Rekabet Kurumu ile Malatya Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) tarafından ortaklaşa 'Rekabet Hukuku Uyum Programı' konulu bir program düzenlendi. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, "Küçük işletmelere yaşama şansı verilmesi lazım", Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ömer Torlak, ise "Türkiye AVM'ler konusunda treni kaçırdı" dedi.
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda konuşan MTSO Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, rekabetin ticarette önemli bir kelime olduğuna dikkat çekti.
Erkoç, rekabetin içeriğinin iyi algılanması gerektiğine işaret ederek, "Öncelikle ekonomik büyüme ve kalkınmanın olamazsa olmazı rekabet disiplinidir. Özellikle yatay seviyede firmalar arasında gizli iş birliklerinin önlenmesi ve bu tür iş birliklerinin etkin şekilde cezalandırılması, düzenlenen sektörlerde aşırı ve gereksiz müdahalelerden kaçınılması ve tüm değer zincirine dinamizm sağlaması da bu disiplinin unsurudur" dedi.
"REKABET TOPLUMUN DA MESELESİDİR"
Liyakatin başarılı olmaya yetmediğini ifade eden Erkoç, şunları söyledi:
"Rekabette sadece kurumların değil, toplumunda meselesidir. Piyasalarda vatandaşın aleyhine oluşacak şekilde küçük işletmelerin piyasaya girmesini önleyecek şekilde işletmeler örgütlenebilir. Bu şekilde davrananların olduğu ekonomilerde sağlıklı bir işleyiş ortaya çıkmamaktadır. Liyakat, başarılı olmaya yetmiyor. Halbuki başarılı olmak için, alın teri dökenler, sistemik olarak da ödüllendirilmesi gerekir. Ben özellikle sağlıklı bir rekabet ortamının tesisi ve işleyişinin tek yolunun para cezası verilmesi olmadığını belirtmek istiyorum. Para cezaları, rekabetçi bir piyasa sisteminin tesisi ve işleyişi bakımından caydırıcı bir unsurdur. Ancak tek başına yeterli değildir. Rekabet hukukunun tanıtılması ve toplumda rekabetçi kültürün yerleştirilmesinin sağlanması gerekmektedir."
"KÜÇÜK İŞLETMELERE YAŞAMA HAKKININ VERİLMESİ LAZIM"
Rekabet kuralları içerisinde özellikle küçük işletmelere yaşama hakkının verilmesi gerektiğini ifade eden Erkoç, "Dinimizde haksız kazanç helal değildir. Bir malı kötüleyerek, başka bir malı öne çıkarmak ahlaki bir davranış değildir. Bir malı satarken övmek, methetmek yine ahlaki değildir. Bunlar bizim dinimizin esasları olan ticaret ahlakı içerisinde de yerini bulmuştur ve ahilik kültüründe de bu günümüze kadar gelmiştir. Ama ne acıdır ki, şuanda dünyada üretimi gerçekleştirilen yüzde 70 insanlar emek yoğun şekilde emeklerini veren ve insanların ürettiğinin paylaşımını sadece dünyadaki yüzde 1,5 veya 2'lik bir kısım üretimin yüzde 70'ini paylaşıyor. Şuanda dünyada ciddi bir gelir dağılımında dengesizlik söz konusu. Bu dengesizliğin önüne geçmek için gelir dağılımının adaletli bir şekilde tesis edilmesi gerekir. Adaletli bir şekilde tesisi için de, rekabet kuralları içerisinde özellikle küçük işletmelere yaşama hakkının da verilmesi lazım" diye konuştu.
"HAKSIZ BİR REKABETİN TAM ORTASINDAYIZ"
Erkoç, küçük esnafın ve küçük tüccarın rekabet noktasında büyüklere karşı ezilmemesi gerektiğine dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle son dönemde gıda sektöründe, bütün sektörlerde var ama bariz olarak gıda sektöründe öne çıkan ve her mahalleye neredeyse ulusal bir markanın şube açarak, yereldeki bakkallarımızın ve diğer üreticileri çok sıkıntılı bir sürece sokmuştur. Oysa gelişmiş ülkelerdeki bu sisteme baktığımızda özellikle bu tür yerlerin şehrin dışında daha uzak yerlerde şehir esnafını, küçük esnafı zora sokmayacak şekilde planlanmış ve düzenlenmiştir. Oysa bizde hala perakendeci yasası çıkmamış, meclisin rafları arasında ve her ilde, her ilçede, her mahallede bu tür mağazalar açılmaya devam etmektedir. Biz, sermayeye karşı değiliz. Ama sermayenin bu şekilde dağılımı yereldeki küçük esnafı da sıkıntıya sokmakta, beraberinde sıkıntılar getirmektedir. Özellikle toplumun omurgasını teşkil eden esnaf teşkilatımızın ve esnaf yapımızın çökmemesi için ve ülke ekonomisinin sıkıntıya girmemesi için bu tür şeylere dikkat etmek lazım. Cezai müeyyidelerle bunu önlemek mümkün değil ama mecliste gereken yasalar çıkartılarak, özellikle küçük esnafın ve küçük tüccarın rekabet noktasında büyüklere karşı ezilmemesi gerekir. Ama günümüz şartlarında maalesef haksız bir rekabetin tam ortasındayız. Özellikle de bu daha ziyade alın terini kutsal sayan ve mahallenin, ilçesinin, köyünün bekçisi konumunda olan bu tür esnaflarımızı da sıkıntıya sokmaktadır. Ben bir an önce hükümetimizden özellikle bu tür yerlerde alış verişteki düzenlenmenin bir an önce yapılmasını küçük ve orta ölçekli esnaflarımızın lehine değiştirilmesini arzu etmekteyim. Tekelleşmenin önüne geçmek zorundayız. Tekelleşmeyi kaldıracak tedbirlerin alınmasını arzu ediyoruz. "
TORLAK: "ÖNEMLİ OLAN REKABET ORTAMININ TESİS EDİLMESİDİR"
Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ömer Torlak ise, "Rekabetçilik, rekabet etmek, rekabette önde olmak, rakiplerle baş etmek, haksız rekabetle karşı karşıya kalmak, piyasada kuralına göre oynamak gibi çok sayıda ifade, günlük hayatın hemen her anında duyduğumuz ve karşı karşıya kaldığımız gerçeklikler aslında. İşletmeler piyasada var olmak, yeni pazarlara girmek ve rakiplerine üstünlük sağlamanın çabasını veriyor. Önemli olan rekabet ortamının tesis edilmesi, rakipler arasında haksızlığa sebep olacak şartların gözetilmesi ve engellenmesidir. Bir diğer deyişle, rekabet şartlarının sağlıklı bir şekilde işlemesi için çaba sarf edilmesi, hayatın her alanındaki rekabet için olduğu gibi özellikle piyasalar için olmazsa olmazdır" dedi.
Torlak, rekabetle ilgili bilgiler vererek, şunları söyledi:
"Rekabet denilince ilk bakışta aklımıza sanırım, rakibi ezmek, onu yok etme pahasına çabalamak, kendi başarısı ve hedefleri adına rakiplere karşı haksızlık yapmak ve kuralların dışına çıkarak oyun oynamaya kalkmak gibi hususlar geliyor. Rekabetle ilgili genellikle yok edici, ezici ve horlayıcı tutum ve davranış kalıplarının ilk etapta aklımıza gelmesinde, yaşanan örnekler ve hayatın gerçekliğinin oluşturduğu algılama biçimi geliyor. Hayatın her alanında ve özellikle piyasalarda rekabet adına ortaya konan ve sıkça karşılaşıldığı için normal rekabet davranışı olarak algılanan bu gerçeklikler, rekabeti doğal mecrasından uzaklaştırmıştır. Rekabetin başkalarını ezmeden, yok etmeye çalışmadan da gerçekleştirilebileceği algısına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu açıktır. Öyle olmasaydı bugün, ahlaki bir ekonomiye, işletmelerde ve iş dünyasında ahlaki davranış kalıplarına ihtiyacın arttığından sık sık bahsedilmeyecekti. Gerçekten rekabetçi bir ekonominin ve gerçek anlamda rekabetçi kurumların daha başarılı olabileceği konularında makale ve kitaplar belki daha az yazılacaktı. Bütün bunlar bize, gerçek anlamda rekabetçiliğe ne denli ihtiyacımız olduğunu, rekabetçi ortam olmaksızın insanın ve şirketlerin yaşama şanslarının çok fazla olmayacağını ifade ediyor. Toplumsal ve kültürel yapısında rekabetin doğru ve etkili bir şekilde yapılmasına ilişkin çok sayıda değeri barındıran bir toplum olmamıza rağmen, bozuk işleyen bir piyasa sisteminde rekabetçi ortamı oluşturma ve korumakta bizler de Batı ekonomileri gibi zorlanıyoruz. Bu noktada rekabetçiliği örseleyecek şekilde yerleşmiş piyasa şartları içinden çıkış da zor görünüyor. Son yıllarda iş ve meslek ahlakına daha fazla vurgu yapılıyor olması, ekonomilerin ahlaktan yoksun olmasıyla sonuçların daha da kötüye gitmesinin gündeme gelmesi, sağlıklı işleyen rekabetçi piyasaların oluşumunda unutulan değerlerin hatırlanmasına olan ihtiyacı daha fazla hissettirmekte. Bir işletmenin işi yıkıp yok etmek midir? Yoksa hedeflediği pazardaki ihtiyaç ve isteklere uygun mal ve hizmet üretimi yoluyla kazanç elde etmek midir? Bu soruları tersinden okuyup cevap vermek elbette önemlidir. Bir işletme piyasadaki yok edilmeye yönelik davranışlar karşısında ne yapabilir?
O halde rekabetçilikten anlamamız gereken; “yok etmek için değil, yaşatmak için rekabet” anlayışı olmalıdır. Rakibini yok etmeye yönelik rekabet anlayışı sonucunda kişi ya da işletmelerin kendilerini frenleyememe, daha fazla kazanma adına alıcılardan daha fazla bedel isteme ve nihayet refahın dağılımının bozulmasına bağlı olarak harcanabilir geliri azalan tüketici kitlesinin daha az talebi ile karşı karşıya kalınır. Dolayısıyla kısa vadede daha çok kazanç gibi gözüken yıkıcı rekabet davranışları, uzun vadede talebi oldukça düşürebilir. Ülkemiz ekonomisinin belkemiği olan KOBİ’lerin sağlıklı işleyen piyasa şartlarına ihtiyacı vardır. Bu işletmelerimiz yine sağlıklı işleyen piyasa şartlarının oluşumu ve korunması için de özenli davranmalıdır. Başka bir ifadeyle KOBİ’lerde aynen insan ilişkilerinde geçerli olduğu gibi, piyasalarda rakiplerine rekabet adına veya rekabetçi görüntüsü altında haksızlık yapmamalı ve rakiplerinden gelecek haksızlıkları da doğal kabul etmemeli, gerekeni yapmaya çabalamalıdır. Nasıl ki yaşama hakkı, başkasının yaşamı ile sınırlı ise, teşebbüs hakkı da başka teşebbüslerin yaşama hakkı ile sınırlıdır. Yani rakipleri yok etme pahasına piyasada rekabetçi davranış hakkı hiçbir teşebbüsün ayrıcalığı olarak görülemez. Bu bağlamda anayasalarda teşebbüs hürriyeti güvence altına alınır. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda teşebbüs hürriyetini tesis etme ve korumaya yönelik düzenlemeler vardır. Ülkemizde de Anayasa’nın 167. Maddesinin gereğini yerine getirmek üzere TBMM tarafından kabul edilen 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, 1994 yılında yürürlüğe girmiştir."
"KANUNUN AMACI, REKABETİN KORUNMASINI SAĞLAMAKTIR"
Rekabet Kanunu ile ilgili de bilgiler veren Torlak, "Rekabet Kanununun amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır. İyi işleyen rekabetçi bir piyasa sistemi, üretim ve dağıtımda verimliliği artırır, araştırma ve geliştirme çabalarıyla hem teknolojik gelişmeye hem de know-how oluşumuna katkı sağlar ve genel olarak ekonomik gelişmenin önünü açar. Rekabetçi bir piyasa sisteminin oluşumu ve sağlıklı işleyebilmesi ise rekabet hukukunun başarıyla çalışmasına bağlıdır. Başarılı bir rekabet hukuku ve bunun başarıyla uygulanması sonucunda rekabetçi bir piyasa sistemi oluşur, rekabetçi piyasa sistemi ise nihayetinde toplumsal refah artışı sağlar. Ülkemizde de Rekabet Kurumu bu amaçlar gözetilerek 19 yıl önce 5 Kasım 1997 tarihinde kurulmuştur. Mal ve hizmet piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde oluşması ve gelişmesinin temini ile Rekabet Kanununun uygulanmasını gözetmek ve Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirmek üzere teşkil edilmiş bulunan Rekabet Kurumu, kuruluşundan bugüne bu görevleri layıkıyla yerine getirme çabası içindedir. Bir hususu vurgulamak gerekir ki o da rekabet hukukunun dayanağı olan rekabet politikasının, tıpkı tüketicileri korumayı amaçlayan tüketici politikaları gibi tüketicileri refahını arttırmayı amaçladığı gerçeğidir. Rekabet politikası firmalar arası fiyat belirleme, miktar belirleme ve bölge paylaşımına ilişkin anlaşmalar, hâkim durumdaki firmanın dışlayıcı ve sömürücü davranışları gibi firma davranışlarını önleyerek tüketicilerin mal ve hizmetlere geniş bir yelpazede ve en uygun fiyatlarla ulaşmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bir diğer ifade ile rekabet incelemelerimizde amacımız tüketici refahını en çoklaştırmaktır. Kuruluşundan bugüne sözünü ettiğim görevleri ve amaçları çerçevesinde Kurumumuz tarafından çok sayıda başvuru değerlendirilmiş, toplamda 236 adet soruşturma sonuçlandırılmış ve bu soruşturmalar sonucunda rekabet ihlali gerçekleştirdiği tespit edilen teşebbüs ve teşebbüs birliklerine toplamda 2,5 milyar TL para cezası verilmiştir. Nitekim yakın zamanda tüketicileri çok yakından ilgilendiren bir alanda, trafik sigortası pazarında faaliyet gösteren teşebbüslerin, birlikte fiyat artışları yapmak suretiyle rekabeti bozucu, kısıtlayıcı anlaşma ve/veya uyumlu eylem içinde oldukları ve böylelikle fahiş fiyat uyguladıkları iddiasına ilişkin yürütülen ön araştırma, Rekabet Kurulunca karara bağlandı. Yapılan değerlendirmede ön araştırmanın tarafı olan 33 adet şirket hakkında toplanan bilgi ve belgeler yeterli bulundu. Ön araştırmada yer bulan iddiaların gerçek olup olmadığı ve teşebbüslerin 4054 sayılı Rekabet Kanununu ihlal edip etmediklerinin tespiti için soruşturma açılmasına karar verildi. Şu hususun çok açık bir şekilde bilinmesini istiyoruz. Rekabetin korunması görevini üstlenmiş olan Rekabet Kurumu, sağlıklı bir rekabet ortamının tesisi ve işleyişinin tel yolunun para cezası verilmesi olmadığının bilincindedir. Para cezaları rekabetçi bir piyasa sisteminin tesisi ve işleyişi bakımından caydırıcı bir unsurdur, ancak tek başına yeterli değildir. Bu noktadan yola çıkarak, Rekabet Kurumu’nun üzerinde önemle durduğu görevlerinden biri de Rekabet Savunuculuğu olarak ifade edilen, Rekabet Hukuku’nun tanıtılması ve toplumda rekabetçi kültürün yerleştirilmesinin sağlanmasıdır. Kurumumuz bu kapsamda, staj, eğitim, panel, konferans, yayın gibi çeşitli araç ve faaliyetlerle toplumun değişik kesimlerinde rekabetçi kültürün oluşumu ve yaygınlaştırılması konusunda toplumsal bilinçlendirme çabalarını artırarak sürdürmektedir. Çok önemli olduğunu düşündüğümüz bu sorumluluğumuz bağlamında bugün siz değerli girişimcilerimizle bir aradayız. Sizler ülkemizin ekonomik ve sosyal anlamda can damarlarını oluşturuyorsunuz. İstiyoruz ki, sizler daha rekabetçi olun, ancak rekabetçi olurken de başkalarını ezerek ve yok ederek değil, hak ederek rakiplerinizi arkada bırakın. Yine isteğimiz, sizler de rekabet ihlali oluşturabilecek davranışlarla baş ederken dikkat etmeniz gerekenler konusunda bilgilenmeniz ve daha duyarlı davranmanızdır. Asla haksız yere ezilmeyin, rekabet ihlallerine karşı gerekenleri yapın diye sizlerle bir aradayız. Çıkışta sizlere bu konular hakkında özet bilgiler içeren KOBİ’ler İçin Rekabet Hukuku, Tüketiciler için Rekabet Hukuku, Rekabet Hukuku Uyum Programı kitapçıklarımız sunulmaktadır. Ayrıca kurum internet sitemizde detaylı bilgiler, Rekabet Dergisi, Rekabet Uzmanlık Tezleri ve karar örnekleri, uluslararası materyaller yer almaktadır. İlgi duyan arkadaşlarımız daha detaylı bilgileri buralardan edinebilir" şeklinde konuştu.
"TÜRKİYE AVM'LER KONUSUNDA TRENİ BİRAZ KAÇIRDI"
Torlak, büyükşehirlerde şehir merkezlerinde AVM'lerin yerlerini aldığını ifade ederek, "Geçenlerde bir ajansa mülakat vermiştim. tabi gazetecilik refleksiyle bazı gazeteciler cımbızla çekip, bazı cümlelerimi almışlar. 'Senin ne haddine insanların hayat tarzı haline gelmiş AVM'leri sen mi kapatacaksın?' gibi tepkilerde gelmişti. Orada şunu söylemiştim; "Türkiye AVM'ler konusunda treni biraz kaçırdı."
Torlak, AVM'lerin gelişmiş ülkelerin örneklerinde olduğu gibi biraz daha şehir merkezinin dışında olduğunu kaydederek, "Açılış kapanış saatleri yine küçük esnafı biraz daha korumaya yönelik düzenlemelerle yapılabilir. Hala daha bu şans var ama fiziki konumlandırması itibariyle Türkiye'de maalesef tren kaçtı. İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de başta olmak üzere bütün büyükşehirlerimizde şehir merkezlerinde AVM'ler yerlerini almış durumdalar. Bu yatırımları yıkıp, yerinden söküp şehir merkezi dışına taşıma şansı yok. Bu anlamda tren kaçtı" dedi.
Ferdi DURDU, Yeni Malatya Gazetesi