Hürriyet Gazetesi'nin Ekonomi Müdürü Vahap Munyar, geçen Pazar Malatya'da vefat eden ve Pazartesi günü Şehir Mezarlığı'nda toprağa verilen babasını yazdı..
Munyar'ın Hürriyet'teki köşesinde yeralan yazısı şöyle:
"Okuma-yazmayı çobanlık yaparken öğrendi, tütün işçisiyken bir telefonla ‘Ali Ağa’ya dönüştü
ŞU anda Bursa’da Ticaret Mahkemesi reisi olan abim Mahmut Munyar, 1965 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandıktan bir-iki yıl sonra, “Fakülteyi bitirince belki avukatlık yaparım” düşüncesiyle PTT’ye telefon için başvuruda bulundu.
O yıllarda mobil haberleşme henüz başlamamıştı. Sabit telefon için de yıllarca sıra beklemek gerekiyordu.Babam Ali Munyar, Malatya Tekel Tütün Fabrikası’ndaki işçi maaşının neredeyse yarısını abime gönderiyor,kalanıyla da 8 nüfusu (7 kardeşiz) geçindirmeye çalışıyordu.
Kısmet bu ya, abimin okulu bitmeden telefon sırası geldi. Babamı bir telaştır aldı:
- Telefonu bağlatacak paramız yok, ne yapacağız.
Abim Mahmut Munyar mektup yazıp duruyordu:
- Aman baba, ne yapıp edelim, telefon sıramızı kaçırmayalım. Bir daha başvursak, kim bilir ne zaman sıra gelir.
O dönemde halen Malatya’daki ikametimiz olan Tekel Kooperatif Evleri’ne taşınalı da birkaç yıl olmuştu. Babam, Hacıabdi Mahallesi’ndeki doğduğumuz evi satmış, eline geçen parayla başlangıçta tek katlı olan evimizin üzerine iki kat daha çıkmaya soyunmuştu.
Yani, borç gırtlağı aşmıştı, kımıldayacak halde değildik. Alışverişi Ekrem Kip adlı mahalle bakkalımızdan veresiyeyapıyor, üstüne borç da alıyorduk. Öyle bir ortamda eve telefon bağlatmak inanılmaz lükstü.
Abim ısrar edince, babam çaresiz borç dağına biraz daha ekleme yaptı. 25 evden oluşan Tekel KooperatifEvleri’nin ilk telefonu da bize bağlandı. Böylece evimiz büyük aile gibi olan Tekel Evleri’nin telefon kulübesinedönüştü.
Uzun süre tüm komşularımıza acil durumlar için ulaşılacak tek telefon özelliği sürdü. Bırakın 25 evi, birkaçsokak altta olan komşularımız açısından da önemli haberleşme odağı görevini üstlendik.
Bir gün 3 sokak uzaktaki komşumuza telefon gelince koşturarak haber vermeye gittim. Gelip konuştular,çıkarken babama teşekkür ettiler:
- Ali Ağa, Allah sizden razı olsun. Sayenizde telefonla konuşma fırsatı yakaladık.
Komşular gittikten sonra babama takıldım:
- Baba, gördün mü, Tekel Tütün Fabrikası’nda işçisin ama bir telefonla adın “Ali Ağa”ya çıktı.
Elazığ’ın Baskil İlçesi’nin Koyunuşağı Köyü’nde (şimdi Keban’a bağlı) doğan babam, kendi anlattığına göreokuma-yazmayı çobanlık yaparken öğrenmişti. İlkokul diploması yoktu. Ancak Tekel Tütün Fabrikası’ndan uzunsüre ambar şefliği yapacak bilgi birikimine kendi çabasıyla ulaşmıştı.
Koyunuşağı Köyü’ndeki çobanlık günlerinden, Malatya’daki tütün işçiliğine, sonra bir telefon sayesinde takılan“Ali Ağa” lakabına uzandı...
Ama o aslında hem bizim mahallenin, hem de Malatya Tekel Tütün Fabrikası’na yolu düşen herkesin “Ali Dayı”sıydı...
Cenaze nedeniyle 3-4 gündür Malatya’dayım, “Ali Dayı” farkını bir kez daha gördüm...
Mekanın cennet olsun babam...
Ceketimi satar, yine seni okuturum
ŞİMDİKİ adı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Gazetecilikve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu 2’nci sınıfının son günlerinde sınıf arkadaşım, tiyatro yazarı abim HaşmetZeybek öncülük yaptı, gazeteciliğe Sevin Okyay ve Ethem Ay’ın yanında 1978 yılında adım atma fırsatıyakaladım.
Durumu bildirmek üzere babamı aradım:
- Baba, artık para göndermene gerek yok. Ayda 1000 lira alacağım bir iş buldum.
- Aman oğlum sakın okulunu boşlamayasın. Sen yeter ki okulunu zamanında bitir. Gerekirse ben ceketimi sataryine seni okuturum.
Babamın, “Ceketimi satar yine seni okuturum” sözü yıllardır hep kulaklarımda...
Baba kaybetmenin yaşı yoktur
PAZAR gecesi ilk mesaj atanlardan biri Ertuğrul Özkök oldu:
- Ben babamı kaybettiğim zaman Aydın Bey (Doğan), “Baba kaybetmenin yaşı yoktur” demişti.
Babam 1332 doğumluydu. Nüfus kaydına göre 96 yaşındaydı. Konu ne zaman açılsa yaşına itiraz ederdi:
- Askere erken gideyim diye büyük yazdırmışlar...
Öyle ya da değil, yaşı 90’ı aşmıştı. En büyük abim 64, ben 53 yaşındayım...
Gerçekten de baba kaybetmenin yaşı yokmuş..."