Araştırmacı-yazar Fikri Demirtaş Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü ile Akçadağ Köy Enstitüsü'nün öyküsünü yazdı. Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü /Akçadağ Köy Enstitüsü : Geçmişten Günümüze Uzanan Bir Emanet” başlığıyla iki kurumu ilişkilendirip görüş ve önerilerini dile getiren Demirtaş, “yeşilin griye dönüştüğü Malatya’nın mirasının nasıl yok edildiğini de anlattı.
Demirtaş şunları yazdı:
“Malatya, bir zamanlar Beydağı'nın zirvesinden bakıldığında, göz alabildiğine uzanan yemyeşil bağları ve bahçeleriyle adeta bir cennet tasviriydi. O eski günlerde, mevsimlerin kokusunu taşıyan rüzgârlar kayısı çiçeklerinin masum beyazını uzak diyarlara savurur, kuşların cıvıltıları bereketli toprakların türküsünü söylerdi. Ancak bu kadim topraklar, zamanla şehirleşmenin hoyrat ellerinde hırpalanmış; bağların, bahçelerin, bostanların yerini beton binalar almıştır. Malatya’nın kalbinde yeşilin huzur veren tonu, gri bir hüzne dönüşmüştür.
Eskiden “Asbuzu” adıyla anılan ve bağlarıyla meşhur Tecde, Bostanbaşı (Barguzu) ve Yakınca (Kileyik), Konak (Banazı), Çarmuzu, Gündüzbeg gibi köyler, birer bağ köyü olmaktan çıkıp imara açılmış; o verimli topraklar apartman temellerine gömülmüştür. Bu süreçte yalnızca tarım arazileri kaybolmakla kalmamış; bölgenin kendine özgü endemik bitkileri, kuş türleri ve biyoçeşitliliği de yok olmuştur. Şehirleşmenin bu acımasız ilerleyişi, yalnızca Malatya’nın coğrafyasını değil, kültürünü ve hafızasını da silikleştirmiştir.
Malatya’nın bereket sembolü olan kayısı ağaçları, betonlaşma ve yanlış planlamanın en büyük mağdurlarından biri olmuştur. Şehirleşmenin en keskin darbelerinden biri, Kayısı Araştırma Enstitüsü’nün çevresindeki yapılaşmayla vurulmuştur. Bu yapılaşma, rüzgâr koridorlarını tıkamış; bölgede don olaylarının artmasına neden olmuş, böylece kayısı ağaçlarının verimi düşmüştür. 2014 yılında enstitüye ait yüzlerce meyve ağacının, yol genişletme projeleri için kesilmesi ise unutulması zor bir yara bırakmıştır. Her biri yılların emeğini ve bereketini barındıran bu ağaçlar, geleceğe kök salması gereken bir mirasken, birkaç asfalt şeridine feda edilmiştir.
Bir Mirasın Doğuşu: Kayısı Araştırma Enstitüsü'nün Temelleri
Anadolu’nun doğusunda yer alan Malatya, tarih boyunca meyvecilik ve tarımın kutsal bir merkezi olmuştur. Bu topraklar, doğanın cömertliğiyle yoğrulmuş ve insan emeğiyle şekillenmiştir. Yüzyıllardır bağrında yetiştirdiği kayısıyla bir şehre kimlik kazandıran Malatya, altın değerindeki bu meyvesiyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gözbebeği haline gelmiştir. Ancak bu kıymetli mirasın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması sadece doğal zenginliklere değil, aynı zamanda bilimsel çalışmalara ve insan emeğine bağlıdır. İşte Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, bu kutsal görevi üstlenerek geçmişin mirasını geleceğe taşımak için yola çıkan bir bilim ve emek yuvasıdır.
Malatya şehir merkezine 4 kilometre uzaklıkta, Yeşilyurt yolu üzerinde yer alan Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, doğanın bereketini bilimin ışığıyla harmanlayan bir merkezdir. Yaklaşık 290 dekarlık kampüs alanına yayılan bu enstitünün 130 dekarlık bölümü araştırma çalışmalarına, 20 dekarlık kısmı üretime, 37 dekarlık kısmı ise fidan yetiştiriciliğine ayrılmıştır. Bu alanlar, sadece birer toprak parçası değil; Malatya’nın tarımsal geleceğini şekillendiren, geçmişten devralınan birer emanettir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Malatya’nın Tarımsal Gücü
Malatya’nın meyvecilik potansiyeli, ilk kez 1830’lu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’na yeni tarım tekniklerini öğretmek üzere Anadolu’ya gelen Alman generallerin dikkatini çekmiştir. Bu toprakları “çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla dolu, eşsiz bir yer” olarak tanımlayan generaller, hazırladıkları raporlarla Malatya’nın meyvecilik alanında büyük bir potansiyele sahip olduğunu vurgulamışlardır.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise tarımsal kalkınmaya verilen önem, Malatya’nın kaderini değiştiren bir dönüm noktası olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkiye’nin dört bir yanında tarımsal araştırma merkezleri kurulmuş ve bilimsel temellere dayalı üretim politikaları hayata geçirilmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün Müdürü Alman Prof. Dr. W. Gleisberg, Osmanlı generallerinin raporlarından etkilenerek Malatya’nın meyvecilik potansiyelini öğrenmeye karar vermiştir. Bu kapsamda, genç ve hevesli baş asistanı Lütfi Ülkümen’i doktora çalışması yapmak üzere Malatya’ya göndermiştir. Ülkümen’in 1933-1936 yılları arasında gerçekleştirdiği kapsamlı çalışmalar, Malatya’nın meyve üretiminde ne denli önemli bir merkez olduğunu gözler önüne sermiştir.
Bu bulgular, 1937 yılında Türk-Alman iş birliğiyle “Meyvecilik İstasyonu'nun kurulmasına zemin hazırlamıştır. Zamanla gelişerek farklı dönemlerde çeşitli isimler alan bu kurum, 2015 yılında son halini alarak “Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü” olarak anılmaya başlanmıştır.
10 Aralık 1937’de Meyvecilik istasyonuna İsmet Elgin müdür olarak atanmış.
Kuruluşunun ardından enstitü, özellikle kayısı ve yaprak döken meyve türleri üzerine yoğunlaşarak fidan üretimine başlamıştır. Bu dönemde yetiştirilen fidanlar, Malatya’nın bağ ve bahçelerinde yeni bir tarımsal çağın kapısını aralamış; şehir ekonomisine ve kültürüne büyük katkılar sunmuştur.
Bahçe Kültürleri İstasyonu ve Yalvaç’ın Okul Ödevi
1936 Malatya doğumlu, 15 Aralık 2023’te aramızdan ayrılan Celal Yalvaç, sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda bir fikir adamı, bir aydın ve Malatya’nın kültürel dokusuna önemli katkılar sağlamış bir insandı. Onun engin bilgisi, derin düşünceleri ve yazılarıyla hepimiz için birer ilham kaynağı olmuştur. Nur içinde yatsın.
ARŞİV FOTO: Merhum Celal Yalvaç ve Fikri Demirtaş
Demirtaş, merhum Celal Yalvaç’ın ortaöğretim öğrencilik yıllarında (1953), ödevi için Malatya Kültürleri İstasyonu Müdürlüğüne yaptığı geziye değinerek, Yalvaç’ın yazısını paylaştı. Demirtaş, bu yazıyı Prof. Dr. Bayram Murat Asma’nın Tarihsel Süreçte Kayısıcılık kitabından alıntıladığını belirtiyor.
"...Bahçe kültürleri istasyonu, şehirden 4 km. uzaklıkta Malatya-İsmetpaşa yolu üzerinde 'Horata' köprüsünün bulunduğu mevkidedir. Bahçe Kültürleri İstasyonu 1937 yılında" Kayısı Islah İstasyonu" olarak kurulmuştur. En iyi standart cins kayısı yapmak için meydana getirilmiştir.
Sonra çalışmasını yalnız kayısı üzerinden bırakmayıp diğer meyvelere de intikal etmiştir. Bunun üzerine ismi "Meyve Islah İstasyonu" olarak değiştirilmiştir.
Daha sonra 1945 yılında " Bahçe Kültürleri İstasyonu" ismini almıştır. Ana ve tali yollarla birlikte genişliği 373 dekar (parsel )dir.
Amaç, halka soğuğa ve hastalıklara dayanıklı fidan dağıtmak, bilinmeyen çeşitleri çoğaltmak ve bu suretle halkı fenni usullere teşvik etmektir.
" .... Sonra başka bir odaya geçtik. Sait bey " Bahçe Kültür İstasyonu"'na ait arazinin planı üzerinde izahata devam etti.
Araziyi Malatya- İsmetpaşa şosesi ve Horata dersi üç parçaya bölmektedir. Eskiden burayı Horata Deresi suyu beslemekte idi. Şimdi ise Horata Deresi ile birlikte Derme deresinin suyundan da faydalanmaktadır. Üç parçaya ayrılan arazinin birinci kısmında tohum ve fidan ekilir. İkinci kısım ise, koleksiyon bahçesidir. Fidan numuneleri buradan alınır. Bu kısmın yan tarafında bir yoncalık olup müessese hayvanlarına aittir. Yola rastlayan kısımda ise kayısı koleksiyonu mevcuttur. Üçüncü kısım, tam büyümüş ve ürün verebilecek hale gelmiş fidanlara aittir. Buradaki ağaçlar meyve verirler. Aynı zamanda tohum ihtiyacını karşılamak için tohumluk ağaç dikilmiştir. Tohumların bir kısmı bahçede yetişir . Diğer bir kısmı ise, dışarıdan ve güvenilir kısımlardan temin edilir.”
Kayısı Araştırma Enstitüsü, sadece bir tarım merkezi değil; aynı zamanda Malatya’nın geçmişle olan bağını ve geleceğe dair umutlarını simgeleyen bir kurumdur. Her bir ağacın gölgesinde yılların emeği, bilimsel çabası ve doğaya olan sevgi yatmaktadır. Bu enstitü, Malatya halkının toprağa olan sadakati ve emeğiyle, kayısının dünyaya açılan kapısı olmayı sürdürüyor.
Bugün, bu eşsiz kurum “Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü” adıyla yolculuğuna devam ederken, sadece Malatya’nın değil, tüm Türkiye’nin tarımsal gelişimine ışık tutmaya devam etmektedir. Malatya’nın bereketli topraklarında filizlenen her kayısı ağacı, geçmişin hikayesini anlatırken geleceğe dair umutları da yeşertmeye devam etmektedir.
Bu topraklardan doğan kayısı, sadece bir meyve değil; köklü bir kültürün, emeğin ve bilimin altın bir sembolüdür. Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, bu mirası yaşatmaya ve yeni nesillere aktarmaya adanmış bir emanetin koruyucusudur.
Bilim ve Araştırma ile Şekillenen Bir Merkez
Kayısı Araştırma Enstitüsü, kuruluşundan bu yana Malatya’nın tarımsal potansiyelini dünya çapında bir değere dönüştürmek için çalışmaktadır. Enstitü bünyesinde sadece kayısı değil; elma, dut, kızılcık, alıç ve daha pek çok meyve türüne yönelik araştırmalar yapılmaktadır. 300’e yakın çeşit ve tipin yer aldığı gen kaynakları, dünya çapında sayılı tarımsal gen bankalarından biri olarak kabul edilmektedir. Özellikle kayısıda, Hacıhaliloğlu, Kaba Aşı, Çataloğlu ve Soğanoğlu gibi önemli çeşitlerin seleksiyonla elde edilmesi, bu topraklara değer katmıştır.
Enstitü, sadece araştırma yapmakla kalmamakta; toprak analizi, fidan üretimi, hastalıklarla mücadele ve çiftçilere yönelik eğitimler gibi çok yönlü hizmetler sunmaktadır. Çiftçilerin sorunlarına doğrudan yanıt veren uzman ekipleri, üreticilere yol göstermekte ve bilimsel çalışmaları üretimle buluşturmaktadır.
Gelecek Nesillere Bir Miras
Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, sadece kayısı değil, Anadolu’nun zengin tarımsal mirasını koruyan, geliştiren ve dünya ile paylaşan bir merkezdir. Bu kurumun korunması ve güçlendirilmesi, sadece Malatya’nın değil, tüm Türkiye’nin geleceği için hayati önem taşımaktadır.
Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, Karapınar köyünde arazide, Yeşilyurt Belediye Başkanlığı ile arazi kullanımı için bir protokol yapılmıştır. Belediye kendilerine tahsis edilen arazide sera yaparak mevsimlik çiçekler, park, bahçe süs bitkileri, fidanları ve rulo çim yetiştirmektedir.
Ayrıca Araştırma Enstitüsü, arazide 200 dönüm nohut, 500 dönüm arpa ekimi yapılmaktadır.
Kayısı Araştırma Enstitünün çalışmalarını sürdürdüğü Akçadağ Karapınar köyündeki arazide yeniden canlanan topraklar, geçmişin emeklerini geleceğe taşımaktadır. Bugün hepimize düşen görev, bu mirası korumak ve gelecekte de bu toprakların bereketine sahip çıkmaktır. Çünkü bu topraklar, yalnızca ürün değil; kültür, emek ve tarih üretmektedir.
Kayısı Araştırma Enstitüsü Taşınıyor mu?
Ancak, Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü’nün yaklaşık 80 yıldır faaliyet gösterdiği Tecde Mahallesi’ndeki 292 dönümlük yerleşkesinin taşınacağı yönündeki haberler, bilim insanları ve bölge halkında büyük bir endişe yaratmıştır. Şehirleşmenin ve rant projelerinin arasında sıkışan bu bilim yuvasının yer değiştirmesi, yalnızca bir arazi kaybı değil, aynı zamanda Malatya’nın tarımsal hafızasının da yok olması anlamına gelecektir.
Yerel yönetimlerle yapılan protokoller kapsamında Akçadağ’daki Köy Enstitüsü arazisine taşınması gündeme gelen Kayısı Araştırma Enstitü Müdürlüğü, bir süreliğine bu tehditten kurtulmuş olsa da, geleceği hala belirsizdir.”
Demirtaş, yazısında “tarihin emaneti” olarak nitelediği Akçadağ Köy Enstitüsünü de ele alarak şunları yazdı:
“Kayısı Araştırma Enstitüsü, 80 yıl önce köklerini Akçadağ Köy Enstitüsü’nün tarımsal mirasıyla birleştirmiştir. Enstitünün ilk yıllarında, ilk müdür Şinasi Tamer 2 yıl, Eğitim başı da Şerif Tekben olur. Şerif Tekben, 1942 yılında, Şinasi Tamer’in Akçadağ’dan ayrılışı ile enstitünün müdürlüğüne Şerif Tekben getirilir. Tekben 5 yıl görev yapmıştır.
Akçadağ Köy Enstitüsünün gelişiminde Şerif Tekben’in emeği ve çabaları belirleyici olmuştur.
Eğitim Başı ise Reyzi Pamir'dir. Akçadağ aydınlığının yaratılmasında büyük emekleri vardır.
Akçadağ Köy Enstitüsü’nün öğretmenleri, usta öğreticileri ve öğrencileri, bozkırı bir vahaya dönüştürmek için büyük emek harcamış; kayısı, elma, armut, dut gibi binlerce fidan toprakla buluşturulmuştur. Köylülerin ve öğrencilerin Ziraat Marşı eşliğinde bu topraklara can vermesi, yalnızca bir tarım mucizesi değil, aynı zamanda bu ülkenin geleceğine olan inancın simgesidir:
Toprakla Buluşan Fidanlar: Bir Köy Enstitüsü Destanı
1940 yılında kurulan Akçadağ Köy Enstitüsü, eğitim ve tarımı bir arada harmanlayan bir ilke ile yola çıkmış; öğrencileri, öğretmenleri ve köylüleri ortak bir amaç etrafında birleştirmiştir. Bu ortak amacın temelinde ise verimsiz toprakları yeniden canlandırmak ve köylünün yaşamını daha üretken hale getirmek vardı. İşte bu yüzden, enstitünün kuruluşunda yalnızca okul binaları değil, aynı zamanda fidanlıklar ve meyve bahçeleri de inşa edilmeye başlanmıştı.
Şerif Tekben Akçadağ Köy enstitüsü Basımevinde yayımlanan "Canlandırılacak Köy Yolunda" kitabında (bu kitabı okulun mezarlığında mezarı bulunan öğrencisi Hüseyin İpek'e ithaf etmiştir) şunları yazar:
"Enstitülerde yapı temelleri kazılırken bir yandan da fidan çukurları açılmıştır.
Devlet işletmelerinden alınan meyveli, meyvesiz fidanlarla korular, ormanlar, meyve bahçeleri meydana getirilirken, bir yandan da tohum fidanlıkları kuruluyordu. İşte Akçadağ Köy Enstitüsü’nün bu alandaki çalışmaları...
1940 yılından itibaren başlatılan bu çalışmalarla, 1947 yılına gelindiğinde toprakla buluşturulan ağaçların sayısı adeta bir doğa mucizesini gözler önüne seriyordu:
Akçadağ Köy Enstitüsü'nde yedi yıl boyunca dikilen 100 bin ağaçtan oluşan koruluklar oluşturulmuş.
200 dekarlık alana 150 bin kadar meyve çekirdeği ekilmiş, bunlar fidanlaşınca aşılanıp ıslah edilerek köy okullarına dağıtılmış. Bölgeye giren köylere 90 bin fidan dağıtılmış.
Malatya Kayısı Islah İstasyonuna bile 20 bin fidan verilmiş.
1946'da önceden dikili ağacı olmayan, çoraklığı ile dillere destan enstitü arazisinde yetiştirilen 4000 ağaçtan 3,5 ton kayısı toplanmıştır.
1946 yılında 3162 dekarlık arazi; 15- 20 çift öküz, at ve katırla işlenmiş, buraya 3600 fidan dikilmiş arazinin 1400 dekarı buğday ekimi için hazırlanmıştır. Son yıllarda arazi iki kez ürün vermeye başlamıştır.
Kayısı: 9.500, Elma: 250, Armut: 200, Kiraz: 200,Vişne: 200, Erik: 100, Şeftali: 250, Dut: 7.000 ( Tekben, 1947 s.102 -107)
Bu sayılar yalnızca rakamlar değildi; her bir fidan, toprakla buluşan bir umut ve emeğin temsilcisiydi. "
Akçadağ Köy Enstitüsü’nün fidan dikim çalışmaları, yalnızca bölgenin tarımını canlandırmakla kalmamış, aynı zamanda bir eğitim modeli olarak tüm Türkiye’ye örnek olmuştur. Yetiştirilen her fidan, köy okullarına gönderilerek binlerce çocuğun hem eğitimine hem de yaşamına katkı sağlamıştır.
Ziraat Marşı’nın Yankılandığı Tarlalar
Fidan dikiminden meyve bahçelerinin kurulmasına kadar her aşamada, imece olarak köylülerin ve öğrencilerin birlikte çalıştığı bu süreç, yalnızca bir tarım faaliyetinden ibaret değildi. Her bir elin toprağa değmesi, her bir fidanın dikilmesi, bu ülkenin geleceğine duyulan inancın bir göstergesiydi. Tarlalarda ve bahçelerde çalışan öğrenciler, o dönemin ruhunu yansıtan Ziraat Marşı’nı söyleyerek umutlarını ve azimlerini dile getiriyorlardı:
Sürer eker biçeriz, güvenip ötesine
Milletin her kazancı, milletin kesesine...
Bu satırlar, toprağın yalnızca bir geçim kaynağı değil; aynı zamanda bir milletin onuru ve geleceği olduğunun en güçlü ifadesiydi.
Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesi: Bir Vahadan Geleceğe
Malatya'nın Akçadağ ilçesinde bulunan ve bir zamanlar Türkiye’nin aydınlık yarınları için umut ışığı olan Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesi, bugün hem tarihi hem de coğrafi olarak büyük bir öneme sahiptir. Malatya şehir merkezine kara ve demir yollarıyla sadece 28 kilometre uzaklıkta bulunan bu yerleşke, Malatya Havalimanı’na 19 kilometre, Sultansuyu Barajı’na 1 kilometre ve tarihi Sultansuyu Harası’na yalnızca 5 kilometre mesafededir. Ulaşım kolaylığı ve stratejik konumu, burayı geçmişte olduğu gibi bugün de potansiyeli yüksek bir yer haline getirmektedir.
Akçadağ Anadolu Öğretmen Lisesi adı ile eğitim ve öğretime Karapınar köyünde devam eden okul, 2014-2015 eğitim ve öğretim yılı içerisinde Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatılması ile, Akçadağ Fatih Fen Lisesine dönüştürülmüştür.
Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesi Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğünce 02.08.2000 tarih 3835 sayı ile tescili yapılmıştır.
Ancak bugün bu güzelim yerleşke, yıllardır hak ettiği şekilde değerlendirilememiş ve atıl durumda kalmıştır. Binalar, ağaçlar, yakılmış, yıkılmış, talan edilmiş. Bu durum, hem Malatya halkını hem de bölgedeki eğitim ve kalkınmaya gönül vermiş insanları derinden üzmektedir.
Yerleşkenin yeniden hayata kazandırılması için geçmişte pek çok girişimde bulunulmuştur. İnönü Üniversitesi, Kayısı Araştırma Enstitüsü, Malatya Büyükşehir Belediyesi ve iş insanları bu konuda çeşitli projeler geliştirmiş; siyasi partiler, iktidar ve muhalefet milletvekilleri, bazı sivil toplum kuruluşları (STK'lar) ve eğitim dernekleri bu girişimlere destek olmuştur. Karapınar köylüleri de bu sürece dahil olmuş ve taleplerini dile getirmişlerdir. Ancak tüm bu çabalar ne yazık ki somut bir sonuçla taçlanmamıştır.
Bir Hayal: Tarım ve Teknolojileri Üniversitesi
2013 yılında İnönü Üniversitesi Senatosu, Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesini de içine alacak şekilde, Malatya’da ikinci bir üniversite kurulması kararı almıştı. Dönemin Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, bu ikinci üniversitenin hem Malatya’nın hem de bölgenin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde planlanması gerektiğini belirtmişti. Öneriler arasında, Malatya Battalgazi İlçesindeki yerleşkenin "Tarım ve Teknolojileri" temalı bir üniversiteye dönüştürülmesi yer alıyordu. Bu bağlamda, Ziraat, Veterinerlik ve Su Ürünleri fakültelerinin Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesi’ne taşınması ve burada eğitim verilmesi planlanmıştı. Ne yazık ki, bu vizyoner proje de çeşitli nedenlerle hayata geçirilemedi. Keşke Malatya’da ikinci üniversite "Tarım ve Teknolojileri Üniversitesi " olarak açılsaydı.
Neden Akçadağ Yerleşkesi?
Akçadağ Köy Enstitüsü’nün bulunduğu alan sadece tarihi bir miras değil, aynı zamanda bölgenin doğal ve tarımsal potansiyelini ortaya koyan stratejik bir lokasyondur. Bir zamanlar bu topraklarda yetişen öğrenciler, hem eğitim hem de üretim sürecine katılmış, alın terleriyle geleceğin tohumlarını ekmişlerdi. Bugün bu topraklarda Ziraat ve Veterinerlik gibi fakültelerin kurulması, hem bölgenin geçmişine saygı hem de geleceğine yapılan büyük bir yatırım olacaktır. Tarım, hayvancılık ve teknoloji alanlarında yapılacak çalışmalar, Malatya’nın ekonomik ve sosyal gelişimine ivme kazandırabilir.
Sonuç ve Umutlar
Akçadağ Köy Enstitüsü Yerleşkesi, sadece Malatya için değil, tüm Türkiye için bir eğitim ve kalkınma sembolüdür. Bugün bu tarihi mirası yaşatmak, atıl durumdaki bu toprakları yeniden üretken ve anlamlı hale getirmek hepimizin sorumluluğudur. Gerek üniversiteler, gerek STK'lar, gerekse de siyasi irade, bu konuda daha kararlı adımlar atmalı ve Akçadağ Köy Enstitüsü yerleşkesi geçmişte olduğu gibi yeniden ülkenin aydınlık yarınları için bir merkez haline getirmelidir.
Bu coğrafya, bir zamanlar olduğu gibi, yeniden ağaçlarla yeşerip, ilimle ve üretimle yoğrulmayı bekliyor. O günler geldiğinde, Akçadağ’dan doğacak güneşin tüm Türkiye’yi aydınlatacağından kimsenin şüphesi olmasın.
Malatya’nın tarımsal hafızasının en önemli köşe taşlarından biri olan Kayısı Araştırma Enstitüsü’nün, şehirleşme baskıları ve rant projelerinin tehdidi altında Tecde yerleşkesinden taşınması, sadece bir arazi kaybı değil, aynı zamanda Malatya’nın tarihsel ve kültürel mirasının önemli bir bölümünün yok olması anlamına gelmektedir. Bu kurumun yer değişikliği, bir bilim yuvasının köklerinden koparılması ve şehrin tarımsal kimliğinin yok edilmesi gibi ciddi endişelere yol açmıştır.
ARŞİV FOTO: Akçadağ Köy Enstitüsü
Neyse ki, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında yapılan bir protokol ile Kayısı Araştırma Enstitüsü’nün, Akçadağ’daki eski Köy Enstitüsü arazisine taşınması kararlaştırılmış ve bu adım, şimdilik söz konusu tehditten kurtulmasını sağlamıştır. Ancak, enstitünün geleceği halen belirsizdir ve bu belirsizlik, Malatya’nın tarımsal mirasını korumaya çalışanları derinden kaygılandırmaktadır.
Yapılan protokol uyarınca Akçadağ Karapınar’da yer alan Köy Enstitüsü yerleşkesindeki toplam 3180 dönümlük arazinin 2146 dekarlık kısmı, 49 yıllığına Kayısı Araştırma Enstitüsü’ne tahsis edilmiştir. Buna karşılık, Tecde’deki Kayısı Araştırma Enstitüsü’ne ait 53 dekarlık arazi ise bir eğitim kampüsü için Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.
Akçadağ Köy Enstitüsü Arazisinin Geleceği ve Tarımsal Hafızanın Korunması
Akçadağ Köy Enstitüsü arazisi, bugün Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ülkemizde dut, iğde, kızılcık, kayısı ağaçlarının genetik kaynaklarının sorumlusudur. Karapınar kampüsünde deney alanı olarak kullanılmaktadır. Bu alanda alıç, üzüm, yemişen, erik gibi birçok meyve türüne yönelik bilimsel projeler yürütülmektedir.
Çölyak hastalığı için glütensiz kurabiye üretimi için, Kayısı Araştırma Enstitüsü Kampüsünün içinde mısır unu, nohut unu, karabuğday üretimi için değirmen tesisi kurulmuş.
Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Tescilli Çeşitleri
2023 yılı itibariyle 33 adet kayısı, 7 adet dut, 3 adet armut, 1 adet iğde 2 adet ceviz ,2 adet tohum anacı, 2 adet klon anacı ve 4 adet üzüm çeşidi tescil edilmiştir. Ayrıca kayısı, dut, asma, ceviz, armut, iğde, kızılcık ve alıç çeşitlerinde tescil çalışmaları devam etmektedir.
Akçadağ Karapınar Köy Enstitüsü yerleşkesinin bir kısmının Kayısı Araştırma Enstitüsü’ne tahsis edilmesi, özellikle 1941 yılında arazileri istimlak edilen Karapınar köyünün sakinleri ve Köy Enstitüsü’nün eski mezunları için teselli olmuştur. Bu toprakların kişilere ya da özel sektöre devredilmeyerek, tarımsal üretim ve bilimsel araştırma amacıyla kullanılmaya devam etmesi, geçmişten bugüne uzanan bağların korunması anlamına gelmektedir.
Akçadağ Köy Enstitüsü İlk İdare Binası
Akçadağ Köy Enstitüsü yerleşkesinde bulunan tescilli binalar, tüm zorluklara rağmen ayakta kalmaya çalışmaktadır. Yangınlar, hırsızlık olayları, ve 6 Şubat 2023’te yaşanan büyük depremin tahribatına rağmen bu binaların hala varlığını sürdürmesi, bu mekanların geçmişe tanıklık eden sessiz birer mirasçı olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, binaların restore edilmesi ve korunması büyük önem taşımaktadır.
Özellikle, bu binalardan birinin Köy Enstitüsü Müzesi olarak düzenlenmesi, geçmişin aydınlık eğitim idealine bir saygı duruşu olacaktır.
Aynı şekilde, Kayısı Araştırma Müdürlüğü’nün yeni diktiği kayısı uygulama bahçesinin yanında yer alan ve etrafı tel örgülerle çevrili Köy Enstitüsü ve Öğretmen Okulu mezarlığının da koruma altına alınması elzemdir. Bu mezarlıkta yatanların anısına saygı göstermek ve burada huzur içinde uyuyan canların hatırasını yaşatmak adına, mezarlığa ağaç dikilmesi, bakım ve sulama gibi düzenlemelerin Malatya Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü ve Kayısı Araştırma Müdürlüğü tarafından üstlenilmesi gerekmektedir.
Bir Araştırmacının ve Mezunun Çağrısı
Bir araştırmacı yazar ve aynı zamanda bir öğretmen okulu mezunu olarak, bu tarihi yerleşkenin hem tarımsal hem de kültürel hafızasının korunması için gereken hassasiyetin gösterilmesini içtenlikle talep ediyorum. Bu topraklar, yalnızca ağaçlar ve binalar değildir; burada binlerce insanın emeği, alın teri, hayalleri ve idealleri yatmaktadır. Bu nedenle, hem Akçadağ Köy Enstitüsü’nün tarihsel kimliğinin korunması hem de Kayısı Araştırma Enstitüsü’nün bilimsel çalışmalarına destek olunması, yalnızca Malatya’nın değil, Türkiye’nin geleceği adına önemli bir adım olacaktır.
Bu toprakların hikayesini unutmamalı, burada uyuyan geçmişin sesiyle geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Ebedi uykusunda huzur bulan canlara olan borcumuz, onların mirasını koruyarak, bu topraklarda bir barış ve bilim yuvası inşa etmektir.
Toprağın Sessiz Çığlığı: Geleceğe Miras Bırakmak
Malatya Kayısı Araştırma Enstitüsü, sadece kayısı üretimiyle sınırlı bir görev üstlenmemektedir. Bu kurum, Anadolu’nun binlerce yıllık tarımsal mirasını koruma, geliştirme ve dünyaya tanıtma gibi hayati bir misyon taşır. Enstitünün çalışmaları, yalnızca Malatya’nın değil, Türkiye’nin tarımsal geleceği için de vazgeçilmezdir. Ancak bu mirası korumak, yalnızca bir kurumun değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Bugün, Akçadağ Köy Enstitüsü arazisinde yeniden canlanan topraklar, geçmişin emek dolu ellerini geleceğe uzatmaktadır. Bu topraklar, yalnızca ürün değil; aynı zamanda bir kültür, bir tarih ve bir kimlik üretmektedir. Her kayısı ağacının gövdesinde, bu topraklarda yaşayan insanların emeği, sabrı ve umudu saklıdır. Ancak bu umudu koruyabilmek için daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor.
Malatya’nın kaybolan yeşiline yeniden hayat vermek, sadece ağaç dikmek ya da tarım yapmakla sınırlı değildir. Bu, aynı zamanda bir vicdan meselesidir; geçmişi unutmamak, geleceğe sahip çıkmaktır. Çünkü toprak, yalnızca üzerinde yaşadığımız bir alan değil; köklerimizi besleyen, bizi biz yapan bir bağdır. Malatya’nın bağrında bir kez daha kayısı çiçeklerinin umutla açtığını görmek, ancak bu bilinci kuşandığımızda mümkün olacaktır.
Şimdi hepimize düşen görev, bu topraklara ihanet eden griye dur demek ve yeniden yeşilin türküsünü duyurmak için bir araya gelmektir. Beydağı’nın rüzgârları, bir gün yeniden kayısı çiçeklerini taşıyacak; kuşlar, artık sustuğu sanılan türkülerini yeniden söyleyecek. O gün, Malatya’nın yeşil denizi, hüzünden arınmış bir umutla yeniden dalgalanacaktır.”
Yazı ile fotoğrafların tamamına şu linkten erişebilirsiniz:
https://fikridemirtas44.blogspot.com/2024/12/malatya-kays-arastrma-enstitusu_7.html
Fikri DEMİRTAŞ