulama da fazla dikkat çekmeden kullanılır olmuş.    

Bu durumu daha somut olarak anlatmak için ünlü “Çarmuzu Lahanası”    deyimini hatırlayalım. Eskiler anlatırdı.  Malatya’nın en büyük lahanaları Orduzu ve Çarmuzu da yetişir imiş.  Ancak  yukarıda bahsettiğimiz  gibi oradan akan şehir lağımı bir kısım  tarlaların sulamasında kullanıldığı için  Çarmuzu’nun ‘pohlu’  suyu  ile yetiştiği söylentisi yüzünden  Çarmuzu’dan  lahana yükü ile  yola koyulan eşek kervanları Orduzu’ya doğru giderek  oradan şehre giriş yaparlarmış ki  şehirdeki  alıcılar  lahanaların Orduzu'dan geldiğini zannetsinler. Elbette bu bir söylenti midir ya da bir şehir efsanesi midir, bilemiyoruz.  Ancak o bölgeden başlayıp Hatunsuyu’na akan bir lağım suyunun karıştığı bir dere olduğu günümüze kadar gelen bir gerçektir. Ancak zamanla değişen yaşam koşulları ve modern yaşamın getirdiği kimyasal ve zehirli atıklar deterjan vb gibi nedenlerle gittikçe tehlikeli bir hal alan bu açıktan akan kanalizasyon hattının bir kısmının üstü kapatılarak şehrin aşağısına doğru akışı devam etmiştir.  Zaten bu dere önemli bir alanı suladığından dolayı da köylülerde pek şikâyetçi olmamışlar. 

Ancak son yıllara doğru atıkların ve aşırı kimyasal kirlenmenin etkisi ile etrafa ağır kokular ve toprağa ve yetiştirilen ürünlere bulaşması kaçınılmaz olmuştur. Ancak buna rağmen zehirli sular sulamada kullanılmaya devam etmiştir. Ne yazık ki yıl 2025 olmuş, bu facia yaşanmaya devam ediyor. Ne bir yetkili ne ilgili devlet ve çevre kuruluşları bu suyu artık kanalizasyona alıp yerine temiz bir suyu kaynağı ikame etmeyi düşünememişler. Planlamamışlar ve başaramamışlar. Çevre sağlığı ile ilgili kurumlar belki de olayın farkında bile olamamışlardır.  

Aslında bu durum sosyoloji tezlerine konu olabilecek bir olaydır.  Çünkü yıllardır bu garabet,  bu çevre ve sağlık cinayeti, tıpkı Gabriel Garcia Marguez’in dünyaca ünlü Kırmızı Pazartesi romanındaki gibi halkın,  çiftçinin ve devletin ilgili kurumlarının gözünün önünde gerçekleşmekte, bu cinayeti herkes bilmekte ama kimse görmemektedir.  

Peki, yıllardan beri kimsenin gözüne batmayan bu cinayet şimdi niye gözümüze batıyor? Hemen söyleyelim. 6 Şubat depremi bir yandan korkunç bir yıkıma yol açarken, diğer yandan da bu cinayeti durdurmanın olanaklarının yaratmıştır.  Son deprem bir kez daha gösterdi ki Malatya şehir merkezinin altı oldukça büyük bir su rezervi barındırmaktadır.  Bu gerçek yıllardan beri bilinmesine rağmen bu suyun toplanarak tahliyesi konusunda bir çözüm geliştirilememiştir.  Ne yazık ki doğanın kanunları işlemeye devam etmiş yıkıcı bir deprem bu suyun varlığını acı bir şekilde hatırlatmıştır.  Önemli bir miktardaki bu yer altı suyu aslında Beydağı’nın Malatya’ya paha biçilmez bir armağanıdır.  Ancak rant kaygısı ile  kararan gözler  bir kez  daha  bu suyu   kaybetmeye, gömmeye  çalışmış;  alelacele  bir fore kazık masalı ile doğanın  bize bahşettiği bu  hazine, betonların altına  şimdilik gömülmüştür. 

Oysa  bu deprem  ile ortaya çıkan gerçek şudur ki:  Kernek’ten başlayıp Akpınar, Fuzuli  İnönü Kapalı Çarşısı,  Yeni Cami altındaki  sular toplanarak  kendi doğal cazibesi  ile  hiç bir enerji harcanmadan Çarmuzu’dan  başlayarak Malatya ovasının kuzey kıyısına pırıl pırı bir su kaynağı akıtılabilecekti.  Böylelikle bu bölgenin yüz yıllık  kirliliği önlenecekti. Aşağı Çarmuzu’dan  sonra  kapalı sisteme alınacak  bu  su   belli bir noktada bir elektrik santralini çalıştırabilecek  ve elektrik üreterek yoluna devam edebilecekti.  Çünkü bu su şehir merkezinden sonra sürekli aşağıya doğru iki yüz metrelik bir rakım farkı ile  aşağı  doğru akmaya başlayacaktı.  İşte, su  o zaman   vatan olacaktı, işte su o zaman geleceğimiz olacaktı.  Yakın bir gelecekte  bir  bardak suyun değeri  hiçbir maddi varlıkla ölçülemeyecek kadar değerli  olacaktır.  Ancak daha fazla inşaat rantı,  daha fazla kar hırsı ve geleceği görmeyen bir vizyon ile yapılan planlamalar sonucunda bu sular betonlara gömüldü. Tarih bu yanlışın bedelini hepimize ödetecektir.  Bir avuç temiz suya muhtaç olduğumuz zaman, vatan sevgimizin sorgulanacağı yer işte tam da bu noktada olacaktır.

ARŞİV FOTOĞRAF: 2010 yılında çekilen fotoğrafta OSB'nin atık sularının Tohma'ya bağlantısı (Kasım GÜMÜŞ)

Bu kez binlerce yıldan beri Beydağı’nın eteklerinden aldığı pırıl pırıl kaynak suları ile şehri güneyden kuzeye akarak oluşturduğu vadide milyonlarca kavak ağacına hayat veren Beylerderesi’ne bakalım. Yaklaşık kırk yıl öncesine kadar sularını Tohma Çayı ile buluşturan Beylerderesi zamanla buranın Karakaya baraj gölüne dönüşmesinden sonra gölün hemen başlangıcına suyunu kavuşturmaya başladı. Ancak aktığı yatağın hemen kıyısına yapılan OSB’deki fabrika atıklarının, özellikle tekstil ve boya fabrikalarının atık sularının bu dereye akıtılması ile kimyasal atık deresi haline dönüştü.  Özellikle tekstil, boya, apre ünitelerinin zehirli suları baraj gölüne karışmaya başladı.  Yaklaşık 15 yıl önce çektiğimiz fotoğraflarla bu simsiyah suların baraj gölüne karıştığı bölgenin dehşet saçan görüntülerini göz önüne sermiştik.  Yıllar sonra aynı bölgeyi bir kez daha gözleyince yıllar içersinde durumun çok daha vahim olduğunu ve kirlenen suyun baraja karıştığı alanın atıklarla kapkara bir delta oluşturduğunu gördük.  Ne yazık ki bu bölge zamanla yapılaşmış ve deltanın kıyısında Sütlüce köyüne bağlı “küme evler” mahallesi oluşmuştu.  Yani bu insanlar bu kirliliğin kıyısında insanlar yaşamaya başlamışlar.  Mahalle sakinleri, her seçim arifesinde siyasilerin “size öyle bir arıtma yapacağız ki bu suları içeceksiniz “şeklindeki vaatlerine inanarak günümüze kadar beklediler.

FOTOĞRAF: 2025 yılında çekilen fotoğrafta OSB'nin atık sularının kirletmeye devam ettiği görülüyor

Son olarak artan kentleşmenin yarattığı ilginç ve garip bir içme suyu vakasına değinmeden geçmeyelim.  Çok değil yaklaşık 30-40 yıl önce Anadolu’nun şehir ve kasabalarında insanlar günlük hayatlarının içerisinde içme suyu ihtiyaçlarını özellikle belediye veya köy hizmetlerinin oluşturduğu su şebekeleri aracılığı ile karşılardı.   Pınarlar ve kaynak sulardan kamuya açık alanlara,  köşe başlarına kadar ulaşan çeşmeler günlük hayatımızda içme suyuna kolayca ve parasız olarak ulaştığımız yerlerdi.  Özellikle çarşılarda ve şehrin kalabalık bölgelerinde sokak başlarında yer alan çeşmeler halkın her an suya ulaştığı yerlerin başında geliyordu. Bunun yanında ismi halk arasında ünlenmiş pınarlar ve kaynak suları halkın kullanımına açık idi.  Zaman içerisinde ekonomik düzenin evrildiği aşamada artık hayatımızı her alanına işleyen kapitalist ilişkiler  “gölgesini satamadığı ağacı keser “haline geldi.

Bir anda bizi modern kentler sağlıklı yaşam ve medeni toplum rüyalarına yatırdılar.    Hoş güzel bu rüyalarda gülümseyerek uyandığımızda bir de baktık ki dağlarımızdan pınarlarımıza süzülen binlerce yıldan beri anamızın helal ak sütü gibi içtiğimiz suları bize şişeleyip satar olmuşlar.  Çeşmeler kaybolmuş kaynaklar yok olmuştu.  Bizleri rüyaya yatırmadan ağzımızı dayayıp ya da bakır taslarla kana kana içtiğimiz sular şişeleme fabrikalarının eline geçmişti.  Biz artık yediden yetmişe köylüsü kentlisi doğulusu batılısı herkes anayurdumuzun suyunu parayla satın alır olmuştuk.  İşin daha da acı tarafı zaman içersinde bizi bir kez daha küreselleşme dışa açılma dış kaynaklarla zenginleşme rüyalarına yatırmışlar. Bu kez ki uyanışımızda ise   Uludağların, Torosların  bilcümle kaynaklarımızın  sularının  yabancı sermayenin eline geçmişti. Ne yazık ki bugün ülkemizin  su markalarının en önemli birkaç tanesi  dâhil olmak üzere  birçok markası yabancıların elindedir. (Burada isim veremiyoruz ancak merak edenler Google arama motorundan öğrenebilirler).  Artık öyle bir sarmalın içindeyiz ki suyumuz azaldıkça, bizim suya ihtiyacımız çoğaldıkça bize suyu satanlar daha çok kar edecek, suyu kullanan biz vatandaşlar daha çok para ödemek zorunda kalacağız. 

Binlerce yıldır bu dağları bu dereleri yurt etmiş uğruna kurtuluş savaşları vermiş sayısız canlar yitirmiş, Anadolu Halkının kendi öz malı olan suyu uluslararası tekellerin gıda şirketlerine para vererek içmenin adı yeni dünya düzeni oldu.  

Hani “SU VATANDI”?

YANİ KISACA MEMLEKETİMİZİN GÖKYÜZÜNDEN YAĞAN KARIN, YAĞMURUN SUYUNU BİLE HALKINA PARA İLE İÇİREN uluslararası bir düzenle karşı karşıyayız.  Olsun televizyonlarda suyun nasıl kıymetli olduğunu, nasıl tasarruf edilmesi gerektiğini nasıl korunması gerektiğini anlatan bir dizi belgeseller, videolar gösteriliyor ya, yetmez mi?  Olayın en acı ya da komik yanı da  bu belgesel ve videoların RTÜK’ün ceza verdiği  programlarda   yayınlatılması  ve halka ceza olarak  seyrettirilmesi  olmuyor mu? Bu daha  da güzel.

İşte hal böyle iken, aslında daha önce var olduğu bilinen ancak aymazlığımız nedeniyle değerini anlayamadığımız, Malatya şehir merkezinin altında kaynayan ve her fırsatta yer üstüne çıkmak için ısrar ve inat eden sularımızı zamanında toparlayıp yaşamımıza ve tarımsal üretimimize aktarmayı beceremedik. Yetmedi 6 Şubat depremi kafamıza vura vura  bu suları tekrar gözümüzün önüne çıkardı. Adeta bize “bu yer altında sıkışıp duran bu suları alıp kulanın  pek yakın gelecekte  buna çok ihtiyacınız olacak” dedi.  Ve “bunu  toparlayıp bu bölgeden akıtmasınız buralarda  depreme karşı güven içinde yaşayamazsınız”  dedi. Bu  coğrafyanın  suyu, toprağı depremi   bir kez daha söyledi;  biz yine de anlamak istemedik, bu toprakların bize sunduğu  hazineyi  binbir kazıklarla gömmek için   olağanüstü paralar  harcadık.    

“Suyu kaybedersek  yerine hiçbir şeyi koyamazsınız. Suyun başına gelen toprağın başına gelir. Toprağın başına gelen  bitkilerin başına gelir. Bitkilerin başına gelen hayvanların başına gelir. Hayvanların başına gelen ise sonunda insanların başına gelecektir.” Umarım  bizden sonrakiler yeniden ayağa kaldırılan çarşının karşısına  bu sözleri kocaman billboardlara yazıp asmak zorunda kalmazlar.

Belki de yakın bir gelecekte gömülen  o suyun  her  zerresine  ihtiyacımız olacakken  “kenti yeniden  ayağa kaldırıyoruz”, “güçlü temeller atıyoruz” sloganlarını  reklam panolarında   okuya okuya  yeni  rüyalara yatmaya hazırlanıyoruz.  

Durun bakalım bu kez uyandığımızda   başımıza neler gelmiş olacak?

-------

 https://www.tarimtv.gov.tr/tr/video-detay/su-vatandir-14298

 https://www.tarimtv.gov.tr/tr/video-detay/su-vatandir-2-14793

https://www.youtube.com/watch?v=vQDa_vF23D4&ab_channel=T.C.TARIMVEORMANBAKANLI%C4%9EI
 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

20 yorum yapılmış

  • malatya sevdalısı (3 hafta önce)
    Ciddi bir disiplinle hareket edilmeli ve maddi harcamalar yapılarak evvela arıtma tesisleri yenilenerek ya da yapılarak çözümler üretilmelidir. Ama en önemlisi atığı kaynağında arıtmak gerekiyor. Yani asıl iş iş adamlarına düşüyor. memleket bizimse çevre için para harcanması gerekiyor. Kurumlar suçu birbirine atmak yerine ortak payda da buluşup çözüm üretmelidir.
    0
    0
    Yanıtla
  • Serkan (3 hafta önce)
    Ben gözümle gördüm su kokudan durulmuyor.butun organizenin atığı oraya akıyor yazık günah belediye ortada yok ..sen ikizceye arıtma yapacağına ilk önce fabrikaların ağzına arıtma taktir ......
    %80
    %20
    Yanıtla
  • bu konunun belediye ile ilgisi yok. Organize Sanayi Bölgelerinin kendi arıtma tesisleri var ülkede birçok arıtma tesisi gibi kötü durumda. beylerderesinin su kapasitesi yüksek değil kirli sular ile birlikte durum daha ciddi oluyor. Umarım kısa sürede ortak bir iş yapılır ve OSB yönetimi ile birlikte kurumlar çözümler olur
    %34
    %66
    Yanıtla
  • Sedat YILDIRIM (3 hafta önce)
    Gerçek eleştiri, bilimsel dayanaktan yoksun olmayandır. Orhan Alkaya'nın dikkat çekici yazısı, kamu kurumlarının çevre ve su politikalarına yönelik önemli toplumsal hassasiyetleri gündeme getirmektedir. Ancak böylesi ciddi meseleleri değerlendirirken duygusal söylemlerden ziyade, bilimsel dayanaklara ve somut veriye dayalı bir yaklaşım benimsemek gerekir. DSİ gibi kurumların "1000 Günde 1000 Gölet" projesiyle kırsal sulama altyapısına katkı sağladığı göz ardı edilmemelidir. Bu tür projeler sadece su temini açısından değil, aynı zamanda tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve kırsalda ekonomik canlılık açısından da stratejik öneme sahiptir. Elbette mevcut uygulamalarda sorunlar olabilir; ancak eleştiriler bu tür başarılı kamu yatırımlarını görmezden gelmemeli, onları geliştirme amacını taşımalıdır. Yazıda dile getirilen açık kanal eleştirisi teknik olarak haklıdır, ancak burada kapalı sisteme geçişin maliyetleri, amortisman süresi, yerel üretici üzerindeki ekonomik yük gibi etkenler de hesaba katılmalıdır. Bir uygulamayı değiştirmek, sadece doğruyu göstermekle değil, alternatifin uygulanabilirliğini de ortaya koymakla mümkündür. Ayrıca halk arasında yaygın olarak yapılan bir kavram karışıklığını da düzeltmek gerekiyor: Tarımsal üretim, ekonomik değeri olan, sürdürülebilir ve planlı bir faaliyettir. Oysa birçok şehir çevresinde gördüğümüz "hobi bahçeciliği" faaliyetleri, ne verimlilik açısından ne de su kullanımı açısından gerçek tarım değildir. Eleştirilerin yönü belirlenirken bu ayrım mutlaka yapılmalıdır. Sonuç olarak, su yönetimi ve tarım gibi karmaşık konuları tartışırken; gözleme değil, veriye; kanaate değil analize; sloganlara değil, stratejiye dayalı düşünmek gerekir. Ancak bu sayede hem kamuya yön verecek sağlıklı eleştiriler yapılabilir hem de çözümün bir parçası olunabilir.
    %84
    %16
    Yanıtla
  • Bilimsel temel; Atık suyu arıtmaktır. Tarımda biyoçar kullanıp su tüketimini düşürmektir. Atık su ile tarımsal alanın sulanmamasıdır. Vahşi sulama yerine damlama sulamaya geçmektir. Bölgenin toprak yapısına uygun tarım ürünleri yetiştirmektir. (konya ovasında pancar dikmemektir.) Arıtma tesisi yapıp çalıştırmaktır. Hele hele sanayi tesisleri atık suyunu tarımsal arazilere vermemektir. Atık su bedelini alıp amacına uygun kullanmaktır. Dünya genelinde 45 metropolün evsel atık suyu aktif karbonlu membran ve ozonla arıtıp içme suyu olarak kullanmasıdır. Bilimsel düşünmek okumaktır. Etrafınıza farklı bakmaktır. Yanlışın yanlış olduğunu söylemektir. Yeter. Bu ülkenin bilimi temel almadığı sürece geleceği olamaz. NOT: Orta refüjde çim için harcanan suyu ve asfalta akan suyu hesaplamaktır. Susuz bir ülkede bu kadar çime ihtiyaç olup olmadığını düşünmektir. Ayrıca çim sulamadan asfalta akan suyun asfalta verdiği zaraı düşünmektir. Su hayattır ama anlayana. Sırtını beydağlarına dayamış bir şehirin su sorununun olmamasıdır. Çat barajındaki kaçağın bir an önce bulunmasıdır. .....
    %34
    %66
    Yanıtla
  • Bilimsellik örneklerini çoğaltabiliriz. Tarım arazilerine (hobi bahçelerine değil tabi) kurulan Gateway sistemleri ile suyu modern şekilde kontrol etmektir. Google amcadan Gateway sistemi nedir diye bı sorun bakalım. Hayal edilemeyenleri yapmaktır bilimsellik. Ama bilimsellik kadar bakış açısı da önemlidir. Görmesini bilmeyenlere burada laf anlatma gibi bı misyonumuz yoktur.Eleştirmek dünyanın en kolay işidir.Bununla ilgili şu tecrübemi paylaşayım: eleştirme işini en iyi yapanlar, bu dünyada dikili tek bı ağacı olmayanlardır.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Fikri Demirtaş (3 hafta önce)
    Orhan Alkaya'nın "Su Vatandır" ya da "Göze Kum Atmak" başlıklı yazısını büyük bir dikkatle okudum. Alkaya'nın kaleme aldığı her satır içimden geçenleri birebir yansıttı. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın televizyonlarda dönen o "Su Vatandır" sloganlarıyla süslü, cicili bicili reklamları karşısında, Sahada gerçekliğin ne denli acımasız olduğunu bir kez daha gösteriyor. Alkaya, bu ironiyi öyle ustaca yakalamış ki, insan okurken hem hafif bir tebessüm ediyor hem de derinden bir hüzün hissediyor. Sahadan Gelen Acı Gerçekler Orhan Bey'in yazısını böylesine değerli kılan ne biliyor musunuz? Onun yalnızca klavye başında oturup yazmamış olması. Bizzat sahada gözlem yapmış, köy köy gezmiş ve köylülerle samimi sohbetler etmiş. O, bizim Bostanbaşı Özenler sokakta çuvallarla, taşlarla suyu yönlendirmeye çalıştığımız anları, 500 metreden gelen suyun yoprak arktan iki saatte ancak bahçelere ulaşmasını, o güzelim kızılcık ağaçlarının susuzluktan kurumasını ve hatta kimyasal atıkların aktığı dereleri kendi gözleriyle görmüş. İçme ve sulama sularındaki bu ihmali, kendi objektifinden çektiği fotoğraflarla yazısına taşımış. Bu, onun sadece bir yazar değil, aynı zamanda köylülerin, çiftçilerin dertlerine kulak veren, gözlemci bir aydın olduğunu kanıtlıyor. DSİ'nin ve Tarım ve Orman Bakanlığı'nın "açık-kapalı sulama" projeleri, reklamları… Maalesef hepsi havada kalıyor. Çünkü gerçekler, bizim Barguzu'da, bahçelerimizde her gün yaşadığımız gibi. Alkaya'nın bu yazısı, bizim "su parası ödüyoruz ama hizmet göremiyoruz" feryadımızın bir nevi dile gelmiş hali. Bu metin yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda köylüler, çiftçiler adlarına yetkililere yapılmış güçlü bir çağrı. Umarım bu yazı, o "koltuklarda oturanların" kulağına gider ve gözlerini açmalarına vesile olur. Rant uğruna imara açılan Aspuzu bağ köylerinden biri olan Barguzu'da, bazı bahçelere kadar uzanacak o beton kanalların olmaması, suyun boşa akması, emeğimizin heba olması kesinlikle kabul edilemez. Orhan Bey'in bu önemli konuyu gündeme taşıyan kalemine ve yüreğine sağlık. Onun gibi duyarlı insanlar sayesinde, belki bir gün derelerden atık akmaz, vahşi sulamalar yapılmaz. Bahçelerimiz , tarlalarımız da hak ettiği suya kavuşur, kızılcıklarımız, kokulu elmalarımız, kayısılarımız yeniden filizlenir. İşte ancak o zaman "Su Vatandır" sloganı bizim için de gerçek bir anlam kazanır.
    %75
    %25
    Yanıtla
  • Orhan tuğrulca (3 hafta önce)
    Adaşım, elinize yüreğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Kapalı sisteme acilen geçilmesi gerekiyor.
    %50
    %50
    Yanıtla
  • BattalgazininTorunu (3 hafta önce)
    Şahnahan Ve Suluköy'e Kapalı Sulama Ne Zaman Gelecek...Suyumuz Çok İsraf Olmaktadır..Devlet Büyüklerimizden Destek Bekliyoruz...!!!
    %58
    %42
    Yanıtla
  • Mehmed Yaşar Çerçi (3 hafta önce)
    Orhan bey, Elinize sağlık. Hakkı söylemişsiniz. Deprem can aldı ve büyük kayıplara yol açtı. Ama, çokta büyük fırsatlar sundu şehrimize. Hemşerilerimiz bu fırsatların değerlendirilmesini bekledi. Maalesef bunlar göz ardı edildi. En bariz örnek: Sizinde bahsettiğiniz “Gelincik suyu” Beydağı dan başlayıp, Fuzuli caddesinden geçip, çarşı ve oradan aşağı Çarmuzu’ya, Malatya Ovasına giden yeraltı (Daha önce yer üstüydü) deresinin çevre yolunun yukarısına hapsedilmesi; -Büyük su kaybı. -Ve aynı zamanda yapılan binaların dayanıklığı açısından büyük sorun.
    %67
    %33
    Yanıtla
  • Ramazan (4 hafta önce)
    Orhan Bey Yazınızda; Sürgü Barajından alınan suyla Doğanşehir-Akçadağ Ovası sulamasına değinmemişsiniz.Doğanşehir ve Akçadağ Ovası Sulama Kanalları 1971 yılında yapılmış,Kanalların Betonu yıpranmış, birçok yerde kanallar Beton değil toprak kanala dönüşmüştür.Bu toprak kanallarda Çalı Çöğür yeşermiş,kanalda sular büyük oranda zayii olmaktadır. Yani Barajda çıkan su Akçadağ Ovasına gelinceye kadar %50 oranında zayi olmakdadır.10 binlerce dönüm arazi , Malatya Kayısısının 1/3 nün üretildiği arazi,adeta susuz arazi durumuna düşmüş durumda. Günümüzde iklim değişikliği sebebiyle KURAKLIĞIN had safada yaşandığı bir zamanda Bu Kanallardan vaz geçip, kapalı sisteme derhal geçmek Yöre halkının en sorunudur.10 binlerce dönüm arazide Kayısı bahçelerinin yaz aylarında 25-30 günde bir sulanması gerekirken,su zaiyatından dolayı Bahçeler 55-60 günde bir sulanmaktadır.Bu durum Büyük oranda Ürün Kayıbına ,yani Gelir Kayıbına sebebiyet vermektedir.Yöremizin en önemli sorunu bu sorundur.Yetkililerin acilen bu soruna bir çözüm bulumaları gerekmektedir.ÇÖZÜM KAPALI SULAMA SİSTEMİNE GEÇMEKTİR. Aksi halde bu topraklaşmış kanallarla yeterli sulama gerçekleştirilemez.Bu durumda yöre İnsanı için büyük gelir kayıbı demektir.
    %80
    %20
    Yanıtla
  • Ahmet (4 hafta önce)
    İçi boş sloganlar ülkesi
    %75
    %25
    Yanıtla
  • MUSTAFA (4 hafta önce)
    Tespitler çok doğru, ancak çok da acı. Vizyonsuz yöneticiler sayesinde cennet Malatya şehri yaşanmaz hale getirilmeye son hızla devam edilmektedir. Ancak ne yazık ki bu vizyonsuz yöneticileri Malatya halkı rekor oy ile de seçmeye devam etmektedir. Ancak Malatya belki artık yaşanmaz bir şehir haline gelip bu vizyonsuz yöneticileri seçen insanlar bu şehri terkederse belki bir ümit kurtuluruz ancak çok zor. Hiç umudumuz yoktur.
    %72
    %28
    Yanıtla
  • Recep solmaz (4 hafta önce)
    Musluk suyu yerine şişe suyu içiyoruz malatyada ...şaka gibi. Orhan abinin tesbitlerini malatyayi yonettiklerini dusunenler 1 daha dusunsunler.
    %91
    %9
    Yanıtla
  • akın (4 hafta önce)
    Orhan hocam emeğinize sağlık, şehri yönetenlerin okuyup araştırması, işin uzmanlarından destek alması gerekiyor. Şehri yönetenlerde böyle bir vizyon var mı?
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Yorumsuz (4 hafta önce)
    Yeterrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr Beyler bilerek, yapılması gerekenler yapılmadan, yanlışa devam ederek, doğruyu yanlış yaparak, yanlışı doğru yaparakl Malatyanın idarecileri ki buna başta üniversitelerde dahil çünkü....... bu şehri mahvettiniz. Son yıllarda yapılan herşey facia. Şimdide şeker fabrikası alanına merkezi cami. Yeter ulan. Lağım suyu ile bahçe sula Organize atığı ile kayısı sula, Hastahane atık suyu ile bulgurluda bahçe sula, Atık suyu arıtma Temel at eşşek yükü ile para harca tesisi çalıştırma. Toplum zaten sessiz. Çözüm Yıllık boşa harcanan para ile evsel atık suyu basit bir proses ile arıt sulamaya ver sorun çözüldü. Çok mu zor. Ama neden olmaz Her şey yeme üzerine kurulu. Vatandaş kendini, şehrini, ülkeni düşünme zamanı geldi de geçiyor. Yakında lağım suyu içirirler ruhun duymaz. Domuz etini yedirdikleri gibi. Aslında sahipsiz, kuralsız, lagım suyunun kullanıldığı , temiz suyunu lağım suyuna karıştıran bu şehri terk etmenin zamanı geldi de geçiyor. Çalışmayan tüm yöneticileri Allah'a havale ediyorum. MALİYE BAKANINA ÇAĞRI Son 5 yıl lütfen kamu görevlilerinin servetini kontrol edin. Yoksa o belgeleri boşuna 5 yılda bir istemeyin. Bakın bu ülke en kısa sürede nasıl zengin oluyor.
    %82
    %18
    Yanıtla
  • Vurdumduymazlı (4 hafta önce)
    Orhan abi. Tespitlerin çok doğru, yorumların yerinde. Keşke bu yazıyı yerel yöneticiler, mülki amirler ve siyasiler de okuyup anlasa.
    %92
    %8
    Yanıtla
  • Vatandaş (4 hafta önce)
    Çat barajı ayrı bir facia. Bu zaman olmuş Hala gündüzbeyden başlayıp giden kanallara su verilmemiş... bu su nerede? Detme sulama birliği ve dsi bir cevabınız var mı? Ağaçlar kuruyacak... meyve yok diye herkes sebze ekti... nerede bu su?
    %92
    %8
    Yanıtla
  • Vatandaş (4 hafta önce)Vatandaş isimli kullanıcı yorumuna
    Hala kanallara su verilmedi.... DSİ ve derme sulama birliği çay içmeyi bırakıp iş yapın..
    %90
    %10
    Yanıtla
  • Vatandaş (3 hafta önce)Vatandaş isimli kullanıcı yorumuna
    Bugün de gelmedi...
    %86
    %14
    Yanıtla