Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
63 yaşındayım. Babaannemin dediği şekliyle tanebi üzümü zamanı (2 Ağustos) doğmuşum. Saçlarım yavaş da olsa beyaza dönmeye niyetlendi artık. Bedenim, yılların yükünü taşıyor belki, ama içimdeki merak hâlâ ilk günkü gibi taze. Her köşe başında, her yapısının gölgesinde eski hikâyelerini aradığım bir yolculuğa çıktığım bu şehrin, Malatya’nın kalabalığını, karmaşasını, sessizliğini ve geçmişte kalmış hikâyelerinin izini sürmeyi seviyorum.
Her yaşım, bu şehrin ruhuyla yoğruldu. Duvarlardaki çatlaklar, eski kapılar, çatılardan sarkan sarmaşıklar. Her şey bir şey anlatmak istiyordu bana bu şehirde. Çocukluktan gençliğe geçerken, o sesi daha da net duymaya başladım. Şehir dediğimiz şey, sadece yollar, binalar, planlar değil; insanla bütünleşmiş, yaşanmışlıkla yoğrulmuş bir canlı organizma. Ve ben, onu dinlemeyi, anlamayı, anlatmayı seçtim.
Hayatın her evresinde durup etrafıma bakan biri oldum. Kalabalıklar arasında sessizlikleri, yükselen binalar arasında yitirilen hatıraları, bir çınarın gölgesinde unutulmuş anıları gördüm. Şehri, sadece harita çizgileriyle değil, insan yüzleri, hikâyeleri, ruhu ve kokusuyla inceledim. Her kaldırım taşında bir zaman izi, her sokağın köşesinde bir yaşanmışlık aradım.
Yaş aldıkça, bakış açım da derinleşti. Artık şehirleri sadece fiziksel yapılarından değil, aynı zamanda orada yaşayan insanların anılarından, hayallerinden ve mücadelelerinden de okuyorum. Artık sadece görmüyor, binaların, sokakların, insanların ruhunu hissediyorum. Bu şehre dair yazığım her bir not, her bir satır, kendi hayatımın da bir parçası zaten.
63 yaşındayım, yani bazılarının “dinlenme” dediği yaştayım ve enerjim, gençlik yıllarımdan daha canlı. Bilgisayar ekranlarının başında saatler geçiriyor, saha araştırmaları için yollara düşüyorum. Yaşadığım şehrin karmaşık yapısını anlamak, onun gizli kalmış katmanlarını ortaya çıkarmak, bir tutkuya dönüştü. Durmak, vazgeçmek gibi bir şansı da çoktan kaybettim.
Şehrin geleceğini öngörmek, geçmişini yorumlamak, bilgi birikimimi insanlarla paylaşmak benim için bitmeyen bir macera. Hâlâ sabahları erken kalkıyor, sokaklara karışıyor, notlar alıyor, insanları dinliyor, taşlara dokunuyorum. Hâlâ bir fotoğrafın, eski gazete haberinin ardında yıllanmış bir hikâye görürsem heyecanlanıyorum. Yılların biriktirdiği sezgiyle iz sürüyor, yeni araştırmacılara hem ilham hem de pusula olmaya çaba gösteriyorum. Hâlâ kaybolmuş bir sokak adını duyarsam içim titriyor. Her keşif, her detay, her hatıra içimde yeni bir pencere açıyor, beni daha da ileriye taşıyor.
Emeklilik benim için yalnızca bir kelimeden ibaret. Bu şehrin nefes aldığı her yerde, benim için yapılacak bir araştırma, yazılacak bir makale, söylenecek bir söz mutlaka vardır. Şehrin fısıltılarını dinlemek, onların hikâyelerini anlatmak, yaşamımın en büyük amacı olmaya devam edecek.
63 yıl, bir ömür değil, bir başlangıç sadece. Ve ben, hâlâ aynı tutkuyla, aynı aşkla, bir sonraki sokağın köşesinde ne var, şehir bana neyi fısıldayacak, hangi sırını verecek merakı içerisinde, keşfetmek için yürüyorum ve bugün bile kendime sıkça şu soruyu soruyorum:
“Acaba bugün şehir bana ne anlatacak?”
Çünkü her şehir, anlatılmayı bekleyen bir hikâye, her hikâye yaşanmayı bekleyen bir hayattır.
Ve işte bu yüzden, her şeye rağmen hâlâ yoldayım.