Niyazi DOĞAN / dogannd@gmail.com
Biliyorum, bazen çok önemli bir yanlış yapıyoruz, hatta bu yanlışı sıklıkla yaptığımızı bile itiraf edebilirim: Kasabalı bir kafadan şehirli davranışı bekliyoruz.
Mesela, bu kenti yönetme mekanizmalarını eline geçiren kasabalı kafadan, insanca yaşamın zorunlu kıldığı şehircilik hizmetlerini, insan- şehir ilişkisinin anlamlı bir zemine oturtulmasının gereklerini yerine getirmesini bekliyoruz. Asgari düzeyde şehir kültüründen / medeniyetle özdeş şehir kavramının binlerce yıllık zenginliği ile demlenen medeniyet okyanusundan bir damla olsun nasibini almamış şehir yöneticilerinden, bu davranışları görmeyince de, anında eleştirmeye başlıyoruz.
Oysa, onlar, bu şehrin yönetim mekanizmalarını bir şekilde ele geçirmiş olsalar da, ancak sahip oldukları kasabalı bir kafanın izin verdiği / şark kurnazlığının belirleyici karakter olduğu nitelikte bir yönetsel çıktı sağlayabilirler. Biricik amacı, siyasetin ve şehrin yönetsel mekanizmaları aracılığı ile kentsel rantı kendine / yakınlarına / politik yol arkadaşlarına kanalize etmek olan bu yönetici tipinin yarattığı sonuç ise, yağmalanan / talan edilen / beton cehennemine çevrilen / belki de hepsinden daha önemlisi, beğeni düzeyi kasaba kültürü düzeyine çekilen bir şehirdir.
Buradan, adı ve film gösterim mekânları dışında Malatya ile hiçbir bağı olmayan Malatya Film Festivali’ne yatay bir geçiş yaparak, 5 yıldan bu yana ısrarla ve taammüden sürdürülen festival kurnazlıklarını bir kez daha açık etmeye çalışalım:
‘Kültür Endüstrisi’ kavramının yaratıcılarından ve bu endüstrinin yarattığı, bireyi gerçeklikten koparan kültürel iktidar kurgusu ve ticarileşmiş sanatın yarattığı kitlesel aldatmanın en acımasız eleştirmenlerinden Theodor Adorno, yazının girişinde ifade ettiğim yanlışımıza yıllar öncesinde vurgu yapıyor: Yanlış hayat, doğru yaşanmaz.
Kültür ve sanat eylemlerinin üretme / özgürleştirme / estetik duygusunu kış uykusundan uyandırma / nihai kertede insanî olana ulaştırma işlevinden soyutlanıp, tümüyle ticarileşmesine / milyonlarca liralık bütçe pastasının en büyük parçasınınfestivalin varlık amaçları yerine profesyonel festival tüccarlarına aktarılmasına gösterilecek en iyi örnek Malatya Film Festivali’dir.
Festival, daha ilk anda, yani henüz fikir aşamasında iken, kasabalı yönetici kafası ve şark kurnazlığı ile dizayn edilmiş, görünen / ilan edilen amacın alt katmanlarına gizlenmiş esas hedef, milyonlarca liralık bir harcama kaleminin yaratılması ve bu bütçenin hiçbir yasal denetim olmaksızın bir yerlere aktarılması olarak belirlenmişti.
Bu gerçeklik, Malatya’daki görev süresince uzmanlık alanını kamu yönetiminden Malatya Yemekleri’ne dönüştüren festivalin başlatıcısı, dönemin Malatya Valisi Ulvi Saran’dan bugüne, festivallerin bütçelerinden doğrudan sorumlu olan Malatya valilerinin hiçbiri tarafından değiştirilmedi.
Çünkü, Adorno’nun dediği gibi, ortada, yanlış başlatılan bir hayat vardı ve yanlış bir hayatın doğru yaşanması da mümkün değildi.
MUFF Sanatsal Bir Eylem Değil, Profesyonel Festival Tüccarlarının Bütçe Paylaşım Faaliyetidir
Malatya Film Festivali’ni sanatsal bir eylem / süreç bağlamında değerlendirmek, verili durumun sahte bir iyimserlikle çarpıtılması anlamına gelir. Buna karşılık, festivalin, paydaşları, çok dar bir grup içinde çıkar ilişkileri ile birbirine bağlı bir ekonomik paylaşım faaliyeti olduğunu gösteren gereğinden fazla materyalin varlığından söz etmek gerçeklerle çok daha fazla örtüşmektedir.
Herşeyden önce, ilk yılından bugüne, hiçbir zaman Malatya Film Festivali’nin bütçesi şeffaflık kavramı ile yan yana anılmadı. Tam tersine, festivalin, 1,5 milyon TL ile başlayıp 3 – 3,5 milyon TL’ye dayanan bütçelerinin gelir / gider kalemleri hiçbir zaman dürüstçe ve yasal sorumlulukların zorunlu kıldığı biçimde kamuoyuna açıklanmadı.
MUFF’un 5 yıl boyunca tüm parasal iş ve işlemleri, AKP iktidarının Türkiye’de artık bir gelenek haline getirdiği biçimde kilit kilit üstüne odalarda yapıldı. Festival bütçelerinin nasıl oluşturulduğu / harcama kalemlerinin nasıl ve hangi kriterlerle düzenlendiği / organizasyon şirketlerinin ne tür bir süreçten sonra belirlendiği hiçbir zaman kamuoyu ile paylaşılmadı.
MUFF’un 5 yılı boyunca, kamu yöneticilerinin kamuoyuna karşı saydamlık sorumluluğu asla gündeme gelmediği için, büyük bölümü kamu kaynakları ile oluşturulan film festivali bütçelerinin yönetimi üzerine çökertilen karanlık katmanların neyi içerdiğine dair hiçbir denetleme de yapılmadı. Milyonlarca liralık harcamalar kişisel ilişkiler bağlamı içinde yürütüldü ve bütçenin büyük bölümü festivalin varlık amaçlarına değil, profesyonel festival tüccarlarından oluşan festival lobilerine aktarıldı.
Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı Amacı Dışında Kullanılarak Suç İşleniyor
MUFF bütçesi ve şeffaflık demişken, değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka fasıl, MUFF’un asıl amacı kayısının sorunlarına çözüm reçeteleri üretmekle yükümlü olan Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı üzerinden yapılmasıdır.
Vakıflar Mevzuatı’na göre, vakıflar kuruluş amaçları dışında harcama yapamaz. Vakfın kuruluş amacından farklı kanallara para aktarması suç oluşturur. Bu nedenle, vakfın amacı doğrultusunda faaliyette bulunmayan, vakfın mallarını ve gelirlerini amaçlarına uygun olarak kullanmayan,ağır ihmal ve kasıtlı fiilleriyle vakfı zarara uğratan vakıf yöneticilerinin bu fiillerinin tespiti halinde, vakfın bulunduğu bölgenin asliye hukuk mahkemeleri tarafından görevden alınır ve yargılanırlar.
Vakıflar Mevzuatı’na ilişkin bu bilgileri verdikten sonra, Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın son 5 yıldaki yöneticileri için, vakfın hesaplarına giren milyonlarca liranın vakfın amaçları dışında ve herhangi bir hukuki çerçeve olmadan harcanması, bugün hukuksuzluğun sistem haline gelmesinden dolayı belki herhangi bir sorun yaratmıyor olabilir. Ancak, Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın banka hesapları hiçbir zaman ‘reset’ edilemeyecektir. Film festivali kisvesi altında, vakfın finansal suç işleme aracı haline dönüştürülmesibir gün sorgulanacaktır.
Kayısı Vakfı mı Sinema Vakfı mı?
Bir işin istenilen hedefe ulaşması için yeter şartlardan biri, doğru iş için doğru aracın kullanılmasıdır.
Şeffaf / dürüst bir yönetimle, nitelikli ve kalıcı bir film festivalinin organize edilmesi / bunun bir sonucu olarak Malatya’nın sanatsal kimliğine yeni bir boyut kazandırılması / Türkiye Sineması’nın geleceğine olumlu ve destekleyici katkı sunan bir film festivali için gereken büyüklükte bir bütçenin oluşturulması, sanatın kent kimliğine kattığı yaratıcı etkiyi bilen herkes için memnuniyet verici olacaktır.
Ancak, kuruluş amacı kayısının ve kayısı üreticisinin sorunlarına çözüm üretmek olanKayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın son 5 yıldan bu yana, bütünüyle kuruluş amacından saptırılarak, hukuki hiçbir denetime tabi tutulmayan bir sinema vakfı gibi araçsallaştırılması bu kentte işlerin AKP iktidarı döneminde yürütülme biçimindeki deformasyonun tipik bir örneğidir.
Kayısıya ilişkin son derece mütevazı bütçeli projeleri bile gündemi dışına çıkaran Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın 1,5 ila 3 milyon TL arasında değişen büyüklükteki bütçelerle film festivali yapmak amacıyla kullanılması, vakıf yöneticileri için görevin kötüye kullanımı sonucunu doğurmaktadır.
Biliyorum, festival ödüllerindeki ‘Kristal Kayısı’ maketini bize Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı ismindeki ‘Tanıtma’ bölümüne karşılık geldiğini söylemeye kalkışacak vakfı yöneticileri. Ama, bunun, sadece, minarenin kılıfı olduğunu bizim kadar kendileri de çok iyi biliyor.
MUFF Malatya İle 5 Yıl Boyunca İlişki Kurmadı
Daha doğrusu şöyle demek gerekir: Malatya Film Festivali’nin 5 yıl boyunca Malatya ile ilişki kurması için üretilmesi gereken araçlar, mekanizmalar ve sanatsal ortamın oluşması için her türlü barikat kuruldu / kurulmaya devam ediliyor.
Beş yıl boyunca yazmaktan klavyelerimizin tuşlarındaki harfler silindi ama MUFF’u yöneten kibir yüklü yönetici ve organizatörler, kent – festival ilişkisinin sadece film gösterim günlerine sıkıştırılarak festivalin Malatya kamuoyundan kaçırılması için olağanüstü bir efor harcadı.
Film festivalinin kalıcı ve üretici bir nitelik kazanması için ön koşul olan, festivalin Malatya kent kimliği ve Malatya halkı ile bir aidiyet bağı kurması, MUFF yönetici ve organizatörlerinin hiçbir zaman derdi olmadı.
Festivalin yarışma ve gösterim kategorilerinde yer almak isteyen filmlerin başvuru işlemleri, festivalde yarışacak filmlerin belirlenmesi süreci, farklı kategorilerdeki jürilere davet edilecek isimlerin tespiti, ödül miktarlarının belirlenmesi, tanıtım faaliyetlerinin konsepti, özetle festivali ilişkin tüm süreç ve çalışmalar Malatya dışında, festival tüccarlarından oluşan festival lobisinin mukim olduğu İstanbul’da yapıldı ve yönetildi.
Beş yıl boyunca, adı Malatya olan bir film festivalinin adını taşıdığı şehirden koparılması / açılış törenine kadar tüm süreçlerin saklı / gizli / kapalı kapılar ardında yürütülmesi yetmezmiş gibi, ilk 3 yıl boyunca Malatya’da tek kelimelik bir enformasyon yapılmadan, İstanbul’da ve Ankara’da lansman toplantıları yapıldı. Yarışacak filmler, ödül miktarları, ödüllendirilecek sanatçılar bir kasabalı kompleksiyle üç-beş tane 3. sınıf magazinci gazetecinin önünde İstanbul’daki toplantılarda açıklandı.
İlk 3 yıl dediğimize bakmayın, bu yıl da dahil olmak üzere son 2 yılda da, onca eleştiriden sonra, Malatya’da sözde bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Ama bu toplantılar festivalin ana gövdesine ilişkin bilgilendirme toplantıları değil, ‘İstanbul’da toplantı yapacağız’ toplantılarıydı.
MUFF, bugüne kadar hiç biri yapılmayan / yerine getirilemeyen içi boş vaadlerle süslenmiş nutukların atıldığı açılış gecesi törenlerine kadar öylesine Malatya’dan gizlendi ve saklandı ki, Malatya Medyası festivale ilişkin ilk haberleri, festival lobisinin ilişki içinde olduğu ulusal medyadan öğrendi.
Festivalin 3 milyon TL’ye kadar ulaşan bütçesinden Malatya kent ekonomisine, kırıntılar dışından bir şey aktarılmadı. Festivalin Malatya’da yapılabilecek çok sayıda işi İstanbul’da yapıldı.
Festival komitesi ve festival yürütücülerinin festivalin Malatya’nın tanıtımına katkı sağlaması diye bir derdi de yoktu. Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen festivalin resmi sitesine bakın, Malatya’ya ilişkin tek bir başlık, tek bir modül, tek bir fotoğraf, tek bir tanıtım videosu bulamayacaksınız.
Sözde, ödüllerin adı ‘Kristal Kayısı’ ama, Kayısı Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nın milyonlarca lira harcayarak yaptığı festivalin resmi internet sitesinde kayısıya dair tek bir kelime ile karşılaşmanız mümkün değildir.
MUFF internet sitesini inceledikten sonra, bir de ‘Ermenistan Altın Kayısı Film Festivali’nin resmi internet sitesine bakın… ‘Kristal Kayısı’ ödüllü Malatya Film Festivali’nin resmi internet sitesinde bulamadığınız kayısıyı orada bulacaksınız…
Muhtemelen binlerce liralık ücretlerle istihdam edilen basın danışmanlarının olduğu festivalin, İstanbul’daki toplantısından medya kuruluşlarına geçilen fotoğrafların ve görüntülerin kalitesine baksanız, o basın danışmanlarını anında kapının önüne koymak konusunda asla tereddüt etmezsiniz.
MUFF yönetici ve organizatörlerinin festivalin, adını taşıdığı Malatya’ya yabancılaşması için bilerek / isteyerek yaptıkları elbette bunlarla sınırlı değil.
Devam edelim…
MUFF: Kurumsal Kimlikten / Özgün İçerikten Yoksun Taklitçi Festival
MUFF her yıl, nasıl ve hangi kriterlerle belirlendiği belli olmayan bir şirketin kucağına atıldı. Festivalin kurumsal bir kimlik ve örgütlenme inşa edilmesinin sağlanması yerine, bir yıl İstanbul’da bir şirketin, bir yıl İzmir’de bir şirketin, bir yıl Ankara’da bir şirketin ofislerinde yönetildi. Bu yıl da festival İstanbul’da AtonicProject adlı bir şirketin ofisinde kotarıldı.
Organizasyon şirketlerinin aldığı para da hiçbir zaman açıklanmadı. Organizasyon firmaları yasal süreçlerle değil, bireysel ilişkilerle belirlendi. Kurumsal kimliğin inşasını sağlayacak profesyonelleşme yerine günü birlik çözümlere milyonlarca lira kamu kaynağı kanalize edildi.
MUFF, böylelikle, kurumsal kültür, davranış ve kurumsal tasarım gibi tümü birbiriyle ilişkili olan ve sonuç olarak bir festivali diğerinden ayıran özgün unsurları içeriğinde barındırmayan / Antalya Altın Portakal’ın ve Adana Altın Koza’nın arabesk ruhlu kötü bir taklitçisi konumuna getirildi.
Festivalin 5 yılı boyunca ‘Bu yıl Woody Allen Malatya’ya getirilecek’ türündeki kuyruklu yalanlarını / açılış filmlerini izletmeyi bile beceremeyen organizasyon bozukluklarını / jüri üyelerinin yakınlarının salonu doldurması nedeniyle biletli seyircinin koltuğunun işgal edilmesi yüzünden yaşanan kavgaları / festivale 5 bin TL katkı sunduğu gerekçesiyle, onca sinema emekçisine sahnede 20 dakika sinema üzerine nutuk atmasına izin verilen inşaat müteahhitlerinin haddini bilmezliğini / Malatya yerel medya mensuplarının açılış ve kapanış törenlerinde görevlerini yapmasını engellemeye kalkışan küstah tavırlı organizasyon yetkililerini ve güvenlik görevlilerini / festivalin Malatya ile aidiyet bağının 4 yıl boyunca kurulamamasının bir sonucu olarak üç-beş popüler film dışındaki filmlerin çoğunlukla 5 ya da 10 kişiye oynamasını / ta Amerikalardan kalkıp gelen bağımsız sinemanın önemli isimlerinden John Sayles’in katılımı ile gerçekleşen Tatlı Dilli adlı filminin gösteriminde toplam 7 kişinin bulunmasının Sayles ve filmin yapımcısı olan eşini bir hayli şaşırtmasını ve ‘Malatya bizi hayal kırıklığına uğrattı’ demesini / AKP’li siyasilerin engin (!) sinema bilgilerini konuşturarak açılış ve ödül gecelerini birer kahvehane mitingine çevirmelerini… Hangi birisini hatırlatsak bilmiyorum…
Devletçi ve Kasabalı Kafayla Film Festivali Ancak Bu Kadar
MUFF daha teorik ruşeym aşamasındayken de, bugün 5. yılına girerken de devletçi ve sinema ile ilişkisi çocukluk yıllarında, gazoz eşliğinde izlenen yazlık sinema filmlerinden sonra tümüyle kesintiye uğramış bir kültürel gelenekten gelen, sinemanın özgürlük / estetik ruhuna tümüyle yabancı bir memurlar topluluğu ile profesyonel festival tüccarlarından oluşan ekipler tarafından yönetildi.
Festivalin bu yılki Yürütme Kurulu isimlerine bakın, durumu daha iyi anlayacaksınız: Yürütme Kurulu içinde, festivalin yapıldığı son 5 yıl içinde, bir adet uzun metraj sinema filmi izlemiş bir isim bulana festival boyunca 5 film bileti vaad etsem, eminim tek bir kuruş harcamak zorunda kalmayacağım.
Yarışma bölümüne kabul edildiği açıklanan kimi filmler daha sonra listeden çıkarılarak sansüre uğratıldı. Geçen yıl, sinema eleştirmeni Ali Murat Güven, önce jüri üyesi olarak açıklandı, ardından MUFF’u 4 yıl boyunca tekeline alan SİYAD’la kimliğinin uyuşmazlığı nedeniyle hoyratça jüriden atıldı. Yerel gazetecilere akredite uygulandı. Malatya’nın parasıyla yapılan festivalin açılış ve kapanış törenlerinin yerel TV’ler tarafından yayınlanması yasaklandı. Açılış ve kapanış törenlerinde salonu dolduranların büyük bölümü sinema izleyicisi değil devlet bürokrasisiydi.
SİYAD yöneticisi ve eleştirmen Alin Taşçıyan, MUFF için bir başka felaketin adıydı. Dört yıl boyunca MUFF’da ipleri elinde tutan Alin Taşçıyan, geçen yıl MUFF kapanış töreni sonrasında, ödüllere ve Antalya Altın Portakal ile MUFF’un kıyaslanmasına yönelik sorularımızı cevaplandırırken, MUFF’u kendisi yönetimde olduğu için yere göğe sığdıramamış, Altın Portakal için de “Siz ona film festivali mi diyorsunuz? Antalya Altın Portakal bir film festivali değil, magazin festivalidir” diyerek, yıllarca içinde yer aldığı Altın Portakal’ı o yıl yönetiminde yer almadığı için aşağılamaktan imtina etmemişti…
Alin Taşçıyan, geçen yıl Malatya’da, sorularımız üzerine “Neee, siz Altın Portakal’a film festivali mi diyorsunuz?” dedikten 6 ay sonra bu sözlerini unuttu ve gitti Altın Portakal 2014’ün yönetimine girme pişkinliğini gösterdi. İşte o Alin Taşçıyan yıllarca MUFF’u yöneten / yönlendiren isimlerden biri oldu.
Tüketen Ama Üretemeyen Festival: MUFF
Bir yandan devletin kontrol edici / tahakküm kurucu ve sansürcü doğası MUFF’da sinemanın doğası ile örtüşmeyen anti-sinema bir yapı ortaya çıkarırken, diğer yandan Malatya şehir dinamiklerinin festivalin yönetsel süreçleri dışında tutulması için özel bir çaba harcayan festival tüccarları, MUFF’un büyük bir iştahla tüketen ama üretemeyen bir festivale dönüşmesine yol açtı.
MUFF’un bu yılki danışma kurulu üyelerinden Burçak Evren,Ankara Film Festivali’nin 10 yılını değerlendirdiği yazısında Festivallerin tükettiği kadar üretmemesinin, bir süre sonra festivalin kendisinin tükenmesi sonucunu doğuracağına vurgu yapar. Evren, “Festivallerin tükettiği kadar üretmemesidurumunda yaşama ve kendilerini geliştirme, büyüme olanağını bulamadıklarının altını çizer. Yalnızcaizleyicinin bir bilet karşılığı ödediği gelirle ayakta kalmayı amaçlayan festivallerin giderek güdük veişlevsiz hale geldiklerini, gerçek amaçlarından soyutlanıp tecimsel bir kulvara da ödün verdiklerinisavunur” (Aktaran, Hakan Uğurlu, Elif Gizem Uğurlu, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2011)
Burçak Evren’in, tükettiği kadar üretemeyen film festivallerini, “Gerçek amaçlarından soyutlanıp tecimsel, (ticari) bir kulvara” dönüşmesinin, Malatya Film Festivali üzerinden nasıl somutlaştığını anlatmaya çalıştık…
MUFF bir dev iştahıyla tüketiyor ama Malatya’da bir sinemasal şölen üretmiyor.
MUFF tüketiyor ama Malatya’da sinemaya ilişkin bir farkındalık yaratmıyor.
MUFF tüketiyor ama, sinemanın gösterme sorumluluğunun insanlarla değil, boş koltuklarla paylaşılmasını becerebiliyor ancak.
MUFF tüketiyor ama üretmiyor. Çünkü film bütçesinin aslan payı genç yönetmenlere, oyunculara, ilk filmini yöneten ve motivasyon bekleyen yeni kuşak film sinemacılara, kısacası sinemanın bizatihi kendisine değil, organizasyon lobilerine kanalize ediliyor.
MUFF tüketiyor ama Malatya’da sinema alanında ve sinemayla ilintili sanat dallarında bir derinleşmenin sağlanmasına katkı sağlamıyor.
MUFF tüketiyor ama, fayda / maliyet analizi bağlamında irdelendiğinde Malatya’nın tanıtımına katkı sağlayamıyor / kent markalaşması konusunda sanatsal bir boyut kazandırmıyor.
MUFF tüketiyor ama sinemanın geleceğini değil, Anadolu şehirlerini kuşatan festival lobilerini destekliyor.
MUFF tüketiyor ama yaratıcı kültür endüstrilerine ilişkin herhangi bir sektör gelişmiyor bu şehirde.
Tüm bunların sonucu olarak MUFF, tükettiği halde üretemeyen festivallerin akıbetine adım adım ilerlemekte ve Burçak Evren’in işaret ettiği sorunu çoktan yaşamaya başlamıştır: Yani bir sanatsal eylem değil, tecimsel (ticari) bir faaliyete dönüşmüştür.
Her şeye rağmen, iyi seyirler…