Ayten SERİN / www.hurriyet.com.tr
30 yıllık gazeteci Zeynel Lüle, Hürriyetin Brüksel Temsilciliği görevini bırakıp İstanbula döndü. Hala Hürriyet ekibinde yer alan Lüle, diplomasi gazeteciliği bir yana, yıllardır beste yapıyor. Bu besteleri Yavuz Bingöl söze döküyor. Lüle ve Bingölün tam 17 yıl önce Strasbourgta başlayan dostlukları müzikle sürüyor
Zeynel Lülenin anne ve babası her ne kadar birbirini Ankara Radyosu korolarında tanımış olsalar da oğullarının müzisyen olmasını pek istememiş. Babasını 14 yaşındayken kaybettiğinde annesi, Esrarkeş olursun diyerek onu çok istediği konservatuvara göndermemiş. Ama onun müzikle ilgisi hep sürmüş. İlk bestesi 17 yaşında babası için yaptığı Özleyiş. Siyasal Bilgileri bitirip 23 yaşında müzikoloji okumak için Strasbourga gitmiş. Kafamda hep Atilla Özdemiroğlu gibi olmak vardı diyor.
Pariste ünlülerin gittiği bir piyano barda üç aylık bir iş bulmuş. O zamanlar Parisin Hürriyet temsilcisi olan Selçuk Perin de onu konu alan bir haber yapmış: Ünlülerin barında bir Türk piyanist!
Bu haberle Lülenin müzik kariyeri yerine gazetecilik kariyeri başlamış. Perinden Lüleye Stasbourgdaki Türklerle ilgili haberler hazırlaması teklifi gelmiş. Bir-iki derken haberler artmış: Aslında gazeteciliğim bile müzikle bağlantılı, müzik sayesinde gazeteciliğe başladım diyen Lülenin kariyerinde Avrupa Konseyinin bulunduğu Strabourg temsilciliği, ardından Avrupa Birliğinin bürokratik merkezi olan Brüksel temsilciliği var.
YUNAN ŞARKILARINA SÖZ YAZDIK
90ların başında bir konser için Strasbourga geldiğinde Yavuz Bingöl ile tanışmış: Yavuz, gazetecilikten bunaldığım zamanlarda benim için adeta ferahlama oldu. O da İstanbulda bunaldığı zamanlar Strasbourga ya da Brüksele kaçardı. Biz orada üç gün, beş gün, bir hafta, 15 gün, ne kadar kalırsa o kadar çok şarkı üretirdik. O yaptı bana dinletti, ben yaptım ona dinlettim, üzerinde oynadık. Bazılarının sözlerini yazdık. Birkaç Yunan şarkısına da birlikte söz yazdık.
Yavuz Bingöl bu elektrik tutmasının ilk sebebini huylarının benzerliğine bağlıyor: O da terazi burcu ben de... Hayata müziğe bakışımız, insan ilişkilerimiz, hepsi tuttu. Ben onlarda kaldığımda Zeynelin eşi Christina, İki terazi bana fazla geliyor derdi. Her şeyimiz birbirine benziyor.
Yavuz Bingöle göre Zeynel Lülenin yanı bir sığınak gibi: Türkiyede bunalınca, Bir kaçayım Zeynele gideyim diyordum. Sözde üç-beş gün derken, 30 hatta 40 gün kalıyordum. Havaalanından döndüğümüz çoktur. Giderken arabada bir sessizlik oluyor. Ya oğlum acaba gitmesem mi lan diyorum. O da diyor ki, İşlerin çok sıkışık değilse gitme! Eşi Christinanın ve çocuklarının çok büyük fedakarlığı var tabii ki. Çünkü ben oradayken Zeynel eve girmiyordu ki... Genelde gezmeye gidiyoruz. Londraya Parise... Planlı da hareket etmiyoruz, bir anda karar verip gidiyoruz.
Kesin olan bir şey varsa, Yavuz Bingölün tanınmadığı ülkelerde daha rahat ettiği ve oradayken sürekli ürettiği. Lüle bu üretimin hem şahidi hem de ortağı: CDyi beraber hazırlıyoruz denebilir. En azından üç-dört şarkısını kurtarmış oluyoruz. Buluşmalarında kendilerini müziğe o kadar kaptırıyorlar ki 2000 Şubatında Strasbourgdan gittikleri karlar altındaki Geradrmer köyünde yemek yiyip restoranın piyanosunun başında sabahlamışlar. Sabah beşte piyano başından kalktık. Kimse de ellemedi bizi. Sonra da sabah eve gelip Christinayı uyandırıp Bak ne güzel bir şarkı yaptık dedik.
Daha ne örnekler yok ki... Yavuz Bingöl anlatıyor: Brükselde otururken bir baktım kışın serçeler açlıktan ölüyor diye fırınlar seferber olmuş. Ekmekle bir de küçük bir kafes veriyorlarmış, mutfak pencerenize koyun diye. Sonra şarkı yazdık, serçeler üstüne: Ah Minik Serçe. Marmara Depremi için Orada Kimse Var mı? diye bir şarkı yazdık. O söz, depremin sloganı olmuştu. Televizyonda karısını kaybeden bir adamı izlemiş, ondan çok etkilenmiştim, öyle çıktı bir anda.
SEN NE ZAMAN GİDECEKSİN
Masal ikilinin en severek yaptıkları parça. Yavuz Bingöle göre bu Zeynel Lülenin attığı ateşle çıkmış: Bir telefon konuşmamız oldu. Yılmaz Güney, Ahmet Kaya derken, Pariste mezarlarını ziyaret mi etsem dedim. Zeynel de o dönem ne olduysa içe dönmüş, Ne çok sevmiştik dedi. Şarkının adını da Ne Çok Sevmiştik koyduk. İki-üç saatte çıktı. Bazen de müzikli yerlere gidiyoruz. Zeynel adamları tavlıyor, sahneye çıkıyoruz ve orada Türkçe müzik söylüyoruz. Adamlar bakıyorlar noluyor diye, bir herif çıkmış bıyıklı mıyıklı, yanında bir tane de gözlüklü herif; dinliyor ve bayılıyorlar.
Birbirlerinden sıkılmıyorlar mı peki? Yavuz Bingöl cevaplıyor: Birbirimizden sıkılmıyoruz da, evdekiler benden sıkılıyordu. Sabah saat dörtte kafaları çekip gelmişiz piyanonun başındayız. Evde kimse var mı yok mu umrumuzda değil. Yukarıdan Fransızca bağırarak Zeynelin kızı iniyor ve Yeter! Utanmıyor musunuz gecenin bu saatinde diyor. Sabah sınavı varmış. Çocuklar orada doğmuş oranın kültürüyle büyümüş, Avrupada bir evde bir gün misafir olmak tamam da, üç günden sonra ne zaman gidecek gibi bakıyorlar. Bir ara 10 yaşlarındaki küçük kızı bana Ne zaman gideceksin sen? dedi. Gitmiyorum buradayım, kalacağım dedim.
BEYAZ TÜRKLERİN SEVDİĞİ ŞARKILAR
İkilinin buluşması ikisinde de değişime yol açmış. Zeynel Lüle anlatıyor: Babam Malatyalı, bize hep saz eşliğinde türkü söyletirdi. Onun için aşinalığım var ama ilk başlarda çok türkü üretemedim. Yavuz da türkünün dışındaki müziği biraz benimle buldu. Sonradan piyanoyla yaptığı besteler oluşmaya başladı. Ertuğrul Özkökün deyişiyle Beyaz Türklerin daha çok sevdiği şarkıları yapmaya başladı.
Bingölün son albümü Külde ikilinin birlikte oluşturduğu şarkılar var. Ancak Bingöl türkü söylemeyi de ihmal etmiyor: Dördüncü albümümde müziğimi yavaş yavaş değiştirdim, diğer müzikleri de kattım. O albümde mutlaka Zeynelin etkisi vardır. Bu değişimden dolayı çok eleştirildim.
GERÇEK DOSTLUĞUN TARİFİ
Yavuz Bingöl, Zeynel Lüle ile birlikteliklerini içtenlikle tanımlıyor: Gerçek dostuz. Sadece müziği değil, maddi manevi her türlü sıkıntıyı paylaşmışızdır. Zeynel Lüle; bir kere keyifli günler, tatil, fıkra, gülmek, müzik, paylaşım demek. Her şakayı yapabilirsiniz, hiç alınmaz. Lüle sözü alıyor: Belki çok abartılı olacak ama Yavuz benim yarım gibi. Benim kardeşim kadar sevdiğim hiç böyle bir arkadaşım olmadı.
72. KOĞUŞ İÇİN SAKAL BIRAKTI
Kerem Alışıkla ortak bir film şirketi kurduk. Orhan Kemalin 72nci Koğuş eserinin filmini yapıyoruz. Daha önce de çekilmişti, bizimki ikinci versiyonu. Senaryoyu Alper Tunç yazdı, yönetmenimiz Murat Saraçoğlu. Sakal bıyık bunun için, saçları da kestik. Kaptan rolünü oynuyorum. 4 Mart vizyon tarihimiz. Kendi hikayemi de yazdım, bir yıl sonra kendim çekmeye çalışacağım. Bu şirkette hep film çekmek isterim ama galiba ayakta kalabilmek için dizi de çekmek zorundayız.