Dünyanın en saygın tarihçilerinden Niall Ferguson, Amerikan Wall Street Journal gazetesi için Avrupa’nın yaşadığı mali krizden yola çıkarak 10 yıl sonra kıtanın ne durumda olacağı üzerine bir ütopya kaleme aldı.
Ferguson’un yazısı şöyle:
Yeni merkez Viyana
2021’in Avrupa’sına hoşgeldiniz. İspanya ve Fransa da dahil yaklaşık 10 hükümetin kafa derisini yüzen 2010-2011 büyük krizinden beri on yıl akıp geçti. Bazı şeyler aynı kaldı, ancak çok fazla şey değişti. Euro hala tedavülde, ancak banknotlar artık nadiren görülüyor. Brüksel, Avrupa’nın politik idare merkezi olmaktan çıktı. Viyana büyük bir başarı oldu.
Güney hizmetçi gibi
Avrupa Birleşik Devletleri’nin (Euro Bölgesi artık böyle biliniyor) çevre ülkeleri için hayat hala kolay olmaktan çok uzakta. Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya’da işsizlik yüzde 20’yi aştı. Ancak 2012’de yeni mali federalizm sisteminin yaratılması kuzey Avrupa merkezinden fonların sağlam akışını sağladı. Daha önce Doğu Almanya’da olduğu gibi, Güney Avrupalılar bu takasa alıştı. Bölgenin nüfusunun beşte biri yüzde 65’in üzerinde ve beşte biri işsizken, insanlar hayattaki güzel şeylerin de tadını çıkarmaya zaman buluyor. Hepsi güneşli güneyde ikinci evlerine sahip olan Almanların hizmetçisi olarak çalışıyor.
İngiltere AB’den çıktı
Şimdi İngiltere Başbakanı olarak dördüncü dönemine başlayan David Cameron, kendi partisindeki Avrupa-şüphelilerinin baskısına gönülsüzce teslim olarak AB üyeliğini referanduma götürme riskini aldığı için şanslı yıldızlarına teşekkür ediyor. Kavgacı Londra tabloidlerinin kışkırttığı halk, ayrılmak için yüzde 59’a yüzde 41 oy kullandı. Brüksel’in bürokrasisinden kurtulan İngiltere, şimdi Çinli yabancı doğrudan yatırımının Avrupa’daki en sevdiği yer. Zengin Çinliler Chelsea’deki apartmanların bayılıyor, görkemli İskoçya av malikanelerinden bahsetmeye bile gerek yok.
‘Euro’nun laneti
2021 yılındaki Avrupa Birleşik Devletleri, 2011’de çöken Avrupa Birliği’nden oldukça farklı. George Papandreou ve Silvio Berlusconi, ‘euronun laneti’ denilebilecek bu şeyin kurbanı olan ilk Avrupa liderleri değildiler. 2011 yılında mali korku euro bölgesinde yayılırken Hollanda, Slovakya, Belçika, İrlanda, Finlandiya, Portekiz ve Slovenya’da hükümetler düşmüştü.
İsrail ve İran savaşta
2011’de Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun parlak bir demokrasi çağına girdiğine inanalar vardı. 2012’de yaşanan olaylar sadece Avrupa’yı değil, tüm dünyayı sarstı. İsrail’in İran’ın nükleer santrallerine olan saldırısı Arap Baharı’nın barut fıçısına bir kibrit attı. İran, Gazze ve Lübnan’daki müttefikleri aracılığıya karşı saldırıya geçti. İsrail’in hareketini veto etmeyi başaramayan ABD, bir kez daha arka planda kaldı, en alt düzeyde yardım önerdi ve sonuçsuz bir çaba ile Hürmüz Boğazı’nı açık tutmaya çalıştı. Amerika savaş gemisinin tüm mürettebatı İran Devrim Muhafızları tarafından esir alınınca Başkan Barack Obama’nın yeniden seçilme şansı buharlaştı.
Türkiye artık laik değil
Türkiye anı yakalayarak İran’ın tarafını tuttu, aynı zamanda Atatürk’ün Türk devletinin İslam’dan ayırışını geri çevirdi. Seçim zaferi ile cesaretlenen Müslüman Kardeşler Mısır’da gücün dizginlerini yeniden eline aldı, İsrail ile olan barış anlaşmasını geri çevirdi. Ürdün Kralı’nın aynısını yapmaktan başka şansı kalmadı. Suudiler yürekten bir şekilde nükleer bir İran’dan kaçınmış olmayı dileseler de İsrail’i destekler gibi gözükmediler.
İsrail yapayalnız kalıyor
İsrail tam olarak yalnızlaştı. ABD’de Başkan Mitt Romney, federal hükümetin bilançosunu yeniden yapılandırmaya odaklanmıştı. Avrupa Birleşik Devletleri’nin Almanların özellikle korktuğu bir senaryoyu engellemek için müdahale etmesinin tam zamanıydı: İsrail’in çaresizce nükleer silahlara başvurması. Avrupa Birleşik Devletleri’nin Ringstrasse’deki yeni şık Dışişleri Bakanlığı’nda konuşan Avrupa Başkanı Karl von Habsburg El Cezire’ye şöyle açıkladı: ‘Önce, yeni bir petrol fiyarı yükselişinin sevgili euromuza etkisi konusunda endişelendik. Ancak en sevdiğimiz tatil bölgelerine radyoaktif madde yağması hepsinin önüne geçti.’
Niall Ferguson kimdir?
Niall Ferguson, Harvard Üniversitesi’nde tarih profesörü. Aynı zamanda Stanford Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Ekonomi ve tarih alanlarında 9 kitabı bulunan Ferguson, beş önemli belgesel çekti. Bunların arasında 2009’da En İyi Belgesel dalında Emmy ödülü alan ‘Paranın Yükselişi’ de bulunuyor. 2004 yılında Time dergisi Ferguson’u dünyanın en etkili 100 isminin arasına almıştı.