Orhan ALKAYA
Oalkaya44@hotmail.com
Bir süredir Malatya kayısı coğrafyasında alt perdeden yapılan “hangi kayısı, nerenin kaysısı” tartışması nihayet daha geniş çevrelerce ve üst perdeden seslendirilmeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde Elazığ milletvekilleri ortak yaptıkları açıklamada, Baskil kayısısının, Malatya kayısısından daha kaliteli ve değerli olduğu varsayımıyla, Baskil kayısısı adı ile ayrı tescil alması gerektiğini savunan bir açıklama yaptılar. Hemen arkasından Maraş ve Sivas illerinin temsilcileri de benzer açıklamalarda bulundular. Bu açıklamalar sonrası bir anda bir ilin komşu illerle olan kısır ve ilkel tartışmaları gündeme gelmeye başladı. Bu durum bize “şüyuu vukuundan beter” kelamını akla getirdi. Bugünün Türkçesi ile “dedikodusu gerçekleşmesinden daha beter demek” olan bu deyim, tam da bulunduğumuz bu sefaleti tarif ediyor.
Aslında söylenen ya da tartışılan şey, yani civar ilçelerin ayrı ayrı kayısı tescili istemeleri, ayrı satış ve pazarlama mekanizmaları oluşturma istekleri, şimdilik gerçekleşmese bile, bunun düşünülmesi ve talep edilmesi bile içinde bulunduğumuz cehalet ve sefaleti göstermektedir.

Öncelikle “Malatya Kayısısı” deyimi bir coğrafi alanı ifade eder. Kayısı üretiminin gerçekleştiği alan bugünkü mülki idare için çizilmiş sınırlara hapsedilemez. Yani “Malatya Kayısısı” diye bilinen ve kabul gören ürünü il ve ilçe sınırlarına göre belirlemek mümkün değildir. Ortak özellikler taşıyan kayısının yetiştiği civar bölgeler ve toprakların ortak bir isim ile anılması son derece doğal ve zorunludur. Kaldı ki kayısı üretiminin tarihsel süreç içerisinde Malatya merkezden başlayıp giderek civar bölgelere yayılmasından dolayı Malatya adı ile anılması gayet olağandır.
Bu nedenle tüm dünya kayısıyı bu isimle tanımış ve kabul etmişken, mülki idare için çizilmiş harita ve sınırlara hapsetmek akıl ve izana sığdırılamaz. Çünkü havası, suyu, toprağı, rüzgarı kısacası mikrokliması ortak özellikler taşıyan coğrafyayı “burası Baskil toprağı, burası Elbistan toprağı, burası Malatya havası, şurası Gürün’ün suyu” diye ayıramazsınız. Bu sınırlar devletin yönetim ve idaresini kolaylaştırmak için çizilmiş sınırlardır. Bu bölge ortak iklim, rakım ve toprak özelliklerinin sonucu ortaya çıkan bir kayısı üretim bölgesidir ve üretimi Malatya merkez olarak başlamış ve giderek komşu coğrafyalara yayılmış ve öyle de tanınmıştır.
Bu coğrafya ileride yaşanacak iklim koşullarına göre belki giderek daha da kuzeye ya da batıya kayabilecektir. Yirmi yıl önce çok sert iklim koşulları nedeniyle 1700-1800 rakımlarda kayısı olumlu sonuçlar vermiyorken, şimdilerde bu yüksekliklerde kayısı yetişebilmektedir. Yine bir süre önce Hekimhan’dan Kangal’a doğru uzanan coğrafyada kayısı üretilemiyorken, son yıllarda ekim sahası Kangal’a kadar ulaşmaya başlamıştır. Buna rağmen kayısı üretimi daha güneyimize, bir zamanlar Malatya’nın ilçesi olan Adıyaman’a doğru yaygınlaşamamıştır. Çünkü güney bölgemiz Akdeniz iklimine açılmaktadır. “Malatya Kayısısı” karasal iklimde yetişen bir kayısıdır ve Akdeniz bölgesi bizim kayısımız için uygun bir iklime sahip değildir.

Bu coğrafyada yetişen kayısının Malatya adı ile anılmasının tarihsel sürecine gelecek olursak; Evliya Çelebi'nin 1600 yıllarının ortasında kayda geçirdiği gibi, ta o yıllardan itibaren Malatya adı kayısı ile beraber anılmaya başlanmıştır. Özellikle 1970’li yıllardan sonra ihracatın yoğunlaşması ile birlikte bu kavram tüm dünyaya yayılmıştır.
Bilindiği gibi “Malatya ‘da kayısı üretiminin ilk yoğunlaştığı bölgeler Beydağı’nın eteklerinde yer alan Başharık ve bugünkü Kayısı Araştırma Enstitüsüne doğru açılan bölgedir. Giderek üretim Malatya Ovasına doğru taşınmaya başlamış; ekim alanları bir taraftan Dilek, Hilan, Tohma boyuna uzanırken diğer taraftan Orduzu, Eski Malatya'ya kadar genişlemiştir. Doğu yönündeyse İzollu’ya (Kale) doğru yayılım göstermiştir. Baskil, Elbistan ve diğer bölgelerdeki kayısı üretimi ise, çok daha sonraları ihracatın ve haliyle ürünün ekonomik değerinin artışıyla mümkün olmuştur. Görüldüğü gibi kayısının adının Malatya ile anılması tasarlanmış veya tercih edilmiş bir durum değil, tamamen doğal bir üretim sürecinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Kısacası “Malatya Kayısısı” kavramı bir üretim süreci ve tarihsel gelişmenin doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yani seçilmiş ve tasarlanmış değildir.
Kaldı ki Anadolu’muzun bir bölgesinde yetişen ürünün isminin şu veya bu oluşunun ekonomik ve toplumsal açıdan baktığımızda ne önemi vardır? Önemli olan bölgenin ülkenin ve üreticinin kazancı ve refahı değil midir? Bu nedenle sorunu il ilçe köy sınırlarına çekmek, dar bölgecilik anlayışına hapsetmek, bireysel ve siyasi çıkarlara indirgemek cehaletin ve dar görüşlülüğün sonucudur.
Daha önemlisi yaratılmak istenen bu ayrımcı politikalar ileride ihracat yaptığımız ülkeler ve ithalatçı firmalar tarafından bizim aleyhimize kullanılabilecek fırsatlar sunacaktır. Unutulmamalıdır ki tarihin ve sosyolojinin değişmez bir kuralı “böl ve yönet” politikası bir kez daha işler hale gelecektir. Son 60 yılda başlayıp gittikçe artan bir kayısı ihracatı nedeniyle oldukça değerli bir “Malatya Kayısısı” markası oluşmuştur.

Küresel ekonomi ve internet çağında marka olgusu oldukça önemlidir. Bugün dünya ticaretinin oluşturan sektörlerde, örneğin tekstil ve giyimde, 5-10 marka dünya ticaretini belirleyen bir konumdadır. Elektronikte ve cep telefonu alanında birkaç marka birçok ülkenin ticaret hacminin katbekat daha fazlası büyüklükte satışlara ulaşmakta ve dev bir ekonomi oluşturmaktadır.. Otomotivde ve gıda sektöründe durum farklı değildir. Ve bu firmalar kazançlarının önemli bir kısmını marka değerleri sayesinde sağlamaktadırlar. İşte bu nedenle dünya ticaretinde yer almak isteyen ülkeler tüm güçlerini güçlü markalar yaratmak için kullanmışlardır. Örneğin bir Güney Kore Hyundai ve Samsung markalarını yaratmak için elli yılını harcamıştır.
İşte marka değeri bu kadar önemli iken ve elli yıllık bir ihracat süreci içerisinde oluşmuş Malatya kayısısı markasına hem de yanı başında olan bir coğrafyadan rakip ve cılız markalar oluşturmayı düşünmenin hangi ekonomik ve sosyal gerekçesi olabilir? Var olan markaya çelme takabilme ihtimali yaratacak satış ve pazarlama gayretlerine girişmek hangi akıl, hangi ticari dehaya sığabilir. Kaldı ki adı geçen bu bölgeler için Malatya kayısısı hazır bir marka olduğu için artı bir kazançtır. Ve her bölge de bu avantajdan faydalanmaktadır.
Son yıllarda Türki cumhuriyetlerinden başlayan rekabetin yol açtığı sorunlar ortadadır. Özellikle bu yıl yaşadığımız ürün yokluğunun ve kendi elverişli koşullarının etkisiyle Türki Cumhuriyetler belirli bir pazar payı oluşturmayı başarmıştır. Bu durum önümüzdeki yıllarda bizi oldukça zorlayacaktır.

Durum böyle iken Malatya kayısısına alternatif markaları tescil edip pazara çıkmak alıcı ülkeler için bulunmaz fırsatlar yaratacaktır. Üretici ülkeleri bir kaşık suda boğmak isteyen güçlü alıcı ülkeler bu kez “bir de Baskil’den fiyat alalım; bir de Elbistan’dan fiyat alalım” diyerek bunları birbirleriyle çarpıştırıp fiyat düşürme oyunlarına başvuracaklardır. Zaten bu oyunu bugün bile bizim bazı çapsız ve öngörüsüz ihracatçılarımız sayesinde oynamaktadırlar. Bu “oyun” Özbek kayısısı, İran kayısısı, Tacik kaysısı için de oynanmaya başlanmıştır.
Bugün aynı coğrafyada ayrı marka ayrı satış pazarları oluşturma çabaları, basit ve bireysel ekonomik ve siyasi çıkarlar doğrultusunda bölge üreticisini ve halkını kullanmaktan başka bir şey değildir. Bu amaçla birçok alanda başvurulduğu gibi bölgecilik, ayrımcılık yollarına başvurulmakta ve popülist söylemlerle üretici kışkırtılmaya çalışılmaktadır. Ekonomi ve sosyal bilimlerin ışığından uzaklaşıp tamamen duygusal ve ayrımcı nedenlerle yol almak var olan ürünlerimizin ve emeklerimizin yok olmasına yol açacaktır .
Ne yazık ki temsil ettikleri toplumu aydınlatıp daha ileri ve çağdaş seviyede aydınlatıp eğitmeleri gerekirken, kendi geri ve çıkarcı düşünceleri doğrultusunda toplumu yönlendirenlerin bizi götüreceği yer açıktır .
Eller Ay’a, biz yaya…
______
FOTOĞRAFLAR: Orhan ALKAYA





