Orhan APAYDIN
Haklısınız; Depremde binalarının yüzde 60’ı yıkılmış bir kent için daha birkaç yıl geçmeden nasıl güzel bir şehirden söz edilebilir?
Hele, 1300 hemşerisini yitirmiş, binlerce yaralı, onca da kalıcı sakatlıkları olan bir kent. Polis telsizlerinde kayıp çocuk anonsları yerine, demanslı hastalar için “yaşlı bir kişi bulundu” anonsları yapılan bir kent burası. Dahası da var; Depremde 9 aile ferdini birden yitirip yalnız yaşamak zorunda kalanların evlerinde vefatından ancak birkaç gün sonra haber alınabilen bir Malatya!..
Ne olurdu yani. Psikiyatrik tedavinin hiç de “deliler” için olmadığı bunca yaklaşık 3 yıldır en uç mahallelere kadar anlatılabilmiş olsaydı. Çocuklardan gençlere o üst üste gelen büyük depremleri yaşamış, yüzünde bir çizik dahi olmasa da travmayı atlatamayanlar konusunda ciddi bir tarama Sağlık Bakanlığı’nın gündeminde mi acaba?
Çocukluğumdan 30 yaşına kadar yaşadığım bu güzel memleketime deprem sonrası ilk gelişimin izlenimleri bunlar. Daha fazla dramatize etmeyeceğim.
Ammaaa, gazeteci meslektaşım depremde 2 yaralı, bir de tanınmaz halde yaşamını yitirmiş bir erkeği hatırlıyor. Bir de bir kadının çorba ve battaniye verdiğini… Gece ısı eksi 14 derece. Tam 48 saat sonra uyandırılmış. Şimdi fiziken iyi. Lakin dalıp dalıp gidiyor. Yani, benzer binlerce örnek sayılıyor. Özellikle genç kızlardaki belirtileri ailelerin görmezlikten geldiği konuşuluyor.
Rehabilite edilmesi, yaşayanların ruh sağlıklarına önem verilmesi gereken bir kent durumunda Malatya’mız.
Bunu doğal ortamlar yaratıp, yaşamın güzelliklerini öne alanları çokça görüp mutlu oldum. 7’den 70’e parkları dolduranlar. Sitelerde kameriye buluşmaları. Kadınların karşılıklı ev ziyaretlerine başlamış olması… En çok konuşulan “TOKİ, konteyner, kira yardımı, AFAD, devlet, rahmetli” sözcüklerinin daha az kullanıldığı ortamlara tanık oldum. Nüfusa oranlansa sanırım en çok nitelikli park bu kentte. Üstelik parklardaki tüm kafe ve lokantalar belediyelerin denetiminde. Hem ucuz, hem temiz. Sere serpe oturulabilir piknik dahi yapılan alanlar kent içinde dahi yüzlerce dönüm. Hükümet Konağı arkasındaki parkın kapıları halka kapatılsa da çay ocaklarında, az sayıda kalan kahvehanelerde zaman geçiren emekliler kendilerine yeni bir dünya yaratmanın çabasında. İşyerleri yıkılan binlerce esnafın bir kısmı yeni açılmış bulvarlarda bol ışıklı tabelalar ile yer tutmuş. Tıpkı büyük şehirler gibi. İmar tamamlandığında artık her bulvarın kendi çarşısı olacağı şimdiden görülebiliyor. Bir de o geniş bulvarlarda sadece mesken olan apartmanlarda dahi dış cephelerin aydınlatılıyor olması. Malatya’nın karanlıktan aydınlığa çıktığı günlerin müjdecisi gibi. Bu bulvarlarda, merkezdeki gibi şantiye görüntüsü de yok artık. Yeni yapılardan hak sahiplerine adaletli bir şekilde hangilerinin verileceği de açıklanırsa önemli bir aşamaya gelinmiş olacak.
Bu düzenlemeleri yapanların, semt kültürü, eskiye dayanan komşuluklar gibi kentsel özellikleri dikkate alması bekleniyor. Bu ziyaretimde de gördüm ki örneğin Sıtmapınar kültürünü sürdürebilmek için şehir plancılarının sosyolojik gerçekleri öğrenip atlamaması gerekiyor.
80’li yıllara göre 4 kat daha büyümüş olan güzel Malatya’mızda 200 kilometre kadar dolaştıktan sonra 3-5 yıl içinde önemli bir rahatlama olacağı görünüyor…
Geleneksel yardımlaşma özelliği ile birçok sıkıntıyı kendi içinde çözümleyebilen Malatyalı kardeşlerimizin de, benim gibi baktığında “Bu ne güzel bir şehir” diyebileceklerini duyar gibiyim.
Her şeye rağmen ve tüm eleştirileri saklı tutarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, Büyükşehir, Battalgazi ve Yeşilyurt belediyelerine kolaylıklar diliyorum.