SON DAKİKA
SON DEPREMLER

“Tarım Bittiğinde Tartışacak Hiçbir Şey Kalmaz”

“Tarım Bittiğinde Tartışacak Hiçbir Şey Kalmaz”
A- A+ PAYLAŞ

Araştırmacı-gezgin yazar Fikri Demirtaş, ata tohumu konusunu kaleme aldı. 

Ata Tohumu: Emanet mi, Sosyal Medyada Savrulan Bir Etiket mi? başlıklı Arguvan’da ata tohumu dağıtıldığını haber verdiği yazısında konuyu irdeledi. 

Demirtaş’ın yazısı şöyle:

“Malatya İzollu Ata Tohumu Grubu sorumlusu Muharrem Erdoğan’ın öncülüğünde, Arguvan Halk Pazarı ve Atmalılar Derneği iş birliğiyle, Dernek Başkanı Mehmet Ali Başıbüyük’ün desteğiyle düzenlenen ata tohumu dağıtımı 09.00–13.00 saatleri arasında gerçekleştirildi. O gün orada olmak, toprağın hafızasına tanıklık etmekti.

Arguvan pazarı marketi içinde kurulan mütevazı masanın etrafında toplanan üreticiler, sıcak çay eşliğinde sohbet ediyordu. Masanın üzerindeki naylon poşetlerde ise küçük ama anlamı büyük ata tohumları vardı.

Ata Tohumu 

Son yıllarda “ata tohumu” sözü, neredeyse her paylaşımın altına iliştirilen cazip bir etikete dönüştü. Resmî, bilimsel ya da denetlenebilir bir dayanağı olsun olmasın; sanal medyada yüzlerce grup, binlerce paylaşım aynı iddiayı tekrarlıyor: “Bu bir ata tohumu.” 

Ancak her eski tohum ata tohumu olmadığı gibi, her paylaşılan tohum da korunmuş sayılmaz.

Ata tohumu, romantik bir geçmişe özlem nesnesi değil; bilgi, kayıt ve sorumluluk isteyen. bir emanettir. Toprağın hafızasını taşır ama yanlış ellerde hızla silinebilir. İşte bu yazı, ata tohumunun sanal kalabalıklar arasında nasıl savrulduğunu değil; sahada, emekle ve bilinçle nasıl korunabileceğini anlatma çabasının ürünüdür.

***

İzollu Ata Tohumları grubunun gönüllü muhafızı diyebileceğimiz Erdoğan, bu konuda yıllardır özveriyle çalıştıklarını belirterek şunları dile getirdi.     

​"Facebook grubumuzdaki dostlarla birlikte tamamen gönüllülük esasına dayanan bir dayanışma ağı kurduk. Bu çalışmada ne ticari kaygı ne de kazanç hesabım var; amaç yalnızca ata tohumlarını yaşatmak, çoğaltmak ve doğru ellerle yeniden toprağa kavuşturmaktır.

Malatya’nın Kale ilçesi Merkez Mahallesi’nde, kendime ait arazide bu tohumları sabırla yetiştiriyorum. Toprağı yalnızca bir üretim alanı olarak değil, korunması gereken canlı bir emanet olarak görüyorum. Ata tohumlarının besleyici gücüne, doğayla kurduğu dengeye ve kuşaktan kuşağa aktarılması gereken değerine yürekten inanıyorum."

Erdoğan, tohum almak için gelen üreticilere dönerek konuşmaya devam etti :

 “Sevgili doğa severler ve üretici dostlarımız…

2025 sezonu için kendi tedarik ettiklerim ve grubumuzdaki arkadaşlarımızın gönderdiği tohumları günlerdir hazırlıyorum. Yaklaşık 25 çeşit ata tohumunu hem burada dağıtmak hem de il dışında bulunan arkadaşlarımıza kargo ile göndermek üzere paketledim.”

Ata Tohumları Üreticilerle Buluştu

Masadaki poşetlerin içinden bir bir tohum isimleri dökülüyordu: salatalık, domates, biber, kudret narı, ıspanak, dikenli ıspanak, turp, pazı, marul, nohut, bamya, maydanoz, patlıcan, kavun, karpuz, fasulye (oturak, şeker, 40 günlük ve sırık cinsleri), tere, bakla, mısır, roka ve kabak.

​Dağıtılan tohumlar 

Erdoğan, konuşmasının devamında önemli bir hatırlatma yaptı: “Ektiğiniz tohumların fide hâlini, büyüme sürecini ve hasat zamanını fotoğraflayın. Bana gönderin, grubumuzda paylaşalım. Ürettiğiniz tohumlardan da yeniden arkadaşlarınıza dağıtın.”

Bu sözler, ata tohumunun alınıp tüketilen bir nesne değil, çoğaltıldıkça anlam kazanan bir emanet olduğunu gösteriyordu. Koliler açıldı, tohumlar paylaşıldı. Alan herkes adını ve telefon numarasını deftere yazdı. Bu, sadece bir kayıt değil toprağa verilen sessiz bir sözleşmeydi. O pazar günü Malatya’da dağıtılan şey yalnızca tohum değildi. Paylaşılan; bilgi, emek, hafıza ve geleceğe dair ortak bir sorumluluktu. Ben de o masadan bir paket ata tohumu aldım. Ancak cebime koyduğum şeyin sadece tohum olmadığını biliyordum. Bu yüzden romantizmin ötesine geçip, işin bilimsel ve hukuki boyutunu da araştırdım.

Kadim Bir Tarım Merkezi: Malatya

​Fırat Havzası’nın bereketli topraklarında yer alan Malatya, tarih boyunca tarımsal üretimin stratejik merkezlerinden biri olmuştur. Asbuzu bağlarından günümüze, dünyaca ünlü kayısısının yanı sıra ılıman iklimin sunduğu her çeşit meyve ve sebzeye ev sahipliği yapan bu coğrafya, adeta bir "yaşam ambarı" niteliğindedir. Tarihî kaynaklarda lezzeti ve kalitesiyle nam salan buğdaydan pamuğa, üzümden sanayi bitkilerine uzanan ürün çeşitliliği, şehrin zirai karakterini ve iktisadi gücünü tayin etmiştir. Bugün ata tohumlarını koruma gayretimiz, aslında Malatya’nın bu köklü ve mümbit mirasını geleceğe taşıma kararlılığıdır.

Stratejik Miras: Ata Tohumu

Tohum; geçmişin mirasını geleceğe taşıyan, insanlığın en temel yaşam kaynağı ve milli gıda bağımsızlığının sarsılmaz teminatıdır. Günümüzde iklim krizi ve biyolojik çeşitliliğin azalmasıyla birlikte tohumları koruma altına almak, sadece bir çevre faaliyeti değil, aynı zamanda bir "ulusal güvenlik" meselesidir.

​Binlerce yıllık tarımsal birikimiyle dünyanın en zengin genetik merkezlerinden biri olan Türkiye için bu servetin korunması; ancak devletin denetimi, akademinin bilimsel bilgisi ve yerel yönetimlerin saha tecrübesinin ortak bir paydada buluşmasıyla mümkündür. Geçmişin mirasını geleceğe aktardığı için atalık tohumun korunması, tanınması ve yetiştirilmesi tarımın geleceği için oldukça önemlidir. Verimi yüksek diyerek memleketin her yerini ithal ve yabancı tohumlara boğdular. Yerel tohum ve ırklarımızı teker teker tasfiye ettiler. Kanser başta olmak üzere her türlü hastalığın önemli bir sebebi GDO’lu (genetiği değiştirilmiş) ve hibrit tohumlardır. Bu tohumlar dünyada sadece sayılı şirketler eliyle bir silah veya kontrol mekanizması olarak kullanılır.

1. Küresel Güvence: 

"​Svalbard Küresel Tohum Deposu (Norveç): Kuzey Kutbu yakınlarında yer alan ve Kıyamet Ambarı olarak bilinen bu tesis, olası küresel felaketlere karşı dünya bitki çeşitliliğinin nihai yedeğidir" (Vikipedi).

Svalbard’dan Türkiye’nin Gen Bankalarına ​Dünya genelinde tohum koruma çalışmaları iki ana koldan ilerlemektedir: küresel yedekleme ve ulusal muhafaza.

​Türkiye’nin Kurumsal Çatısı: Ülkemizde bu mirasın en üst koruyucusu Tarım ve Orman Bakanlığı’dır. Bakanlığa bağlı tarımsal araştırma enstitülerinde Tohumdan Fidana Yolculuk ARGE (araştırma-geliştirme) çalışmaları yapılmaktadır. TAGEM bünyesindeki Ankara Türkiye Tohum Gen Bankası ve İzmir Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, tohumlarımızı modern teknolojiyle ve güvenli koşullarda muhafaza etmektedir.

Dünyanın 3’üncü gen bankası konumunda olan Ankara’daki Türkiye Tohum Gen Bankası

Mirasımız Yerel Tohum Projemiz vesilesiyle toplanan ata tohumlarla birlikte binlerce genetik materyal burada çoğaltılıyor, yerli üretime değer katılıyor ve akademik araştırmalara da katkı sunuluyor. Hem geçmişimiz hem de geleceğimiz muhafaza altında tutuluyor. Bu sayede atalarımızın emeğini, bilgeliğini ve doğayla uyum içinde yaşama sanatını temsil eden tohumlar, nesilden nesile aktarılıyor. 

2. Kurumsal Güvence ve Yasal Çerçeve

​"Ata tohumu" olarak nitelendirdiğimiz yerel çeşitler, Türkiye’nin biyolojik servetidir. Ancak bu servetin korunması, "sosyal medya beğenilerine" değil, bilimsel denetime emanet edilmelidir.

​Yasal Durum: 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu, yerli tohumu yasaklamaz; aksine kontrolsüz ve sertifikasız ticareti engelleyerek genetik kirliliğin önüne geçer. Çiftçilerimiz ata tohumlarını ekebilir ve paylaşabilir; ancak ticari faaliyetler mutlaka denetim ve sertifikasyon gerektirir.

​Riskler: Sanal platformlarda ve sosyal medya gruplarında "takas" adı altında yürütülen denetimsiz faaliyetler; genetik kirlilik, patojen taşınması ve biyokaçakçılık gibi ciddi riskler barındırmaktadır. Tohum dolaşımı mutlaka bitki sağlığı sertifikasyonuna tabi olmalıdır.

3. Malatya Modeli: Akademi ve Yerel Yönetim İş Birliği

​Ata tohumu tartışmalarının en hayati halkası; akademi, çiftçi ve kamu arasındaki bağdır. Bilim sustuğunda, bilgi boşluğunu söylentiler doldurur.

​Saha Uygulamaları: Malatya’da Sultansuyu Tarım İşletmesi (TİGEM) ve Kayısı Araştırma Enstitüsü, atalık tohum üretiminde stratejik öneme sahiptir. Yeşilyurt Belediyesi gibi yerel yönetimlerin ilaçsız üretim denemeleri, bu bilimsel süreci sahaya yansıtan değerli örneklerdir. Akademi-belediye protokolleri sayesinde tohumlar, popülist söylemlerden kurtulup tescilli birer ekonomik değere dönüşebilir.

4. Eğitim ve Kültür: Yaşayan Tohum Müzeleri

Tohum koruma bilinci, çocuk yaşta kazanılan bir farkındalıktır. Türkiye’de bu alanda kıymetli örnekler mevcuttur. 

​Ankara Üniversitesi Tarım Müzesi: Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı tarım müzesi olarak Anadolu’nun binlerce yıllık üretim serüvenini belgeler.

Tohum müzesi örnekleri

Burdur TOKİ Yahya Kemal Beyatlı İlkokulu gibi okul müzeleri, yeni nesillere "Yeşil Vatan" bilinci aşılamaktadır.

İzmir Bornova Belediyesi Ekolojik tohum Merkezinde 1400’den fazla tür ve çeşitte tohum sergilenmektedir.

Bursa Yenişehir Şişecam Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde bir tohum müzesi oluşturulmuştur.

​Malatya Buğday Müzesinde yapılan sergileme, buğdayın topraktan sofraya yolculuğunu ve yerel kültürdeki yerini yaşatan önemli bir duraktır.

Üniversitelerin Sorumluluğu

İnönü Üniversitesi ve Malatya Turgut Özal Üniversitesi bünyesindeki ziraat fakültesi, biyoloji, gıda mühendisliği, ziraat, bahçe tarımı bölümleri ile Kale Meslek Yüksekokulu süreci sadece izleyen değil, yön veren aktörler olmalıdır. Bilim insanlarının hazırlayacağı saha kılavuzları, yerel çiftçi için en güvenilir pusuladır.

​Malatya özelinde; İnönü Üniversitesi, Battalgazi Üniversitesi ile Battalgazi Tarım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi gibi köklü kurumlarda henüz resmi bir "müze" statüsünde yapı bulunmasa da, bu kurumlar bölgenin tarımsal kalbi sayılır.

​Bu kurumlarda çalışmalar "müze sergilemesinden" ziyade "uygulama ve üretim" odaklıdır. Öğrenciler ve akademisyenler, tohumun sadece sergilenmesiyle değil, toprakla buluşup yeniden üretilmesiyle ilgili aktif saha çalışmaları yürütmektedir.

5. Teknik Not: Doğru Saklama Koşulları

​Uzun ömürlü depolamada kullanılan kaplar, tohumları dış etkenlerden tamamen yalıtılmalıdır. Cam veya porselen gibi hava ve nem geçirmeyen materyaller en idealidir. Plastik veya kağıt torbalar, nem transferine izin verdiği için uzun süreli saklamada önerilmez. Çoğu sebze tohumu yaklaşık iki ila üç yıl tazeliğini korur, ancak soğan gibi bazıları bir yıl içinde bozulur.

Sonuç: Emaneti Bilimle Korumak

​Ata tohumları, milli gıda bağımsızlığımızın teminatıdır. Sosyal medya grupları bu mirasa görünürlük sağlarken, bilimsel metodolojiden uzak kalındığı sürece taşıdıkları risk, sunduğu faydadan ağır basabilir.

​Burada altı çizilmesi gereken gerçek şudur: Ata tohumu kutsal değildir; ancak paha biçilemez bir emanettir. Onu bilinçle, kayıtla ve bilimle koruruz; ya da iyi niyetle ama bilgisizce kaybederiz. Gerçek koruma; sanal heveslerde değil, Bakanlığın gen bankalarında, üniversite laboratuvarlarında ve yerel yönetimlerin bilimsel denetimli sahalarında gerçekleşir.

​Toprak Var, Tohum Var… İrade Yok!

Bu ülkede toprak var.

Bu ülkede tohum var.

Bu ülkede üretim bilgisi, iklim çeşitliliği, binlerce yıllık tarım hafızası var.

Üstelik yalnızca bunlar da yok.

Bu ülkede üniversitelerde ziraat fakülteleri var.

Tarım mesleki ve teknik anadolu liseleri var.

Araştırma enstitüleri, teknik personel, akademisyenler var.

Ama yine de buğday ithal ediyoruz.

Mısır ithal ediyoruz.

Ayçiçeği, soya, mercimek, nohut ithal ediyoruz.

Yetmedi, saman bile ithal ettik.

Ziraat fakülteleri, tarım mesleki ve teknik Anadolu liseleri olan bir ülke, samanı neden dışarıdan alır?

Sorunun adı kuraklık değil.

Sorunun adı nüfus artışı hiç değil.

Asıl sorun; üretimi değil, ithalatı “çözüm” sanan anlayıştır.

Çiftçiye “üret” deniyor ama mazotu pahalı, gübresi ateş pahası.

Eken zarar ediyor, ekmeyen kurtuluyor.

Köy boşalıyor, tarlalar ya atıl kalıyor ya da betonla kaplanıyor.

Üniversiteler var ama bilgi tarlaya inmiyor.

Okullar var ama mezunlar üretimde yer bulamıyor.

Bilim var ama planlama yok.

Plan var deniyor ama sahada karşılığı yok.

Sonra ne yapılıyor?

Üretim düşünce kapıları açılıyor: “İthal edelim.”

Buğdayı al, unu sat.

Ayçiçeğini al, yağı şişeye koy.

Toprağı olan ülke, ham maddeyi başkasından dilenir hâle gelsin!

Buna tarım politikası denemez.

Bu, tarımdan vazgeçmenin resmî adıdır.

Bir zamanlar mercimeği, nohudu ihraç eden bu ülke, bugün Kanada’dan bakliyat alıyorsa; mesele çiftçinin tembelliği değil, yönetenlerin basiretsizliğidir.

Yerel tohum konuşuluyor ama üretici korunmuyor.

Planlama deniyor ama hangi ürün nerede, ne kadar ekilecek belli değil.

Destek var deniyor ama destek hasat bitince açıklanıyor.

Tarım strateji değilse, nedir?

Gıda güvenliği bir ülke için savunma meselesi değilse, nedir?

Bugün ithalatla idare edilebilir.

Ama yarın o kapılar kapandığında ne olacak?

Toprak orada duruyor.

Tohum hâlâ elimizde.

Üniversite de var, okul da var.

Ama her yıl biraz daha üretme iradesini kaybediyoruz.

Bu yazı bir serzeniş değil.

Bu yazı bir uyarıdır.

Çünkü tarım bittiğinde, tartışacak hiçbir şey kalmaz.”

***

Yazının tamamı ve fotoğraflar için kaynak: https://fikridemirtas44.blogspot.com/2025/12/ata-tohumu.html

Fikri DEMİRTAŞ

KAPAK FOTO: Muş Ovası (Rıdvan Çelik)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız