SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Yok Ettiğimiz Malatya ve Mimari

0
Güncellendi - 2015-12-27 22:42:44
Yok Ettiğimiz Malatya ve Mimari
A- A+ PAYLAŞ

Av. Selami YÜCEL

selamiyucel@hotmail.com 

CAFER HÖYÜK VE ARSLANTEPE

Anadolu’unun en eski yerleşim merkezlerindendir. Bu yerleşim merkezleri Malatya sınırları içerisindedir. Yapılaşma son kalkolitik çağdan başlamış tunç çağında devam etmiş, oradan da geç Hitit dönemine kadar sürmüştür. 

Malatya’nın tarihinin M.Ö. 4000 lere kadar uzandığı biliniyor. Cafer Höyük ile birlikte Malatya’nın M.Ö. 7000 lere dayanan bir tarihinin olduğunu söyleyebiliriz.  Tarih öncesi devirden başlayacak olursak;  burada sırası ile Hititler, Medler, Persler, Romalılar, Bizans’lılar, İslamlar, Selçuklular, Osmanlılar yaşamışlardır. Şimdi de Malatya’lı olarak bizler yaşıyoruz. 2000 sene de milattan sonrayı koy etti mi 9000 sene. Dile kolay tamı tamına 9000 sene.  Malatya-Adıyaman arasında bulunan Nemrut Dağındaki kalıntılara bakar isek dağdaki heykellerin Kommagene Krallığı tarafından yapıldığı yazılır. Kommagene Krallığının M.Ö. 100 yıllarında kurulduğunu söylersek arada binlerce yıllık fark var. Yani Malatya Krallarına göre Nemrut daha dünkü çocuk. Tarihçi olmadığım için fazla derine dalmayayım ne olur ne olmaz.

Arslantepe kazıları adım adım ve de gıdım gıdım ilerliyor. Orada katmanlar halinde yerleşimler olmuş. Kalıntıları izlediğimde hayretler içerisinde kaldım. Oraların çok eskilere uzanan kalıntıları taş değil kerpiç yapılara dayanıyor. Kerpiç biz Malatyalıların özü imiş de haberimiz yokmuş. Demek ki binlerce sene önce de Malatyalı evlerini kerpiçten yapmış der iken; bu yolda kafa yormuş insanlardan Hüseyin Şahin Bey aklıma geldi. Ona da benim fikrimin doğru olup olmadığını sordum. Neolotik meolitik, kalkolitik malkolitik, şahnişin mahnişin dedi. En sonun da özellikle Malatya yerleşiminin özünün torpağ(toprak) olduğunda birleştik. Öyle ya Cafer Höyüğün aslı torpağ, Arslantepenin özü torpağ, Yeni Malatya’nın özü de torpağ. Ne demişler torpağdan geldik, torpağa döneceğiz. Toprak dedim de Aşık Veysel aklıma geldi. Toprağı çok seven ve onun bağrında yer alan aşık. 

Cümle canlı hep topraktan

Var olmuştur emir Hak’tan

Irahmeti hep Allah’tan

Tükenmez rahmet deryası  

 

Veysel’den devam edelim.

 

Topraktandır cümle beden

Nefsini öldür ölmeden

Böyle emretmiş yaradan

Sen kalemsin ben uc muyum

 

Tabiata Veysel aşık

Topraktan olduk kardaşık

Aynı yolcuyuz yoldaşık

Sen yolcusun ben bac mıyım

 

İşte Eski Malatya’daki ev mimarisi yeni Malatya’nın oluşmaya başlaması ile Asbuzu’da bir müddet daha devam etti. Toprak devri, taş devri, demir devri ve beton devri.

Malatya’da çocukluğumuz kerpiç evlerde geçti. Tabii ki kerpiç evlerimiz ahşap ile bütünleşir ve bir güzellik oluştururdu.  Kışın çok üşümez, yazın terlemezdik. Avluda ve köşkte vakit geçirmeye doyum olmazdı. Hele tandır örtmesi. Ne güzel günlerimiz olmuş be. Şimdi bir beton furyası çıktı cumburlop diye içine daldık.

KERPİÇ VE AHŞAP BİNALARIN ÖZELLİKLERİ:

Malatya'nın geleneksel evleri bir veya iki katlı olarak kerpiçten yapılmıştır. Tavan, taban ve kapılar ise ahşaptandır. Ancak; 1800 lü yıllardan itibaren bizim doldurma dediğimiz teknikle de konakların yapıldığına şahit olmuşuzdur. Bunlara bilimsel adla hımış yapılar diyorlar. En gelişmiş ülkelerde de en geri kalmış ülkelerde de kerpiç yapılara rastlanmaktadır. Modern dünya kerpiç yapıya dönerken Türkiye kerpiç yapı imal etmediği gibi kerpiç yapıları birer birer yıkmaktadır. Kerpiç evlerde yaşamak mutluluktur, huzurdur. Biz o huzuru çocukluğumuzda yaşadık. Ne zaman ki Malatya beton evlere döndü evlerde huzursuzluklar belirgin bir şekilde arttı. Büyüklerimiz, beton evlere taşınmaları ile hastalıklarının arttığını ve huzursuz olduklarını sık sık dile getirirlerdi. 

 İlkelere uygun olarak yapılan kerpiç bir binanın avantajları saymakla bitmez. Usulüne uygun yapılan ve bakımı yapılan kerpiç ev uzun süre ayakta kalır.  

A-KERPİÇ VE AHŞAP BİNALAR: 

Malatya’da toprak taşa nazaran bol bulunduğundan ve iklim şartlarımıza kerpiç yapılar daha uygun olduğundan eski evlerimiz kerpiç ağırlıklı idi.  Tek tük taştan yapılan evlere rastlardık. Kerpiç esneme özelliğine sahip yumuşak bir malzemedir. İçinde saman olmasına rağmen yangına karşı emniyetlidir. Kerpiç çok iyi bir ses ve ısı yalıtımı sağlar. Bu özelliğinden dolayı yaz ve kış farklılıkları kerpiçte betona nazaran çok az hissedilir. Çabuk ısınır geç soğur. Isıyı bünyesinde toplar. Isıtma kesildikten sonra da depoladığı ısıyı yavaş yavaş dışarıya vererek  sıcaklığı dengeler.  60 cm.lik kerpiç bir evin ısı yalıtımını betonarme binanın 315 cm.si denk gelirmiş

Ahşap binada yaşayanlar psikolojik olarak kendilerini sağlıklı ve mutlu hissederler. Ahşap bina insanlarla birlikte soluk alıp verir. Osmanlı ahşap kargas sistemi depremlere en dayanıklı sistemlerdendir. Bir depremde en basit ahşap binaların bile yıkılmadığı görülmüştür. Amerika'daki binaların ortalama % 90'ı ahşaptır. Marmara ve Bolu depremlerinde ahşap binaların bir teki bile yıkılmamıştır. Ahşap binalar yıkılmadan tümüyle onarılabilir. Ahşap binalar 600-700 sene dayanabilir.

Ahşap evinizin bakımını kısıtlı bir bütçe ayırarak kendiniz de yapabilirsiniz. Bunun için öncelikle ne zaman, hangi bakımı uygulayacağınızı bilmeniz gerekir. Böylece zamanında müdahale ederek ahşap evinizin her zaman yepyeni görünmesini sağlayabilirsiniz. Anladınız değil mi? Yani toprak ve ahşap yapılar beton binalara göre çok daha avantajlıdır. 

Ahşap Malatya’da diğer ormanlık alanlara göre az bulunur. Bu bakımdan Malatya’da sadece ahşaptan oluşan binalar yok denecek kadar azdır. Dedik ya zamanında özümüz sözümüz topraktı beton olduk. Buna rağmen ahşap tahtalar arasına çamur  ve kerpiç doldurma tekniği Malatya  yaygın olarak uygulanmıştır.  Bu teknik ara bölmelerde yaygındı. 

Ahşap binaların ön koruma önlemlerinin alınması  gereklidir. Ahşap kullanılmadan önce fırınlanmalıdır. Böylece ahşabın çürümesi, böcek ve mantarlardan etkilenmesi önlenir. Ahşabın dış cephesinin ahşap tarafından çekilen boyalarla boyanması da önemlidir. Bir de ahşap binaların bakteri üretmemesi ve sağlığını koruması için ayda bir defa mutlaka silinmesi gerekir. Ahşap binadaki ahşaplar çürümüş ise mutlaka değiştirilmelidir. 

Malatya’nın toprağı kerpiç yapmaya çok uygundur. Hele samanla karıştırır iseniz uzun süre dayanabilir. Kerpiç dökmeye uygun kalıplar vardı. Bir kalıba iki anaç iki kuzu sığardı. İnşaat sahasına toprak getirilir samanlı çamur yapılır, kalıba dökülerek birkaç gün kurumaya terkedilir, taştan temel döküldükten sonra usta elinde şakülü ve malası ile kerpiçlerin arasına çamur katarak duvarı örmeye başlardı. Aşağıda bulunan elemana anaç ver kuzu ver diye talimat verirdi. Tavan ağaçlar ve tahtalar ile kapatılır, üzerine çamur sıvanırdı. Evin üzeri ya dam olurdu, ya da kiremit. O zamanki kiremitlerimiz oluklu idi. Kulağıma bir şey geldi tabii ki inanmadım. Malatya’da yapılan nostaljik  binaların kerpiçlerin çamurun yapılırken güya saman katmayı unutmuşlar. Olsun o kadar kusur kadı kızında da olur.  Her ne olursa olsun böyle bir düşünceyi üretenlere ve evleri yapanlara çok çok teşekkür ediyorum. Hiç değişe kerpiç kokusunu alırız. İlkinde biraz eksiklikler olabilir; ileride geleneksel binalarımız aslına uygun inşa edilebilir. Yeter ki irade olsun. Belki o zamanın ustaları ölmüş olsa bile çıraklarından sağ olanlar vardır. Tiz elden onlarla konuşmalı bilgi ve belge toplanmalıdır. 

B-DOLDURMA EVLER: 

Geçenlerde  Gerede Şahinler Köyüne gittik. Köydeki evlerin hemen hemen tamamı doldurma tekniği ile yapılmıştı. Ancak o evlerin ahşap aralıkları tuğlalar ile örülmüştü. Biz Malatya’lılar bu boşlukları çamur veya kerpiçlerle kapatırdık.  Onları tebrik ediyorum, o evleri sağlamlaştırmışlar, halen oturuyorlar. 

MALATYA YAPILARININ ÖZELLİKLERİ

Türkiyem TV'de İnanç Kara Ölmeztoprak'ın bir proğramını izliyordum. Adı aklımda değil şehircilik uzmanı imiş.  Malatya, evler, caddeler, binalar şehirler der iken bir yerde aşağı yukarı şöyle bir laf etti. “Malatya evlerinin mimari bir özelliği yoktur. Bir tek Beşkonaklar var” Ağırıma gitti; anında cevap yazdım ama İnanç Hanım cevabımı okumadı. Şimdi geldi cevabın sırası.

Malatya konaklarının ortak özellikleri vardır. Evlerimize kanatlı işlemeli tahta bir kapıdan girilirdi. Malatya’lı demircilerin yaptığı kocaman bir kapı kilidi kullanılırdı. Anahtarları da kocaman olurdu. Erkeği vardı dişisi vardı. Çekiç yerine de kullanılırdı. Ayrıca özellikle kapının gece açılmaması için sürgü çengel gibi ek düzenekler de vardı. Kapı tokmakları da özel olarak imal edilmişti. Ekseri el şeklindeydi. 

Eve işte bu tür tahtadan yapılmış kanatlı kapıdan girilirdi. Bu giriş doğrudan avluya veya bahçeye açılırdı. Veyahut bir holden geçer avluya girerdiniz.  Avlularımız önemli yaşam alanlarımızdan olduğu için yoldan geçenler tarafından görülmezdi. Duvarlarla evin etrafı kapatılırdı. Avlularımız sal taşı dediğimiz taşlardan yapılmıştı. Bir zamanlar o taşlardan çok vardı. Malatya’ya biliyorsunuz sallar ülkesi de deniyormuş. Avlunun yanında üstü kapalı mutlaka bir tandır örtmesi olurdu. Orada  bize özgü tandırımız ekmek pişirmeye hazır beklerdi.  Yağmur yağdığında tandır örtmesi iyi bir sığınaktı.

Avlunun kenarından devamlı olarak harık akardı. Malatya’nın tüm evlerinin avlusundan mutlaka harık geçerdi. Su bir yerden eve girer avludan geçer bahçeye uğrar, oradan da komşuya doğru devam ederdi. Bu kadar suyu Malatya’lı nerede bulurdu diyeceksiniz. Cevabını hemen vereyim: Yeraltına zorla ittiğiniz sulardan. Harık avludan geçerken  küçük bir havuzdan geçerdi. İşte taştan yapılan küçük havuz bizim buz dolabımızdı. Peynir, yağ, kavurma, küpler içinde burada muhafaza edilirdi. Her evin küçük te olsa mutlaka bir bahçesi bulunurdu. Bahçede kayısı, elma, armut, kiraz, erik, vişne ağaçları olurdu.  Ara kısımlara da domates, biber, soğan gibi sebzeler ekilirdi. Yani manav ihtiyacımızın çoğu bahçelerimizden elde edilirdi. Su zaten ganimet, hiç sıkıntısı çekilmezdi.  Evlerimiz mutlaka çok odalı olurdu; dede torun hep bir arada yaşardı.

Hızna dediğimiz kiler daha ziyade kap kacağın, bulgur un gibi zahirelerin bulunduğu oda idi; anahtarı kaynanada olurdu. Evde tek kazan kaynardı. Avlunun dışında evlerin eyvanı da bulunurdu. Eyvan odaların giriş kısmının hemen önünde yüksekçe bir yerdir, birbiri ile karıştırılmasın. İki katlı Malatya konaklarında eyvanın üst kısmına denk gelen tahtadan döşenmiş balkona köşk denirdi. Bu alan balkonlara nazaran çok daha genişti.  Yazları yemek yenilen ve vakit geçirilen alandır.

Odaların tabanı ve tavanı tahtadan olurdu. Eski konakların odaları mutlaka tahta el işinden işlemeli olurdu. Çeşitli boyalarla da resimlenirdi. Sadece bu işlemeler bir güzellikti. Geniş odalarda binanın sağlamlığı artsın diye hezenler koyulmuştu. Bu hezenler eski evlerde mutlaka ardıç ağacından idi. Odanın bir kenarında işlemeli, tahtadan yapılmış  yerden yüksekte yorgan ve döşeklerin konulduğu müsandere dediğimiz alan vardı. Yerden yüksekte olduğundan alandan kazanılırdı. Yer yatakları kullanılırdı. Her akşam müsandereden yataklar indirilir yere serilir, sabahları da dürülür yerine konurdu. Konakların çoğu çıkartmalı idi. 

Evlerin dış duvarları en az iki anaç ebadında kerpiçten yapıldığı için duvarlar kalındı. Bu bakımdan duvarlara taka dediğimiz gözler yapılır ve buralar kullanılırdı.

Kültürel binalarımız Aksoğanoğlu Hanından başlayarak Tahtali minareden geçen Halep Caddesinin sağ ve solundaki muhteşem konaklar, Akpınar tarafı, Beş konaklar, Çavuşaoğlu , Mahallesi, Sıtma Pınarı gibi semtlerdi. Buradaki binalar silme kerpiçten yapılmıştı ve hepsinin nostaljik, kültürel hatta tarihsel değeri vardı. 

amanında yıkılan Malatya kapalı çarşısını, Söğütlü, Çınarlı ve Abbas Efendi Camiini, Hüseyinbey ve Saltoğlu Hamamını, Afyon hanını, Şirket Hanını ve diğer hanları anmadan geçemeyeceğim. Ruhları şad mekanları Cennet olsun.

KÜLTÜREL EVLERİMİZİN KORUNMASI VE RESTARASYONU

Malatya’nın geleneksel yapılarının Allaha şükür tamamına yakınını yıktık, bunun neresi tarihi diye. Kültürel değerlerimiz olduğunu unutarak bilerek veya saklayarak. Kerpiç binalar devamlı bakım ister, ihmale gelmez. Geçenlerde de Allahtan korkmadan Abbas Efendi Camiine de neresi tarihi diye kepçeyi dokundurduk. Yukarıda belirttik ya. Eğer bir nostaljik bina yıkılmak zorunda ise onun önemli parçaları ileride kullanılmak üzere sağlıklı bir yere istif edilir. Abbas Efendi Camiinin işe yarar ahşap kısımları, minaresi , hezeni nereye gitti ? Bunların takibi yapıldı mı ?  Yeni bir cami yapacak iseniz o caminin aynısını yapmalısınız bence. Diyorlarmış ki “Hemşerilerimiz heç marağ etmesin, zaten cemaatimiz cumalarda, bayramlarda oraya sığmıydı, yıkılmak üzere idi, yolun ortasında galmışdı,  moderin, gözel ve de betondan ve de mohdeşem ve de cafcaflı ve de böyük bir cami yapacayığ” Haydi hayırlısı. 

Abbas Efendi Camii ilk önce koruma altına alınmış, sonra da ne hikmetse korumadan çıkarılmış ve kaderine terk edilmiş. Burasının özel mülk olduğunu tahmin ediyorum. Belki de buranın yıkılmasına mülk sahipleri öncülük etti. Ezbere konuşmamak lazım amma, Malatya’da  binalarının yıkılarak rant kazanmaya çalışan o kadar çok hemşehrimiz var ki... Allah onları ve onlar gibilerini ıslah ede. Tahtalı Minare Hamamını kamulaştırıp turizme açsanız ne kaybedersiniz ? İşletmesini eski külhan durumu ile birlikte yapabilirsiniz. Kamulaştırın, ıslah edin, özel sektör veya kamu eliyle halka ve turizme açın.  

Binalarımızın sağlam olup olmadığı, nasıl sağlamlaştırılacağı, nasıl onarım göreceği ve onlara nasıl bakım yapılacağı mühendislik hesaplarını  gerektirir. Taşıyıcı sistemin sağlamlaştırılması, mantolama yapılması, hasarların tamiri, aksak olan kısımların yıkılıp yeniden yapılması, kimyasal temizlik, başka yere taşıma gibi gelişmiş sistemler kullanılmaktadır. Herkes ta köylere kadar kültürel konaklarını, yapılarını koruma altına alıyor, sağlamlaştırıyor, yeniden yapıyor, ticarethaneye dönüştürüyor, turizme açıyor. Ne yapıp edip bir yolunu buluyor konağını sağlamlaştırıp pırıl pırıl yapıyor. Bizler ise kültürel ve tarihi değerlerimizi yıkılmaya terk ediyoruz. Tek gerekçeye sığınıyoruz. Ödenek gelmiyi gardaş. Yav; orada binalar yıkılıyor sen daha ödenekten bahsediyorsun. Eloğlu nasıl çaresini buluyor, araştır.  Nereye gitsen pırıl pırıl eski yapılar. Sen ise beş konağı bana örnek veriyorsun. Beş konakları ayağa kaldırmanız güzel oldu. Bununla avunacağına ve de böbürleneceğine geleceğe ve ufka doğru bak. Başkaları bunları öğrendi de Malatya’lı öğrenemedi.  Belediye ne güne duruyor, Kültür Müdürlüğü ne güne duruyor, Kültür Bakanlığı ne güne duruyor? 

Son senelerde kültürel ve tarihi varlıkların korunmasına daha çok önem verilmeye başlandı, yasalarla olanaklar sağlandı. Haydi yeni projelere!...

YASALAR NE DİYOR ?

Yasaları uzun uzun anlatacak değilim. Uygulayıcıların bunları bilmesi ve uygulaması lazım. 5225 sayılı  Kültür yatırımları ve girişimlerini teşvik kanunu var. Sadece birinci maddesini anacağım: 

“Bu Kanunun amacı; bireyin ve toplumun kültürel gereksinimlerinin karşılanmasını; kültür varlıkları ile somut olmayan kültürel mirasın korunmasını ve sürdürülebilir kültürün birer öğesi haline getirilmesini; kültürel iletişim ve etkileşim ortamının etkinleştirilmesini; sanatsal ve kültürel değerlerin üretilmesi, toplumun bu değerlere ulaşım olanaklarının yaratılması ve geliştirilmesini; ülkemizin kültür varlıklarının yaşatılması ve ülke ekonomisine katkı yaratan bir unsur olarak değerlendirilmesi, kullanılması ile kültür merkezlerinin yapımı ve işletilmesine yönelik kültür yatırımı ve kültür girişimlerinin teşvik edilmesini sağlamaktır.” 

Bir de 5366 sayılı; Yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun var. “Madde 4- İl özel idaresi ve belediye, yenileme alanı ilan edilen yerlerdeki taşınmazlar üzerinde, her türlü yapılaşma, kullanım ve işletme konularında proje tamamlanıncaya kadar geçici kısıtlamalar uygulayabilir...

Yenileme alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ilgili il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir. Bu Kanun uyarınca yapılacak kamulaştırmalar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılır. Tapuda mülkiyet hanesi açık olan taşınmazlar ile varisi belli olmayan, kayyım tayin edilmiş, ihtilaflı, davalı ve üzerinde her türlü mülkiyet ve mülkiyetin gayri aynî hak tesis edilmiş olan taşınmazlar için de aynı madde hükümlerine göre kamulaştırma işlemleri yürütülür. Kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesinde il özel idareleri ve belediyeler veraset ilamı çıkarttırmaya, kayyım tayin ettirmeye veya tapuda kayıtlı son malike göre işlem yapmaya yetkilidir.”

2863 sayılı Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu halen yürürlükte. Bundan ayrık olarak Toplu Konut idaresi kültür vasfına haiz yapıların onarımı ve restoresi için yapı sahiplerine kredi veriyor. Haberiniz olsun.

Görüyorsunuz ki yasalarımız varlıklarımızın korunması için Belediyelere, Valiliğe, devlete, bir takım sorumluluklar yüklemiş, vatandaşlara da kolaylık getirmiştir. Hem Belediyenin hem de Valiliğin kültür varlıklarını kamulaştırma yetkisi vardır. Yoğun bir çaba içerisine girerek öncelikli olarak sahiplerinin ikna edilerek sağlamlaştırmanın yaptırılmasının sağlanması yoluna gidilmeli, o da olmaz ise vatandaşı mağdur etmeden kamulaştırma yapılmalı, yapı restore edilerek topluma kazandırılmalıdır. Vatandaşı kendi evini korumasının yapılmasına ikna etmek te çok önemlidir. Sağlamlaştırılan binalar çeşitli amaçlarla işletmeye açılmıştır. Bunların Beypazarı gibi örnekleri vardır.

 Yazdık ödenek gelmedi, bekliyor derseniz Malatya’da bir tek geleneksel binamız kalmaz. Kültür konusunda Belediyenin de bir çaba göstererek kesenin ağzını açması ve de elini taşın altına koyması lazım. 

Yasalarımızın bu kadar açık olmasına rağmen neden nostaljik binalarımız günden güne kayıp oluyor. Uygulayıcılar mı beceriksiz, ruhları mı yok, akılları mı kıt?  Aklıma bir olasılık daha geldi, bilerek ve isteyerek mi yok ediyorlar yoksa ?  Sonuncusu gerçek ise en vahimi. Vah  başımıza gelenler.

FOTOĞRAFLAR: Selami YÜCEL- Sultan KILIÇ

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

1 yorum yapılmış

  • Nurhan (7 yıl önce)
    Yazilariniz ve anlatiminiz yorumunuz cok guzel ellerinize saglik
    0
    0
    Yanıtla