Malatya'nın Çeşmeleri
Nezir KIZILKAYA
nezirs@mynet.com
“Çeşmenin başına gitmez olaydım
Elinden bir tas su içmez olaydım”
Su, her dönemde insanların ve toplumların hayatlarını devam ettirebilmeleri için vazgeçilemez bir ihtiyaç kaynağı olmuştur. Su mimarisi de modern zamanlar öncesinde şehirlerin en önemli yapı unsurlarından biridir. Su, insanların yerleşik düzene geçmelerinde büyük rol oynamıştır. Yerleşme merkezini bir su kaynağı, akarsu veya göl kenarında kurmak, eski insanların su temini için bulduğu en kolay yol olmuştur. Suyun insan hayatındaki vazgeçilemez öneminden dolayı, tarih boyunca bütün medeniyetleri oluşturan toplumlar, suyu temin etmek, ona kolay ve kesintisiz olarak ulaşabilmek için, çeşitli mimari çözümler aramışlar ve bulmuşlardır. Bu çözüm kentleri süsleyen çeşmelerdir. Farsça "göz" anlamındaki "çeşm" kelimesinden gelen çeşme, sözlüklerde kısaca, göz gibi olan delik ve bu delikten akan su diye açıklanır.
Antik Yunan ve Roma şehirlerinin önemli yapılarından birisi de çeşmelerdir. Roma mimarisinde halkın ortak kullanımına açık olarak kullanılan çeşmeler olduğu gibi, lüks evlerin bahçelerini süsleyen çeşmeler de inşa edilmiştir. Orta Çağ İslâm şehirlerinde, dinin temizliğe ve suya büyük önem vermesi, Hz. Peygamber'in sadakaların en faziletlisinin "su temini" olduğunu söylemesi, çeşme inşasını teşvik edici unsurlar olmuş, bütün İslam coğrafyası çeşmeler ile donatılmıştır. Türklerin hayrat veya sadaka olarak yaptıkları çeşmeler, şehir, kasaba veya yerleşme merkezlerinde olduğu gibi, kervan yolları üzerinde, insanların sıklıkla ziyaret ettiği alan ve mekânlarda inşa edilmiştir. Yerleşme bölgelerinde yapılan çeşmelerin suyu büyük oranda kaynaklardan, su kanalları veya künkler vasıtasıyla getirilmiştir. Bir başka deyişle su mimarisinde önemli bir yere sahip olan çeşmeler; belirli bir düzenekle sağlanan su sisteminden gelen suyun insanların kullanımına sunulduğu yapılardır. İşte burada Malatya çeşmeleri, merkezi bir sistemden değil, bulunduğu yerden doğal olarak çıkan kaynak sularından beslenmesi ile farklılık göstermektedir. Tabiatın su kaynakları açısından oldukça cömert davrandığı Malatya şehrin dört bir yanına dağılmış farklı lezzette sulara sahip onlarca çeşmeye ev sahipliği yapıyordu. Anadolu'nun birçok kentindeki çeşme örnekleri gibi oldukça sade yapılar olan Malatya Çeşmeleri yalnız dinî ve toplumsal yapılarda değil, sivil mimaride de vazgeçilmez bir unsur olarak yerini almıştır.
Kentini seven her Malatyalının içini sızlatacak bu yazıyı yazmama sebep 17 Ağustos 1935 tarihli Fırat Gazetesi’nde gördüğüm bir haber oldu. “İçme Sularının Tahlil Raporları” başlıklı haberde, henüz merkezi bir içme suyu şebekesi bulunmayan şehirdeki çeşmelere ait su numuneleri üzerinde yapılan tahlil sonuçları ayrıntılı olarak yer alıyordu. Ne yazık ki yarım yüzyılı geçen yaşıma rağmen ben de bu çeşmelerin çoğunun adını dahi duymamıştım. Bir ikisini de hayal meyal hatırlıyordum. Öncelikle çeşmelerin yerini öğrenmek için Sevgili Celal Yalvaç’ın bilgisine başvurdum. O inanılmaz hafızası ile beni yine şaşırtmadı ve Malatya merkezdeki bütün çeşmelerin adresini de tek tek not edince bu yazıyı yazmak için kendimi hazır hissettim.
Hacı Arif Çeşmesi: PTT binasının yanındaki küçük sokağın alt köşesinde, Halep Caddesi cepheli konağın çeşmesi. Renksiz, berrak, kokusuz, kolibasili bulunmayan içilmeye elverişli bir sudur.
Husraf Oğlu Çeşmesi: Mücelli Caddesi üzerinde, eski maliye binası civarında. Renksiz, berrak, kokusuz, kolibasili bulunmayan içilmeye elverişli bir sudur.
Sulukahve Çeşmesi: Temelli Pasajı Şark Oteli yanında idi. Renksiz, berrak, kokusuz, litresinde 2.000 kolibasili bulunan içilmeye elverişli bir sudur.
Yeşilkaynak Suyu: Sıtmapınarı’ndan eski garajlara giden yol üzerinde, yolun kenarında bulunan küçük sulama kanalı tarafındaydı. Şehre batı tarafından alışveriş için gelen köylüler bu çeşme başında konaklar, akan su ile temizlendikten sonra şehre girerlerdi. Renksiz, berrak, kokusuz, litresinde 2.000 kolibasili bulunan içilmeye elverişli bir sudur.
Malatya Hükümet Avlusu Çeşmesi: Eski Emlak Kredi Bankası binasının yerinde bulunan önceki Hükümet Konağı ön avlusunda idi. Renksiz, berrak, kokusuz, kolibasili bulunmayan içilmeye elverişli bir sudur.
Akpınar Çeşmesi: Akpınar girişinde sol taraftaki alanda büyük bir çeşmeydi. Sonradan taş aslanlar ile süslenmişti. Renksiz, berrak, kokusuz, kolibasili bulunmayan ancak nitrit içerdiğinden şüpheli bir sudur.
Şirket Han Çeşmesi: Kışla Caddesi, Akpınar girişi köşesinde bulunan muhteşem Şirket Han’ın Arnavut kaldırımı taşı döşeli iç avlusunda bulunan ve sayılan çeşmelerin içerisinde en son yok edilen çeşmedir. Renksiz, berrak, kokusuz, kolibasili bulunmayan içilmeye elverişli bir sudur.
Afyon Hanı Çeşmesi: Şimdiki Mecidiye Han’ın yerinde bulunan ve 1957 de büyük bir yangınla kül olan Malatya’da ticaretin kalbinin attığı hanın avlusundaki aslanlı çeşmedir. Renksiz, berrak, kokusuz, litresinde 1.000 kolibasili bulunan içilmeye elverişli bir sudur.
Yeni Cami Çeşmesi: Fotoğrafını bulabildiğim tek çeşme. Bütün Malatyalıların hemen hemen her gün suyundan içtiği bir çeşme idi. Renksiz, berrak, kokusuz, litresinde 1.000 kolibasili bulunan içilmeye elverişli bir sudur.
Çınarlı Cami Çeşmesi: Cami avlusu içinden akan küçük bir su kanalının yanında bulunurdu. Renksiz, berrak, kokusuz ama içerisinde nitrit olmasından dolayı şüpheli bir sudur.
Sıtma Pınarı: Sıtmapınarı Camii karşısı sol çaprazında bulunan ve semte ismini de veren çeşmedir. Renksiz, berrak, kokusuz, içilmeye elverişli bir sudur.
İsimlerini saydığımız bu çeşmeler, ne yazık ki bugün tamamı yok edilmiş ve pınarları kurutulmuş durumda. Bir kentin en önemli ihtiyacını yıllarca gidermiş olmanın karşılığında isimleri dahi hatırlanmaz hale gelmişler.
Doğal olarak, bugün şehirdeki modern çeşmelerin önünden geçerken suyun insan hayatındaki önemini bizlere hatırlatmasını bekleyemeyiz. Daha çok görsel bir sanat yapısı olarak algıladığımız çeşmelerin kentte yaşayan insanlar için bir zamanlar yaşamlarının en önemli ihtiyacını karşılayan yapılar olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. Ama yok edilen çeşmelerin, kentin kültür mirasının asli unsurları olduğunun da altını çizmemiz gerekir. Bu açıdan bakıldığında, yani bir kültür objesi olarak ele alındığında, çeşmelerin su ihtiyacını giderdiği günlerde yüklendiği işlev kadar önemli olduğu oldukça açıktır. Başka bir deyişle çeşmelerin, yalnızca bir ihtiyacın ürünü şeklinde algılanması eksik bir değerlendirme olacaktır.
Avrupa’da Ortaçağ dönemine ait çeşmeler bile hala korunuyorken, Ülkemizde de Selçuklu ve Osmanlı Devleti zamanında yapılmış çok sayıda çeşme örneği günümüze ulaşmış olmasına rağmen Malatya’da maalesef tek bir adedi bile varlığını koruyamamıştır. Fonksiyonlarını da kaybeden çeşmelerimizin akan suları önce kesilmiş bu da yetmemiş gibi belediyelerce yapılan yol açma, yol genişletme, meydan açma gibi sudan sebeplere dayalı imar faaliyetleri bahane edilerek, çeşmelerin tamamı yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Geçmiş yıllarda bu yönde bir kamuoyu bilincinin gelişmemiş olması, özellikle de insanların evine kadar borular ile getirilen su, çeşmelerin işlevini ortadan kaldırdığından bu yıkıma karşı duyarsız ve seyirci kalınmasına da neden olmuştur.
Atalarımızın bin bir güçlükle inşa ederek bizlere bıraktığı, şehrin güzelliğine estetik duygular katan bir miras olan çeşmelere sahip çıkamamanın ve onları yaşatamamanın verdiği acı bütün kuşakları etkileyecektir. Ümidimiz temel görevlerinden biri şehri güzelleştirmek olan yerel yönetimlerin, Malatya’nın çeşm’iden ab-ı hurdeni dökülen, şarkılara, şiirlere konu olmuş, o muhteşem yapılarından en azından bir kısmını aslına uygun inşa ederek, kenti taçlandırmasıdır.
“Ey Göksu, kenarlarında çiğdem vardı;
Her yorguna yer, her kuş için yem vardı…
Artık gideyim ki özlemiştir yüzümü;
Himmetli’de bir Aynalı Çeşmem vardı.”
Arif Nihat Asya