Anayasa Mahkemesi üyesi Prof.Dr.Erdal Tercan, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin düzenlediği "Bireysel Başvuru” konulu konferansa konuşmacı olarak katıldı.
Vali Vasip Şahin, Cumhuriyet Başsavcısı Muzaffer Sayın, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Cemil Çelik’in yanı sıra Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Kemal Şenocak ile yönetici ve öğretim üyeleri, Baro temsilcileri ile öğrencilerin izlediği konferans, kampüsteki Hoca Ahmet Yesevi Salonu’nda gerçekleştirildi.
Bireysel Başvuru Kurumunun, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla, anayasada yapılan değişiklikle kabul edilen bir kurum olduğunu, 148. maddeye eklenen 3 fıkra ve buna paralel 6216 sayılı kanunla ayrıntılı düzenlendiğini belirten Tercan, "Bireysel başvuru kurumu, bireylerin anayasada düzenlenmiş temel hak ve özgürlüklerinden 'kamu gücü' tarafından ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilme yetkisi tanıyan olağanüstü bir kanun yoludur."dedi.
Tercan, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Anayasada yapılan düzenlemenin gerekçesi incelendiğinde, öncelikli hedefin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde Türkiye'ye karşı yapılan başvuruların sayısının azaltılması olduğunu görüyoruz. Bildiğimiz gibi Türkiye ,AİHM sözleşmesini 1954 yılında imzalamış, bireysel başvuru yolunu 1987 yılında, mahkemenin yargılama yetkisini de 1990 yılında kabul etmiştir.Yargılama yetkisini kabul ettikten sonra, Türkiye aleyhine çok sayıda başvuru olmuştur. 2011 yılında 20 bin civarında, 2012 yılı 17 bin başvuru olurken, 2013 yılında 15 bin başvuru olacağını söylemek mümkün. Bu başvurular sonucu Türkiye aleyhine verilen ihtar kararları, verilen mahkumiyet kararları nedeniyle yıllık yaklaşık 25 milyon euro civarında tazminat ödediğimizi görüyoruz. Tabi bu maddi külfetinin ötesinde, bilindiği gibi aleyhine en çok başvuru yapılan ülkeler ve aleyhine en çok ihtar kararı verilen ülkelerin Türkiye maalesef başında geliyordu. İşte bu olumsuz tabloyu düzelmek, Türkiye'nin uluslararası platformda sarsılan prestijini düzeltmek amacı ile bireysel başvuru yolu kabul edildi. Bu ihlalleri dışarıya yansımadan önce, kendi içimizde halledelim. Tabi bu kapsamda temel hak ve özgürlükler standardının yükseltilmesi de hedeflendi.
Prof. Dr. Tercan, Türkiye'de bireysel başvuru yolunun kabul edilmesinin, bir yandan bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerinin daha iyi korunmasının sağlayacağını, öte yandan da kamu organlarını, anayasa ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacağını belirterek, "Demek ki burada kamu organlarının temel hak ve özgürlüklere riayet konusunda zorlanmaya ihtiyaç var. Bunu biraz müsaadenizle açmak istiyorum. Niçin böyle bir ifadeye yer verilmiş? Şimdi 2004 yılında anayasamızın 90. maddesine bir ek yapıldı. Eğer kanun hükmü, uluslararası sözleşmeye aykırı ise hakimlerimiz kanunu değil, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeyi uygulayabilirler. Anayasa, hakimlerimize açık bir yetki vermiştir. Ancak ilk dereceden en üst dereceye kadar hakimlerimiz, bu yetkiyi kullanmakta çekingen davrandılar, kullanmak istemediler. Aslında üst dereceli mahkemelerimiz; Yargıtay, Danıştay bu konuda yol gösterici olabilseydi; ilk derece mahkemeleri de hakimlerimiz de bu yetkiyi kullanmakta biraz daha cesaretli olabilirdi. Eğer bu kural öngörüldüğü şekilde tatbik edilebilseydi ,hakimlerimiz kanunlardaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerdeki hükümlere aykırı hükümleri tatbik etmeyip, sözleşme hükümlerini uygulayabilselerdi, Türkiye aleyhine biraz önce ifade etmiş olduğumuz gibi başvurular olmazdı. Türkiye ihtar kararları ile karşı karşıya olmazdı. Bu yetki yeterli olmadı. Yeterli olsa idi, bu yetki kullanılabilseydi, inanıyorum bireysel başvuru kurumuna ihtiyaç kalmayacaktı. Mahkemelerimiz, kendilerine verilen yetkiyi arzu edildiği gibi kullanmadığı için, onları zorlama ihtiyacı hasıl oldu. Bu ifade bu alt yapıya işaret veriyor. O nedenle anayasa koyucu, kamu organlarını temel hak ve özgürlüklere uyma konusunda, bilimsel başvuru yolu ile biraz zorlama, tazyik tatbik etme ihtiyacı istemiş.
Temel amaç, güçlü kamu gücü karşısında zayıf durumda olan bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Herkes anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi kapsamında, her hangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı 23 Eylül 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir." diye konuştu.
Alt dereceli mahkemelerin bu tarihten sonra kesinleşen kararları için başvurulabileceğini belirten Tercan, ilk başvuruların büyük bölümünün bu tarihten önceki kararlar olduğu için kabul edilmediğini bildirdi ve şöyle devam etti:
"Bireysel başvurunun kabul edilmesi ile birlikte Anayasa Mahkemesi'nin yapısında ve görev alanında bir takım değişiklikler oldu. Özellikle görev alanı açısından Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve meclis iç tüzüğünün, anayasaya uygun olup olmadığını araştırırken, dolayısıyla bu durumu yasama işlemleri olarak ifade edebiliriz. Şimdi işin içine yürütme ve özellikle yargı da dahil olmuş durumda ve bu durum Anayasa Mahkemesi'nin iş yükünü önemli ölçüde artırmıştır. Bireysel başvuruyu kabul eden ülkelerde, örneğin Almanya'da İspanya'da mahkemenin iş yükünün büyük kısmını bu başvurular oluşturuyor. Örneğin yüzde 90 kısmını oluşturuyor. Bu bize geldiğinde, Anayasa Mahkemesi'nin iş yükünün yaklaşık yüzde 90 oranında artması demektir.
Bireysel başvuru tebligat tarihinden itibaren 30 gün içerisinde, başvurucular tarafından Anayasa Mahkemesi'ne gelinerek doğrudan doğruya yapılabileceği gibi, mahkemeler ve savcılıklar ve yurt dışı temsilcilikler aracılığı ile de yapılabilir."
Prof.Dr. Tercan, Anayasa Mahkemesi'ndeki 9 bin 990 bireysel başvuru dosyasından, karara bağlanan 3 bin 217 dosyadan, 761'inin ön büro, 2 bin 276'sının komisyon, 180'inin bölümler tarafından karara bağlandığını belirtti. Bölümlerce karara bağlanan 180 dosyada 15 ihlal tespit edildiğini, bunların 4 tanesinin uzun yargılamaya, 5'inin tutuklamaya, 2'sinin yaşam hakkına, 1'inin masumiyet karinesine, 3'ünün mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğunu belirten Tercan, "Görüldüğü gibi toplam karara bağlanan dosya sayısına nazaran tespit edilen ihlal oldukça az. Bu ihlal kararları önümüzdeki günlerde biraz daha artacaktır. Ancak genel olarak, bireysel başvuruyu başarı ile uygulayan ülkelerde, örneğin Almanya ve İspanya gibi ülkelerde kabul edilebilirlik oranı düşüktür. Örneğin Almanya'da yüzde 98,5 ret kararı verilmektedir."dedi.
Prof.Dr. Ercan, daha sonra dinleyicilerin sorularını yanıtladı.
HABER-FOTO: Savaş BARIŞ