Malatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde meydana gelen ve 3 misyonerin öldürüldüğü Zirve yayınevi davası ile ilgili kararı mahkeme 28 Eylül 2016 tarihinde 115. duruşmada açıklayacak.
Malatya’da 3 misyonerin öldürüldüğü Zirve Yayınevi Davası’nın 114. Duruşması Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya olayın cinayet zanlıları olan ve elektronik kelepçe ile 2 yıldan beri adli kontrol ile evlerinde tutulan Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım ve Salih Gürler, olayın terör örgütü kapsamında yargılanan Malatya İl Jandarma eski komutanı Emekli Albay Mehmet Ülger, Malatya İl Jandarma eski İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Haydar Yeşil, istihbarat astsubayları Murat Göktürk ve Abdullah Atılgan, İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat, Levent Ercan Gelegen ve Hüseyin Yelki katıldılar. Duruşmaya yine 2 yıldan beri evlerinde elektronik kelepçe ile tutulan olayın cinayet zanlıları Hamit Çeker Elbistan Adliyesinden, Cuma Özdemir ise Darende Adliyesinden, bir başka suçtan hükümlü sanık Varol Bülent Aral, Adana cezaevinden görüntülü sistem ile katıldılar.
Duruşmaya Zirve Yayınevi’nde öldürülen Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske’nin eşi Suzanna Geske ve 3 çocuğu, Zirve Yayınevi'nde öldürülen Uğur Yüksel’in annesi Hatice Yüksel, Almanya büyükelçiliğinden görevli, çok sayıda Türkiye Protestan Kiliseler Derneği yönetici ve temsilcileri, Hıristiyan Protestan Cemaati üyeleri katıldılar.
Mahkeme Başkanı Vedat Koç, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ergenekon olarak bilinen davaya ilişkin bozma kararının bir örneğinin zirve davası dosyasına geldiğini ve eklendiğini söyledi.
Mağdur avukatlarından Murat Dinçer, Türkiye’de devletle bağlantılı suç örgütlerine yönelik olarak adil yargılama yapılmadığını iddia ederek, davalarda siyasi iklimlere göre mütalaa ve iddianame hazırlandığını ileri sürdü. Avukat Dinçer konuşurken, “Ruhi Abat” ismini “Ruhi Polat” olarak okuyup düzeltmesi esnasında sanık Ruhi Abat, “Allah doğruyu söyletiyor.” dedi.
Mağdur Avukatlarından Ali Koç, cinayet sanıklarının olay öncesinde kalmış oldukları yurt ve gitmiş oldukları ‘nur evleri’ ile ilgili olarak yönlendirme yapılıp yapılmadığı konusunda araştırma yapılmadığını ileri sürerek, “9 yıllık yargı süreci adalet ve hakikat adına kocaman bir hiçtir. Yargılamadan beklentimiz yoktur, umarız şaşırtırsınız.” dedi.
Mağdur avukatlarından Hürrem Carolin Çevik’te “ Bu cinayeti 5 kişinin yapması mümkün değil, arkalarında mutlaka birileri var.” dedi.
Olayda öldürülen Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske’nin eşi Suzanna Geske ise, mahkeme salonunda yazılı olan “Adalet devletin temelidir” sözünü göstererek, “İlk geldiğim gün inandım. Ama çok şey değişti. Adalete olan güvenip sarsıldı. Artık Tanrı’nın adaleti olduğuna inanıyorum.”diye konuştu.
Öldürülen Uğur Yüksel’in annesi Hatice Yüksel ise, “Sen cinayeti işleyenlerin tutuklanmasını istiyorum. Ben 9 yıldır gidip geliyorum. Sizinde çocuğunuz var. Doğruları konuşsunlar. Ben adaleti anlamıyorum, cinayet yerinde yakalanmışlar, nasıl serbest bırakıyorlar. Ben 9 yıldır yoruldum.” diye konuştu.
Emekli Albay Mehmet Ülger, mahkemeye sunduğu 17 sayfalık ifadesinde, “Bu dava ve diğer kumpas davaları üzerinden milli güç unsurlarının yıpratılmasına, mücadele azim ve iradesinin kırılmasına çalışılmıştır. Cemaat evleri ve yurtlarında bu çocukların beyinleri yıkanarak canavarlaştırılmışlardır.Bu ilişkilerde ders verme kisvesi ile maskelenmek istenmiştir. Emre Günaydın’ın Ruhi Polat ile yapmış olduğu yüzlerce telefon görüşmesi kız arkadaşı ilişkisine indirgenemez. Bugün başta ailesinin can güvenliği olmak üzere çeşitli nedenler ile Fetullahcı Terör Örgütünün cinayetteki rolünü açıklamaktan çekinen Emre Günaydın’ın bu örgütün tasfiyesi sonrasında üzerindeki baskının kalmasıyla zamanla bu gerçekleri açıklayacağını değerlendiriyorum. Ruhi Polat ve Zekeriya Öz’ün Almanya’ya kaçmaları da tesadüf değildir. Malatya paralel yapının Doğu’daki kalesidir. Bu kaleden sadece birkaç tuğla çekilmiştir. Ancak bu örgütün bölgedeki hâkimiyeti kırılamamıştır. İş adamları üzerine yandaş vergi memurlarını göndererek örgüte haraç toplayanlar ve örgüte gönüllü destek sağlayanlar ile örgütün üniversite yapılanmasını üzerine gidilmemiştir. Menfur cinayetin asli failleri ile doğrudan veya dolaylı hiçbir ilişkimin olmadığı ortadadır. Hakkımdaki suçlamalar mesnetsizdir. Bu dava küresel güçler ve onların taşeronlarının bir güç mücadelesi davasıdır. Bu davada yargılanan Jandarma personeli yasal görevlerini yapmışlardır.Yasa dışı herhangi bir faaliyet içerisinde olunmamıştır.” ifadelerini iddia etti.
Sanıklardan Öğretim Görevlisi Ruhi Abat, İlker Çınar’ın ifadeleri ile Emniyet İstihbarattaki C-5 Bürosunda elde edilen belgelerin aynı olduğunu ileri sürerek, Seferberlik Dairesi'nden çalınan belgelerin İlker Çınar’a ifade yapıldığını iddia etti. Abat, “Deliller toplanmamıştır, toplanırken de sahtekarlık yapılmıştır. ‘Vur dedik, öldürmüşler’ şeklinde bir ses kaydı dosyada yoktur, benimde böyle bir ifadem bulunmamaktadır.” ifadelerini ileri sürdü.
Başka bir suçtan hükümlü olması nedeniyle Adana Cezaevi’nden görüntülü sistem ile esas hakkındaki savunması alınan Varol Bülent Aral, “Bana kumpas kuruldu. Bu kumpasın kimler tarafından kurulduğunu mahkeme bulmak zorundadır. Cinayet olduğu gün ben cezaevindeydim. Bana kumpas kurulduğunun tespitini istiyorum.” dedi.
Mahkeme Başkanı Vedat Koç, esas hakkındaki savunmaların alındığını, dosyanın incelenmek suretiyle kısa karar açıklanmak üzere ve adli tatilinde araya girmesi nedeniyle 115. Duruşma için 28 Eylül 2016 tarihine gün verdi.
Burhan KARADUMAN, Ferdi DURDU, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com