- Zirve Davası'nda yargılanan eski İl Jandarma Komutanı konuştu.. Dönemin emniyet müdürüne suçlama.. İktidar partisini de fişlemişler..
Zirve Yayınevi davasında yargılanan ve savcının son mütalaasında hakkında örgüt suçundan beraat talep ettiği Malatya eski İl Jandarma Komutanı Emekli Albay Mehmet Ülger, “Terörle mücadelenin yaygın ve yoğun olarak sürdürüldüğü bölgelere gitmemek için herhangi bir sağlık problemleri olmadığı halde ‘Komando olamaz’ raporu alarak cepheden kaçanların kendi yandaşlarının önünü açmak için terfi sıram geldiğinde şahsıma ve dava arkadaşlarıma bu alçakça iftiraları ve kumpaslar yapılmıştır.” iddiasını ileri sürdü.
“FETTULLAHCI ÖRGÜT BİZİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İSTEDİ BUNDA DA BAŞARILI OLDU”
Zirve Yayınevi Davası'nın 112. duruşmasının 2. oturumunda Emekli Albay Mehmet Ülger esas hakkındaki savunmasını yaptı. Emekli Albay Ülger, “Her şeyden önce menfur cinayette 2’si kendi vatandaşımız ve 1’i si de yabancı olmak üzere 3 şahsın hunharca öldürülmesini nefretle kınadığımı, ailelerine de sabır ve metanet dileklerimi tekrar ifade ediyorum. Fetullahcı Terör Örgütü kendi örgütsel amaçlarına karşı engel olarak görmüş olduğu başta şahsım olmak üzere Malatya İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat personelini menfur cinayet üzerinden hükümet nüfuzunu da kullanmak suretiyle itibarsızlaştırarak tasfiye etmek istemiş ve bunda da maalesef başarılı olmuştur. Cinayetin asli failleriyle uzaktan ve yakından ilgisi olmayan ve 3 üncü iddianame ile davaya dâhil edilen sanıklar; Soruşturma Savcısı Şeref Gürkan, İddianameyi hazırlayan Savcı İsmail Aksoy ve dönemin Mülga 3 üncü Ağır Ceza Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa, duruşma Savcısı Zafer Hazar döneminde sanıkların lehine hiç bir delilin toplanmaması nedeniyle; sahte ihbar mektupları, haklarında yasal işlem yapılması sonucu Jandarma personeline husumeti olan devşirilmiş yalancı tanıklar, sahte ve tahrif edilmiş dijital veriler üzerinden 3-4 yıl tutuklu kalmış ve daha sonra peyderpey tahliye edilmişlerdir.
Mahkemeler; ‘dedikodular ile hareket etmez. Mahkemeler somut delillere göre hareket eder’ diyen yargı mensupları görevden uzaklaştırılarak, Gizli tanık İlker Çınar’a ‘’Geyikler- Ceylanlar’’ şeklinde itibarsızlaştıtırılarak yerlerine malum örgütün değirmenine su taşıyacak kişilerin getirilmesiyle bu davalara masum insanlarda dâhil edilerek, müdahil vekillerin çabalarıyla dava diğer kumpas davalarıyla irtibatlandırılmaya çalışılarak yargı süreci bilinçli bir şekilde uzatılmıştır.” İfadelerini ileri sürdü.
“MAHKEME RESMİ KURUMLARA DEĞİL, JANDARMANIN OPERASYON YAPTIĞI ŞAHISLARA TANIK OLARAK İTİBAR ETTİ”
Ülger savunmasındaki iddialarını şu şekilde sürdürdü, “Bu davada FETÖ’cülerin devşirmesiyle yalancı tanıklık yaptığı, haber elemanı olarak sahte veya tahrifat yapmış olduğu belgeler ile güvenlik güçlerini ve mahkemeyi yanılttığı sabit olan İlker Çınar, haklarında yasal işlem yapılması nedeniyle Jandarma personeline husumeti olan Veysel Şahin, Yaşar Adak, Gizli tanık Adıyaman gibi devşirilmiş tanıkların yalan beyanlarına, sahte tapeler düzenleyen ve telefon görüşmelerinin sayısını bilinçli bir şekilde artıran paralel kolluk mensupları,elinde hiçbir teknik imkân ve kabiliyeti olmayan sözde bilirkişilerin düzenlemiş olduğu hayali raporlara itibar edilmiş, Devletin resmi kurumlarından gelen yazı ve raporlar ya incelenmemiş, ya bu belgelere itibar edilmemiş yada bu belgelerin tamamının duruşma savcısı tarafından ayrıntılı bir şekilde incelenememesi nedeniyle mütalaaya yansıtılmadığı görülmektedir. Aykut Saka’ya şahsımı menfur cinayet ile irtibatlandıracak şekilde ihbar mektubu yazdırmaya çalışan ve TSK personelini fişleyen FETÖ’nün Malatya hücresinden Mustafa (K) Mehmet Ali Badak, Vahdet (K) Özgür Birdal başta olmak üzere Vatandaşlarımızın dini duygularını istismar ederek haraç toplayan Mehmet Zorlu adına kayıtlı cep telefonunu kullanan İl imamı Eyup (K),mahalle ve semt imamları ile ev imamlarının açık kimliklerinin tespit edilerek mahkeme önüne çıkarılmasında zaruret bulunmaktadır.”
“SES ANALİZLERİ TÜBİTAK’A DEĞİL, SÖZDE BİLİRKİŞİLERE YAPTIRILDI”
Ülger savunmasındaki iddialarına şöyle devam etti, “18 Nisan 2007 tarihinde cinayetin işlenmesi sonrası kaçmaya çalışırken düşerek hastaneye kaldırılan Emre Günaydın’ın öldüğü söylentileri yayılmış, müteakiben cinayetin diğer asli faillerinin Emre Günaydın’ın talimatıyla hareket etikleri yönünde ifade verdirilmiş, cinayetin işlenmesinde rolü olan dönemin emniyet personelini korumak için daha sonra sahte ihbar mektupları devreye sokularak dava istenilen formasyona çekilmek istenmiştir. Bu beyanlarımı daha da somutlaştırmak istiyorum. İnönü Üniversitesi Hastanesinde müşade altında tutulan Emre Günaydın’ın odasındaki kamera kayıtları Cumhuriyet savcısı Hüseyin Sarıömeroğlu’nun 27 Nisan 2007 tarihinde vermiş olduğu yazılı talimatla dönemin İl Emniyet TEM şube Müdürlüğünce silinmiştir. Türkiye Protestan Kiliseler Birliği (TEK) organizesinde 21 Aralık 2007 tarihinde İstanbul’da bir toplantı yapılmıştır. Bahse konu toplantıda davanın istedikleri formasyona çekilmesi için bir kısım kararlar alınmıştır. Bu bağlamda; Dava dosyasında yer alan; 21 Aralık 2008 tarihli kutsal misyon ağı belgesinden de anlaşılacağı üzere misyonerler; ‘Sanığın Hastanedeki Ses ve Görüntü Kayıtlarının Silinmesi görevlerini sorumluluk bilinciyle yerine getirmeyen güvenlik güçleri ve tarafsız olması gereken Mahkemenin tutumu şaşkınlık yaratmıştır” demeksuretiyle cinayetin işlenmesinde rolü olan Fetullahcı yapıyı köşeye sıkıştırmaya başlamışlardır. Bu kapsamda; 26 Aralık 2007 tarihinde Müdahil Avukatları tarafından Emre Günaydın’ın kaldırıldığı hastanede kaydedilen görüntülerinin silinmesi ve cinayetin asli faillerinin cinayetten bir gün önce Orduzu-Pınarbaşı mevkiinde deneme atışları yapması, Devriye görevi yapan polisler tarafından idari para cezası kesilerek bırakılmaları nedeniyle dönemin İl Emniyet Müdürlüğü personeli hakkında İçişleri Bakanlığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Aynı paralel de müdahil avukatları ve misyon medyası tarafından hastane kamera kayıtlarının silinerek delillerin karartıldığına ilişkin yoğun bir propaganda faaliyetine başlanmıştır. Bu gelişmeler; kamera kayıtlarını silen dönemin İl Emniyet Müdürü A.O.K. ve ekibini aşırı derecede rahatsız etmiştir. Sahtecilikler sözde bilirkişilere yaptırılarak ve/veya ses kayıtlarına eklemeler yapılarak şahsım cinayetin asli failleri ile irtibatlıymış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Ses kayıtlarına eklemeler yapılarak sahte delil üretilmiştir. Ellerinde TÜBİTAK gibi ses analizi yapabilecek hiçbir teknik imkân ve kabiliyeti olmayan; sözde bilirkişiler; sahte delil üretmişlerdir. Ses kayıtlarına ilişkin raporlar bizlerin tutukluluğunun devamı kararlarına gerekçe olarak gösterilmesi nedeniyle de mağduriyetimize sebep olduğu ortadadır.”
“İLKER ÇINAR BİZE CİNAYETE KARIŞTIĞINI SÖYLEDİĞİ BİR ŞAHSIN FOTOĞRAFINI GETİRMİŞTİ”
İlker Çınar’ın telefonunun dinlenilmesi ile ilgili iddia hakkında savunma veren Emekli Albay Mehmet Ülger, “İlker Çınar’ın getirmiş olduğu bilgilerin boş çıkması nedeniyle kendisinin de söz konusu şebeke içerisinde yer almış olabileceğine ilişkin kuşkulara yol açmıştır. Bu nedenle; Organize suç Örgütü kurarak uyuşturucu madde imal ve ticareti ile tarihi eser kaçakçılığı suçu şüphesiyle 3 Nisan 2007 ve 16 Temmuz 2008 tarihleri arasında önleme dinlemesi kapsamında dinlenmiştir. Ayrıca; vermiş olduğu bilgilerden birçoğu da gerçek dışı çıkmış bu da şüphelerimizi artırmıştır. Bu bağlamda;
Sağ-Sol Çatışması çıkartmak maksadıyla dönemin İstanbul MHP İl Başkanı Mehmet Gül’e suikast yapılacağına ilişkin bilgi vermiş bu konu da eylem ikaz mesajı çekilmiş, oysa şahıs eceliyle ölmüştür.
Mersin şehir merkezinde bir şahsın evinde PKK terör örgütüne ait silah ve mühimmat bulunduğunu beyan etmiş, yapılan araştırma da boş çıkmıştır. Hrant Dink, Rahip Santoro, Zirve Yayınevi cinayeti benzeri Mersin vb. illerde eylemde bulunulacağı ihbarında bulunmuş, Eylem İkaz mesajı çekilmiş bu mesaj aleyhimize delil olarak kullanılmıştır. Zirve yayınevi cinayetine karıştığını iddia ettiği bir şahsın resmini getirmiş, kendisinden açık kimliğinin tespiti istenmiş, şahsın açık kimliğini tespit edememiştir. Misyonerlerin yurt dışı bağlantılı yardım malzemelerini çatışmalarda ölen terör örgütü mensuplarının ailelerine dağıtacağına ilişkin bilgi getirmiş, ilgili birimlere gönderilirken bu bilgilerinde teyide muhtaç olduğu açıkça belirtilmiş olmasına rağmen aleyhimize delil olarak kullanılmıştır. Bu şahsın; getirmiş olduğu bilgilere kuşku ile bakılmakla birlikte,getirmiş olduğu bilgilerin doğruluğu muhtemel olması nedeniyle önleme dinlemelerine konu edilmiş, her hangi bir müessif olaya sebebiyet vermemek için ilgili birimlere gönderilmiş ve bu şahsın yabancı istihbarat servisleri ile bağlantıları olup, olmadığına ilişkin kuşkularım MİT bölge Başkanı ile paylaşılmıştır. MİT Bölge Başkanının tanık olarak dinlenmesi talebim ise Mülga 3. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.” iddialarını ileri sürdü.
“NORMAL VATANDAŞLAR HANGİ ŞARTLARDA TAKİP EDİLMİŞSE, MİSYONERLERDE O ŞARTLARDA TAKİP EDİLMİŞTİR”
Ülger savunmasında daha sonra şu iddialarını dile getirdi; “Radikal Grupların inanç ve vicdan özgürlüğünün sınırlarının aşılması, kötüye kullanılması, istismar edilmesi suretiyle suç işlemesinin önlenmesi, Her türlü yasadışı faaliyetlerini, dış destek ve bağlantılarını, dini propaganda yapmak suretiyle eleman temin etme ve finans kaynaklarının tespiti ve ortaya çıkarılması maksadıyla önleme dinlemesi kapsamın da mahkeme kararıyla dinleme yapılmıştır. Kaldı ki; Misyonerlerin Kod adı kullanarak gerçek kimliklerini gizlediği, kodlu haberleştikleri, vatandaşlarımızı ve Ak Parti kabine üyelerini fişledikleri dava dosyasında yer alan belge ve ifadeler ile sabittir. Zirve yayın evinde ele geçirilen misyonerlere ait 16 klasör belgeden 9 . klasör Ek-139 ve Ek-145 arasında yer alan belgelerde misyonerlerin AK Parti ve kabine üyelerini fişledikleri net olarak görülmektedir. Bu faaliyetlerde suçtur. Bu suçların işlenmesinin önlenmesi de yasal bir görevdir. Bahse konu sanık, tanık beyanları ve istihbarı bilgilere göre; başta tarihi eser kaçakçılığı, yurtdışından Türkiye’ye kaçak yollardan para sokulması, bir kısım yasa dışı oluşumlarla irtibatlı olduğu anlaşılan Misyonerlerin; hiçbir ayırım gözetmeksizin diğer vatandaşlarımızda olduğu gibi yasadışı faaliyetlerinin istihbari amaçlı dinlemesi ve takip edilmesi de Jandarmanın yasal görev ve sorumluluğudur. Misyonerlik faaliyetlerinin istihbarat birimlerince Milli Güvenlik Siyaset Belgesi doğrultusunda yasal çerçevede takip edildiği görülmektedir. Misyonerler ve misyonerlik faaliyetleri MİT raporlarında da; ‘Radikal Dini Gruplar’ olarak 2. derecede Örgütler listesinde yer almaktadır. İl Jandarma Komutanlığı’nca; Misyonerlerin başta yurtdışı finansal bağlantıları ve tarihi eser kaçakçılığına ilişkileri ile diğer yasadışı faaliyetlerinin ortaya çıkartılması ve her hangi bir suçun işlenmesinin önlenmesi maksadıyla istihbari amaçlı mahkeme kararıyla ’ ‘Radikal dini gruplar’ adı altında; 2803 sayılı kanunun ek-5. maddesine göre mahkemeden alınan önleme dinlemesi kararıyla dinlenmiştir. Bu dinlemeler sonucu müştekilerin özel hayatlarına ilişkin vakıf olunan hiçbir bilgi ve belge hiçbir kimseyle paylaşılmadığı gibi özel hayata ilişkin hiç bir bilgi bu kişiler aleyhine kullanılmamıştır. Fetullahcı Terör Örgütünün ses kayıtlarını internete yükleyerek dinlenen şahıslara şantaj yaptığı gibi bir itibarsızlaştırma operasyonunda da kullanılmamıştır. Tapeleri çıkarılıp medyaya da servis edilmemiştir. Yasalar çerçevesinde hareket edilmiştir. Gayri yasal herhangi bir faaliyet içerisinde olunmamıştır. Ben göreve başlamadan takip edilmeye başlanmış, İl Emniyet Komisyon toplantılarında; başta İl Emniyet Müdürlüğü olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlar tarafından gündeme getirildiği gibi, benim dönemimde ve sonrasında da, başta İl Emniyet Müdürlüğü olmak üzere MİT Bölge Başkanlığı tarafından da takip edilmiş ve İl Emniyet Komisyon toplantılarında gündeme getirilmiştir.”
“KOMUTANLIĞIM DÖNEMİNDE PARALEL YAPI HARAÇ ALAMADIKLARI BÖLGELERİN POLİSE DEVREDİLMESİNE ÇALIŞTILAR”
Benim İl Jandarma Komutanı olduğum dönem de Paralel yapının haraç toplayamadığı bölgelerin polise devri için Fetullahcı Terör Örgütü mensupları büyük bir kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır. Yapmış oldukları entrikaları ortaya koyduktan sonra bu girişimleri boşa çıkınca bu kumpası kurmuşlardır. Şimdi de elleri ayaklarına dolaşmış, kendi nefisleri de o acıları tatmaktadırlar. Geçmişte Radikal Dini Gruplar kapsamında faaliyetleri takip edilen Fetullah Gülen Grubu, bugün Fetullahcı Terör Örgütü olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesine girmiştir. Kodlu olarak haberleşen, kod adı kullanan Radikal Dini Gruplardan, yarın hangi grubun bu kapsama alınacağını tahmin etmek veya kestirmek mümkün değildir. Devletin Milli Güvenlik Siyaseti gereği, bugün için tehdit veya tehlike olarak görünmeyen gruplar, unsurlar Kolluk güçlerinin yapmış oldukları istihbari çalışmalar doğrultusunda o günün şartlarına göre tekrar değerlendirilerek karar vermek durumunda kalınacaktır. “
“FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ VE YABANCI İSTİHBARAT SERVİSLERİ BİZE KUMPAS KURDU”
Emekli Albay Mehmet Ülger, esas hakkındaki savunmasının son bölümünü şu şekilde tamamladı; “Üçüncü iddianame ile davaya dahil edilen asker ve akademisyenlere yönelik Zirve kumpası yargı ve emniyet içerisinde yapılanan Fetullahçı Terör Örgütü, yabancı istihbarat servisleri ve ülkemizdeki uzantılarınca; Yerli düşünen ve yerli değerleri savunan asker, akademisyen ve bürokratların tasfiye edilmesi, itibarsızlaştırılması, Geçmişte Türkiye’de gerçekleştirmiş oldukları operasyonların, misyonerlerin inanç ve vicdan özgürlüğünün sınırlarının aşılması, kötüye kullanılması ve istismar edilmesine yönelik faaliyetlerinin manipüle edilmesi, Kendi yaptıkları eylem ve söylemlerin başkalarının üzerine yıkılması, cinayette ihmali olan dönemin Emniyet Müdürü ve İstihbarat Şube Müdürünün aklanması, Malatya İl Jandarma Komutanlığınca ilk kez Fetullahçı Terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmaya yönelik faaliyetlerinin deşifre edilmesi nedeniyle örgütten çözülmelere engel olunması, Örgütün himmet adı altında daha rahat haraç toplanmasının ve terfi sırasında bulunan kendi sempatizanı subayların önünün açılması, Devleti ele geçirmeyi ve hükümete darbe yapmaya yönelik faaliyetlerinin perdelenmesi maksadıyla Ergenekon, Balyoz, Kafes-Poyraz köy, Casusluk Kumpas Davaları’nın bir parçası ve ortak bir aklın ürünü olarak örgütün Ankara, İstanbul, Malatya, Mersin ve Adana yapılanması tarafından kurgulanmıştır. Askerlik hayatımın önemli bir kısmı Güneydoğu Anadolu bölgesinde terörle mücadelede geçmiş, beni hiçbir zaman bu mücadele yıpratmamıştır. Terörle mücadelenin yaygın ve yoğun olarak sürdürüldüğü bölgelere gitmemek için herhangi bir sağlık problemleri olmadığı halde ‘Komando olamaz’ raporu alarak cepheden kaçanların kendi yandaşlarının önünü açmak için terfi sıram geldiğinde şahsıma ve dava arkadaşlarıma bu alçakça iftiralar ve kumpaslar yapılmıştır.”
Mahkeme Heyeti, duruşmaya 1 Haziran Çarşamba günü devam etmek üzere ara verdi.
ARŞİV FOTO: Zirve Davası'na sonradan eklenip 3 yılı aşkın süre hapis yatırılanlardan Malatya eski İl Jandarma Komutanı Mehmet Ülger (kravatlı olan)
Burhan KARADUMAN, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com