Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Malatya Şubesi Başkanı Fevzi Çiçek, kayısının kronikleşmiş sorunlarının geleneksel yöntemlerle çözülmesinin mümkün olmadığını, çözümün tamamen yenilikçi bir bakış açısına ihtiyaç duyduğunu belirterek, bunun için yapılacak ilk işin Malatya’da ortaklık kültürünü besleyecek bir örgütlenme oluşturulması olduğunu söyledi.
Kayısının Malatya için hayati önem taşımasına karşın, sektöre ilişkin sorunların ‘konuşulmaktan ve tartışılmaktan’ öte bir aşamaya taşınamadığına dikkat çeken Fevzi Çiçek, küresel ölçekteki ekonomilerin, sadece katma değeri yüksek bilgi teknolojilerine değil, aynı zamanda tarım sektörüne de yön verdiğini hatırlatarak, tarımsal verimlilik için radikal bir çözüm önerisinde bulundu: “Profesyonel düzeyde tarım yapmak istiyorsak, tarlalar arasındaki sınırları kaldırmalıyız. Bu artık reel bir zorunluluk”.
Fevzi Çiçek, Türkiye’de tarımsal yönetimin 200 yıla yakın kurumsal bir geçmişi olduğunu, buna rağmen başta üretici olmak üzere sektör aktörlerinin çözüm önerilerinin günü kurtarmaya ayarlı olduğunu vurgulayarak, “Sahiden tarım yapıyor veya yapmak istiyorsak, üretimde hayatımızı devam ettireceksek, kurumsal bir üretim kimliği oluşturacağız. Ayrıca, ya tarlalar arasında sınırları kaldıracağız, bir bölgeyi komple bir işletici firmaya vereceğiz veya kendi aramızda şirket kuracağız, kooperatifleşeceğiz ve ürün desenini de belirlemek üzere geniş alanlarda daha teknik şartlarda üretim yapacağız” dedi.
“Sektörün profesyonel samimiyete ihtiyacı var”
Özelde kayısının, genelde ise Malatya tarımının sorunları için sunulan reçetelerin birbirinin tekrarı olduğunu ifade eden ZMO Şube Başkanı Fevzi Çiçek, genel geçer bir ilke olarak, ‘Hep aynı hareketi tekrarlayıp farklı bir sonuç beklemenin’ anlamlı olmadığını kaydetti. ‘Beklentiler değişiyorsa alışkanlıkların da değişmesi gerekiyor’ diyen Çiçek, bu gidişatı değiştirmek için ise, acilen yenilikçi bir bakış açısına ve profesyonel bir samimiyete ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti.
‘Sosyologlar bu alanda çalışmalı”
Malatya’daki klasik kayısı üretici tipinin, sadece kayısıya odaklanmadığını, kayısı üretiminin yanı sıra en az bir, hatta iki işi daha yaptığını söyleyen Çiçek, aile ölçekli bu tarz üretimle küresel ve profesyonel tarım aktörleri ile rekabet edebilmenin hayal olduğunu belirtti. Çiçek, kayısının sorunlarının kökeninde tarımsal faktörlerden çok sosyolojik faktörlerin olduğunu da savunarak, toplum bilimcilerin bu alanda çalışma yapması gerektiğine işaret etti. Kayısı ile ilgili sorunların çözümü için akılca ve toplumsal çözümler üretmenin şart olduğunu söyleyen Çiçek, “Her konuda bir araya geliyoruz da kayısıda neden bir araya gelemiyoruz. O zaman sosyolojik bir sıkıntı var. Bu memlekette olmazsa olmamızım kayısı mı? Evet. Kayısı ölüyor diye slogan atılmıyor mu? Atılıyor. O zaman her cenazede bir araya geliyoruz da kendi cenazemizde niye bir araya gelemiyoruz? Olaya bir de böyle bakmak lazım” ifadelerini kullandı.
Çiçek, Malatya başta olmak üzere Türkiye tarımının profesyonelleşmesi için gereken en önemli çalışmanın üreticilerin bir araya gelmesi, ortaklık kültürünü benimsemesi, kooperatifleşmesi ve güç birliği yapması olduğunu ifade ederek, “Şimdi bir şeyi yapıyormuş gibi yapmayacağız. Ya yapacağız, ya yapmayacağız. Azıcık ondan azıcık bundan olmaz. Bir koltukta 3-4 karpuz taşınmaz. Bizim işimiz çiftçilikse çiftçilik yapacağız ve dünya tarım piyasaları hangi koşullarla işliyorsa bu koşulların farkındalığı ile hareket edeceğiz. Profesyonelce yapacağız. Ya da dediğimiz gibi mülkiyet esaslı yapıyorsak, bir örgütlenme yoluna gitmemiz lazım. Büyük şirketler kuramıyorsak şayet örgütlenme yoluna gitmemiz lazım. Yani güçlerimizi, imkânlarımızı birleştirmemiz lazım.
AKP Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’nin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı döneminde, diğer siyasilerin de zaman zaman kayısı ile ilgili sorunlarda eleştirildiğini hatırlatan Fevzi Çiçek, “Biz Malatya olarak sayın bakana veya siyasilere ne götürdük de çözülmedi, hangi projeyi hazırlayıp sunduk da destek olmadı? Bunu düşünmemiz lazım? Sürekli bu bahaneye sığınmak bizim çözüm için hiç adım atmadığımızın veya atmak istemediğimizin en iyi kanıtı” dedi.
Ziraat Mühendisleri Odası Malatya Şubesi Başkanı Fevzi Çiçek’in merkezinde kayısının olduğu Malatya tarımına ilişkin sorularımıza verdiği cevaplarda öne çıkan hususlar özetle şöyle:
“Kayısının mı sorunu var Malatyalının kayısıyla ilgili mi sorunu var?”
Şimdi esasında kayısı ile ilgili soruyu değiştirmek lazım. Şöyle ki, ‘Kayısının mı sorunu var yoksa Malatyalının kayısıyla mı sorunu var?’ Asıl olarak buna bakmak lazım. Durum esasında bana göre sosyolojik. Çünkü öyle görünüyor. Ne teknik ne de ticari. Biz her dönem ilkbahar ayı geldiğinde ‘Kayısı yandı, don vurdu, dolu vurdu, rekolte yüksek, rekolte düşük’ gibi sloganları atıyoruz. Hiçbir ülkenin böyle bir çözüm metodu yok.
Çünkü bakın, biz dünya ülkelerinin tamamında gezdiğimizde görüyoruz ki tarım artık iki türlü yürütülmekte. Ya işletme büyüklüğü açısından bir şirket bazında yürütülüyor, işiniz bu; ya da küçük üretici kooperatifleri aracılığı ile bir araya geliyor. Piyasaya karşı bu şekilde rekabet ediyor.
Küçük çiftçiler, parçalı bölük üretim, üründe kalite bulunmadan, üretimde bir standart elde edilmeden, pazara arz şekli veya taban fiyat oluşması için bir standardın yakalanmadığı bir durumda, serbest piyasa bile ifade edemeyeceğimiz bir durumda biz kayısı pazarlamaya çalışıyoruz.
“Sayın Bakan’ın eleştirilerine katılıyorum”
Eski Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Bülent Tüfenkci’nin zaman zaman ‘Kayısıyı sahiplendiremedik. Kayısının sorunlarına bir çözüm önerisi ile gelen olmadı ki biz de üzerimize düşeni yapalım’ şeklindeki yakınmalarına kesinlikle katılıyorum. Biz Malatya olarak sayın bakana ne götürdük de çözülmedi, hangi projeyi hazırlayıp sunduk da destek olmadı? Bunu düşünmemiz lazım. Sayın bakanın bu yöndeki açıklamalarına katılıyorum.
“Kayısıyı kaç liraya satarsak kar edeceğiz?”
Biz, bunun kar marjında bir sınırlamamız da yoktur. Kaça satarsak kar ederiz, bu fiyat bizi tatmin ediyoruz deriz. Bir de buna bakmak lazım. Fiyatta bir standardımız var mı?
Bundan iki yıl önce 8-9 liraya kayısı satıldığında birçok kişi ‘Kayısı değerinde satılmadı’ diye feveran ediyordu, serzenişte bulunuyordu. Bugün 8-9 liraya satıldığında çok da itiraz olmuyor. Şimdi biz zirai gelir metoduna göre yaptığımız hesaplamalarda bir kg kuru kayısının 5 veya 5.5 lira civarında üretim maliyeti var. 8 liraya baktığımızda normal bir çiftçi için, çiftçiliğin gereğini yerine getirmek kaydıyla normal bir çiftçi için fena olmayan bir kar marjı. Ancak siz bu üretimin hiçbir dalında aile iş gücünden faydalanmayıp, hepsini dışardan temin yoluyla yapmaya kalkarsanız tabii ki gelir-gider tablonuz tartışılır. Bu hesaplama, son 3-4 aydır ekonomik sebeplerden dolayı tarımsal girdilerdeki artışları katmadan yapılmış bir hesaplama. Bu durumda yeniden bir hesaplama yapılması lazım. Yeniden bir değerleme yapmak lazım. Güncel fiyatlara göre yeniden bir analiz yapmak lazım. Çünkü gübre fiyatları, zirai ilaçlama fiyatları arttı, mazot akaryakıt fiyatları yükseldi. Bunu ayrı tutuyoruz ama, bugüne kadar geldiğimiz noktada dünyada kabul gören tarımda gelişmişliğin rehberi olan bu sistemin hiç birine biz tabi olmak istemiyoruz. Bizim mevcut tablomuz şu: ‘Ben hem devlet memuru olacağım, hem X iş yerinde herhangi bir sektörde işletmem olacak, hem de aynı zaman da köyde kayısım olacak. Ismarlama zirai mücadele yapacağım. Onu hasat edeceğim, köyde kalmasın diye de aylık ticari potansiyeli 8-9 bin ton olan pazara 30 bin ton ürünü birden götüreceğim’. Sonra da diyeceğim ki ‘Para etmedi’. Etmeyeceği ta baştan belli değil mi?
“Bir şeyi yapıyormuş gibi yapmayacağız, ya yapacağız ya da yapmayacağız”
Şimdi bir şeyi yapıyormuş gibi yapmayacağız. Ya yapacağız, ya da yapmayacağız. Azıcık ondan azıcık bundan olmaz. Bir koltukta 3-4 karpuz taşınmaz. Bizim işimiz çiftçilikse çiftçilik. Profesyonelce yapacağız. Ya da dediğimiz gibi mülkiyet esaslı yapıyorsak, bir örgütlenme yoluna gitmemiz lazım. Büyük şirketler kuramıyorsak şayet örgütlenme yoluna gitmemiz lazım. Yani güçlerimizi, imkânlarımızı birleştirmemiz lazım.
“Biz Malatya olarak kayısıda bir araya gelemiyorsak sosyolojik problemler var demektir”
Şayet örgütlenemiyorsak, o halde sosyolojik problemler var demektir. Bunlar sosyologların işi. ‘Güven problemi mi var, ticari kaygılarımız mı var, yoksa bunun gerekliliğini mi hissetmedik, örnekleri iyi teşhis edemedik mi?’ bunun araştırılması lazım. Benim alanım dışında. Bunu sosyologların çözmesi gerekiyor.
Sahiden tarım yapıyorsak, üretimde hayatımızı devam ettireceksek, biz bunlardan birini seçmek zorundayız. Yani, ya tarlalar arasında sınırları kaldıracağız, bir bölgeyi komple bir işletici firmaya vereceğiz veya kendi aramızda şirket kuracağız, ürün desenini de belirlemek üzere geniş alanlarda daha teknik şartlarda üretim yapacağız.
“Ferdi üretimler maliyeti artırıyor”
Ferdi üretim yaptığınızda maliyetler artıyor. Bugün Almanya’da 600 saatin altında çalışan tarım makinelerine leasing yapılmıyor. Bankalar kredi vermiyor. Desteklemiyor bunu. Çünkü ekonomik değil diyor. Gelelim Türkiye’ye. Son yıllarda en çok alınan tarım makinesi traktör; çok arttı. Bunun sebebi şu: Düşük faizli krediler verilerek artırılıyor. Önce çiftçimizin şunu düşünmesi lazım: ‘Bu traktöre ne kadar ihtiyacım var, var ise bana hangi ölçekte bir traktör lazım?’Diğer taraftan bundan hiçbir kısıtlamaya gitmezken zirai mücadelede alabildiğine kısıtlamaya gidiyoruz. Bakım ve mücadelede kısıtlamaya gidiyoruz. Budamada, kültürel bakımlarda, biyolojik mücadelede kısıtlamaya gidiyoruz. Makinede alabildiğine hoyratça davranırken, asıl ürünün miktar kalite bakımından etkileyecek unsurlarda kısıtlamaya gidiyoruz. Dolayısıyla ne oldu? Metodumuz yanlış. Buna devam ettiğimiz sürece tarımda bir yere gidemeyiz. Bu işi yapacaksak tarımda metodumuzu değiştireceğiz.
“Hiçbir şey yapmadan sadece ağlıyoruz”
İkincisi, ağlamayana mama yok. Ağlamak demek hiç bir şey yapmadan bağırmak demek değildir. İnancımız gereği de şöyledir: Tevekkül için tedbir lazım. Benim; önce bir şeyler yapmam, mücadele etmem, beni aşan konularda bir yerden destek almam gerekiyor. Siyasilerden destek istemem için alt yapıyı benim oluşturmam lazım. Siyasilerden veya bürokratlardan destek almam için, benim bana düşen kısmın tamamını yapmış olmam lazım. Dolayısıyla siz buradan hiç bir şey yapmadan sorunları listeleyip olası bir organizasyonda ‘Ben söylemiştim’ demekle bu görev yapılmış olmaz. İnsanlarda irade vardır. Kendi irademizi kullanmamız lazım.
“Biz bu işe inanırsak olur”
Biz bu işin gerekliliğine inandıktan sonra olur. Kooperatifler yasal olarak 7 kişiden oluşur. 7 kişi bir araya gelip kooperatif kurduktan sonra hiç kimse bir şeye engel olamaz.
Bakın Malatyalıya şunu söylüyorum. Kooperatif dediğiniz zaman buna şuna güvenmiyorum gibi şeyleri geçelim. Güvenenler bir araya gelsin. İlla bir köyde kurmak zorunda değiliz. Bu işe inanan lokal bölgelerde insanlar, bir araya gelelim, sınırlarımızı ve faaliyetlerimizi belirleyelim, kooperatif kuralım. Bu kooperatifin amacı da şu olsun: Aynı anda zirai mücadeleye başlayacağız, aynı etkili maddeleri kullanacağız. Aynı kalibrede hasadını yapacağız. Pazara sunarken toplu olarak satacağımıza kanaat getireceğiz. Bütün ürünümüzü aynı anda satacağız. Atıl aile iş gücü dediğimiz bir sistem var.
“Her zaman üreticilerimize destek oluruz”
Biz ziraat mühendisleri olarak çiftçilerimize destek oluruz. Üreticilerin bir araya gelmesi, bu organizasyonun oluşturulması, hangi dönemde zirai mücadele yapılması gerektiği, kaliteli ürünün nasıl üretileceği gibi konularda biz yardımcı oluruz, teknik destek veririz.
Çiftçilerin Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Tescili konusunda bilinçlendirilmesi lazım. Kayısıyı ticarete koyan kişiler bu coğrafi logoyu kullanmak zorundalar. Bir şekilde bunun denetlenmesi lazım. Tarımsal üretimin, geçimlik tarım metodundan ticari profesyonel geçişini tam sağlayamamış, azıcık ondan azıcık bundan felsefesi ile markalaşma da zor. Bizim bunları aşmamız gerekiyor. Sadece bir kuruma görev yükleyip ‘bunu yapın’ dememiz doğru değil. Boşa çıkar. Bir proje ihtiyaçtan doğmalı. Talep dipten gelmeli. Yoksa oturur bir proje yazarım, maliyet kalemlerini sıralarım ama kime uygulayacaksın belli değil. Projeyi uygularken ‘kim için yapacaksın, kaça yapacaksın?’ sorularının cevabı önemlidir. Bunların adını koyduğumuzda proje olur. Çiftçiden bir ihtiyaç olarak görüp talep etmiyorsa boşta kalıyor. Bugüne kadar onlarca proje, çeşitli fikirler üretildi ama sonuç değişmedi.
Güler HAZAR, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com