Araştırmacı gazeteciliğin duayen isimlerinden Uğur Mumcu'nun Ankara'da evinin önünde suikasta uğramasının üzerinden 27 yıl geçti.
Kırşehir'de 22 Ağustos 1942'de dünyaya gelen Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombayla düzenlenen saldırı sonucu hayatını kaybettiğinde 51 yaşındaydı. Menfur saldırının ardından Ankara'da düzenlenen törenle, usta gazeteciyi ebediyete on binlerce kişi uğurladı.
Hukuk öğreniminin ardından gazeteciliğe adım atan usta kalem, geride onlarca kitap ve yüzlerce araştırma yazısı bıraktı.
Mumcu'nun "Gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur" anlayışı, iletişim fakültelerinde geleceğin gazetecilerine meslek kriteri olarak anlatılmaya devam etti.
Gazeteciliği, yaşamın her alanındaki "mücadelenin kürsüsü" olarak tanımlayan Mumcu, güvenilirliği ve ortaya koyduğu çalışmalarıyla toplumun her kesiminden saygı görüyordu.
Yolsuzluk iddiaları, yasa dışı örgütler ve bunların bağlantılarına ilişkin çalışmalarıyla bilinen Mumcu, "Dün sabaha değin araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın." diyecek kadar cesurdu.
Farklı fikirlerin yaşamın her alanında kendisine yer bulması gerektiğine inanan usta kalem, "Bir insan, kendi ülkesinin devrimcisi olmalıdır" çıkışıyla milli bir duruş gösteriyordu.
Unutulmayan eserlere imza attı
Yazısında "Ordu uyanık olmalı" ifadesini kullandığı için hakkında "orduya hakaret etmek" suçundan dava açılan Mumcu, Mamak Askeri Cezaevinde yaklaşık bir yıl kaldı.
Dava kapsamında verilen 7 yıl hapis cezası kararı Yargıtay tarafından bozulan Mumcu serbest bırakıldı. Mumcu, bu olay nedeniyle yedek subay olarak yapması gereken vatani görevini, 1972-1974'te Ağrı'nın Patnos ilçesinde er olarak tamamladı.
Mumcu, 1977'den sonra sadece Cumhuriyet gazetesi için yazmaya başladı ve "Gözlem" başlıklı köşesinde Kasım 1991'e kadar yazılarına aralıksız devam etti.
Usta gazetecinin 1977'de yayımlanan "Sakıncalı Piyade" kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda yüzlerce kez sahnelendi.
Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981'de "Silah Kaçakçılığı ve Terör" kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Mumcu, aynı yıl Papa 2. Jean Paul'e düzenlediği silahlı saldırının ardından Mehmet Ali Ağca üzerine araştırma yaptı. Mumcu’nun, "Rabıta" ve "12 Eylül" kitapları 1987'de, önemli araştırmalarından kabul edilen "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" eseri ise 1991'de yayımlandı.
Suikast davasının geçmişi
Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombayla düzenlenen saldırı sonucu hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de Mumcu'nun ölümünden 6 yıl sonra açılan dava kapsamında asıl failler bulunamadı.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok'un öldürülmesi eylemlerinin de arasında bulunduğu çok sayıda olayı kapsayan "Umut Operasyonu" dosyası olarak tarihe geçti.
İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle sanıklar Aydın, Tekin, Kılıç ve Karakuş'un yeniden yargılanmasına hükmetti.
AA