- Deprem ve koronavirüs salgının ardından sanki bir kriz üçlemesine ihtiyacımız varmış gibi, Malatya, kayısı bahçelerindeki yoğun hastalıklarla boğuşmaya başladı.
Çanlar kayısı için mi çalıyor, daha doğrusu çanlar Malatyalı kayısı üreticisi için mi çalıyor?
Dünya ve Türkiye 2020 yılına büyük umutlarla girdi ama maalesef umutları yeşertecek gelişmeler bir yana, umutların karamsarlığa dönüşmesini sağlayacak çok sayıda olay meydana geldi.
Tabii 2020 yılını adeta karabasana çeviren büyük olayın koronavirüs salgını olduğuna vurgu yapmaya bile gerek yok. Koronavirüs salgını tam anlamıyla küresel bir kriz ve bu krizin yarattığı ölümler, ekonomik çöküşler, dünyadaki birçok ülkede sağlık sistemlerinin iflası ile varlığını devam ettiriyor.
Koronavirüs Türkiye’yi ve bu kapsamda Malatya’yı da olumsuz etkiledi. Virüsle mücadele için mecburi sokağa çıkma yasakları ve sosyal mesafe önlemleri nedeniyle toplumsal hayatın akışının durması gibi unsurlar koronavirüs krizinin yarattığı-yaratacağı ciddi sosyo-ekonomik sorunları şimdilik bir kenara bırakıp Malatya’ya bakacak olursak, Malatya sadece koronavirüs salgınına maruz kalmadı. Biri koronavirüsten önce, diğeri koroanvirüs salgını ile eş zamanlı olmak üzere 2020 yılında, üç krizi yılın ilk 4 ayına sığdıracak bir sürece maruz kaldı Malatya.
Koroanvirüs krizinin yarattığı sorunları Malatya için katmerli hale getiren krizlerden biri, Sivrice merkezli 6.8 büyüklüğündeki deprem, diğeri ise son bir ay içinde yaşanan ve yaşanmaya devam eden kayısı bahçelerinde yoğun biçimde görülen hastalıkların, zirai don ve dolunun kayısı üreticisine vurduğu darbedir.
Önce deprem vurdu
Kötü günler 24 Ocak’ta Sivrice merkezli Elazığ-Malatya depremi ile başladı bu yıl Malatya için. Deprem Elazığ merkezliydi ama en az Elazığ kadar hatta ağır ve orta düzeyde hasar gören bina, ev sayısı Elazığ’dan daha fazlaydı. Depremin Malatya’ya faturası ağır oldu. Her şeyden önce Malatya kent merkezinde, birçok ilçe ve çok sayıda köyde rutin yaşam alt-üst oldu, üretim durdu; çiftçiler, hayvan yetiştiricileri evlerinin yıkılmasından dolayı aylarca çadırlarda yaşamak zorunda kaldı. Ahırların yıkılmasıyla hayvanlarını kaybeden hayvan yetiştiricileri büyük mağduriyet yaşadı.
Kent merkezinde ve birçok ilçede okullar tatil edildi. Bu durum, okulla, eğitimle ilişkili servisçilikten tutun, kitap-kırtasiye, gıda, kantin işletmeciliği gibi alanlarda hizmet veren, geçimini zaten zar-zor sağlayan küçük işletmelere, bu işletmelerde çalışanlara büyük sıkıntılar yaşattı. İnşaat sektörü durunca bu sektörle ilişkili onlarca sektörde ciddi ekonomik mağduriyetlere yol açtı.
Kayısı üreticisi hiç olmadığı kadar büyük mağduriyetle karşılaşabilir
Malatya’da depremin yaraları henüz sarılmamışken, Mart ayının ilk çeyreğinde Türkiye geneli ile birlikte koronavirüs salgını nedeniyle hayat her anlamda olumsuz etkilendi. Krizi halen de yaşıyoruz.
Deprem ve koronavirüs salgının ardından sanki bir kriz üçlemesine ihtiyacımız varmış gibi, Malatya, kayısı bahçelerindeki yoğun hastalıklarla boğuşmaya başladı.
Malatya şehir ekonomisinin en önemli gelir kaynağı ve Malatyalı çiftçinin bir numaralı geçim kaynağı olan kayısı bahçelerinde son yıllarda hiç görülmediği kadar birçok hastalık ardarda kayısı ağaçlarına musallat oldu.
Varlığı bilinen ama yapılan zirai mücadele ile bugüne kadar önemli ölçüde engellenen monilya hastalığı kayısı bahçelerinde büyük zarara yol açtı. Sadece dalları, yaprakları değil, ağaçları kurutmaya başladı. Çiçeklenme dönemi hastalığı olan monilya, Nisan ayı ortalarında kendini gösteren meyvelerin de dökülmesine, ağaçların meyvesiz kalmasına neden oldu.
Monilya konusunda, kayısı üreticileri ile Malatya İl Tarım Müdürlüğü arasındaki “Hastalığın nedenleri ve kaynakları” tartışmasında her iki taraf bir diğerinin görevlerini yeterince yerine getirmediğini savunuyor. Çiftçiler, piyasada monilya ile mücadele için satılan ilaçların Malatya İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından denetlenmediğini, bahçelerdeki durumu sahada tespit etmek için çalışma yapmadığını ileri sürerken, Tarım ve Orman Müdürlüğü monilya hastalığı ile ilişkili olarak hazırladığı raporda, çiftçilerin kayısı bahçelerinde yürütülmesi gereken kültürel ve kimyasal mücadelenin gerektirdiği süreçleri yerine getirmediğini savunuyor. Örneğin, belirli bir süreçte 2 defa verilmesi gereken ilacın tek defa verildiği, hastalığa yakalandığı ileri sürülen bahçelerde budama, bahçe temizliği, yabani otlardan arındırma yapılmadığı, ilaçlamanın zamanında yapılmadığı gibi…
Monilya hastalığının Malatya’da hızla yayılmaya başladığına ilişkin yayınladığımız haberlerimiz üzerine, Malatya İl Tarım Müdürlüğü’nün sahada yapıldığını belirttiği çalışmalar sonucunda hazırladığı rapora göre, Malatya’da monilya hastalığına maruz kalıp hasar gören kayısı bahçelerinin oranı % 1-2 olarak açıklandı. Ancak, daha sonra ortaya çıkan ağaç ve dal kurumaları, meyve dökme manzaralarının yoğunluğu ve tüm ilçelere dağılmış yaygınlığı durumun vahim olduğunu göstermeye başladı. Zaten kayısı üreticisinin feryat ve figanı da monilyanın yarattığı hasarın şiddetini gösteriyor.
Kayısı bahçelerindeki hastalık, monilya ile de kalmadı. Önce yaprak delen olarak adlandırıla çil hastalığı, ardından erik koşnili… Bütün bu hastalıkların yanı sıra değişik zamanlarda zirai don ve dolu da kayısıyı vurunca, Malatyalı üretici son yıllarda hiç olmadığı kadar büyük bir ekonomik kayıpla, emek zayiatıyla ve kayısı bahçelerinin ağır hasarıyla yüz yüze gelme tehlikesini yaşamaya başladı.
Kayısı üreticilerinin en önemli iddiası ve şikâyeti hastalıklara karşı kullanılan ilaçların artık fayda üretmediği, bu ilaçların aktiflerine (etken madde) kayısı ağaçlarında artık dayanıklılık geliştirdiği yönünde. Bu nedenle, Malatya İl Tarım Müdürlüğü’nü ilaçlar konusunda denetleme ve inceleme yapmak, gerekiyorsa yeni ilaçların temin edilmesini ve önerilmesini sağlamak üzere göreve çağırıyorlar.
İşin asıl kötü tarafı ise, Malatya’nın en önemli gelir kaynağı olan kayısıcılığın üretim güvenliği konusunda Malatya’daki ilgili ve sorumlu kurumların herhangi bir koruma ve geliştirme planının bulunmaması…
Aklını kullanan toplumlarda sorunların çözümü, sorunların ortaya çıkmasıyla değil, sorunun doğmasından önce geliştirilen tehlike yönetimleri ile gerçekleştirilir.
Malatya’da ise, kayısıcılık üzerine emek ve alın teri harcayan bazı bilim insanlarını, özveriyle çalışan bir-iki bürokratı dışarıda tutarsak, kayısıcılığın korunması, geliştirilmesi ve planlanmasından sorumlu kurumlar önce sorunun ortaya çıkmasını bekliyor, sonra harekete geçiyor; ama o arada olan oluyor ve kayısı bahçeleri ağır hasar ve tahribata maruz kalıyor.
Monilya hastalığı sürecinde yaşananlar bir kez daha şunu gösterdi: Malatya kayısıcılığının korunması ve geliştirilmesi konusunda bir eylem planına sahip değiliz. Günü kurtarmakla çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Öyleyse, -ki öyle- bu durumda görev Malatya Valisi Sayın Aydın Baruş’a düşüyor. Sayın Baruş’un, başta üretici temsilcileri olmak üzere, kayısıcılık alanındaki tüm paydaşları bir masada bir araya getirip, “Beyler, neler oluyor, şu meseleyi bir konuşalım ve bir şeyler yapalım” demesi gerekiyor.
Sayın Vali’nin mesela, asli görevi Malatya kayısıcılığını geliştirilmek, kayısıcılığın sorunlarının çözümüne destek sağlamak olan Malatya Kayısı Araştırma ve Geliştirme Vakfı’nın, film festivallerine milyonlarca lira aktarıp, kayısıcılığa dair 10 yıllık emeğin ürünü olan bilim insanlarının kitaplarına 10 bin TL destek sağlamayan raydan çıkmış halini düzeltip, vakfın asli görevine odaklanmasını sağlaması Malatya için çok büyük bir hizmet olabilir.
Kayısı Bilim Kurulu oluşturulmalıdır
Türkiye, göreceli de olsa koronavirüs salgını konusunda birçok gelişmiş ülkeye göre daha başarılı bir mücadele yürütüyor. Bana göre, bir başarı varsa, bu başarının temelinde, koronavirüse karşı mücadele politikalarını belirleyen bir Bilim Kurulu’nun kurulmuş olması ve Bilim Kurulu tavsiyelerinin etkin biçimde hayata geçirilmesinden kaynaklanmaktadır.
Malatya kayısıcılığının kronikleşmiş sorunlarının çözümü için de geçici olmayan, kurumsal bir yapıya sahip Kayısı Bilim Kurulu oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Malatya Valisi Sayın Aydın Baruş, ilin kamusal yönetiminin tepe yöneticisi olarak, Kayısı Bilim Kurulu’nun oluşturulması için irade üstlenebilir.
Başta kayısı üreticileri, kayısıcılığa ilişkin faaliyet göstermek üzere kurulan ciddi sivil toplum kuruluşları, Malatya Ticaret Borsası, olmak üzere Malatya kayısıcılığının tüm paydaşları ile sıkı bir ilişki içinde olacak şekilde tasarlanacak olan Kayısı Bilim Kurulu, kayısıcılığın tarihsel gelişiminden bugüne yaşanan sorunları masaya yatırmalı, güncel durum ile birlikte değerlendirmeli ve ülkenin tarım politikaları ve sosyo-ekonomik durumu bağlamında ortaya bir Kayısıcılık Politikası Önerisi koymalıdır.
Malatya’da, Kayısı Bilim Kurulu’nu oluşturacak oldukça yetkin bilim insanı bulunmaktadır. Başta Ziraat Fakültesi ekseninde kurulan Malatya Turgut Özal Üniversitesi olmak üzere Malatya’ nın her iki üniversitesinde Malatya için gerçekten fayda üretecek, mevcut halde bile hem üniversitede teorik çalışma yapan hem sahada çiftçi ile birlikte çözüm üretme mücadelesi veren çok sayıda akademisyenin varlığının yanı sıra, Malatya Tarım İl Müdürlüğü ve Ziraat Mühendisleri Odası bünyesinde Kayısı Bilim Kurulu’nda yer alıp katkı sunacak isimlerin varlığını da biliyoruz.
Tabii, Kayısı Bilim Kurulu’nun oluşturulması kadar, kuruluşundan sonra, bu kurulun aldığı kararların ve oluşturacağı çözüm ve politika önerilerinin hayata geçirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Kayısıya dair bugüne değin konuşulmadık bir şey kalmadı belki.
Artık Mevlana’nın dediği gibi: Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Söylemek lazım ama önce Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Tescili almış ülkemizin ikinci tarım ürünü olan kayısı için hepimiz, tüm Malatya olarak özeleştiri yapıp ardından samimiyetle yeni birşeyler söylememiz lazım.
Haber-Yorum: Güler HAZAR, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com