İnönü Üniversitesi Senatosu'nun 11 Aralık günkü toplantısında, Kıbrıs'la ilgili son gelişmeleri ele aldığı belirtilirken, kamuoyuna açıklanan senato kararında, AB'ye verilen son taahhütlerin, KKTC'nin varlığına fiilen son verme anlamını taşıdığı öne sürüldü.
Senato'nun konuya ilişkin kararı şöyle:
"Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde, Kıbrıs ile ilgili yaşanan son gelişmeler üzerine toplanan İnönü Üniversitesi Senatosu, aşağıdaki değerlendirmeleri kamuoyu ile paylaşmaya karar vermiştir.
Bilindiği üzere, Kıbrıs Türklerine yönelik insanlık dışı katliamlara 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile son verilmiş ve bunu takiben de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kurulmuştur. Otuz yılı aşan bir süreden beri Adada hiç kimsenin burnunun dahi kanamadığı bir barış ortamı hüküm sürmektedir.
Buna rağmen Türkiye-AB ilişkileri sürecinde 17 Aralık 2004 Helsinki Zirvesi Sonuç Bildirgesinde Kıbrısla birlikte Türkiye Cumhuriyetinin varlığına ve bağımsızlığına yönelik önemli dayatmalar yer almıştır. Bu bildirgede;
- Ülkemizde Lozana aykırı yeni azınlıkların varlığının kabulü,
- Türkiyenin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Adanın tek temsilcisi olarak tanıması ve otuzbin Türk Askerini Kuzey Kıbrıstan çekmesi,
- Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde uluslararası bir denetimin kurulması,
- Türkiyenin Sözde Ermeni Soykırımını tanıması,
- Türk Ordusunun gücünün sınırlandırması,
- Türkiyenin PKK terör örgütünü taraf olarak kabul ederek uzlaşması,
- Heybeliada Ruhban Okulunun açılması,
istenmektedir.
Görüldüğü üzere bu belge ile sadece KKTCnin resmi ve fiili varlığının yok edilmesi amaçlanmamakta, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin varlığının da yok edilmesi planlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin ve KKTCnin varlığına doğrudan kasteden bu belgenin hiçbir şekilde imzalanmaması gerekirken, uluslararası bu belge gelecekte imza sahiplerinden hesap sorulacağı kaygılarıyla Dışişleri Bakanı ve Başbakan tarafından imzalanmamış, konu kamuoyundan gizlenmiş ve belge bir Devlet Bakanına imzalattırılmıştır.
Kıbrıs ile ilgili süregelen yerleşik resmi Devlet politikası, son dört yıldır siyasal iktidar tarafından göz ardı edilmekte ve gerçekler kamuoyundan bilinçli olarak saklanmaktadır.
Son olarak; başta Cumhurbaşkanlığı Makamı olmak üzere, Devletimizin diğer ilgili resmi organlarının haberi dahi olmaksızın, Türkiyenin bir deniz ve hava limanının Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin kullanımına açılması, Avrupa Birliği Dönem Başkanlığına sözlü olarak taahhüt edilmiştir. Bu taahhüt KKTCnin varlığını fiilen sona erdirmek anlamına gelmektedir.
Bu taahhüt ile hükümet, KKTCyi AB uğruna feda etmektedir. Uluslararası ilişkilerde sözlü taahhütlerin yazılı belgeler kadar geçerli olduğu bilinen bir gerçektir. İzlenilen bu yanlış tutuma yönelik eleştiri ve uyarılara, Sayın Başbakan, Sözlü gelişmeler için de Çankayaya ya da ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız? Kusura bakmasınlar! diyerek devlet yönetimi ciddiyeti ve sorumluluğu ile bağdaşmayan bir tavır sergilemiştir.
Böylesine önemli bir konu ile ilgili kararın ülkemiz yetkililerinden önce başka ülkelerin yetkilileri ile paylaşılması esef vericidir. Bu anlayış, ciddi bir yönetim geleneği olan Türkiye Cumhuriyetinde değil, belki kabile ve aşiret yönetimlerinde geçerli olabilir.
Türkiye Cumhuriyetinin ve KKTCnin varlığına kasteden anlaşmalara imza atanlar ve bu bağlamda sözlü taahhütlerde bulunanlar, tarihin yargısından kurtulamayacaklardır. Cumhuriyet tarihimiz bunun örnekleri ile doludur.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur."