Zaman Gazetesi yazarlarından olan Mustafa Armağan’ın konuşmacı olduğu “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” konulu konferans gerçekleştirildi.
ZAMAN GAZETESİ YAZARIYDI..
Zaman Gazetesi’nin eski yazarlarından olan Edebiyat Fakültesi mezunu Mustafa Armağan, Atatürk, İnönü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Kurtuluş Savaşı konusundaki aykırı fikirleri ve iddialarıyla biliniyor.
17- 25 Aralık 2013 sürecinden sonra da 2.5 yıl süreyle, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ağır saldırı ve suçlamaların yapıldığı, Erdoğan aleyhtarı kampanyanın merkezi olan Zaman Gazetesi’nde yazmaya devam eden Mustafa Armağan, Mart 2016’da, 1995’ten itibaren aralıksız yazdığı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra FETÖ/PDY gerekçesiyle KHK ile kapatılan bu gazeteden ayrılarak Yeni Şafak Gazetesi’ne geçmişti.
Armağan, daha önce de, 17-25 Aralık’tan sonra Recep Tayyip Erdoğan’a şiddetle muhalefet eden Zaman Gazetesi’nin yazarıyken AKP’li Başkanın görev yaptığı Yeşilyurt Belediyesi tarafından konuşmacı olarak bir programa getirilmişti.
KONFERANS..
Mustafa Armağan'ın verdiği konferansa ilişkin olarak Malatya Büyükşehir Belediyesi'nin Basın Bülteni şöyle:
"Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” konulu bir konferans düzenlendi. Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan’ın verdiği konferans yoğun ilgi gördü.
Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Şefik Şengün, Genel Sekreter Ercan Turan, İnönü Üniversitesi Rektör Yardımcısı Abdulkadir Baharçiçek, Belediye Meclis Üyeleri, daire başkanları, şube müdürleri, kurum kuruluş temsilcileri ile kalabalık vatandaş topluluğu katıldı. Konferans programının açış konuşmasını yapar Genel Sekreter Ercan Turan, Mehmet Akif Ersoy’un “Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi tarih” dediğini kaydederek, “100 yıl öncesiyle 100 yıl sonrasında; benzerlikler görüyorsunuz. Sultan Abdülhamid, bizim için gerçekten önemli bir figür, bir şahsiyettir, Ulu Hakan’dır. Yaptığı çalışmalarla, vizyonuyla 100 yıl sonrasına ışık tutabiliyor” diye konuştu.
Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan, konferansında, milletinin kalbine tahtını kuranların hiçbir zaman unutulmadığını belirterek, “Sultan Abdülhamid’in 99. ölüm yıldönümündeyiz. Dolayısıyla 100 sene sonra bile insanlar Sultan Abülhamid’ten bir şeyler öğrenmek için çırpınıyorsa o insanın hakikaten millet büyüğü olduğu tescil edilmiş demektir” dedi.
Tarih, Türkiye’de bir yara
Tarih meselesinin Türkiye’de bir yara olduğunu vurgulayan Armağan, şunları belirtti:
“Konuşmalar yapmaya gittiğimde okullarda gençlerden sık sık şu ifadeyi duyuyorum: Hocam, ben okulda bana okutulan tarihe inanmıyorum. Tarih öğretmeni de aynı salonda ve tarih öğretmeni başını sallıyor, yani bunu onayladığını söylüyor. Kafamız ikiye bölünmüş durumda; bir taraftan diyoruz ki bu böyle değil ama öbür tarafta da bunu bir şekilde okumak zorundayız. Bu bir ayıptır. Bu ayıbı Milli Eğitim Bakanlığımızdan hassaten gidermesini, temizlemesini; TV’lerde de bunu dile getirdim; bu millete layık olduğu tarihi layık olduğu şekilde okutmasını istiyoruz. Bu bizim en tabii hakkımız. Hele hele 15 Temmuz gibi bir Milli İrade Zaferi gerçekleştikten sonra buna her zamankinden daha fazla hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Ve diyoruz ki bu milletin gerçek tarihini bu millete okutun.”
Sultan Abdülaziz’i ekonomi darbesi sonucu devirdiler
Sultan Abdülhamid’ten önce 1875 yılında Sultan Abdülaziz’in başına getirilenleri anlatan Armağan, şunları kaydetti:
“Tanzimat’tan itibaren büyük bir mücadele var. Tanzimat, Osmanlıyı Batılılaştırma ve Osmanlı kimliğini Batılılar için en zararsız hale getirmek ve Osmanlıyı Batı içerisinde eritmek üzere programlanmış bir çabaydı. Buna bir takım tepkiler olduysa da Tanzimatın uygulamaları Abdülhamid’in babası Abdülmecid devrinde de buna devam etti. 1839’dan itibaren bu ülke su alan bir gemi. Bu sular işte birikecek birikecek Abdülaziz devrine kadar gelecek. Abdülaziz sonunda o deli gömleğini yırtmak için bir çaba içine girecek, yırtmaya çalışacak; Mason localarını kapatacak; belli bir takım erken İttihatçılar, işte Namık Kemal’ler, Mithat Paşa’lara karşı mücadele içine girecek ve dümeni tekrar Osmanlı Padişahı kendisi kullanmaya kalkacak. Bakın her zaman dümeni kendisi kullanmaya kalkan, emperyalizmin gözünde düşürülmeye aday bir yöneticidir. Kim ki dümene geçip, ‘hayır, bu ülkeyi ben kendim idare edeceğim, sizin isteğiniz doğrultusunda idare etmeyeceğim, bu ülkenin başına bu ülkenin yerli bir kaptanını geçireceğim’ dediğiniz anda tehlikeli ülke sınıfına dahil oluyorsunuz. İşte o tehlikelerden bir tanesini Sultan Abdülaziz yaptı, bunların üzerine gitti fakat 1875 yılında ekonomik bir operasyon sonucu Osmanlı Ekonomisi çökertildi.
Bugünlerde ne yaşıyoruz? Ekonomik operasyonlar hala devam ediyor; 1875-2017; 140 küsür sene. Böylece Osmanlı Hazinesi iflas etti ve Osmanlı Devtleti dedi ki; ben artık dış borçları ödeyemiyorum, bitti. Gelin ne yapıyorsanız yapın; yeniden yapılandırın, ben borç ödeyemez hale gelmiş bir ülkeyim, hazine iflasını ilan etti. Böyle olunca alacaklılar tepemize üşüştü ve buna karşı mücadele verilirken işte bir sabah Sultan Abdülaziz’in kapısına dayandı darbeciler ve dediler ki seni tahttan indiriyoruz. Tabi yapılacak bir şey yok, etrafı askerlerle çevrilmiş ancak Dolmabahçe Sarayından Topkapı Sarayına götürdüler.
Yerine yeğeni 5.Murad’ı geçirdiler. 5.Murad,’ın daha Şehzade iken Mason yapıldığı belgelidir. Daha Şehzade iken üzerine çalışmışlar ve onu bir Mason locasına götürüp tekris merasimi yaptırmışlar ve zaman içerisinde 18.dereceye kadar da Masonlukta yükselmiştir. İşte uğruna darbe yapılan Osmanlı Şehzadesi 5. Murad maalesef kandırılarak Mason yapılmış bir Osmanlı Hanedanı üyesiydi. Ve Osmanlı Devletini bir Mason Padişah yönetecekti. Tanzimatın geldiği nokta bu. Abdulaziz’in direnişi ve yapılan darbe ile Abdülaziz’i indirdiler. Ve hapsettikleri Topkapı’dan birkaç sonra götürdükleri Feriye Sarayı’nda intihar etti dediler. İftiranın haddi hesabı yoktu bunlarda. Abdülaziz Han’ki 1867 senesinde Avrupa’ya seyahat yaptığında yanında zemzem suyu götürmüş ve abdestini daima zemzem suyu ile almış olan bir Padişah’tır. Bırakın 5 vakit namazını, bu kadar da muttaki bir insandı.
Menderes’e de aynısını yaptılar
Çarpıcı bilgiler aktaran Armağan, Abdulaziz için yapılanları Menderes için de yapıldığını kaydederek, şöyle devam etti:
“Farkında değilsiniz belki çoğunuz. Menderes’i idamdan 1 gece önce zehirli iğne yaparak ağzından köpükler getirilerek, bir avuç hapı birden atmış, intihar etmiş süsü vermek istediler. ‘Bakın işte bu kadar sevdiğiniz, peşinden gözyaşı döktüğünüz Başbakan, intiharı gerçekleştirmek gibi bir Müslümanın asla yapmaması gereken bir hareketi yaptı, işte görün sizin bu kadar bel bağladığınız Başbakan budur’ diye millete bunu göstermek istediler. Ama son anda bir askerin onun durumunu erken fark etmesiyle apar topar bir doktor geldi ve doktor midesini yıkayınca intihar süsü verdikleri bu oyun bozuldu. O sırada bazı yerlerden Menderes’in affı için baskı yapılıyordu. Olaki affederler, olaki idamdan kurtulur diye bir gece önce intihar süsüyle öldürmeye kalktılar. Bir avuç hap yedi deniliyor. Nasıl kullanacak kardeşlerim? Her gün tepeden tırnağa çırılçıplak soyuluyor, üstü didik dikik aranıyor, koğuşta tutuluyor, koğuş da tekrar elden geçiriliyor, kontrol ediliyor ondan sonra tekrar giydirilip içeriye konuluyor. Bu bir avuç hapı nerede tutacak bu adam? Yok dilinin altında tutmuş yok bilmem ne? Bakın yalanlar böyle söylenir. Abdülaziz Han intihar etti deniliyor. Bir ayrıntı burada dikkatimizden kaçmıyor. Kan gölünün içerisinde yatarken; göğsünün üzerinden yere doğru düşmüş bir Kur’an-ı Kerim vardı. Kur’an okuyan bir adam kalkıp da birazcık da intihar edeyim diye birşey düşünebilir mi? İşte bu yalanı senelerce bu millete anlattılar, okuttular ve bu milletin inanmasını beklediler.”
Özal, yalanların anlatıldığını bizzat müşahade etti
Merhum 8.Cumhurbaşkanımız ve hemşerimiz Turgut Özal’la ilgili bilgiler de aktaran Armağan, şöyle konuştu:
“Turgut Özal, yine Malatya’mızın bir Battalgazi’sidir bana göre; Türkiye’nin ufuklarını açmış olan büyük bir Cihangir’dir; Türkiye’de kimsenin düşünmeye dahi cesaret edemediği şeyleri takır takır kırıp bu Milletin önünü açmış bir insandır., Allah rahmet eylesin. İşte Özal diyor ki; çocuktum, dedem bizim evde kalıyordu; okuldan geldim, dedem bana dedi ki bugün ne okudun? Sultan Abdülhamid’i okuduk. Birden diyor dikkat kesildi, neyi okudunuz Sultan Abdülhamid’den? Bütün öğrendiğim her şeyi anlattım diyor. İşte şöyle zalim bir padişahmış, böyle müstebidmiş, despotmuş, ülkeyi batırmış, soymuş soğana çevirmiş, her şeyi diyor bize böyle öğretiyorlar. Dedem diyor ordan kükredi, yalan dedi. Bunların hepsi yalan. Ben dedeme biraz çıkışarak "dede sen mi iyi bileceksin kitap yazanlar mı... Hadi ordan" dedim; fakat dedem "onlar yalan Abdulhamid öyle bir padişah değil" dedi dedeme… Biraz böyle çıkışarak.. Fakat diyor dedem, ‘onlar yalan Abdulhamid öyle bir padişah değil’ diye… Bu konuşmayı vefatından 38 gün önce yapıyor Turgut Özal. İnternete de ben verdim. Bir çok siteden bunu açıp kendi ağzından dinleyebilirsiniz. Diyor ki Özal, ‘Amerika’da okudum, dışarıya gittim, gezdim, dolaştım, araştırdım ve sonunda dedemin doğruyu söylediğini kitapların yalan söylediğini bizzat kendim müşahade ettim’. İşte bu milletin irfanı, akl-ı selimi budur. Sevdiğini tam sever. İsterse 90 yıl aleyhinde yazılsın, çizilsin, iftira atılsın ama hiçbir zaman onun iman dolu göğsünden içeriye giremez. Yalanlara karşı böyle bir direnişimiz var. Yeter ki hesap sorulacak bir gün; hesap günü o sorulacak ama bu millet de neler yapıldığını görecek.”
Kiminle dans ettiklerini geç anlayacaklardı
Armağan, daha sonra konferansında şöyle devam etti:
“Peki Masonu padişah yapınca ne oldu? Kur’an-ı Kerim ne diyor? Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var. Onların bir oyunu varsa Allah’ın da bir oyunu var. Abdülaziz Han, şehit edilince; 5.Murad o sırada yemek yiyiyordu, birden bire istifra etti, kendinden geçti, bir daha da iyileşmedi. Çocuk gibi etrafında dönmeye başladı, olmaz şakalar yapmaya başladı; bir Padişaha yakışmayacak şekilde davranmaya başladı. Delirmişti. Dolayısıyla Kılıç Kuşanma Töreni yapılamadı. Dolayısıyla darbeciler arayışa başladılar ve 5’nci Murad’ın 2 yaş küçük kardeşi Şehzade Abdülhamid’e geldiler. Dediler ki ‘Seni Padişah yapmak istiyoruz ama bizim istediklerimizi yaparsan’. Tabi kiminle dans ettiklerini biraz geç anlayacaklardı. Abdülhamid, büyük bir siyaset ustası, büyük bir diplomasi ustası. Tamam dedi, Meşrutiyet mi istiyorsunuz, ben de istiyorum; Anayasa mı, tabiî ki Anayasa bu ülke için lazım; hem onları ikna etmek için hem de ülkenin içine düştüğü kaosu önleyebilirim ümidiyle bunu kabul etti. Ve tahta geçti, Meşrutiyeti ilan etti ve Meclis açıldı. Meclis açılınca müzakereler başladı fakat bu arada yine Mithat Paşa ve diğer paşaların eliyle Osmanlı Devleti bir savaşın içine girdi; 93 Harbi. Böylece Abdülhamid’in kurtlarla dansı başlayacaktı.”
Konferansının devamında Sultan Abdülhamid’in projelerini anlatan Armağan, Sultan’ın çizdirdiği Boğaz Köprüsü projesi ile yaptırdığı demiryollarını harita ve görseller eşliğinde sundu.
Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan, konferans programının sonunda kitaplarını da imzaladı."
Büyükşehir Belediyesi Bülteni- malatyahaber.com