SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Zirve'nin Asker Sanıklarına 'Tutukluluk' Tazminatı Kararı

0
Güncellendi - 2016-03-31 22:00:34
Zirve'nin Asker Sanıklarına 'Tutukluluk' Tazminatı Kararı
A- A+ PAYLAŞ

  • Anayasa Mahkemesi, Zirve Yayınaevi katliamı davasına sonradan eklenen ve tutuklu yargılanan askerlerin haklarının ihlal edildiğine ve mağdurlara tazminat ödenmesine karar verdi.

Malatya’daki biri Alman uyruklu 3 Hıristiyan misyonerin 2007 yılında öldürülmesine ilişkin davaya, cinayetlere fiilen katılan 5 asli sanığın yanı sıra  2011 yılında dahil edilerek 3 yılı aşkın tutuklu yargılanan 5 askeri personel hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM), bu kişilerin tutuklu kaldıkları sürenin makul süreyi aştığına,  böylece mağdur edildiklerine ve tazminat ödenmesine karar verdi.

Malatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi bürosunda 3 misyonerin öldürülmesi ile ilgili davaya 2011 yılında dahil edilen ve kapatılan Özel Yetkili Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken Anayasa Mahkemesi’ne 2013 yılında bireysel başvuruda bulunan Binbaşı Haydar Yeşil ile astsubaylar Abdullah Atılgan, Murat Göktürk ve Mehmet Çolak ve Adil Akçay ile ilgili karar Anayasa Mahkemesi’nden çıktı.

Anayasa Mahkemesi’ne, Abdullah Atılgan ve Murat Göktürk’ün Avukatları Alper Çitil, Onur Demez ve Faik Demez,  Haydar Yeşil’in Avukatları Yasemin Hamamcı ve Ayşenur Ersoy, Adil Akçay'ın Avukatı Mustafa Aydın’ın başvurduğu belirtildi.

“TUTUKLULUK SÜRESİ MAKUL DEĞİL”

Anayasa Mahkemesi şüphelilerin “Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna, tutukluluk süresinin makul olmadığı şikayetine ilişkin olarak Anayasa’nın 19. Maddesinin 7. Fıkrasının ihlal edildiğine, Başvurucular, Jandarma Binbaşı Haydar Yeşil’e 8 bin TL, Jandarma astsubaylar Abdullah Atılgan, Murat Göktürk, Mehmet Çolak’a ayrı ayrı 6 bin 600 TL, başvurucu Adil Akçay’a 6 bin TL, manevi tazminat ödenmesine ve tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine” karar verdi. Karar oy birliği ile alındı.

Anayasa Mahkemesi kararında şüphelilerin özel hayatın gizliliğin ihlal edilmesi, Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesi, Adil yargılama haklarının ihlal edilmesi gibi iddiaları için ise başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmedi.

ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARININ GEREKÇESİNDE İLGİNÇ DETAYLAR

Kararın gerekçesinde şu ifadeler yer aldı:

“Bu hükümle, bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklindeki ifadesini bulan masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı ancak kişi hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konuşması gerekir.”

“GEREKÇELERİYLE BİRLİKTE GÖSTERİLMESİ GEREKİR”

“Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini ve değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutmanın devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir.”

“RED GEREKÇELERİ BENZER GEREKÇELERLE REDDEDİLMİŞ”

“Somut olayda başvurucular 17 Mart 2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 21 Mart 2011 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu Haydar Yeşil ilk derece mahkemesince 21 Ocak 2015 tarihinde, Başvurucular Abdullah Atılgan, Murat Göktürk, Mehmet Çolak 24 Haziran 2014 tarihinde, başvurucu Adil Akçay 24 Şubat 2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Somut olay olayda başvurucu Haydar Yeşil’in tutukluluk süresi 3 yıl 10 ay, başvurucular Abdullah Atılgan, Murat Göktürk ve Mehmet Çolak’ın tutukluluk süresi 3 yıl 3 ay 3 gün, başvurucu Adil Akçay’ın tutukluluk süresi 2 yıl 11 ay 3 gündür.

Başvurucuların değişik tarihlerde yapmış oldukları tahliye talepleri; ‘delil durumu, başvurucular hakkında isnat olunan suçların mahiyeti, isnat edilen suçlara dair kuvvetli suç şüphelerini gösteren olguların var olması, isnat edilen suçların katalog suçlardan olması, isnat edilen suçların yasadaki alt ve üst sınırı, tüm dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde mevcut delillerin kuvvetli suç şüphesinin varlığını göstermesi, bir sanık hakkında var olan delilin diğer sanıkları da etkileme durumu, sanıkların henüz toplanmamış deliller bakımından ve dinlenecek müşteki ve tanıklar bakımından delillere etki etme ve tanık ve müştekileri yönlendirme kuşkusu, başvurucunun serbest kalması halinde kaçma şüphesinin bulunması, daha hafif koruma önlemi olan adil kontrol tedbiri uygulanmasının dava konusu açısından yetersiz kalacağı’ şeklinde gerekçelerle reddedilmiştir. Başvurucular tarafından mahkemece verilen red kararlarına karşı yapılan itirazlar da benzer gerekçelerle reddedilmiştir.

“İKNA EDİCİ BİÇİMDE KANITLANMASI GEREKİR”

“Tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde önemli bir yer tutan suçun katalog suçlardan olması yani 5271 sayılı kanunun 100. maddesinin 3. fıkrası hususuna ilişkin olarak başvurana atfedilen suçun da aralarında bulunduğu bazı suçlar için tutuklanma nedenlerinin varlığı hakkında yasal bir karinenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. (Kaçma tehlikesi veya delilleri değiştirme ve tanıkları, mağdurları ve diğer kişileri baskı altına alma tehlikesi) Kanun, tutuklama nedenlerine ilişkin bir karine öngördüğünde kişi özgürlüğüne saygı kuralına aykırı davranılmasıyla sonuçlanan somut olguların varlığının ikna edici biçimde kanıtlanması gerekir. Somut olayda tutukluluğun devamı kararlarında bu şekilde bir kanıtlamanın yapılmadığı ve sadece isnat edilen suçun 5271 sayılı kanunun 100. maddesinin 3. fıkrası kapsamındaki katalog suçlardan olması hususuna atıf yapıldığı görülmektedir. Tutukluluğun devamı kararlarında delil durumuna atıf yapılması kuvvetli suç şüphesinin varlığına ve devam ettiğine işaret eden bir gerekçe olarak görülse de uzun süren tutuklulukların devamını kendiliğinden haklı kılmamaktadır.”

“İKNA EDİCİ DEĞİLDİR.”

“Tutukluluğun devamı kararlarında diğer bir gerekçe olarak isnat edilen suçun ağırlığı ve kuvvetli suç şüphesinin varlığı bağlamında kaçma şüphesi gösterilmiştir. Kaçma şüphesi sadece cezanın ağırlığı kapsamında değerlendirilemez. Bu şüphenin mevcudiyetini teyit eden sanığın karakteri, ahlaki durumu, ikametgahı, mesleği, mal varlığı, aile bağları, kovuşturulduğu ülkedeki bağlantıları, tutukluluğa karşı gösterdiği tepki, başka bir ülkeye gerçekten kaçmayı planlayıp planlamadığı, kaçmayı planladığı ülkeyle bağlantıları gibi başkaca olgulara da değinilmesi gerekir. Girişimde bulunmayan başvurucuların kaçma şüphesi ile tutukluluklarının devamına karar verilmesi ikna edici değildir.”

“8 YILDA DELİLLER NEDEN TOPLANAMADI?”

“İleri derece mahkemesi, tutukluluğun devamı kararlarında henüz koruma altına alınmamış delillerin bulunduğunu ve başvurucuların bu delilleri ortadan kaldırabileceğini ifade etmiş ve delillerin tam olarak tam olarak toplanmamış bulunmasından bahsetmiştir. Ancak 8 yılı aşkın süredir devam eden davada bu delillerin neler olduğu ve neden toplanamadığı belirtilmemiştir. Mahkeme ayrıca başvurucuların henüz toplanmamış deliller bakımından delillere etki etmek, dinlenecek müşteki ve tanıklar bakımından tanık ve müştekileri yönlendirmek suretiyle yargılamanın işleyişine müdahale edebileceğini belirtmiştir. Ne varki yargılamanın işleyişini engelleme tehlikesine somut olarak dayanılmış, bu tehlikenin varlığı somut olarak desteklenmemiştir. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Bu bulgular ışığında yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediğinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle başvurucuların tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği yönündeki şikayetleri yönünden Anayasa’nın 19. Maddesinin 7. Fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.“

BU YIL KARAR ÇIKABİLİR..

Bu arada, yargılamada 9. yıla giren Zirve Yayınevi davasında 111. duruşma 29 Nisan 2016 tarihinde Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Bu duruşmada Cumhuriyet Savcısının mütalaasını mahkemeye sunması ve mahkeme heyetinin de şüphelilere mütalaaya ilişkin olarak esas haklarındaki savunmaları için süre tanıması bekleniyor. Her hangi bir olağandışı durumun yaşanmaması halinde kararın 2016 yılı içerisinde çıkması bekleniyor.

OLAY

Pano14Malatya’da 18 Nisan 2007’de Zirve Yayınevi’nde Hıristiyan misyonerler Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel (yandaki fotoğrafta) adlı şahıslar Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker, Abuzer Yıldırım ve Emre Günaydın (alttaki fotoğrafta) tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. 5 sanık olaydan hemen sonra polis ekiplerince olay yerinde yakalanmıştı.

Zirve Yayınevi cinayetleri nedeniyle 7 yıl tutuklu yargılanan cinayet zanlıları Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Emre Günaydın, “Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması hakkında Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda değişiklikler yapan 6526 sayılı yasa gereğince” tutukluluk süreleri 5 yılı geçtiğinden 8 Mart 2014 tarihinde tahliye edilmişlerdi. Davaya sonradan dahil edilen askerler, üniversite öğretim görevlisi ve diğer bazı sanıklar da cinayetin asıl faillerinden aylar sonra tahliye kararıyla cezaevinden çıkabilmişlerdi. Cinayetin 5 asli sanığı ise halen evlerinde elektronik kelepçe ile adli kontrol altında tutuluyorlar.

Burhan KARADUMAN, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com

zirveaslisanıklar

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

2 yorum yapılmış

  • EROL (8 yıl önce)
    Bu tazminatların hepsinin parasını o yargılamayı yapan hakim ve savcılar ödemelidir.Niçin devletin sırtına yıkılıyor.Ödemeleri gerekir.Ceplerinden o para bir çıksın bakalım bir daha öyle yanlı kararlar verirler mi.
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet Ali (8 yıl önce)
    Askere kumpass bu işte tsk yı yıpratın sonra tazminat ne olsa vatandaş öderr
    0
    0
    Yanıtla