ARGUVAN TÜRKÜLERİ" KİTABIMIZDA BAZI TÜRKÜLERİN ÖYKÜLERİ
Süleyman ÖZEROL/Araştırmacı-Yazar
Hüseyin ŞAHİN/Araştırmacı-Antropolog
Sunu
Bazı türkülerimizin öykülerini derleyerek araştırarak Arguvan Türküleri kitabımızda yer verdik. Aşağıdaki yazıda bu öykülere ve yine bazılarının sözlerine yer verilmiştir. TM kısaltması, türkünün kitaptaki Türkü Metnidir.
Arguvan Türküleri/Halkbilimsel Bir Araştırma Denemesi adlı kitabımız 2004 yılında yayınlandığı için daha sonraki yıllarda adı geçen öykülerle ilgili bilgi ve belgeler ortaya çıkmış olabilir. İlgilenenlerden de görüşlerini bildirmelerini bekliyoruz.
Aşağıdan Gelir Omuz Omuza (TM:33)
Ağıt/türkünün Arguvan varyantının öyküsünü Eymir köyünden emekli öğretmen Hüseyin Sayın şöyle anlatır. 1 Olay, 1952 senesi Temmuz ayı, ekin biçme mevsiminde olmuştur. Olayın yeri, Arguvana bağlı 11 kilometre uzaklıktaki Kızık köyüdür. Kızık ve çevre köylerde Kurban Bayramından bir gün önce/Arife günü akşamı, halk söyleşiyle Arifeyi Kovalama/Bayram karşılama eğlentisi yapılır. Bu nedenle kırma tüfekle havaya ateş edenler, tabanca sıkanlar olur. Aynı gün akşam olayda yaşamını yitiren kişi ekin biçmeden gelip, köyün çeşmesinin yanındaki evin duvarına yaslanmıştır. O sırada Hüsgülü ve Hıdır Hocanın ellerinde tabanca bulunmaktadır. Hüsgülü tabancayı ateşleyemeyince Hoca elinden tabancayı alır, ağzını yere tutarak ateş etmek ister. Tabancada kalan mermi ateş alır ve duvara yaslanmış olan yorgun Hıdırın (Aligüttüğün Hıdır) sol tarafından/kalbinden içeri girer kurşun. Bir süre sonra da orada ölür. Otopsi yapılır ve kurşun çıkarılır. Olaydan sonra orada bir kırgınlık başlar. Meseleyi kapatmak için Hıdır Hocanın kızını, vefat eden Hıdırın oğlu Mustafaya verirler. Ortalık yumuşar ve mesele böylece kapanır. Çevrenin tanınmış halk şairlerinden Eymirli Âşık Bektaş Kaymaz bu olay ve çevredeki benzeri olaylardan esinlenerek ağıt yakıp söylemiştir.
Âşık Bektaşın söylediği dörtlükler şunlardır:
Aşağıdan gelir omuz omuza
Çiğdem de karışmış güle nergize
Benden selam olsun o vefasıza
Küğre bayramınız karalı geldi
Yorgun argın geldim orak biçmeden
Köyün çeşmesinden bir su içmeden
Yağlı kurşun gitmez ciğer deşmeden
Küğre bayramınız karalı geldi
Çağıla yaslandım cigaram içem
Yağlı kurşun gelir nereye kaçam
Kanadım yoktur ki havaya uçam
Küğre bayramınız karalı geldi
Çekin kıratımı gidelim hana
Söyleyin kirveme küsmesin bana
Bir bayram gününü çok gördü bana
Küğre bayramınız karalı geldi
Başımda ağlaşır gelinler kızlar
Sağ yanım ellemen sol yanım sızlar
Küğrem mapushane yolunu gözler
Küğre bayramınız karalı geldi
Arguvan yöresinde hem kırık hava hem de uzun hava olarak söylenen ağıt/türkü, TRT repertuarına Hekimhandan derlenerek kazandırılmış 2 olup, Hekimhan yöresinde de yaygındır. Hekimhanın Hacılar köyü varyantı ise pek netlik göstermez. 3
Sultan Türküsü (TM:48)
İki genç birbirine sevdalıdır. Ancak Sultan kızın babası istemeye gelenleri hep geri çevirmektedir. Bakarlar ki bu iş razılıkla olmayacak, iki genç sözleşirler ve kaçarlar. Sultanın yaşı küçük olduğundan ailesi şikâyetçi olur ve geri alır İş artık mahkemeye düşmüştür. Genç, Allah vere mahkemede doğru ifade vere diye kaygılarını; bozulan aile ilişkilerinin de ancak Sultanın dayısı tarafından onarılabileceğini türküyle dile getirir.
Sultan hala yaşamakta olup, 80 yaşlarında, eşi ile mutlu bir beraberlikleri vardır. 4
Dağlar Seni Delik Delik Delerim
Türkü; Yöresi: Sivas/Kangal, KK: Muhlis Akarsu, Derleyen: Nida Tüfekçi, Notaya Alan: Nida Tüfekçi, No: 2128 künyesi ile TRT repertuarına kayıtlıdır. Uzan hava olarak da Hakkı Coşkundan derlenmiş olup, Malatya adına kayıtlıdır. Malatyada daha çok Arguvan, Hekimhan, Arapgir ve Doğanşehir yörelerinde bilinmekte ve söylenmektedir. Diğer yandan, Malatya ili Doğanşehir ilçesi Polat kasabası yöresinde 1927 yılından beri söylendiğini ve öyküsü olduğunu öğreniyoruz. Öykü şöyle:
Hüsne ile Eşöğ (Kara Eşe) adlı iki bacı Polatın Dervent Dağı eteklerine mermerik (mantar) toplamaya giderler. Nişanlısı ince hastalıktan ölmüş olan Kara Eşöğ dertlidir. Bacısı da onun derdine üzülmektedir. İçindeki yara acısını dağlarla paylaşmak isteyen Eşöğ, dağları da sessiz bulunca başlar derdini dökmeye. Bu sırada köyün çobanı onların sesini duyarak dinler ve sürüyü önüne kattığı gibi ovaya getirir. Sürünün zamansız geldiğini gören çevre halkı telaşlanır, sebebini sorunca da türkünün son sözlerini duyan çobandan şu cevabı alırlar: Hüsne ile Eşöğ dağları delik delik edip yakıyorlar, ben de sizin sürünüzü kurtardım...
Dağlar seni delik delik delerim
Halbur alır toprağını elerim
O yar koyun olsa ben de kuzusu
Ardı sıra meler meler giderim
Dağlar senin yükseğine çıkarım
Çıkarım da enginine bakarım
Eğer dağlar dediceğim olursa
Sana lale ile sümbül takarım
Eğer dağlar dediceğim olmazsa
Seni vurur ataşıma yakarım
Dağlar senin ne karanlık ardın var
Lale sümbül boynun eğmiş derdin var
El âlemin vatanı var yurdu var
Benim yurtsuz kalışıma ne deyim 5
Necati Coşkundan derlenen uzun havanın, bu türküdeki birinci ve üçüncü dörtlüklerin aynısı olduğunu görüyoruz. Kadınların söylediği ağıtın da uzun hava ezgisinde olduğunu sanıyoruz.
Âşık Yoksuli, aynı türküyü biraz değişik bir biçimde kasete okumuştur:
Dağlar seni delik delik delerim
Kalbur alır toprağını elerim
Sen bir kara koyun ben de bir kuzu
Sen döndükçe arkan sıra melerim
Dağlar senin ne karanlık ardın var
Mor menekşe boynun eğmiş derdin var
El âlemin vatanı var yurdu var
Benim yurtsuz kalışıma ne deyim
Malatya da fakırların yurdudur
Benim derdim yetimlerin derdidir
Alamanya yedi dağın ardıdır
Gurbet elde kalışıma ne deyim 6
Bu türküde, Alamanya yedi dağın ardıdır dizesiyle Almanya motifinin yer aldığını görüyoruz. Bu nedenle Âşık Yoksulinin benzek yaptığını sanıyoruz. Bütün bunlar da türkünün yöremizde bilinmesinin-benimsenmesinin önemli kanıtlarındandır.
Etek Sarı Sen Etekten Sarısın (TM:148)
Âşık, hercai gönüllüdür. Bir gün genç bir kadın görür. Gelinin tülbendinin altından çıkan ve savrulan saçlarının da giydiği eteğin rengi de sarı; teni Beydağının karı gibi beyazdır. O bir Deste başıdır. Yiğit sevince işte böyle deste başı sevmeli!
Hasa bezinden, kolları düğmeli gömleğini onun için giyer, atıyla onu görmek için pınarın başına gider. Konuşmak ister, olmaz. Onunla konuşmayan/konuşamayan gelin de dolu dolu döker gözlerinden. O, başkasının yâridir. Seven, ama kavuşamayan âşık duygu, düşünce ve hayallerini türküye dökerek dile getirir. Yöre motifleri ile süslediği hasretini dile getiren türküsünü yine yöre ezgisiyle çalıp söyler. Seni benden beni senden eyleyen/Ölmeye de mezar mezar dolana diyerek de beddua eder...
Etek Sarı Sen Etekten Sarısın
Kurban Olam Beydağının Karısın
Sordum Sual Ettim Kimin Yarısın
Ben Sormadan Dolu Gibi Döküyü
Bir Köynek Diktirdim Kolu Düğmeli
Herkes Kaderine Boyun Eğmeli
Deli Gönlüm Çirkine Bel Bağlama
Sevdiğin Yar Arguvan'ı Değmeli
Bir Köynek Diktirdim Hasa Bezinden
Alem Düşman Oldu Senin Yüzünden
Eğer Gurbet Ele Gider Dönersem
Ahdım Vardır Öpeceğim Yüzünden
Yayladan Gel Kömür Gözlüm Yayladan (TM:166)
Karabel, Arguvanın Şotik köyüne yakın, Sivasın Divriği ilçesine bağlı bir yerleşim yeridir. Burayla ilgili olarak 7080 yıl kadar öncesine uzanan bir öykü anlatılır:
Bir ailenin 12 yaşlarında bir oğlu vardır. Anası yaşlıdır ve evin işlerini çekip çevirecek birine ihtiyaçları vardır. Yakın-karşı köyden akrabalarından birinin kızını oğlana alırlar. Ancak, oğlan daha oyun yaşındadır, evli olduğundan sanki de habersizdir. Çevredekiler; Küçük bir çocuğun karısı ya da Sen mi çocuğun kocasısın, çocuk mu senin kocan? diye alay ederler. Gelin bu duruma çok içerlenir, derdini de kimseyle paylaşamaz. Durumu, yazgısı olarak görerek kabullenmeye çalışır.
Olay üzerine türkünün yöreden dışarıya yayılması, türküyü dinleyen Arapgirde berberlik yapan Mustafanın birçok ortamda söylemesi ile olmuştur, anlatısı vardır. 7
Konuyla ilgili olarak Ali Seydi Adıgüzelin anlatımı şöyledir:
Yörede bir kızı varlıklı bir ailenin 1314 yaşlarındaki oğluna verirler. Kız oğlandan büyüktür ve başkasını sevmektedir; ancak, sevdiğine vermezler. Türkü, yaylada kızın ağzından Kürtçe olarak söylenmiştir. Karabekir eline biçiminde söyleyenler vardır. Karabelin eli ya da Karabelin Düzü olmalıdır. Burada geçen hoca da eğitmen anlamındadır. Adıgüzel, türküyü 1968 yılında Arapgirde Berber Süleymandan aldığını, Türkçeye çevirerek müzik düzenlemesini yaptığını da ekler.
Türkü, yörede halk tarafından benimsenip söylenmiş, Battal Küpeli, Songül Işık, Kerem Altıner, Cengiz Özkan gibi birçok sanatçı tarafından okunmuş; dizelerinde-dörtlüklerinde farklılıklar göstererek kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
I.
Gelin oldum Karabelin eline
Yedi bayram kına yakmam elime
Gurban olam çiğdem gibi geline
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Önüme koydular bir çift suyudu
Çocuk geldi kucağımda uyudu
Baba bana edeceğin bu muydu
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Senin baban karşı köyün hocası
Çok peşime düştü genci kocası
Bana derler şu çocuğun kocası
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan 8
II.
Gelin oldun Garabelin eline
Yedi bayram kına yakma elime
Gurban olam senin gibi geline
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Senin baban karşı köyün hocası
Çok peşime düştü genci kocası
Bana derler şu kötünün kocası
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Ne kadar methetsem o kadar güzel
Top bürür saçını gözünü süzer
Mıskalar yaptıram değmesin nazar
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan 9
III.
Ben de gelin oldum Garabelin eline
Yedi bayram kına yakmam elime
Gurban olam güççük gibi geline
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Gurban olam güççük gibi geline
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Altıma serdiler minderden döşek
Kucağıma koydular ufak bir uşak
Küskün değilim ki gülek barışak
Yayladan gel suna boylum yayladan
Küskün değilim ki gülek barışak
Yayladan gel suna boylum yayladan
Sabahınan oğlan gider guzuya
Dişleriynen ekmek doğrar tazıya
Adını sorarsan adı Şaziye
Yayladan gel suna boylum yayladan
Adını sorarsan adı Şaziye
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Ocağa koyduğum dünkü suyudu
Şahin geldi kucağımda uyudu
Aman Allah bana yapacağın bu muydu
Yayladan gel suna boylum yayladan
Aman Allah bana yapacağın bumuydu
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan
Karşı köyde köyümüzün hocası
Başıma toplandı genci kocası
Dizime vurdum da gerdah gecesi
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan 10
Konuyla ilgili türkü metinlerinde anlatılan öyküyle örtüşen dizeler-dörtlükler olduğu gibi, ayrılan dizeler de bulunmakta.
I. metinde Gelin oldum söylemi ile türkünün gelin tarafından yakıldığı akla geliyor. Hemen üçüncü dörtlükte Çok peşime düştü genci kocası/Bana derler şu çocuğun kocası dizeleri var. Burada bir çelişki varmış gibi görünüyor. İlk akla gelen, gelinin de küçük yaşta olması. Bununla birlikte çevredekilerin, Bu çocuk mu senin kocan, yoksa sen mi çocuğun kocasısın? diye alay etmeleri ve Çok peşime düştü genci kocası dizeleri kızın daha önce taliplilerinin de çok olduğunu gösterir.
II. metin, Muharrem Temiz tarafından Kerem Altınerden derlenmiş, 2001 yılında Muharrem Temiz ve Cengiz Özkanın birlikte yaptıkları Yâre Dokunma adlı kasete Cengiz Özkan tarafından okunmuştur. Bu metne göre düşünürsek; gelin-kızın evlenmesinin ardından onu seven, ancak başkasıyla evlenmek zorunda kalan bir genç tarafından yakıldığı düşünülebilir:
Gelin oldun Karabelin eline dizesiyle başlayan dörtlükte kızın başka bir yere gelin gittiği anlaşılır. Diğer yandan, Bana derler şu kötünün kocası söylemi ile gencin kötüye düştüğünü, bunun alay konusu olduğunu dile getirdiği akla geliyor. Ne kadar methetsem o kadar güzel ile de sevdasını yeniden dile getirmesi açısından türkünün bir genç tarafından yakıldığı olasılığını güçlendiriyor.
III. metin, Âşık Çobani tarafından 1970lerin sonlarında kasete okunmuştur (3. Özel Kaset, Özgüler kasetçilik-Malatya). Bu metin, I. Metinde öykülenenlerle benzerlik olmasının yanında, oldukça ayrıntılıdır. İkinci dörtlükte, Altıma serdiler minderden döşek/Kucağıma koydular ufak bir uşak/Küskün değilim ki gülek barışak; üçüncü dörtlükte, Sabahınan oğlan gider guzuya/Dişiyinen ekmek doğrar tazıya/Adını sorarsan adı Şaziye; dördüncü dörtlükte, Ocağa koyduğun dünkü su muydu/Şahin geldi kucağımda uyudu dizeleri birçok konuda bilgi verir;
1. Gelinin kocası fiziksel olarak ve yaşça küçüktür.
2. Gelinin adı Şaziyedir.
3. Oğlanın adı Şahindir.
4. Oğlan, evliliği bir çocuk oyunu gibi sanmaktadır.
5. Gelin daha evliliğinin ilk gününde pişmandır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, aralarında oldukça yaş farkı bulunmaktadır. Bu durum çevrede yadırganmış, alay konusu olmuş; geleneksel kültür içerisinde büyük bir sevinç, töresel kutlamanın simgesi olarak adlandırma yönüyle anlam yüklenmiş olan düğünde, bayramda ele kına yakma geleneği yönüyle, yedi bayram kına yakma/yakmam denilirken olayın kişileri derinden etkilediği-yas tutma biçimine dönüştüğünü bize açıklamaktadır.
Sonuç olarak; türkünün öyküsü bir önemli mesajı dizelerde vermiştir. Evlilik kurumu, bir evcilik oyunu olamaz; dengi dengine ve seven de sevene verilmelidir. Bu değerlendirme, türkünün topluma mesaj aktarma bakımından önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Göldağında Kuşlar Figana Başlar (TM:191)
Arguvanın Alhasuşağı köyünün Kerolar mezrasından olan Battalın adam vurma zanlısı ve firari olduğu için uzun süre dağlarda gezmesi ve 16 Ağustos 1965 tarihinde çatışmada yaralanarak ölümü üzerine Arguvanın Eymir köyünden Âşık Bektaşın destan yazdığı söylenir.
Bir gazete haberine göre; İki kişinin katili olup 1951den beri firari olan Battal Turgut, 16.08.1965 de gece bastırılıp müsaderede aldığı yaradan ölmüştür. 11 Battalın kardeşi ile yöre halkından Mustafa Gürerin anlatımlarına göre; onun adam öldürmesi, firarı, vuruluşu tam netlik oluşturmasa da şu seyri izlemiştir. 12
Battal, Malatyada oturmaktadır. Bilinmeyen bir nedenle eşini vurur ve dağlara çıkar. Arguvanın Göldağları ve Ayranca Dağları yörelerini kendine mekân tutar. Durum böyleyken, Battalın ağabeyi Abdullah ile Düzovalı Kemalin arası bir konudan dolayı açıktır. Battalın dağda oluşu karşı tarafın çekinmesine yol açar. Bu kırgınlığı çözmek için Başikan (Birimuşağı) köyünde toplanırlar. Battalı da toplantıya çağırırlar. Köyde toplantı halindeyken müfreze evi basar, çatışma çıkar, Kemal vurulur. Battal karanlıktan yararlanarak kaçar, epey bir zaman daha firari gezer. Bir gün Galınharmanı denen yerde gizlenirken müfreze yerini haber alır ve çıkan çatışmada yaralanır, sonra da ölür.
Aradan bir süre geçer, Battalın ağabeyi Abdullah kardeşinin yerini müfrezeye haber verdiğinden kuşkulandığı kişiyi Arapgire giderken atının üstünde Havut Gediği denilen yerde vurur ve kaçar. Ancak, eniştesi Mehmet Aliyi katil zanlısı olarak içeri alırlar...
1969 yılında Hekimhanın Başkavak köyünden Âşık Vahap Alkan tarafından plağa, daha sonraki yıllarda hem Hacı Engüzel, hem de Erhan Yılmaz tarafından kasete okunan destanın metinlerinde farklılıklar görülür. Hacı Engüzelin okuduğu metindeki Sabahtan duydum ki bir haber gelmiş, Anama söyleyin damda yatmasın dizeleriyle başlayan dörtlükler ve 6. dörtlük Erhan Yılmazın okuduğunda yer almaz. Erhan Yılmazın okuduğu metnin son dörtlüğü ise Hacı Engüzelin okuduğunda yer almaz. Öyle ya da böyle, destanların olayı tam olarak öykülemediği gerçeği ile karşılaşıyoruz. Çünkü anlatımlarla destan metinleri örtüşmüyor. Destanın eksik olduğu, bazı dörtlüklerin sonradan eklendiği, yıllar önce kapanmış bir yaranın deşilmek istenmeyişi aklımıza geliyor. Bu nedenle de olayın ayrıntılarına, kahramanlarına fazla yer vermeyi uygun bulmuyoruz.
Gönül Arz Eyledi Kendi Hanemden (TM:192)
Arguvan İsa köyde yaşamış olan Avşaroğlu Kul Mustafa, bir gece rüyasında Hz. Hüseyini görür. 13 Rüyasında Hz. Hüseyin kendisini çağırmıştır. Bunu eşine nakleder: Beni İmam Hüseyin çağırdı ben ona gideceğim der ve yol hazırlığına başlar.
Gönül arz eyledi kendi hanemden/Gönül kalk gidelim Hüseyine doğru diyerek yola koyulur. Fırat Nehrini takip eder, Kömürhan denilen yer civarında gemiye binerek karşıya geçer. Yolculuğunu Elazığ, Diyarbakır, Mardin, güzergâhında sürdürür. Deyişinde, her geçtiği yeri belirtir. Uzun bir yolculuktan sonra Irak topraklarına ulaşır. Orada çalışan görevlilerden birinin rüyasına girer. Yetkili olan bu görevli yanında çalışanlara rüyasını nakleder ve ekler: Bir yolcu gelecek o geldiğinde hiç bir zorluk çıkarmayın, sorgu-sual etmeyin. O, Kerbelaya, İmam Hüseyine gitmektedir... Kul Mustafa Irak topraklarına girdiğinde hiç bir zorlukla karşılaşmadan yoluna devam eder. Musul, Celal Abbasın Türbesi, Hz. Alinin türbesi (Neceftedir) ve Bağdata uğrar. Kerbelaya vararak İmam Hüseyinin türbesini ziyaret eder. Aynı yoldan geriye döner... 14
İşte bu yolculuk Kul Mustafanın demesinin konusunu oluşturur. Bu demenin yıllar sonra Baskilin Tabanbükü (Şeyh Hasan) köyünden Teslim Dede tarafından okunduğu ve yayıldığı bilinir. Aynı köyden Teslim Budak 1977 yılında deyişten üç dörtlüğü kasete okumuştur. 15 Yine, Erhan Yılmaz tarafından da iki kez kasete okunmuştur. 16 Teslim Budak seksenli yıllarda türküyü yeniden kasete okumuş, İzzet Altınmeşe de bunun ezgisine benzer bir ezgiyle aşağıdaki türküyü okumuştur:
Şu Fıratın suyu akar serindir
Yârimi götürdü kanlı zalimdir
Daha gün görmemiş taze gelindir
Söyletmeyin beni yaram derindir
Kömürhan köprüsü Harputa bakar
Zalım Fırat gelmiş ocaklar yıkar
Ahbaplarım gelmiş ağıtlar yakar
Söyletmeyin beni yaram derindir
Türküyü, 1996 yılında Erkan Oğur da okumuştur. Söz-müzik: İzzet Altınmeşe, Düzenleme: Erkan Oğur olarak belirtmiştir. 17 17 Ayrıca, birçok sanatçı da radyo ve televizyon programlarında okudular.
Baskilin Tabanbükü köyünden Mustafa Tosun, türkünün öyküsünü anlatır ve şairinin de kendisi olduğunu öne sürer. Anlatımına göre; Korucuk köyünde Nazlı adlı bir gelin Fırata su almaya iner ve sulara kapılır. İki gün sonra Kömürhan Köprüsünün altında bulunur cenazesi. Getirirler, kocası üzerine kapanır, anası saçlarını yolar, ağıtlar yakılır. Babam bu olayı anlattıktan sonra Nazlı gelinin öyküsünü kaleme aldım. Yani Fırat türküsünün sözü, müziği benim... Nazlı gelinin cenazesi bulunduktan sonra kocasının ağzından dökülen şu dörtlükleri ben ağıt haline getirmiştim, eksik söyleniyor... der.
Şu Fıratın suyu akar serindir.
Yârimi götürdü kanlı zalımdır
Daha gün görmemiş taze gelindir
Söyletmeyin dostlar yaram derindir.
Âşık olurudum olsaydı sazım
Ağla anam ağla bülbül avazlım
Sulara gömüldü sevgili nazlım
Söyletmeyin dostlar yaram derindir
Kömürhan köprüsü Harputa bakar *
Zalım Fırat gelmiş ocaklar yıkar
Toplanmış dostlarım ağıtlar yakar
Söyletmeyin dostlar yaram derindir
Mustafa Tosun, Fikret Otyamın Oy Fırat Asi Fırat kitabı ile bu kitapta yer alan Fırat ağıtlarından da söz eder. Türküyü okuyan İzzet Altınmeşeyle tartışabileceğini, türkünün Diyarbakır ya da Urfa türküsü olmadığını, Malatya türküsü olduğunu belirtir. 18
Bazı araştırmacılar ve konuyla ilgilenen kişiler, türküdeki Harputun Halpuz olması gerektiğini öne sürerler. Ki; bu konuya yeni bir boyut kazandırmaktadır. Şimdilik buna net bir açıklama getiremiyoruz. Araştırmacı Kazım Tatarın ileri sürdüğü bu bakış üzerinde daha kapsamlı bir araştırma yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Kapıya Bağlamış İğdiş Bir Kırat (TM:245)
Halk arasında Dede Türküsü, Dede doğru söyle tohum kaç kırat adlarıyla bilinen türkü ile ilgili olarak Ermişli (Germişi) köyünden Murtaza Oğlu, 07.02.1934 doğumlu Sadık Bayırın anlatımından Halil Yazganın aktarımı şöyle:
Germişi köyünden Dede Hasan Bakır, Karahöyük köyünden gelen ve tohumu ile tarlayı dermek isteyen iki kişiye kabal veriyor; 18 kırat olduğunu söylüyor. O tarihlerde Ermişli Arapgire bağlı, Arguvanda nahiye... Türküyü Karahöyük Köyünden Kara Memmet (Mehmet Bal) söyler. Taş plağı varmış...
Mehmet Balın yeğeni Ali Bal ise, türkünün 60lı yılların ortalarına doğru çıktığını söyler. Bu da önceki anlatımla çelişkilidir. Çünkü Arguvan 1954 yılına kadar nahiye idi.
19651966 yıllarında yörede plağı çalınan dede türküsünde, kırk kıratlık yeri 18 kırat diyerek Karahöyüklü honculara kabala veren dedeye karşı bir hoşnutsuzluk-itimatsızlık dile getirilir. Bilal Bozdağ tarafından okunan plakta, her dörtlüğün sonunda Dede doğru söyle tohum kaç kırat? Diye okunduğunda, geriden bir ses -dedeyi temsilen- Vallaha on sekiz gırat, vallaha on sekiz gırat biçimde yanıtlar. Plağın iki yüzü aynı türküden oluşur. 19
Otuz Üç Gün Oldu Asker Olalı (TM:294)
Arguvanın Çavuş Köyünden Çoklam lakabıyla anılan Bektaş Gülbaşın oğlu Hürşehit, Eskişehirde piyade birliğinde askerlik yaparken küçük yaşta yakalandığı hastalıktan dolayı askeri hastaneye yatırılır. 21 Ağustos 1961 tarihinde ameliyata alınır, kısa bir süre sonra ameliyat masasında vefat eder. Mezarı Eskişehirdedir. 20
Bu olay üzerine Âşık Bektaş Kaymaz Ağıt yakar. Ağıt, yıllar sonra (1975) Âşık Çobani tarafından kasete okunur. 21 Türkünün üçüncü dörtlüğünün 3. dizesini Pötürgeli Salih telgraf vurdu, biçiminde okuyan sanatçılar da vardır. 22 Salihin, Hürşehitin askerlik arkadaşı olduğu söylenir.
Arguvan yöresinde gençler askere uğurlanırken söylenen türkülerin başında bu türkü gelir. Ağıttan çok bir asker uğurlama türküsü özelliğini kazanmıştır.
İki Gardaş Bir Tabuta Koydular (TM:296)
Yusuf Genç ve kardeşi, Atma aşiretinin Göçeruşağı köyünden göç ederek Yukarı Sülmenli köyüne yerleşirler. Toprakları olmadığı gibi yoksullardır da... Burada çobanlık yaparak geçimlerini sağlarlar. Yusufun çocuklarından Hüseyin Almanyaya gider. Turan ise Malatyada Ziraat Okulunda okuyarak ziraat teknisyeni olur. 1977 yılı yazında Hüseyin askerde olan Turana haber salar ve izin zamanlarını denk getirirler. Hüseyin, yanında hanımı taksiyle gelir, Trakya tarafında asker olan Turanı da arabasına alarak Malatyaya yollanırlar.
Kırşehirin Mucur yöresinde taksi bir tırın altına girer. Hüseyin ve Turan tanınamayacak derecede kazadan etkilenerek vefat ederler. Hüseyinin hanımı yaralı kurtulur. Cenazeler sabaha doğru köye getirilir.
Cenazelerin geldiğini duyanlar ve birçok yakın köylüler birikirler. Bu iki genç, köyde ve çevrede davranışlarıyla takdir edilen sevilen kişilerdir. Oldukça kalabalık bir toplulukla yan yana kazılmış mezarlara defnedilirler. Mezarları yapılır ve mezarlıkta görkemli görünmektedir. Yine Atma Aşiretinden olup buraya yerleşmiş olan Âşık Çobani olay üzerine bu ağıtı yakar. 23
Gacer Yaylası (TM:332)
Hekimhanın Ballıkaya köyü topraklarından Arguvanın Atma yöresine kadar uzanan Ayranca Dağları üzerinde bulunan yaylalardan biri de Gacer yaylasıdır. Ayrancanın diğer uçları Arguvan köylerine dayandığından bu yaylalara başka köylerden de göçen olmaktadır. 1959 yılında Arguvanın Eymir köyünden Âşık Bektaş Kaymaz, yalnızca bir düvesi ile yaylaya göçer. Yaylada şiddetli bir dolu yağar. Dolu, yerlerde kar gibi tabakalaşır. Çardaklar, çadırlar ve yurtlarda bulunan insanlar ve hayvanlar perişan olurlar. Bu yağış sırasında Âşık Bektaşın düvesi kaybolur. Uzun süre arar, bulamazlar. Aradan geçen bir kaç günden sonra kurtlar tarafından yendiği anlaşılır. Âşık bu, durur mu? Bu destanı yazar. 24
Gelin Senemin Ağıtı (TM:314)
1970 yılının sonlarında Arguvanın İsa köyünün mezrası Sadıkbey Çiftliğinde oturan Abdullah, eşi Senemi av tüfeği ile vurur, kadın ölür. Abdullah mahkûm olur, cezasını çeker, hapisten çıkar.
Âşık Çobani tarafından olayın hemen ardından ağıt yakılır. Ağıtın tamamı incelendiğinde olayın öykülendiği anlaşılır.
Yaralandım (TM:219)
Hekimhanın Ballıkaya köyünden Astsubay Ali Yıldırım Ankarada görevli olup bir yıllık evli ve bir de çocukları vardır. Eşi Naciye ev hanımıdır. Ali Yıldırım, Bir görev anında trafik kazası geçirerek vefat eder. Beş aylık biricik yavruları hem anadan öksüz, hem babadan yetim kalır. Başkavak köyünden Âşık Vahap Alkan bunun üzerine ağıt yakar.
Yıldız Gelin (TM:369)
Arguvan yöresinde hala göçerlikle uğraşan Drijan aşiretinden Şatıroğulları, Hekimhanın Ballıkaya köyüne bağlı Çeki mezrasında ve çevresinde otururlar. Daha sonra Tarlacık köyünün Horumhan mezrasına yerleşirler. Bunlardan Ali Rızanın iki ayrı eşinden iki oğlu olur. Mustafa ve Mehmet (Lakko ve Mamo) adları verilir çocuklara. Mustafanın olduğu sıralarda Hasan Ağanın da Yıldız adlı bir kızı olur. Yıldızı Mustafaya kertme yaparlar. Ancak zaman içinde Mustafanın ağalık kurumuna karşı oluşu, diğerleriyle siyasi görüş ayrılıklarının olması ve annesinin Ermeni oluşu gibi nedenlerle kertmeyi bozup, kızı Mehmete vermeyi kararlaştırırlar. Yıldız Mustafadan düğün günü kendisini öldürmesini ister. Ta çocukluklarından beri birbirini seven Mustafa ile Yıldızın bu düşünceleri Yama Dağlarında düğün tutulduğunda gerçekleşir. Yıldız gelinliği ile at üzerinde, Mustafa da daha sonra ölür. Olay üzerine ağıtlar yakılır. Metindeki ağıt, Mustafanın yakın arkadaşı Hekimhanın Başkavak köyünden Âşık Vahap Alkan tarafından yakılıp, 1969 yılında plağa okunmuştur.
1 KK: H. SAYIN: 1934, Eymir Köyü, Em. Öğretmen, D: S. ÖZEROL-H. ŞAHİN, DT: 07.11.1995
2 TRT Repertuarı No: 1347, D: Ahmet YAMACI, KK: Adnan OKUYAN.
3 KK: Hulki VURAL: Hacılar, Öğretmen, D: S. ÖZEROL, DT: 08.10.1996.
4 KK: Âşık Ekberi-Celal GÜRER: 1970, Malatya, Müzik Yapımcısı, D: H. ŞAHİN-S. ÖZEROL, DT: 1.11.2003
5 Abdulvahap KAYGUSUZ-M. GÜNAYDIN: Doğanşehir İlçesi, Fatih Matb. İstanbul 1986., s. 61-62
6 A. YOKSULİ: Dil Yarası, A/3
7 KK: Mustafa GÜRER: 1938, Malatya, D: H. ŞAHİN, DT: 09.03.2002; KK: A. Seydi ADIGÜZEL: 1945, Arguvan, D: S. ÖZEROL, DT: 10 Ekim 2000.
8 TM: 166da yer alan biçimi.
9 Muharrem TEMİZ-Cengiz ÖZKAN: Yâre Dokunma, Kalan Müzik, İstanbul 2002, A/1
10 Âşık Çobani: III. Özel Kaset, Özgüler Kasetçilik, Malatya, A/2
11 Arapgir Postası: 20 Ağustos 1965, Sayı: 578
12 KK: Mustafa TURGUT (Battalın kardeşi), KK: Mustafa GÜRER (Çevreden) DT: 17.07.1999. Abdullah TURGUT, 1914 Arguvan, 17.7. 1999 Malatya
13 KK: M. ERCAN; 86 Yaşında, çiftçi, D: H. ŞAHİN, DT: 8.11.1991, KK anlatımı; Ekin tarlasında dinlenme anında yarı uykulu bir durumda iken rüya gördüğü biçimindedir.
14 KK: Y. ÇALIŞKAN/ Gürgür Dede: (13221999), Kuluncak-Alvar Köyü; H. ÇALIŞKAN; 1960, Malatya.
15 T. BUDAK: 2. Özel Kaset, Umut Plak 1977
16 E. YILMAZ: 2.Özel Kaset, Özgüler Kasetçilik, Malatya
17 E. OĞUR: Eşkıya BMG Müzik A.Ş. İstanbul 1996: A/1 (Fırat Ağıtı)
* Araştırmacı Kazım Tatar, birinci dizenin Kömürhan Köprüsü Halpuza bakar olmasının daha doğru olduğunu belirmiştir. Halk arasında Halpız olarak da söylenen Halpuz, Arguvan ezgilerinin harmanı sayılan Arguvana bağlı bir köyümüzdür (Şimdiki ismi Dolaylı mahallesidir.). Ayrıca bkz: S: ÖZEROL: Kömürhan Köprüsü Nereye Bakar?, http://suleymanozerol.spaces.live.com/blog/cns!B0B3016E4A496ADD!350.entry
18 HAMLE GAZETESİ: Malatya Festival Eki, Temmuz 2000.
19 S. ÖZEROL: Altmışlı yılların başlarında bağ damımızın yanındaki asırlık ceviz ağacının dibinde söz konusu plağı dinlemiştim. Hatta o zaman plak yaygın olmadığından dinlemeye gelen birçok kişi olmuştu. Okuyan kişinin sonraki yıllarda Bilal Bozdağ olduğunu öğrendim.; Bkz: Ali ÇARMAN: Neye Âşık olduğunu bileceksin, Evrensel Gazetesi, 25.08.2006
20 Kemal GÜLBAŞ: 1938, Arguvan, Çavuş Köyü, Malatya, DT: 16.08.1997, DY: Arguvan (Urunun Düz).
21 Âşık ÇOBANİ (Gazi KAYA): Özel mektubundan.
22 Ali Çeliktaş: Özel Kaset.
23 KK: H. SEVİLMİŞ: 1959, Arguvan, D: S. ÖZEROL, DT: 10 Eylül 1997, Malatya.
24 KK: Hasan ÖZEROL: 1934, Hekimhan Ballıkaya Köyü, DT: 1971, D: S. ÖZEROL, Ayrıca bkz: S. ÖZEROL: Gacer Yaylası ve Âşık Bektaş, Anadolu Şiir Dergisi, Sayı: 2, Temmuz 1999, s. 23