SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kara Sarıklı Bir Âlimin Hikâyesi: Arapgirli Karabaş Veli

Kara Sarıklı Bir Âlimin Hikâyesi: Arapgirli Karabaş Veli
A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
otogrulca@hotmail.com

Doğumu Ve Çocukluğu

Karabaş Veli’nin asıl adı Ali’dir. Kaynaklarda Karabaş Ali olarak da görülebilir. Boyu uzun olduğu için Atval, siyah Halvetî sarığı sardığı için “Karabaş” ve pek çok kerameti olduğu için de “Veli” lâkabını almıştır. Ayrıca dini konulardaki bilgi ve yetkinliği nedeniyle de “Alâeddin” sıfatı verilmiştir.

Karabaş Veli ilk tahsilini memleketi Arapkir’de aldı. İyi bir eğitim alan Ali, yedi yaşında iken ailesi ile birlikte Arapkir’den ayrıldı. Kastamonu’nun Çankırı kazasına bağlı Konrapa beldesine göç eden aile burada yaşamaya başladı.

Eğitim Hayatı

Burada bir müddet kalan Ali, eğitimini tamamlamak için önce Ankara’ya daha sonra İstanbul’a gitti. Bir ara Kastamonu’ya döndü. Burada Halveti’ye tarikatının Şabaniye kolunda seyr ü sülukunu tamamlayıp tekrar İstanbul’a döndü. (1)

Karabaş Veli ile ilgili bilgi veren başka kaynaklarda ise; İstanbul’da Fatih Medresesi’nde tahsilini sürdürürken tasavvufa meyletmesi üzerine Kastamonu’ya döndüğü belirtilmektedir. Burada Şeyh Şaban-ı Veli dergâhında dönemin postnişini İsmail Çoromi’ye intisap eder. (1647)

Kısa sürede kendini ispat eden Karabaş Veli, hocası tarafından Çankırı’da dervişler arasında ortaya çıkan anlaşmazlığı çözmek üzere gönderilir.

Görevini başarıyla tamamlayan Karabaş Veli döndüğünde hocası İsmail Efendi’nin öldüğünü ve yerine oğlu Muslihiddin Efendi’nin geçtiğini öğrendi.(1659)

Muslihiddin Efendi’nin de ölümü üzerine Arap memleketlerini dolaşarak teselli bulmaya çalışan Karabaş Veli 1670 yılında yeniden İstanbul’a döner.

İstanbul Yılları Ve Şöhretinin Artması

İstanbul’da Rum Mehmet Paşa Camii’nde inzivaya çekilen Karabaş Veli burada dört yıl kalır. Bu süre içerisinde kırk erbain çıkaran Karabaş, şöhretinin yayılması üzerine Valide-i Atik Camii’nde meşihatlık (şeyhülislamlık) görevine getirilir. Burada vaaz ve nasihatleriyle dikkatleri üzerine çekmeye başlayan Karabaş Veli kısa bir süre sonra hemşerisi Niyazi Mısri gibi o da saraya musallat olanların husumetini üzerine çekecektir.

Düşüncelerinden Dolayı Limni Adasına Sürgün Edilmesi

Karabaş Veli’nin hangi düşüncelerinin sarayın ve saray çevresine musallat olan grubun hoşuna gitmediğini doğrusu tam olarak bilmiyoruz. Ancak rivayetler Karabaş Veli’nin de tıpkı hemşerisi Niyazî-i Mısrî gibi tasavvufi konulardaki farklı düşüncelerinden ötürü sürgün edildiği yolundadır. Zira Mısrî gibi o da İbni Arabî’nin tasavvufi yorumlarına hayrandır. Arabî’nin sistemleştirdiği vahdet-i vücut anlayışına bağlı olduğu bilinen Karabaş Veli güya bir vaazında “Herkeste fındık kadar tanrı bulunur” demiş.

Kendisine isnat edilen bu sözü söyleyip söylemediğini bilmiyoruz. Ancak bu söz saray ve çevresine musallat olan ve siyasi otoriteyi de etkileyen Kadızadelerin ve devrin tasavvuf karşıtı ulemanın tepkisine ve tahammülsüzlüğüne yol açmıştır. Aykırı seslere ve statüko karşıtı her söz ve harekete zaten alerjisi olan hükümet tarafından yine kendisi gibi Malatyalı olan Niyazî-i Mısrî’nin de sürgün yaşadığı Limni adasına sürgün edildi.(1680)

Sürgün Sonrası Hayatı

Karabaş Veli Limni’de dört yıl kadar sürgün kaldıktan sonra affedildi. İstanbul’da Üsküdar’daki evine dönen Karabaş, aradan dört yıl geçmesine rağmen muhaliflerin baskısının azalmadığını gördü. Sultan IV. Mehmet, kendisine yakınlık göstermesine rağmen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kendisinden hoşlanmıyordu.

Yeni bir sürgünle karşı karşıya kalmadan İstanbul’dan ayrılıp hacca gitmeye karar verdi. Deniz yoluyla hacca giden Karabaş bir müddet Medine’de ikamet etti. Burada bir müddet istirahate çekilen Karabaş kendisine halifelik verdiği Şeyh Mustafa b. Ali el Bolavi el Doğani ile birlikte Mısır’a giden bir kervan kafilesine katılarak Medine’den ayrıldı.

Karabaş Veli’nin içinde bulunduğu kafile Mısır’a yaklaşırken, Kahire yakınlarındaki Nahle kalesi civarında hastalandı ve burada 5 Ocak 1686 Cuma günü hayata gözlerini kapadı. Aynı yerde Şeyhul Gazali adındaki bir zatın türbesinde defin edildi. Geride aynı zamanda kendisinin halifeleri olan Mustafa Manevi, Hasan Çelebi ve Hüseyin Çelebi adında üç oğul bıraktı.

Sürgün Yılları Ve Niyazî-İ Mısrî İle Karşılaşması

Karabaş Veli, 1680 yılında Limni’ye sürüldüğünde hemşerisi Niyazî-i Mısrî’de aynı adada sürgünde bulunuyordu. Aynı dönemde sarayın, farklı söylemler geliştiren şair ve din adamlarına yönelik sürdürdüğü sindirme politikasına iki Malatyalı mutasavvıfında aynı tarihlerde ve aynı muameleye tabi tutulmuş olması dikkat çekicidir.

Limni’de sürgün yaşayan Niyazî-i Mısrî ile Karabaş Veli’nin görüştükleri, uzun uzun sohbet ettikleri ve kendi eserlerini Mısrî’ye incelettirmek üzere verdiğini Mısrî’nin hatıralarında okuyoruz.

Ancak Mısrî’nin hatıralarına bakılırsa hemşerisi ve kaderdaşı Karabaş Veli’den hiç de hoşlanmadığı anlaşılıyor. Söz konusu hatıralarında: 

“Dokuz yıldır padişahın siyasetinden dolayı mücadele ederim, seni kışkırtıp üzerime saldırtmak istediklerini hatta öldürtmek istediklerini” söyleyen Mısri: 

“beni öldürünceye kadar sana iltifat edecekler, sonra sana da aynı zulmü reva görecekler, çünkü nihayetinde sen de Halvetilerdensin” diyerek uyarmaktadır.

“şimdilik sana iltifat ve biatlerinden dolayı aldanmayasın, çünkü söz konusu bu Hamzaviler kırk tastan geçmiş zehir olduğunu senin ve benim gibilere mürit olamazlar” Dedikten sonra hemşerisini şu ayet ile uyarmaktadır: “…hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake götüreceğiz”(Araf Suresi 182 Ayet)” 

Bu ayeti hatırlattıktan sonra hemşerisi Karabaş Veli’ye şunu söyler:

 “Sen bu söylediklerime inanacaksın ancak burada sürgünün sona erdikten sonra” der.

Hatıraların bir başka yerinde ise Karabaş Veli’nin kendisine oğlu vasıtasıyla üç ayrı kitap gönderdiğini bu üç kitabın bir tanesinin Karabaş Veli’nin diğer ikisinin başka kişilere ait olduğunu, incelemesi için gönderilen bu kitapları inceleyecek dermanının olmadığını, gayri hevesinin kalmadığını belirttikten sonra, dördüncü gün Karabaş’ın gönderdiği üç kitabı incelemeye başladığını, bu kitaplardan birinin “Nefehat”, birinin “Tedbirat” diğerinin ise “Şerh-i hükm” olduğunu, sonra bu kitapların arkasına düşüncelerini yazdığını (düşüncelerini orada belirtmektedir.) hatta bu kitaplardan Ataullah İskenderiye ait olduğunu vs. belirtmektedir.(2)

Her ikisi de Halveti olmasına rağmen ve yine her ikisi de siyasi otoritenin ve baskı çevrelerin mağduru olarak Limni’de sürgünde olmalarına rağmen aksiyon koyma konusunda farklı düşündüklerinden mi yoksa çekememezlikten midir bilinmez Mısrî, Karabaş Veli’ye karşı mesafeli durmaktadır. Bu çekememezliğin nedeni olarak da Limni’de hükümet temsilcilerinin Karabaş Veli’ye daha çok yakınlık göstermeleri, buna karşı Mısrî’ye ise mesafeli durmaları hatta kendisinin belirttiğine göre sürekli işkence etmeleri olabilir.

Niyazî-i Mısrî ile Karabaş Veli arasındaki sorun ister Malatya çekememezliği olsun ister aksiyon koyma konusunda olsun isterse aynı ekolün farklı fraksiyonlarından olsun, her iki şahsiyet incelendiğinde görülecektir ki Mısrî, çok yönlü ve farklı hususlarda muhalif bir söylem içindedir. Ve bu muhalefetini ortaya koyarken hem siyasi otoriteye karşı hem de Saray ve çevresine musallat olan Kadızadelere karşı son derece serttir. Oysa Karabaş Veli her ne kadar tasavvuf konusunda Mısrî gibi vahdet-i vücut felsefesine bağlı ise de bu konudaki görüşlerini daha sakin ve daha mutedil bir üslup ile ifade etmeyi tercih etmektedir. Siyasi otorite ile bir inatlaşmaya girmemektedir. Tam tersi, kaynaklar Sultan IV. Mehmet’in kendisini dinlemek ve feyz almak için bulunduğu camiye kadar geldiği ve kendisine iltifatlarda bulunduğu hatta Bu şeyhin vaazı bana o kadar tesir eder ki, İbrahim ibn Edhem gibi tahtı terk edip dağlara düşmek isterim" dediği rivayet edilir.(3)

Kısaca özetlemek gerekirse Karabaş Veli; 

1. Siyasetle Yüzleşen Tasavvuf: Sürgün Meselesine Yeni Yaklaşımlar

1680 yılında Limni adasına sürgünü, geleneksel kaynaklarda sadece dini muhalefet bağlamında ele alınmışsa da, yeni çalışmalar bu sürgünü siyasi sistemle fikirsel çatışmanın sonucu olarak değerlendirmektedir. Kadızade ekolünün temsil ettiği katı zahirci anlayışa karşı Karabaş Veli’nin İbnü’l-Arabî merkezli metafizik söylemi, özellikle Merzifonlu Kara Mustafa Paşa yönetiminde “sakıncalı” bulunmuş ve Limni’ye gönderilmesine neden olmuştur.(4) 

2. Kurumsallaşan Miras: Karabâşiyye'nin Coğrafi Yayılımı

Karabaş Veli'nin kurduğu Karabâşiyye meşrebi; Anadolu’nun dışında Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Afrika’da da etkili olmuş, bu da Osmanlı’nın hem tasavvuf politikası hem kültürel nüfuzu açısından önemli bir miras oluşturmuştur. Karabâşiyye, daha sonra Nasûhiyye, Bekriyye, Ârifiyye gibi alt kollara ayrılarak çok merkezli bir tasavvuf ağına dönüşmüştür.(5) 

3. İlmi Sistematik: Tasavvufun Epistemolojik İnşası

Yeni yorumlar, Karabaş Veli'nin sadece irfani değil, aynı zamanda ilmî ve kelamî yönü olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle Esâsü’d-Dîn (akaid risalesi), Mi‘yarü’t-Tarîka (tasavvufi rehberlik esası) ve Risâle der Usûl-i Erba’a gibi eserlerde tasavvufun temel ilkelerini hem şer’i hem de aklî temellerle açıklayarak tekke-mektep çatışmasını aşan bir irfan geleneği oluşturmuştur. (6) 

Ezcümle, yeni akademik okumalar, Karabaş Veli’yi: ilim ve irfanın kesiştiği yerde duran bir entelektüel, tarikatı coğrafyaya yayan bir mürşid, tasavvufu sistematikleştiren öncü bir düşünür olarak değerlendirmektedir. Onun hayatı, bir tasavvuf ehlinin zaman, siyaset ve düşünce ile kurduğu onurlu ve üretken bir mücadele örneğidir.

Karabaş Veli geride bıraktığı on beş eseri ile dini ve tasavvufi görüşlerini ortaya koymuştur. Eserlerinin bir kısmını Arapça yazmıştır. Kerim Kara, bu eserlerin on iki tanesinin tercümesini “ Karabaş-ı Veli Hayatı, Fikirleri, Risaleleri” adlı eserinde vermiştir. (7)

Bu eserler: 1) Akâid Risalesi Tercümesi 2) Risale-i Devran Tercümesi 3) Risale-i Esâsüddin Tercümesi 4) Şerh-i Kaside-i Aşkiyye Tercümesi 5) Mi’yârü’t-Tarîka Tercümesi 6) Risale der Beyân-ı Şerîat maa usûl-i aşere 7) Risâle fi’t-tasavvuf 8) Risâle-i usûl-i Erbaa 9) Risâle-i Tabirnâme 10) Tefsîr-i Sûre-i Tâhâ Tercümesi 11) “Hubbibe ileyye min dünyâküm” Hadîs-i şerîfinin Tercümesi 12) Risâle-i Tarîkatnâme (8)

DİPNOT/KAYNAKÇA

1-Cemal Kurnaz- Mustafa Tatçı, Miyar-ı Tarikat (Tarikat Adabı) Karabaş Veli, Ankara, 2002. s. 19

2-Niyazî-i Mısrî’nin Hatıraları, Haz. Halil Çeçen, Dergâh Y.2006, s.40.43.71.73

3-İbrahim Çelebi, Menakıb-ı Unsi, s. 213 (Cemal KURNAZ, Prof. Dr., Mustafa TATCI, Doç. Dr. “ Karabaş-ı Veli (ö. 1097/1686), Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi Ankara 2001; Orhan TUĞRULCA, Malatyalı Niyazi Mısri, Hayatı ve Düşünceleri, Malatya Kent Konseyi, İstanbul, 2010

4-Mahmut Erol Kılıç, Tasavvuf ve Siyaset, Osmanlı Döneminde Sürgün Mutasavvıflar. İstanbul: İnsan Yayınları.
2020

5-Kerim Kara, Karabaş-ı Veli: Hayatı, Fikirleri, Risaleleri, 2011

6-Kurnazcı, T., & Tatcı, M. (2001). Karabaş Veli'nin Esasü’d-Din Risalesi Üzerine. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2(6), 221–235.

7-Kerim Kara, Karabaş-ı Veli Hayatı, Fikirleri, Risaleleri, İnsan Yayınları, İstanbul 2003

8-Tarık Veli oğlu, Osmanlının Manevi Sultanları, Hayy Ktp.; İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 18; Mustafa Aşkar, Niyazî-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı, Kültür Bak. 1998; Taşpınar, İ. (2020). Osmanlı’da Vahdet-i Vücud Tartışmaları. İstanbul: Marmara Üniversitesi Yayınları.; Uludağ, S. (2022). Tasavvuf Tarihi ve Tarikatlar. İstanbul: Dergâh Yayınları.; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (1991). Karabaş Veli. Erişim: https://islamansiklopedisi. org.tr/karabaş-veli; SufiForum. (2013). Karabaş-ı Veli Hakkında Panel Notları ve Menkıbeler. Erişim: https://www.sufiforum.com; Makalenin ana metni Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür, Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, İkinci Baskı 2021; Orhan TUĞRULCA, Malatyalı Niyazi Mısri, Hayatı ve Düşünceleri, Malatya Kent Konseyi, İstanbul, 2010 adlı eserinden derlenmiştir. 
 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız
Reklam